Harp içinde Ingiliz askerlerine geçit resmi yaptıran Alman POSTA PULLARI ŞİFRE VASITASI Büyük savaşın casusluk (tarihinde posta pulları başlıbaşına bir fasıl teşkil! eder, ,Şüpheli görülen binlerce mektup ve yazılı kâğıtlar, kaç defalar eczalarla casusu ğını da şaşılacak bir kurnazlıkla biliyor- du. İngilterede onun mevcudiyetini her. kas biliyor ve kendisini boyuna arayıp ta radıkları halde bir türlü bulamıyorlardı. Binbaşı Franke'dir diye hapishaneye atı- lan İngiliz zabitlerinin sayısı yüzleri aş- muayene edilmiş, fakat hiç bir şey bulu.) muştı. namamıştı. Günün birinde ise posta pul- larını pertavsızla muayene etmek akla ge lince, iş anlaşıldı, pulların kenarlarındaki tırtıllar gizli şifre olarak kullanılmaktay- dı. Bazıları koparılıp atılan bu tırtılla- rm sayısı, içerdeki mektubun manatmı anlamak için hangi kelime ve cümlele- rin çıkarılması lâzım geldiğini işaret 6- Bundan başka casusun bütün vücu l du, taşıdığı her şeyi gizli bir takım —. gileri taşırdı. Keyfi için seyahat eden bir adamın bazan vücudundaki kıl dip- lerinde; taşıdığı takma saçların her bir telinin kökünde türlü türlü tarihler, düş- man askeri harekâtınm tafsilâtı, yahut yeni bir savaş makinesinin esrarı yazılı bulunuyordu. Bütün bunlar bugün bilinmektedir Tabanlarda ve topuklardaki nasırlar bile değerli birçok bilgilerin tespiti için kul- alnılrrdr. Savaş uzadıkça casusların da kurnazca buluşları adetâ mucize biçimi. ni alıyordu. NAGY İMRE ADLI İKİ KIŞI 4 Macaristan cepheye göndermiş ol. duğu yeni bir Huzarı müfrezesinde İm- re Nagy adında iki asker vardı. Bu işin şaşılacak bir tarafı yok.Çünkü Türkiyede Ali Veli, Fransada Jan Düpon, İngilte- rede Jak Sit adı ne kadar çoksa Maca- ristanda da İmre Nagy adı o kadar yay gındır. Ancak burada nazarı dikkati çe- kecek bir şey vardı. Bu adaşlardan biri- si keskin ve parlak zekâsiyle göze batı yordu. Bu âdi adın, altında hiç de âdi) olmıyan bir şahsiyet gizlenmişe benzi. yordu. Müfrezenin kumandanı Yarbay 5. , kuşkulanmıştı. Bu zeki Huzard neferi. ni gözünden kaçırmıyordu. Cepheye var. 'dıktan bir hafta sonra Ruslara karşı hü. cuma saldırmak hazırlığına girişirken İmre Nagy keşfe gitmek için gönüllü ol- duğunu bildirdi. Yarbay adamı bir köşe- ye çekerek; | — Ne yazık ki sizinle Rusça konu- şamıyorum, dedi, ancak almancayı ol- dukça anladığınızı sanıyorum. Ana dili- mediğiniz halde nasıl olur da Rusların i- şine girerek keşif yapacaksınız. Hayır dostum hayır; bu İşi size veremem, Si- zin bile bile kaçmanıza göz yumamam. . Asıl adı Aporor, Kendisi de öz Rux ,olan İmre Nagy bunun üzerine soğuk kanlılığını hiç de kaybetmiyerek, gayet! güzel bir almanca ile: i — Arkadaş, sizi tebrik ederim. Siz ,benden güçlü çıkan ilk Avusturyalısmız! dedi. Aporor hapse atıldı, idamı da gecik-! miyecekti. Ancak onu hücresinden al. mağa gittikleri zaman, meydanlarda yok- tu. Hapishane gardiyanının yardımiyle sıvışıp gitmişti. İlki ay sonra da Yarbay S.. şu kartı aldı: “Hovsr İmre Nagy eski cephe arkadaşı Yarbay S... ye en sıcak yılbaşı tebrikelrini gönderir... ESRARENGİZ BİNBAŞI FRANKE Bu adam esrarengizliğin tâ kendisi idi Ona dair her şey, hattâ adı bile es rarln örtülü kalmıştır. Bununla beraber kendisinin demir kadar güçlü, çelik sinir. li ve komedyacılığa istidatir, güzel bir delikanlı olduğu biliniyor. Fakat istida.! 