Tefrika numarası: 5 Yazan:(Vâ-NÜ) ©“ Bakalım şu mermer saksıyı zenci kölenin kafasına isabet ettirerek onu ezebilecekmiyim? Bir, iki, üç... Hop!,, işte, sarayda, insan hayatının kiymeti bu kadardı... Geçen tefrikaların hulâsası Ağrıbos adasının prensi Cil - bertonun karısı (o Anita henüz bakiredir. Çünkü (Hızır Reise| (Barbarosa) bac veren kocasın- dan nefret ediyor. O sabah, u « fukta korsan okadırgaları gö « rülmüştür. Anita, kocasının ma beyincisi Kont Benitoya cariye Zübeydeen dürbünü elip yetir- mesini emretmiştir, Mİ İM üdere : ee Kont Benito d'Ambro, artık Zübeyde ile fazla meşgul olmadı. | Dürbünü kaptığı gibi, kule mer -| diveninin (o basamaklarını üçer | dörder aşağı inerek küçük salona| vardı. Oradan da koşarcasına di-| ğer salonlara geçti. Taraçaya çıktı. Anita, bekliyordu. Delikanlı, dürbünü uzatırken, soluk soluğa: — Hızır Reis... — diye haber verdi. — Gelen iki kadırga da o * nun... Sizin deli Zübeyde ile bir - Ukte, yuküsidan bakkıkmlriteeğe) ke set'im. kendisini sabırsızlıkla Prenses, dürbünü aldı, O da! baktı, Sahi... İste, yeşil... Bayrağı bile belli... Üzerinde zulfikarı| ar,.. Peki amma, bu adamın, bu rasvsimde buraya gelmemesi icap eder... Herhalde işin içinde bir fevkalilelik olsa gerek... — Öyle görünüyor, #fendi - m'z... Muhterem zevcinizs haber vereyim de çabuzak hazırlana - İrm... Karşıcı bir heyet çıkara . ım... Anita cevap vermedi... Bu er . keğin ve mensup bulunduğu ca - miadaki diğer erkeklerin meselâ şöv)e demelerini isterdi: “— Karşısına silâhlarımızla çı- kalım... Onunla dövüşelini, Duslaklarını istihfaf ve hüzün | karışık bir hisle büzdü; — Bunlar erkek mi?... — diye mırıldandı, — Ben, bu kadın ha. limle bile hepsiyle boy ölçüşü . rüm... Ansızm, bütün vücudundan, ü- şüme ile yanma arası bir ürper » me geçti, Bir gözü hafifçe kısıl - dr. Bakışları sıyrılmış birer han - çer gibi keskinleşti. Kısılan gözü ile şakağının arasında bir şimşek çaktı. Çok yükseklerde uçan yırtıcı bir kuşun yerdeki şikârına bakışı gibi, kadırgalara baktı. Bir yere dayanmak ihtiyaciyle parmaklıktaki yeşil sarmaşıklar arasmda kocaman, parlak bir kü- re gibi duran somaki saksıya yas- landı, Her halde biraz fazla a - banmış olazak ki, adam büyüklü. günde olan vazo hafifçe sendele - di, İ şim?. Rast getiririm işte... i de bizim değil, baronun kölesi... İşte bu sendeleyiş, prensesin! hatırasında, üç dört gün evvel ge- çen feci bir vakayı canlandırdı. Albertino ailesine, bu kıymet - tar saksı, İtalyadaki akrabaları tarafından yılbaşında, çift olarak! hediye gönderilmişti. Prenses, bunları pek severdi. Ekseri tara - çaya çıkar, seyirlerine dalardı. O gün, gene aynı maksatla kapıyı açlığı zaman, kocasiyle muhafız bölüğü kumandanını o münakaşa eder buldu. Arkaları kendisine dönük olduğundan genç kadın, bundan bilistifade geri çekile - cekti. Lâkin kulağına şu cümle - ler çalınınca hayretle dinledi: Prens diyordu ki: — Nasıl rast getiremez mi- Kumandan: — Fakat, zenci kölenin iki yüz altın ettiğini ve kulunuza ait bu- lunduğunu unutmayın efendimiz! — Biliyorum, canım... Paranı vereceğim... Zaten bu saksı, sö nin zenci köleden on misli baha- Midir... Gözden çıkardım... Nişan cılığımı tecrübe edeceğim... Hay- di... Bir, iki... prenses yine kıza- cak amma, kaza oldu deriz... Üç! Anita, ancak kendinden bah - sedilmesi ve o koskoca saksının aşağı atılması üzerine işi anlıva » rak “Aman yapmayın!,, diye haykırdı. Fakat maalesef geç kalmış, iş işten geçmişti. Aşağıki merasim sahanlığının iki yanında gece gündüz iki nöbetçi muntazam a - dımlarla dolaşır. Kumandanla prensin eblehçe münakaşası, me - ğer, vazoyu bunlardan birine isa- bet ettirmek. bahsı etrafınday - miş... Anita parmaklığa koşup aşağı baktığı vakit, dev vücutlu bir zen- ci kölenin paramparça mermer »; ler arasında yamyassı olmuş, Yer- de yattığını gördü. Zavallı diğer nöbetçi neye uğradığını