ŞUNDAN BUNDAN Hastaları dondurarak mikropları öldürecekler! Çok soğuğun verem ve kanser gibi müthiş hastalıkların mikrop - larını öldürmekte olduğu sanıl. maktadır. İşte bu nazariyeye gü- venen Holivutlu doktor Ralfvil. lard doktorluk bilgisinde yeni bir çağ açacak olan bir tecrübeye gi» rişmiş bulunmaktadır. Doktor, verem olan bir may - munu evvelâ dondurmuş, #onra hayvanı hava sızmaz kapalı bi: buz dolabına koyarak ada dör! gün bırakmıştır. Dört gün sonra maymunun kalbini işletmek için adrenalin şırmgası yapmış ve kan cereyanı yeniden temin için ken di damarlarından kan alarak ona vermiş ve donmuş gövcenin buz- larını böylece eritmiştir. Maymun bu denemeden hiç de müteessir olmamış, kerdine gel- dikten dört gün sonra kafesinde aşağı yukarı dolaşmağa başlamış: tır Bu başarıdan (muvaffakiyet - ten) çok sevinen dokto- şimdi de denemeyi hasta insanlar üstünde tatbik etmek istemektedir. Daha şimdiden iki yüz gönüllü doktora müracaat etmiş bulunmaktadır. Ancak Amerikan hükümeti bu de nemeyi İnsan üstünde tatbik için çok tehl'keli gördüğünden izin vermemektedir. Evlenmek istiyenlerin yüzüğü Amerikada herkesi: evlilik yahut bekârlık vaziyetini parma- ğma yüzük takmak suretiyle belli &imesi moda olmuştur. Yüzük ilk parmağa takılırsa bunu takanların evlenmek istedik- leri anlaşılır. İkinci parmaktaki yüzük takanın nişanlı olduğunu anlatır. Üçüncü parmaktaki yü- zükten sahibinin evli olduğu bel- li olur. Dördüncü parmağında yüzük görülen bir adam ise bekâr kala car 'smektir, Yemek yeme şekli Yeryüzünde oturan insanlar - “dan ancak üçte biri çatal ve bı - çakla yemek yer. Diğer üçte biri bir nevi tahta çubuk kullanır. Ge ri kalın üçte biri ise hölâ parmak lariyle yemek yemektedirler, Köpek balığı neye yarar? Köpek balıklarının her taraf, tcarette kullanılmaktadır. Derisi potin, çanta ve bunun gibi derici Jik işlerine yarar; iç aralarındar; yağ çıkarılır; kafasından tutkal yapılır; kemikleri öğütülerek güb- re yerine kullanılır. Dişlerinden 'de mücevheratçılar türlü türlü iş- ler yapar. Yeni iki icat Avrupanın yeni tip otomobil lerinden birisi fosfor neşreden bir boya ile boyanmıştır. Bu otomo bil, geceleri uzak mesefelerden görünebilir. Bir Amrikalı da raiyodan is-| Y tifade ederek evler için bir em niyet tertibatı vücuda getirmiştir. Bu icat, sayesinde geceleri bi; evin girilecek kısımlarında birkaç kadem yüksekliğinde hassas bi: elektrik bölgesi yapılabilmekte- dir. Bu bölgeye her hangi bir adam) girer gi'mez hemen tehlike çan- ları çalmakta ve kuvvetli projek törler yapının duvarlarını ve av- luyu aydınlatmaktadır Bunu kullananlar, şehir cere- yanının kesilmesinden korkarlar. sa o zaman ev içerisinde kuvvetli bir akümülatör bulundurarak ce . reyanı buradan da versvilir. Mihracenin otomatik sofra hizmetçisi Hindistanda Civalyor caki Mah raca sarayında elektrikle işleyer: ve gümüşten yapılmış vtacık bir tren vardır. Bu tren, mahracanm yemek masasının yanında ağır &- ğır dolaşır. İçerisi şarap çerez ve yemiş