'dını sahrede göstermek fırsatını bulama: dığından türlü türlü şahsiyetlerin maske. sini takmıştı. Bunların arasında casus. İuk da vardı. En sevdiği iş, düşman arasma gir- mekti. Yapmadığı dalavere kalmadı; s- rasiyle İngiliz ordusu subayı, Yeni Ze- landa ve Avusturalya anzak alayının yüzbaşısı, İskoçya kıtaları binbaşısı ro- Bönü oynadı. Sandıkları İngiliz subayı üniforma leriyle doluydu, Bunları nasıl kullanaca- Günün birinde bu kurnaz Alman casusu, en mühim cephane depolarından birine topçu binbaşısı olarak gitti. An barı teftiş ve mevcudu tespit etmek için emir almış olduğunu söyledi ve işi yaptı. Bir İngiliz kurmayı (erkânıharbiye) bin- başısı sıfatile Yafa vakası civarında bü- tün İngiliz ordularına geçit resmi yap- tırması ve münakaşa etmek için emir al- dığımı söyliyerek bütün taarruz plânla- rn zabitlere #öyletmesi olmuştur, KARL HANS LODY Merkezi develtlerin bütün casusları içinde Karl Hans Lody kadar sergüzeşt- lerle dolu bir hayat sürmüş olanlar pek azdır. Savaş patladığı zaman o çoktan beri yüzbaşı idi ve Osloda bulunuyor-i du. Almanyaya döneceğine kendisine gizli bir iş için emir verilmişti. Bu emirden birkaç gün sonra İngil terenin Edimburg şehrine (bir seyyah gelmişti. Mister İnglis adlı bu adam do- larlarmı keyfi için barcıyan bir Ameri- kalı idi, Gündüzlerini limanda dolaş- makla geçiriyor, türlü türlü denizcilerle görüşüyor; akşamları da pul toplamak! merakını gideriyordu, Bu meraklı kollek siyoncu topladığı pulları Osloda, Stok- bolmde, Amsterdamda bulunan arkadaş- larnıa gönderiyor, onlar da kendisine değiş tokuş olmak üzere başka pullar yolluyorlardı. Gayet zararsız ve masumane gibi görünen bu pul değiş tokuşu bir müd. det sürüp gitti. Fakat günün birinde | İngiliz casus teşkilâtı pulların muhabere vasıtası olarak kullanıldığını keşfedince, Amerikalı Mister İngilir yakından göze- tilmeğe başlandı ve nihayet hapse atıla. rak, idama mahküm oldu. Amerikalı İnglizin Alman yüzbaşısı o Karl Hans Lody olduğu meydana çıkınca İngiliz. ler onu âdi bir casus gibi (o darağacına göndermediler. Fakat kurşuna dizmek suretiyle ona şeref verdiler. Dünya savaşında idam edilen bütün casuslar işinde ismi ve idamı resmi tebliğlere ALMAN CASUSU MU, YOKSA İNGİLİZ KAHRAMANI MI? Kanadalıların on ikinci gönüllü ala. yı Flandr cephesinde çok zayiat ver- mişti. Almanların elde ettikleri esirler çok az olmakla beraber bunların arasın- da White adlı birisi vardi. * Bu subay yaralı olduğundan bir Al man bastahanesine yatırıldı, iyileşince çok tehlikeli bir Firarla sözde Almanya» dan kaçmağa muvaffak oldu. Arnhem şehrinde İngiliz konsolosluğuna giderek kendimi tanıttı. Konsolosun oğlu Ho- landada İngiliz gazetelerinin aytariğını Yapıyordu. White'nin mucizeyi andı. ran kaçmasını Londraya bildirmekte ge- cikmedi, ÇiNGENE ARASINDA No 15 EYLÜL — 1935 LER Kava alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Nazlı, İrfana tavsiye “Benden sana hayır başının çaresine — Müjde, dedi, müjde! — Ne müjdesi? Nazlıya dönerek: — Ha konuş şinci sen benim e- linimetlim ile baş başa İstediğin gibi... Ben bulaşayım kendi işi - me! Etem yürüdü ve ben Nazlıya sordum: — Geldim mübarek olsuna ! ” — Rica ederim Nazlı! — Yok yok, riyaca micaya ha- cetlik yok... Doğrusu ben buna çok sevindim. Dünkü ne olup bitti hepiciğini bilirim. — Tabit, geveze Etem söyledi. — Ve de çok ıslah etti, süledi. Zere yer idi benim içimi te o ge- çen yaz gecesinden beridir bir kurt... Ben seni gene severim, bili- rim sen de beni düşürmezsin hiç - bir zaman gözünden... İlle ve kel. le ne görürsün işte ben bir dul ka- dınım, var bir enciğim kucağım - da... Bir de var ki, vermişim onu Çeribaşı Arif Ağaya evlâtlik... O. nu tutardım şinciye kadar senden gizli... Şinci ben hem dul, hem iki çocuk anası... Sen ise