bileme - di... Başını yukarı kaldırdı. Kah- kahalar atan hükümdarı görünce şaşkınlıkla selâm bile vermeğe kalkıştı. Fakat kumandan, kendi- sine “Sen vazifene bak!,, diye ih- tar edince, gene nöbet yerini a - dımlamağa koyuldu. O gün, Anita kocasına ve ku » mandana bir hayli çıkışmıştı. Ptens: — Üzülmeyin, muhterem zev- cem! Size kırılandan daha iyisini getirtirim.,, — dedi. — Peki, ya ölen adam?... — O, köleydi, canım... Hem Kendisine parasını vereceğiz... İşte, sarayda insan hayatı hak- kında telâkki böyleydi... Tente - neler, ipekler, pudralar içinde o derece kadınlaşmış olan prens de, eğlencelerinde, bu kadar kandö - kücü, bu kadar kaba ve vah$şiy - di... Zenci köle “şakasından,, (17) sonra, saksılar tekleşince, Anita, bunu, tam ortaya koydurtmuştu. Şimdi de dayandığı buydu. Venedik şaheserinin hizasm - dan bakınca, merasim merdive »- ninin basamakları görülüyordu. Genç kadın, bir fırtına çıkması, yahut kazara birinin çarpması yü- zünden bu kalan tek de sendele- yip düşmesin diye, parmaklığa bir yuva yapılmasını tembih et- mişti, Fakat, ölçü alınmış, usta - lar, emri henüz yerine getirme - mişlerdi. Hoş, zaten iş amelede değildi ya... Çünkü, bu merasim merdiveni kullanılmadığı için, or- tasmdan geçen bulunmazdı ve kaba şaka elbette tekrarlanmıya- caktı. Anita, ufukta ağır ağır yakla - şan kadırgalara bakarak bunları düşünürken, Kont, tuvalet odasının kapısını açmış, içeri girmişti. Şim- di, prensesin kulağına, kocasının asabi sesi geliyorduk. , . & » — Evet, karşılama merasimi fevkalâde şaşaalı olsun... Hiçbir hususta kusur etmiyelim... Yalnız işte aksiliği görüyor musun?... Gündüzlük pudram dün bitmişti... Berberbaşı olacak bu muhterem marki, bugün için bana yeni pud- ra döğüp hazırlıyacaktı... Halbu- ki unutmuş... Tam da unutulacak günü buldu, yok muya, hani... Şimdi, merasime, gece pudrasile iştirâk edeceğim... Rezalet! Reza- let... Prenses, gelen gemileri, Sira - küza aynalariyle yakmak istiyor- muşçasına, onlara ateşli gözlerini çevirmişken, prehs, o emirlerini vermekte devam etti: — Denizden itibaren, sarayın önüne kadar yerlere halılar dö - şensin... Halıların üstüne ziçekler dökülsün... Askerlerim, iki sıra dursunlar... Velinimetimiz efen - dimiz Hızır Reis, bizim saray bah- çesi önündeki büyük çınar sğacı altında oturmasını çok seyer, O - raya da minderler, sedirler hasır. lar konulsun... Yemişler, şerbetler hazırlansın... Eğer gönlü dilerse çınar altında oturur, yorgunluk a- lir... İstemezse, doğrudan doğru- ya, merasim merdiveninden çı - kar, içeriye girer... Son cümleye gelince, prenses, Acayip pırıltılı gözlerini kadırga» lardan ayırdı. Sarı saksı ile mera- sim merdiveni arasmdaki mesafeyi sanki ölçmek istedi. “— Ah, dalkavuk!,.. — diye kocasına fena halde kızdı. — Da- ha dün gece küfürler savurduğu bu adamın yaklaştığını hissedince (velinimetimiz efendimiz) diye - rek ne olür, ne olmaz ağzımı alış- tırıyor,,, (Devamı var), şakuli ORMANIN KIZI Vahşi hayvanlar arasında ve Afrihkomn balta girmemiş ormanla. rında geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. sarar ve tetkik romanı m“ io mmm Yazan: Rıza Şekib Msn Karşa ve Ebululâ, kulübe içindeki bir yeraltı yolundan kulübe dışındaki ikinci kapıya kadar gelmişlerdi. Kulübe yanıyordu Ebululâ, Karşaya baktı.. Kapı| üstündeki beş on santim aralıkta: sızan aydınlıkta düzgün vücudu- nun çizgilerini keskin Patlar ha- linde ortaya koymuştu. Yüzü ka. ranlığa düştüğü için göremiyurdu Dışardan gelen âmirane &es, işiu kötülüğünü açıkça anlatıyordu. Karşa yavaş sesle: — Ya, dedi, demek böyle.. Bu yavaş sesin ortaya vurduğu kelimelerin manası büyüktü. Ebululâ: — Çok iyi amma, reisin böyle hareket etmesine sebep ne? dedi. Bunu anlıyamadım. — Anlıyamıyacak bir şey yok. Bizden hınç almak istiyor. Haka ret telâkkisi bir sebep.. — Ne yapacaklar dersin Kar - şa? — Bakalım ne