doludur. Üzerinden bir ta- bak alımdığı veyahut üzerine bir tabak konulduğu zaman tren oto- matik olarak durur ve v'irür, Yalan söylemiyen adamlar Bir İngiliz gözelesinde okuduk: Kuzey Hindistanm müslüman- larından bir kabile vardır ki bun- ların ayak baş parmakları gaya hassas birer makine gibidir. Bu adamlar yalan söyledikleri vakit baş parmaklarını kıpırdatmadan duramazlar. Birçok mahkemeler de bunlar sorguya çekildikleri zaman hemen ayakkabı ve çorap- ları çıkartılmakta, ve ifadeleri yalın ayak olarak alınmektadır. Mutfak tanrısı nasıl sarhoş olur? Hâlâ birçok Çin ev'erinde bi- rer mutfak tanrısı vardır. Bu, bir resimdir. On iki ay bütün aile- nin neler yaptığına nezaret eitiği- ne inanılır, Çinliler bu kutsal rasmi yılba- şı gecesi törenle yakar'ar ve o za man mutfak tanrısının cennete gidip aile hakkında bildiklerini söyiiyeceğine inanırlar oEğer ai: le, verilecek raporun ivi çıkmıya- cağına kanaat getirirse o zaman resmi şaraba batırıp güzelce ısla. tırlar. i Bunun sebebi şudur" Şaraba batırılan tanrı resmi sarhoş ola - cak ve sarhoş sarhoş cennetis al - tım «apısından içeri alırmıyacak tar! Gönüllü teyzeler İngilterede “Gönüllü teyzeler adi: bir kurum vardır. Buraya bai| ir olan kadınlar, çocuklara, ya hut kötürümlere öğleden sonrala rı, yahut akşamları (o bir müddei| bakarlar. Bu sayede onlara bak - mak yükümünde olan hüsım akra ba da bir müddet dinlenmek im - kânını ele geçirmiş olurlar. Ahlâk telâkkileri muhite göre değişir On sekizinci asırda İngiltere. de kendini biler; her hangi bir a- damın banyo elbisesiyle öörünme-| si büyük ayıplardan say.lırdı. Bar yapmak istiyenler her taraf. kapalı bir banyo vagonu kiralar! ve bunun içinde denize girerierdi.. Buna mukabil Japonyada öte | denberi herkesin yanıda soyu- nup giyinmek ayıp sayılmaz. Tren lerde yolcuların çok det» iri. baştan aşağı elbise ve çamaşı. de İ Ziştirdikleri görülür. HABER — Akszm Pon No Ti ÇİNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kayşısız “eridunun benimle görülecek 20 EYLUL — la hesabı varsa, gelsin dışarıya kendisiyle görüşelim! Üstelik benim gibi bir musiki | meraklısı için Emine Nazlıdan bin kat faydalıydı. Nazlı nihayet isimlerini bile hiç işitmediği Kar - men, Ayda, Travyeta, Tuna dal - gası gibi çok enfes alafranga ha. vaları bir saat yerden çalınırken anlayip onları sevecek, onlara ba- yılacak kadar duygulu, içli, sanat- kâr ruhlu bir kadındı; fakat za - vallının benim musiki işlerime ya- rayacak bir: “Ragduk kele kana pese kana,, “dana dana,, Ninisinden başka nesi vardı? Halbuki Emine, Karmenden fi - lân onlamadığı halde kendisinde Nazlınınki kadar baygın ve yanık olmamakla beraber ondan çok kıvrak, çok usule, notaya yatkın bir sesi ve yüzlerce de şarkı, ga - zel, türkü, mâni ve daha bilmem neler vardı. Üstelik çok güzel o - yun oynuyor ve arasıra biraz da keman, ut tıngırdatır gibi oluyor - du. Ben Emineye biraz nota ve bi - rTaz alafranga öğretecek olursam o sonra git gide neler olmazdı ve ikimiz birlikte