20 EYLUL — 1535. İNTİK Tefrika numarası : 10 Yazan: (va NO) Bir kadından mertlik kaidelerine riayet etmesini, misafirine tecavüz etmemesini beklemek caiz değildir. Kadının kafes arkasında, evinde kal- masını istiyorsunuz. Eli ayağı bağlı bir esir, mü- sellah sahibine “Hamle edeceğim, hazır ol!,, . .. diyemez. Hertü Geçan tefrikaların hulâsası Prenses Anita, Hızır Reise| (Barbarosa) tâbi olmağı nefsi- | ne yediremediği için, ona bir su- İ ikast yapmış, muvaffak olama- | muş, fakat sulkast, kaza eseri| gibi gösterilmiştir. Şimdi ikinci bir teşebbüste bulunacak. Onu geceleyin odasında hançerliye- cek aşağıda İsmi geçen Zübey - de, Anitanın Müslüman bir ca- rak ilerliyor. Prenses, akşamı hakiki bir a - sabiyet içinde etti. Dairesinin bir köşesine çekilip somurtmuş otu - ruyordu. Dalgm ve düşünceli ha ni gören saraylılar bunun sebe - bini yaptığı hataya atfeliyorlar, Anita'yı teselli için, diyorlardı ki: — Artık mesele kapandı, efen- dimiz... Sizi temin ederiz ki kula- ğımızla işittik; Hızır Reis: “Mi - safir olduğum bir evde bana sui- kast yapılacak değildi ya...,, dedi. Hsm, sonra, saksıyı düşürenin siz GEĞİMERE ARAL AES setmeli, yoksa böyle kaza cıkarır. lar! dive alay bile etti. Öteki #aksmın da düşerek zenciyi ezdi. ğiri Hızır'a anlattılar... Hâdise u- nur! 'u ble... Simdi, aşağıki me - rasim salonunda yedi senelik mu. ahede için müzakeredeler... Birkaç saat sonra da, şu haber gelmistir — Reisle prens arasında anlaş. ma olmuş... Kiliselerden, manas - tırlardan, ayazmalardan, köy a . ğalarından para toplamak için, ds ha şimdiden haberciler gidiyor - muş... Herhalde istenilen parayı onlar da memnuniyetle verecek. ler... Şimdi biraz sıkışıyoruz am - ma,muahedeyi uzattığımız için bu iş hakkımızda hayırlı oldu... Türk ler, verdiği sözde durur... Canı - mızı, malımızı, tezimizr bu yedi yıl içinde, gene eskisi gibi, herke- se karşı koruyacaklardır... Anita: '— Canını, malımı, ırzını ya . bancı bir milletin himmetine ha - vale etmek... Olur şey mi bu?... diye düşündü. Yalnız zihnini bir lâf kurcalı . yordu; Hızır: “Misafir bulunduğum bir evde suikast yapılacak değil ya...,. demiş... Fakat, derhal şu cevabı bulup | için için alay etti: “ — Kafes arkasma kapalılma -| sını tavsiye buyurduğunuz kadın, | yüreğinde beliren intikam hissini evinden başka yerde nasıl tatmin eder? Onun dışarı çikip yiğitçe dövüşmesine imkân yok ki... Bir kadından bütün mertlik kaidele . rine riayet etmesini istemek caiz değildir... Eli ayağı bağlı bir esir, müsellâh sahibine: “Hamle ede - ceğim, hazır ol!,, diyemez... Her | türlü hile onun için mübah sayı - lır. Bende aynı vaziyetteyim..| | Er meydanmda dövüşmek üzere cesaretim eksik değil amma, va - sıtam yok...,, Bu felsefeye erişmek, neşesini yerine getirdi... Doğru ve namus « kâr bir iş yapmıştı ve yapıyordu... Saraydakilerin (o hemen hepsi, teselli için prensesin huzuruna çıktıkları halde, kandillerin srum- ların yandığı şu saatte bile bâlâ Zübeyde'nin görünmemiş olması “dikkatini celbetti: “ — Gelmediği isabet de oldu.. Şu smrada kendisiyle karşılaşmak istemezdim... Acaba nerede ve ne düşünüyor?... Mabud derecesinde gördüğü bu adamım hayatmı bir ân tehlikeye düşürdüğüm için ar- tık benden nefret ediyordur... His. lerindeki samimiyeti, yanrma gel. memekle de bir kere daha ispat etti...,, Tunuslu kızın Hızır'a karşı duy. Gümmeniiimeel, diem sını tahlile uğraştı: “.