BİR YARASA | Bir Kıza Aşık Oldu! YAZAN : Kenan Hulüsi No. 11 Bar eyiul gecesinin saat o iki sula- tmda İçerisine karıştığım bir hikâye- de, bütün vakaların ben gelmeden çok daha evvel nihayete ermek üzere ol - duklarını anlamıştım. Şu halde, niçin içerlerinde bulunuyordum? Hiç bir vakit, bu hikâyede benim ü - zerime düşen sırları, bizzat ben bile çözememişimdir. Sadece, dakikadan dakikaya olacak bir vakanın nihaye - tine erdiğimi hissediyordum. Profesör: — Ne dersiniz, diye tekrarladı; kı -| #imi kurtarabilmek için (kendinizde bir kuvvet bulabiliyor musunuz? Ve ayni dakikada: — Runu soruyorum, diye İlâve etti; çünkü, dün yecedenberi sizden başka hiç kimseye itimat edemiyorum. Profesöre teşekkür etmekle beraber Permos manastırındaki kitabeyi gör- mek istediğimi söyledim. İmparator Jüstinyanüsün kitabesi, beyazlığını hiç bir vakit Okaybetme - miş mermer bir levha Üzerine yazıl mıştı; ve tipki Permos Oo manastırının kapısında olduğu gibi, baştan aşa - ğı yapraklarla sarılmış gözüküyor - du. Profesör, bu lâtince ibareyi, bü - yük bir sükünetle ve tane tane okudu: | Zair: “İmparator Jüstiyanüsün hastalar ve ölüler için yaptıkdığı bu sükün ve ebedi istirahat evini (ziyaret ettiğin dakikalarda, umarım ki, manastırın esrarını meydana çıkarmak istemiye - | sin; çünkü bu senin hayatına mol ola- caktır. Yalnız burasının bir mezarlık tedavilerine imkân olmıyan hastala - rın bir mezarlığı olduğunu bil. Göz - leri dünya nimetlerine karşı kapanmış binlerce ölü, toprakların altmdaki bu sükünet yuvasında ellerinle rahatsız edilmemekten başka bir şev © istemi - yorlar,, ! Kitabe toprağın üzerine hemen hı - rakılmış gibi duruyordu, Profesör ta- şa bir fiske bile dokunmadan © yavaş yavaş geri çekildi İkimiz de, kitabenin üzerinde işaret edilen ve tedavisine imkân olmıyan bir hastalığı düşünü - yor gibiydik. — Eğer, dedim, Vatikan kütüphane- sine asirılmış kitabı o hatırlıyorsanız. imparator Jüstinyanüsün bır ölüler «- vini nasıl bir maksatla yaptırmış ol - duğunu meydana çıkarabilirsiniz. Im. parator, Permos manastırına oyulnız İ siyasal hasımlarını sürmüyordu. Jüs- tinvanüsün hayatında bu işkence va - kaları ölüme yaklaştığı dakikalarda başlamıştır. Çünkü bizzat kendisinin de bir gün Permos manastırında öle. ceğini düşünüyordu, Nitekim manastı- Tin baş rahibine yazdığı bir mektubu hatırlamanızı isterim: Beni koruyu - nuz, diyordu, bu ölüm korkusu müt - his şey! Fakat ölecek insanları keş - fetmek için haş rahibde hiç birsır. yoktu. Sadece Permos o mânastırında yâşıyan yarasalar. Bütün felâketleri onların keşfederek meydana çıkardık. larımı bilmeniz lâzım. Profesör birdenbire heyecanlanmış . b — Şu halde, diye konuştu, öleceğini teslim ediyorsunuz? Profesörü ikinci bir defa daha ce » vabsız bırakmak mecburiyetinde kal - mıştım. Çünkü, daha ayni dakikada, Permos manaştrının ihtiyar bekçisini birdenbire yanımızda bulmuştuk ; ilk gece, profesörü dinlediğim dakikalar- da olduğu gihi bir turıltı, o yavaş bir hırıltı ile konuşuyordu: Doktor. Onu öldürüyorlar! Arabaya atladım. kızımın Bugün, odaya birdenbire Kendimi attığım dakikaları hatırlıyorum: Ya - tağın başucunda bir şey çırpınıyor - du. Yahut iki kanat, iki yarasa kana- dı, hastanın başımı içerlerine almıştı; bu kanatlarım sararmış bir maske yü. zü smisıkr o kapadıklarmı görüyor - dum; sadece kanatların — ucları kı - mrldryor, ve yarasanm bel kemikleri üstündeki iskelet bası hafif / inişlerle aleahıp yükseliyordu. Birdenbire, ka - palı*ecamların bir kurşun (o yemiş gibi kırıldıklarını o isittim. Bir kurşun. Gözlerimin önünde bunu hiç bir va- a. kit görmemiş, fakat hisonsaizudın. Gu kurşun, yarasanın camlara doğru (ir lıyan atılışında, kulaklarınım dibin - den bir viziltr gibi geçmişti. Ve sade - ve yayılan bir duman (kadar geniş ve