çalışarak ortaya yepyeni ne romanslar, ne sere - nadlar, ne operalar neler çıkar - mazâYk?,,- Ben kurduğum bu tatlı hayal - lere iyice dalmışken bir de ne ba- kayrm, bizim ağalar paldır küldür içeriye girmesinler mi? Önde Fe - ridun, ortada o Beyoğlundaki bi- rahanelerden birinde kendisiyle beraber gördüğüm orta boylu, tık. nazca oğlan; arkadada 'topuk dalkavukları Tornavida Hasan... Şimdi birdenbire bunlara kar - şi ne tavır takınacağımı şaşırdım. Acaba yüzlerine gülümsiyerek il. tifat mr edeyim, yoksa şimdilik hiç aldırmayıp önüme mi baka - yım? Üçü de yan yan beni süzerek| geçtiler; tam karşıma, benden üç dört metre kadar açığa kuruldu - lar ve kurulmalariyle beraber he- men aralarmda bir fiskos geçti - | ler. Garson gelip ne içeceklerini! sordu, Tornavida bağırdı: — Erkek içkisi getir bize! Hemen anladım, vaziyet ivi de- gildi. Geçen akşam Beyoğlunda bana yaptıklarının daha fenasmı bu akşam burada yapmak niye - tindeydiler, Hesap görmek için garsonu ça ğrrdrm, Benim kalkacağımı çakan Tornavida tekrar cıvıdı: — Erkekler gelince buraya, ka- rılar işte böyle kaçar! Hiç aldırmadan hesabımı gör - düm, kalktım ve tam kapıdan çı - | karken Tornayida geldi yakama sarıldı: Selâmi Izzet Tiyatro Sanatı Her kitapçıda bulunur Fiatı: 75 kuruş — Kaçamazsın! dedi. Garson- la hesabımı gördün amma, gir i - çeriye Feridun ağabeyle de hesa- bını temizle, öyle git! — Tornavida, dedim, kendine gel! Burada elâlemin içinde böyle şey olur mu? Feridun beyin be . nimle görülecek hesabı varsa, gelsin dışarıya kendisiyle görüşe- lim! Ve yürüdüm... Birkaç adım at. tım atmadım, baktım, Feridun peşimden yetişti ve yakamdan çe- kerek: — Ulan, dedi, kitipiyoz züppe! Yoksa sen canına mr'susadır? — Hayrola azizim, ben size ne yaptım? — Daha ne yaptım diyor, her - gele oğlu hergele! Ne yapacak - sın? Emineyi çarşafa sokup evine alırsın ba! — Haan... Bak azizim, bak kar. deşim, o mesele... Lâfım ağzımda kaldı, suratıma şiddetli bir tokat indi. Ben kendi- mi müdafaa edeyim diye arkamı oradaki bir kahvenin parmaklığı- na vereyim derken bu sefer de ar- ka taraftan enseme bir yumruk indi. > Ben: © — Ay, aman! Diyinciye kadar, baktım, yüzü. me, gözüme, enseme, belime yum rukların, tekmelerin biri inip biri kalkıyordu. Gece olduğu için ora. sı biraz tenhaca idi. Bir iki gelip geçen sade uzaktan bize bakıyor; kimse yanımıza sokulmuyordu. Feridunun kasıklarıma doğru in . dirdiği son bir tekme üzerine can havliyle onun gırtlağıma atıldım. Fakat rahmetli katır benden atik dayrandı, koynundan pırıl pırıl parlıyan birşey çıkardı. Pek az kalmıştı ki beni bıçakla yere se - recekti. Bu sefer nasılsa oradaki parmaklığın dibinde duran kos - koca, kapkalın bir kahve iskem - İesi elime geçti; ona bir sarılış sa- rıldım ve sarılır sarılmaz'da “al - nmın ortası budur!,, diyip bütün kuvvetimle kafasına indirdim, Ve İ o yalnız bir kere acı acı bağırdı, işte o kadar... Oradan ötesini sorarsanız o, 1s kemleyi alnına yiyince yattığı yerden bir daha kalkamamış ve