— Dinine mensup bir kahra - man olduğu için ve belki bir gün kendini esaretten kurtaracak di . ye onu yüksek görüyordur!,, Hayır... Bunu pek mübalâğalı buldu: “— Aldığı terbiye iktizası hr - ristiyanlara erkek nazariyle bak - mıyan ve gözleri bu saray içinde bir tek müslüman erkeği bile gör- miyen bu kız, herhalde, belki kendi de farkında olmadan Hızır'ı uzaktan uzağa seviyordur?,, Kaşlarını çattı; “— Aptal... Budala... O kim, sen kim?... Sayısını Allah bilir, ne kadmlar onun peşindedir... Öyle ya: Bütün Adalar denizini haraca kesen genç ve güzel bir korsan, Gözlerini yımdu, Hiztr'ın o günkü bütün hali hayalinden geçti! “— Yazık ki hıristiyan değil... diye dudaklarını büktü. Fakat birdenbire silkindi; nef. retini körükleyip alevlendirmek için: “— Türk!! Müslüman!! — de. di, Hele Zübeyde'ye birdenbire ve sebepsiz yere büsbütün kızdı: “— İyi ki beni teselliye gelme. di.. Yoksa, onu tersler, kovardım.. Hem bu miskini niçin yanımda a- likoyuyorum?... Arapça pratiğim varsın biraz eksik olsun... Altı dil biliyorum, neme yetmiyor?... Şu- nu gene Ramarama'nın erarine vereyim... Ham de, yarından tezi yokus», Fakat, kendi kendine güldü: '— Yarına sağ çıkacağım belli mi?... Bu gece Orun odasma gi - receğim... Suikasdimde muvaffak olsam ve gizlice geri dönsem bile, saksı hâdisesinden sonra, bütün rlü hile onun için mubah sayılır şüpheler üzerimde toplanacak... Beni tutacaklar...., el Mini ame ia bütün ömrümü deniz üstünde ge- çirmiş bir adam, kapalı odada bo- Zulur... Bu sefer iş, yalnız benim meharetime kalıyor...,, Gecenin ilerlediğini görerek â- deta seviniyordu, O müthiş ân yak laşıyordu... Şimdi, ikinci bir his, onu bu teşebbüsünde teşvik edi « yordu: “— Onu seven ve onun sevdiği kadınlar matem tutacaklar... O - ne başlarmı dayayarak, kendile - rini hayatm enemin kalesinde hissedemiyecekler...,, İki eliyle yüzünü: birdenbire)" kapadı... “— O kale benim!...,, Asabiyetle ayağa kalktı, kendi halinden kendi de korktu: “ Deliriyor muyum?... Ne a - yıp... Bu işi, büyük bir soğukkam- hlikla, şuurlu olarak yapmalı - yım... Kaleye benzettiğim o gö - ğüsü, ben, işte şu hançerle dele - ceğim... Ve bu hâdise, tarih için Ni Irkları böyle güzel şeyler alımda de, Fatihin İstanbul surlarını del.| mesi kadar ehemmiyetli olacak... Küçük salonda yalnızdı. His, > metindeki kızlar, içeriki salonda yavaş sesle konuşarak, emirlerini| geceydi, esen rüzgâr yaprakları| | bekliyorlardı. Eşiğe doğru yürü - hışırdatıyordu: > yerek: — Haydi, gidin, kendi kendime soyunacağım...— dedi. — Fakat hiçbir şey yemediniz prenses... Halbuki, her zaman bundan iki saat evvel yemağinizi yemiş ve yatmış bulunurdunuz.. — Zarar yok... Bu gece canım) parmaklığı aştı. Duvarın çıkmtı . Herkes dairesine çe «| sma basıp sarmaşık dallarma tu- istemiyor... kildi mi?... — Tabil, efendimiz... Türkler Ve| silâhlıktan aldığı hançeri göğsü - yatın... Ben| İşim kolaylaşacak, ORMANIN KIZI Vahşi hayvanlar arasında ve Afrikanın balta girmemiş ormanla” Filler trampet seslerini, İninda geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. esrar ve tetkik romam mN©*iogimema Yazan: Rıza Şekib Un tiz haykırışlara çevirmişlerdi. Uzaktan bir bulut halinde akıp gelen bir vahşi kalabalığile karşılaşmışlardı Şimdi ne yapacaklardı. Onlar | çukurun içindeyken vahşilerin hü-| cumuna