daha erğen bir delikanlı.. Doğrusunu istersen - yok idi benden sanambir bayır te- melli.. Sen alsa idin'bile'beni'ima- mm kavli ilen sonra çabuktan u - sanacaktm benden... olmıyacaktı aramızda geçinme yolu... Sen bi - kınca benden bulaşacaktın gece gündüz benimle marazaya... Yiye- cektik biribirimizi köpekler gibi ev içerisinde... Hem de uymazdı efendim bizim âdetlerimiz sizin - kilere... Buna sebep, ben üzülür - düm nice zamandır buna... Sonra senin kocanine de olacaktı bizim yüzümüzden Farfara... Gelgelelim aa A a bana, bir casustan çekinmemi söylemişti de... Gazeteci bunun üzerine: — Zararı yok yüzbaşım, dedi, ted. birli davranmak çok iyidir. Hem bu ser- güzeşt bize güzel bir tefrika romanı 0-| Tur... Londraya bu muzafferane girişin den sonra, asil ismi Bob Wermer olan ve esarette bulunan yüzbaşı White'nin hüviyetini alarak Londraya gelen bü a dam artık ulusal bir kahraman sayılma. ğa başlandı. Bu ndam için bütün kapılar açıl mıştı. Her şey emrine âmâde idi; o da! Mesele böylece her taraftan haber duyulunca Taymis gazetesinin yazıcıların dan biri, kahramanı karşılıyarak selâmla: dı.Şimendifere beraber bindiler.Kanadalı ber nedense gazeteciden şüphelendi. Hemen yerinden fırlıyarak imdat işareti- ni çekti ve: — Bir tek söz istemem; kim oldu. ğunuzu biliyorum! Diye haykırdı. Memurlar koşup konpartmana gi - rince: — Ben Kanadanın on ikinci gönüllü alayından Yüzbaşı White'yim, dedi, ya. ralıyım, Londrada sü bakanlığna gidi. yorum. Bu adam, bir Alman casusudur; bana öyle göründü! Taymisin yazıcısı bu işe şaşakal - mıştı. Fakat kendini çabuk topladı. Şimdi Kanadalı büsbütün sinirlenmiş gi- bi davrandı: — Affedersiniz Mister Lonley, fa kat Amsterdamdaki İngiliz konsolosu her şeyi öğrenmek için elden geleni yap- maktan çekinmedi! Mektupları bir müd. det kontrol edildi, fakat hiç bir ip ucu çıkmadı. Bu mektupları Ütreht'de o turmükta olan Maria Van Huut adlı bir kadına yazıyordu. Fakat (bunlar aşk mektupları değildi, çünkü bir aşk mek- tubuna şifre karıştırmak güç iştir. Bu- nun için mektuplar hep ticaret ve işe aitti. Mesele İngilterede ölmüş olan bir balanm matmazele bıraktığ mirasa da- irdi. Hala görünüşe göre İngilterenin muhtelif vilâyetlerinde emlâk bırakmış» t. Çünkü mektuplarda hep ayrı ayrı yerlerin adı geçiyordu. Nihayet şüphe- ler kuvvetlendi. Yüzbaşı büsbütün sıkı bir göz hapsine almdı. Bob Werner bunu hissetti. Kendisi İngiliz tayyare kuvvetlerinde pilotluk yapıyordu. Bir vazife uçuşunda tayya- resiyle birilkte Almanya topraklarına indi ve bir daha geriye dönmiyerek bo- azını darağacının ipinden kurtardı. | lara... Sonra şinci o çalgıcı kızı Emineye.. O daha gençtir, kız oğlan hızdır; yoktur başında-Bbenim encikli püs- küllü belâsr... Sen genç, o genç, sen erğen, o erğen... Sonra sen ka- sabalı, Çingene de olsa o da ka - sabalı... Uyar bir azacık ev âdet- leri onun belki 4ize... Sonra onun sevdağı genç sevdası; benimki ise benzer kırkından sonra Etemin tulum çalmasma... Geçen yaz o gece nasıl ki, yap- tık teferini kazıklı bağda, o gece baktım, o kızcağızın haline, za » vallıcığm yanar içerisi bizim de - mirci ucakları gibi harıl harıl za- tınıza karşı... Biz göçebe cahil Çingeneleriz amma anlarız insan oğlumun yüreğinde ne var, dala - ğmda ne var! — Peki Nazlıcığım, şimdi, şu dakikada benim yüreğimde ne var? — Ne olsun istersin? Şinci sen kalmışsın, zavalir, iki cami arasım- da beynamaz gibi... O mu, ben mi? Acırım sana çok benim bey - zadem İrfan Beyciğim; ben derim sana ki o, 0!.. Alasın çakır gözlü, malar ( ) kızcağızı,. ba- kasın