galiba da kıyamette İsrafil suru - nu çaldığı zaman İşte bize tam on iki buçuk yıl serbestimizden mahrum kapalı dam altında çile doldurtan hâdi - 201... Ben ki: Hakikatte karmcayı in- citmekten çekinen İrfan! Ben ki: Çingeneleri kendisine ahret kardeşi yapacak kadar in - sanları seven İrfan! Ben ki: O zavallı Emine kızca- ğızı kurtarmak için Nazlı gibi be- ni canevimden © tutuşturmuş bir sevgiliyi fedaya kalkışan İrfan! Ben ki: İnce duygulu, sanatkâr ruhlu, tabiatın en ufak bir zerre - sinden kulağına muhabbet sesleri gelen İrfan! Nasıl olur da koskoca aslan gi- .. bi bir delikanlının canma kıyar? ! O zaman onun kafasına olanca kuvvetimle iskemleyi indiren ben değildim... O, o menhus iskemleyi kendi kafasına kendi indirdi! O, öyle istedi ve öyle oldu! Ve o, o vakit bana karşı yap » tıklarını Emineyi gerçekten ve candan sevdiği için yapmıyor, sırf caka, fiyaka, afi, gösteriş için ya- Pıyordu, Onu da buna en cok teş- vik eden Benli Lâtifti, Çünkü Benli Lâtif denilen ve bir zaman. lar anası da kendi gibi hamamcı Benli Şaziment diye anılan ve yalnız bu âlemlerde değil; o za » manki karı Âlemlerinin her türlü. sünde kaşerlenmiş olan bu elli el- libeşlik kart herif sözde Eminenin ablası Rânayı seviyor gibi görü - nerek onun onyedi yaşındaki kör. pecik kız oğlan kız kardeşine sal. dırmak istiyor ve Eminenin bende gönlü olduğunu görünce zaten kızdan kendi hesabma sadece süf- li istifadesini koparmak istiyen o Feridun katırmı bana musallat e- derek beni aradan esime z çalışıyordu. Neyse, olan oldu, biten bitti ve bizim gençlik ve bizim o saf, ma- “sum gençlikle birlikte bütün ha » yat da gümledi, gitti. Hapishaneden çıktıktan bir gün sonra sonbahırm benden daha sa - rarmış, benden daha perişan bir gününde sallana titreye, düşe kal. ka bizim Topçulara kadar gitmiş- tim ve beni orada kimse tanıya « mamıştı. Nasıl tanıyacaklardı... beş yaşlarımda levent gibi ve ter- temiz bir genç irisi olarak ayrılmış şimdi ise buraya perişan kılıklı, saç sakala karışmış, kir pas içinde yaşlı ve bunak bir serseri gibi dön- müştüm. Ben hapse girdikten bir yıl ka « dar sonra annem ölünce bizim ev de bir müddet, içinde cinler yatan metrök bir türbeye dönmüş... Son- ra alacaklılar tarafmdan satılmış, yerine hiç tanımadığım yepyeni başka bir ev yapılmış... Bu yeni e- vin pencerelerine bakarak oradan "| âdeta sürüne sürüne geçerken ka- pıdan avucuma birkaç para uzat - tılar. Kahveci Mıstınm da öldü - ğünü hapishanede duymuştum. Fakat belki oralarda beni tanıyan bulunur diye Kazıklı bağa uzan - dım... Sonbahar olduğu için ora - da ancak iki ihtiyar otçu ile bir bahçıvan iskambil oynuyorlardı. Beni görünce “Sadaka istiyecek!,, diye başlarmı çevirdiler. Neden sonra orada uzandığım çimenli - ğin kenarına, omuzu tüfekli ve or. tayaşlı biri geldi; bu adam, orala- Tın Arnavut korucusuydu. Bana şüpheli şüpheli bakarak: — Babalık, dedi, re yatıyor « sun burada? — Yoruldum da evlât! Uiisiüsgek Ulujcang uç — galiba! Ne arıyorsun buralarda? (Devamı var)