yaparlar!, Elbet t€ bizi çok bekletmezler. Filhakika aradan çol: geçmedi Kulübenin sol köşesinden içeriye sızan bir dumandan kendilerinin | diri diri yakmak © istediklerin” anlamışlardı. Karşanın her şey aklına gele. bilirdi. Fakat, bu asla... İ İşin bu kadar ileriye vardırıl ması neredeyse hakaretin büyük - lüğüne kendisini bile irandıra - caktı, Karşa yavaş yavaş kulübeyi dot duran dumana ehemmiyet vermi yordu, 4 Aslanların, öteye beriye ko - şuşmaları olmasaydı daha da bek! liyecekti. Ebululâyla kapıya yüklendi - ler. Değil açmak, O kıpırdatmak bile kabil değildi. Ebululâ birdenbire her vahşi kulübesinde bulunduğumu bildiği yeraltı mahzeninin bu kulübede de bulunup bulunmadığını araş: tırmayı hatırladı. — Karşa, dedi, belki hu kulübe. de bir yer altı mahzen: o vardır, bakalım.. Böyle bir mahzenin bu- rada da bulunması ihtimali çok kuvvetlidir. — Arıyalım, dedi. Tutuşan çalılar kulübeyi olduk ça aydınlık bir hale (koymuştu Çok aramalarına lüzum kalmadı. Gözlerine ilişen kapağı kaldı rınca merdivenle aşağı inen o bi” dehlizle karşılaştılar, Karşa önce içeriye aslanlarını koydu, kendi - leri de arkadan indiler. Dehli; gittikçe genişliyordu. Yer altın HABER AKSAM POSTASI IDARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi : istanbul HABER |' Yazı Işleri telofonu : 23872 ıdare ve ilân : 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 2700Xr 730 180 ,, 1400 ,, 099 3 "so . 209 . İLÂN TARİFESİ Ticeret Hânlarının satırı 12,50 Resmi Wânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası Senelik S aylık 3 aylık * aylik dan elli metre ilerledikten sonra gene toprak merdivenler kendile - rini bir zemin kapısına kadar ge- tirmişti, Bu kapı da sıkı sıkıya kapan « mıştı, işittikleri bir çok ayak &8es - lerinden kulübe etrafında kala « balık olduğu anlaşılıyordu. Karşa yavaş sesle: — Ebululâ, gürültü yapmıya « İrm. Bizim burada (olduğumuzu anlamasınlar. Kulübe tamamiyle yanıp bittikten sonra (bizim de yandığımıza hükmedecekler ve çekilip gideceklerdir. — Fakat burası çok havasız. Biz tahammül etsek bile hayvan- lar sabredemiyecekler.. — Onlarla ben uğraşırım. Sen kapıya kulak vererek “ai dinle.. 4 — Geç o halde geriye.. e” Karşa geriye geçti ve aslanları nın yelelezinden yakalıyarak baş- larını okşadı. Ebululâ: — Dışarısı bir mahşer yerini hatırlatıyor. 1 (Devamı var) İs, Altıncı icra memurluğundan: Pangaltıda Eşref sokak 24 numara - da iken halen ikametgâhı meçhül Yor. dan Piyanidise: Ahmet Hamdi tarafından İs, Asliye mahkemesi dördüncü hukuk dairesin- den aleyhinize istihsal olunan 27 — 3 — 985 gün ve 934/1317 ilâm muci bihce matlubu olan 380 lira ile 2 — 10 — 94 tarihinden itibaren yüzde 5 fa- iz ve icra iflâs kanununun 67 nci mad- desi mucibince yüzde 10 tazminat ve 850 kuruş masarifi mahkemenin tah” sili için mezkür ilâm dairemize tevdi edilmiş ve tanzim olunan 935/ 2699 dosya numaralı icra emri berai teblig ikametgühınıza Ogönde- rilmiş ise de icra emri zahrına veri - len meşruhatta: Mezkür ikametgâhı terk ettiğiniz ve yeni ikametgâhınız- da meçhül olduğu anlaşılmış olduğun dan yukarda yazılı (borcu işbu ilân tarihinden itibaren bir ay içinde öde- meniz lâzımdır. Bu müddet içinde bor cu ödeme veya tetkik mereiinden veya temyiz veya iadel muhakeme yolu ile ait olduğu mahkmeden © icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirme dikçe cebri icra (yapılacağı ve gene bu müddet içinde icra ve iflâs kanu * nunun 74 neti maddesi mucibince mal beyanmda bulunmanız ve bulunmaz iseniz hapisle tazyik olunacağınız ve hakikate muhalif beyanda bulnursa- nız hapisle cezalandırılacağınız mez- kür icra emrinin tebliği makamına ka- im olmak üzere ilân olunur. LO Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı Urologue — Operateur Babıâli caddesi Meserret ote- li 88 numarada her gün öğleden sonra saat ikiden sekize kadar. KUPON 244 15-9-935