uğrarlarsa kurtuluşlarına imkân olamıyacaktı. Acaba hücuma kalkaılar — dı? Karşa: — İşte şimdi tamam, dedi, se- ni kurtarmak isterken ben de içer deyim.. Şimdi ne yapacağız? — Bümem.. Her halde kurtul maya çalışmalıyız. Yoksa halimi. harap!.. — Zannederim.. Yerliler peşi. mize düşmüşlerdir. Kolaylıkla el: geçirebilecekler bizi, — Ne yapmayı düşünüyorsun? — Yapacak bir tekşey var. Aslanlardan birini ormana gönde- rerek filleri çağırmak. Karşa, Ebululadan cevap bek lemeye İtizum kalmadan aslanla - rma seslendi. Hayvanla saniye sinde çukurun ağzmda göründü - er. Karşa onların anlıyacağı işa retlerle derdini ve istediğini an . lattr. Biri, derhal kayboldu. Öteki bir müddet çukurun ağzında do laştıktan sonra'çekilip 2ski yeri - ne gitti, Fillerin gelmesi en aşağı üç saate bakardı. Bu müddet zar #ında boş durmaları can sıkacak - tı, Dışarıya çıkabilmek için muh- telif yollardan yürüdüler ve hep- sinde de muvaffakiyetszlikle kar şılaştılar. — Oturalım, Ebüldlâ!... rin gelmesini bekliyelim. — Evet... Başka çare yok. Fille - yatsıyı kılıp yattılar... Bizitnkiler de, sabahleyin onlarla beraber — Siz de gidin... Yalnız kalmca, gardörobunu açtı, Yapraklar arasında göze çarpmamak için koyu yeşil bir el. bise aymarak giydi. Sonra gündüz! ne, bu elbisenin korsajı arasına |; gizledi. Bıçak kabzasmın görün -|' düğünü aynadan farkettiği için, İ dolaptan aldığı bir demet Anado- lu oyasını göğsüne iliştirdi. “— Biz kadınlar, bütün fena - gizlemesini ne iyi biliriz!,, dedi. Yürüdü. Balkon kapısını itip dışarı çıktı. Mehtapsız ve çok karanlık bir “ Allah bana yardım ediyor... Mahut parmaklıktan aşağı ba “| , kınca, biri sarya, öteki korsanlar ra ait iki nöbetçinin bahçede do - laştıklarmı gördü. Arkalarını dö-|f nüp öteye doğru gitmelerini kol . layarak onlar ouzaklaşırlarken, tuna tutuna ilerlömeğe başladı, (Devamı var) Bir müddet sustular, sonra Kar- şa söze başladı: — Filler gelinciye kadar vahşi- lerin hücümuna uğramazsak çok iyi... — Fillerin buradan çıkmamıza yardımları dokunacağma emin misin? — Şüphesiz... — Ne yapabilirler? Burası de » Tim... — Birez ötedeki ağaçlardan bi- rini sölemek onlar için 'güç Birşey değildir. Sarkıtırlar, çıkarız. — Çıktık, sonra ne yapacağız? Bünu hiç düşündün mü? ğiz. — Hayır... —Ya?l. — Herşeye rağmen Monbitolı- larla dost kalmak isterim. Bunlar Niyam Niyamlıların yanmda çok ve. iyi insanlar... Te- sdüf kam etmemiş olsaydı, şimdi, kül olmuş Bulunacak, Bu mu iyi?.. — Evet, doğru... Bize Karşı ka- reketlerini pek ânt olarak değiş « tirdiler. Ben buna hiç ihtimal ver. miyordum. — Demek, kendileri yaradılışta kötü adamlar... Niyam Niyamla « rm yanımda nasıl çok iyi olabile » ceklerine akıl erd — 'Adetlerini bilmiyoruz. Belki yaptiğimiz onlar için en büyük hakarettir... — Benim böyle hakarete akim ermez... Bize düşmanlıkları vardr, Dost gibi çağırdılar, pusuya dü « şürmek istediler. — Bu, er geç anlaşılır. Şayet bi. zi takip ederek öldürmeğe teşek » büs ederlerse söylediğin doğru o « lar. . 7 — O zaman aldandığını itiraf södceki misin? “Devamı var) HABER Aks POSTASI ARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telofonu * 24872 idörevellân , : 24810 ABONE E ŞARTLARI senmi DEE 2798 r. İLÂN TARİFESİ Hesret Mantarının. satırı 4 so Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı ver (VAKİT) matbaası KUPON 249 20-9-935