keyfine! Belki evdeki ivtiyar anacığın da kavu - $ur birazacık rahata... Ben de gö- rürüm sizi, yaz avşamları burada gezerken o bizim İstanbullu tudu kardeşle kolkola kabartırım gök - sümü! - — Bunları yürekten mi söylü - yorsun Nazlı? — Yürekten, yürekten, ha ba - kasın sen işine! Zere yoktur bu i- şin başka çıkarı... Salt senden son! — Nedir o rican? — (Elini omuzuma dayaya - rak) benide çıkarmıyacaksın gönlünden ha! Ara sıra alıp çakır hanımını geleceksin bizim çadır - ben alıp enceğimi geleceğim sizin evinize... — Tabii tabii ona şüphe mi var? — İnan olsun beyzadem İrfan Beyim ki, ben nasıl sevmiştim şu- nun şurasmda $izi, sonradan gö * rüncesi o gece yanık yanık ağla - dığını Eminenin, işte o vakit onu da sevmiştim tıpkı sizin gibi... O- na sebep şiz onunla birleştikten sonra bir aydınlık yaz gecesinde isterim ki, siz alasınız kemançeni. zi, o alsın tefini, darbukasını, ge- lesiniz bizim çadırlar yanına, ça - lasmız bana (eliyle tepe başmı göstererek) te oracıkta muzikanın çaldığı © güzel havayı! — O da olur inşallah Nazlıcı» ğım! — Eh artık kalasınız hoşça, ben kaçayım! — İçeri gir, bir kahve iç te öy le git, kız! — Yok şinci vardır işim kolu bada, gelirim, avşama, ya yarın sabaha senin koca nineye de mü » barek olsun demeğe,.. böylelikle | İma — Haydi güle güle, haydi ca-i ediyordu yok, sen bak!,, devlesa (selâmetlen) Nazlıcığım? » . * Ooh, hayat ne güzel şeymiş ya- hu! Bugün başım ne kadar dinç, gönlüm ne kadar ferah! Sinirle - rim sanki bugün ince bir eter yağ- muriyle yıkanmış gibi... Bugün Etem de benim gibi çok neşeli... Diyor ki: — Gayrik (artık) çakır Emi « necik ilen düğününüzü bu İdirel- lezde yaparız, o mahana (baha - ne) ilen de olur iki şenlik bir ara. da... Bakalım benim çadır ocağı nı da (karımı da) kandırabilir - sem, o zamana kadar buraya ge « lecek olan sevgilimi sizin düğü « nünüzde takar takıştırır, çengi di- ye oynatırız! Hem sizin dü- ğünü isterseniz bizim çadırlar ya. nmdaki meydanda yaparız. Gülüyorum: — Dur bakalım daha Etem; de« reyi görmeden paçanı sıvama! bakalım daha Feridun der herifi yola yatırmak lâzım... Hele ben şimdi gidip şu bizim Aksa - raylı Nâzrmı bir bulayım! — Kimdir o Aksaraylı Nâzım? sm Senden iyi olmasın, çok iyi ve işgüzar bir arkadaştır. — Ha durma, gitsen, kimi bu- lacaksan bul, vaktiyle her iş olsun bitsin! N Evden çıkarken annem: — En sonunda, beni çingene kaynanası yapıyorsun ya! Ne ise, kızm haline pek acıdım; yoksa ben dünyada bu işe razı olmaz » dım... Ah rahmenli babacığın şim- di mezarından başını kaldırsa da bu hali görse kimbilir bize neler derdi? Haydi git güle güle, Nâ - İ zıma bendende çok selâm söyle, her ne kadar kendisini pek tanı - mazsam da gözlerinden öperim! Amma sakın akşama geç kalıp ta beni merakta bırakma! Hem bu akşam dışarda çok kaçırma, gel vaktiyle evine... İstersen ben size ! güzel mezeler hazırlıyayım, E - temle birlikte bu akşam da bizim havuz başında için! — Peki anneciğim, bu akşam da öyle yapalım, ben dışarda hiç içmeden erkence buraya gelirim, müsaade edersen Nazlıyı da çeğı- rırız, Etem, Nazlı, ben üçümüz bi- zina havuzbaşında bir âlem yapa» rız! — Artık Emineden sonra tek « rar Nazlıyı mazlıyı eve almak o - lur mu ya? — İş senin bildiğin gibi değil anneciğim;Nazlı artık benim ah - ret kardeşim oldu! — Tü allah müstahakkını ver - sin senin İrfan; desene ki sen çin- genenin çeşidiyle hısım akraba olmak istiyorsun | Gevrek gevrek gülerek kapıyı sim. — Şimdilik alalhaısmarladık anneciğim! — Güle güle yavrum... Akşa » erken gelmeği unutma! | (Devamı var)