delik deşik olmuş iki okanadınkı. rık camlardan bahçeye doğru fırladı- ğını görüyordum. Bu sür'ati hiçbir vakit unutamıyacağımı biliyorum; tıp kı, profesörün hana anlattığı şeyler- de olduğu gibi, bir yıldırımdan daha hızlı uçuyordu. Profesör bitkin hir sesle: Canavar. dedi, damgasını vur - muş? Yatağa doğru fırladım. Gözlerinin altında hafif bir kanat gölgesi gözü « küyordu: — Bir şey değil. Diye teselliye ça - lıştım; yorgunluktan başka (bir şey değil!.. v — Evet, bir yorgunluk!. Fakat ayni dakikalarda, o camlarm etrafını ayni kanat sesleri yirtıyor - du; bir silâhhdan başka © hiçbir şeyin bu kanat hareketlerinde neticeyi bel- li edemiyeceğine inanmıştım : Bir silâh?, Profesör birdenbire önüme geçmiş - ti: Bunu yapmaymız, diye atıldı; çünkü, kızımın hayatını sizden başka kimseden beklemiyorum. Fakat hiç bir şeyi dinliyecek hir va- ziyette değildim; ve hakikati söyle. mek lâzımgelirse, o profesörün bütün İnançlarına tağmen, her şeyin Per - mos mamastırında beslenen yarasalar da olduğunu biliyordum. Daha üç gün evvel, tıpkı profesörün bir taş - kmlık dakikasında çevirdiği silâh gi - bi, dalların arasmda bir kurşun kadar süratle gidip ge'sn o yarasaya doğru silâhımı çevirdim: Hedef isabet altın- daydı. Profesör; 'N yaptınız, dedi. Unütuyorsunuz ki bütün servetimi size vadetmiştim? — Ne yaptınız ,dedi. Kızımı kurtara- bildiniz - Permos manastrının bekçisi :; — Evet, diye konuştu, vurulmuş! Birdenbire, odanın içerisinde profe- sörün kızma döndüm: Yatağında bir mumyadan duha sari ogözüküyordu. Kulaklarımı kalbine (doğru verdim. O kadar hafıf atıyordu ki, içörisinde bir zamanlar çırpındığını duyduğum hir yarasanın, bir cam zerine yavaş yavaş sindiğini işitiyordum. Profesör: — Hikâyenin sona erdiğini görüye - rumi, dedi; her şey bitti! Fakat ayni dakikada gözlerinin ga- rip bir ışıltıyla bir anda yandığın farkediyordum: Mavi taş, iki yarasa kanadının srm - sıkı kucakladığı ölünün sarı parmak - ları üzerinde parıldıyordu. —SON— Mevludu şerif Ölümü ile memleketi ve ordumu- zu müteellim eden binbaşı Bay Ce- malin ruhu İçin bu ayın $ Inci pa, Zar günü saat 13 de Lâlelide Lâle- li camiinde mevluduşörif okutu- lacağından merhumu taniyan ve sevenlerin teşriflerini saygıları. mızla dileriz, Kardeşi Hakkı Serseriler Yatağı Ciltleniyor Romanımızı biriktirmiş ulan g-! kuyucularımızdan bunları ciltlet.. mek isteyenlere: Eylülün 15 inci günü akşamına kadar Ankara caddesinde VAKIT kütüphanesine bir numara muka - bilinde bırakmalıdırlar. B. tarih-| İryı bile pek gördüğüm yok.. Gör-| Cinsi ten sonra müracaatları. kabul dil : Ciltleme ücreti 10 kuruştur. v HABER — Akşam Postası No 64 T EYLUL — 1895 ÇiNGENELER | ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kayşısız Bu kaşarlanmış pinpona bakma onun içi zaten Apustolun mey- hanesindeki rakı fıçısıma dönmüş Bizim köpekler, ayılar may- munlar, sıpalar, atlar hep Nazlı - nm bir bakışı önünde şaşırırlar puslayı.. Yılan yok mu yılan.. — Hangi yılan?. — Hangisi olursa olsun isler karası, ister sarısı, ister boz: ister alacar, Nazlı bunları tutar eliyle, bir bakar (yüzlerine derin derin hayvan o saat bulaşır uyumaya. — Onu başka çingeneler de ya- pıyor.. . — Bilirim yapar, hattâ gene ge- çen yıl, Belgrad O ormanlarında cambaz Sülü (Süleyman) denilen o madrabaz herif de yapcuştı bu marifeti sizin yanmızda.. | — Sen nereden biliyorsu oun?" — Süleye süleye dilimizde kıl bitmedi mi ki benim bilmediğim bu dünyada yalnız beş vakit na - maz... — O cambaz Sülüyü sen ne za- ma gördün?. — Uryamda gördüm bir keret o zaman sülemişti bana!, — Demek Nazılıda yılanları w yutmak marifeti de var?. — Onda ne yok ki.. O isterse yı- da gider ülecene düğünler:, tefe - rizlere. — Ulan Etem, benim yılandan korktuğumu Büyükdereli cambaz Sülüden duydun; şimdi ber: Naz- lıdan soğutmak icin bu katakofti - leri atıyorsun !.. — Deyildir katakulli hunlar.. Ben doğru süleyorum.. Heni iste- mem ben zalınız suğuyasın'z şinci Nazlıdan.. Zere siz ondan suğuya- cak olursanız kapacaklar o zaman sizi kolaycasına Çakır Emineler bizden.. Hiç ister miyim ben eli - nimetli, kesesi devletli İrfan efen- diciğimi kaptırayım o cilvebazlara. İşte bir yaşımıza daha girdik.. Mângaptot Nazlı ayni zamanda erkeği, kadını — herkesi kendine bağlayacak ve ayıları, köpekleri, sıpaları, atları, yılanları manyati- ze edecek kadar bir sihirbazmış da... Fakat bunların belki yüzde biri! doğruca ise doksan dokuzu Ete- min martavalları gibi gelişor ba- nal, | Ey benim bir yıldır, bin “ürlü a- cayip maceralarla dolu hatıra i defterim. Senin çoktanberi boş) ———— Gireson Jandarma Okulu Komutanlığı duran sayfalarına bir şeyle: çizik»! tiremedim.. Bir bucuk ay var ki seni elime aldığım yoktu.. Bu bir buçuk ay Etemin Reha Beyin 20 - riyle içkiden, çalgıdan, bilmem neden baş kaldıramadım ki senin yim!., içki, çalgı âlemleri yüzünden Naz- sem de konuşacak halde değildim. Çakır Emine bile bir gece Reha Beyin bahçesinde bana çıkışt; Re- |Sığır eti ha bey ışmarlıyarak: — Sen dedi, bu kaşarlanmış pinpona bakma, onun içi zuten A- pustolun meyhanesindeki rakı fr- çısına dönmüş.. Sen ise dah genç-| sin, sana yazıktır; bu kada rakı sonra günün birinde seni şarşam- balı Aziz Beye Odöndürecektir. Benzetmek gibi olmasm amma, o da senin gibi böyle kendisini genç yaşında bu âlemlerde rakıya kap- tırdı, çok sürmedi, sonunda peri şan oldu, sürüm sürüm süründü ; en nihayetinde de sokakla-da ço - luk çocuk maskarası kesildi. İşte, ey benim, bir yıldır türlü acayib maceralarla dolu olan ha - tıra defterim.. Son bir buçuk ay akla hayale gelmez icki ve çalgı âlemleri hatıralarımdan sase ak - Irma gelen Çakır Eminenin bu söz” leridir. # Bu yaz da böyle geçti.. Ne yalan söyleyeyim, oaânnem Nazlıdan daha çok Çakır Fmine- den hoşlandı. Nazlıyı hiç sevme » mişti; fakat Emineyi oldukza sev- di. o Sözü, sohbeti yerinde, şen, şakıran, kılığı kıyafeti düzgün, eli isü'yakleri; âdetleri; "tabiateri ol) dukça bize yakın © diye oni'dâha ziyade beğendi.. Eğer buzünler- de anneme bir zorlayacak ölür sam Emine ile baş göz olmama izin verecek gibi., Amma öte taraftan Eminenin gelip bizde bir hafta kadar misa- fir kaldığını duyan Nazlı hüngür, hüngür ağlıyormuş.. İşte benim de belimi büken bu değil mi?. Yok - sa Emine icin annemi kan lıranık işten bile değil!. Emine dün bana şimdiys kadar kendilerinden bizlerle eylemiş o- lan bir kaç kadın ve kızın simle- rini sonara bunları kendilerine ni* kâhlayan beylerin efendilerin ad- larmı saydı; bünun üzerine: — Ne dersin, bu işi biz de se - ninle yapalım mı?, Deyince: — Biraz düşüneyim?!.. Dedim.. Sonra bana çekinerek; ve ona acır gibi görünerek uzun. uzun Nazlıdan bahsetti.. * * * Geçen cuma günkü o yağmurlu havada Sulukulede sonturlu bir kavga olmuş.. Eminenin benle sr - kı fıkı görüştüğünü (o çeksmeyen kadmlardan biri ona çatmış: — Topçulardaki sağman ineği buldun, sağ bakalım istediğin gi * bi.. Adamcağızı (siz bir yandan inek gibi sağın; çergeciler (o bir yandan kaz gibi yolsunlar! diye barbar bağırmış, bunun üzerine 0- rada bir kızılca kiyâmettir kop - muş.. Tefle, darbuka ile, hattâ ke- manla yapılan bu sonturlu kavga » da benim adım ve sanrm belki beş yüz defa geçmiş.. Hattâ bir ara - İrk curcuna arasında şu tekerleme yirmi defa tekrarlanmış: — Dere başında saz var!. — Topçularda bir kaz var!. — Kazı yolan yolana!. — Yazık, günah oğlana. — Kaz Çakıra tutulmuş!. — Paraları yutulmuş!, — Topçularda harmanlar !, — Pisipisi sarmanlar!., — Çakırımın peşinde!.. — Geziyor toramanlar ! — Bir hoca Alim var, her ki - me? — Topçulardaki falcı karıları - na yakında gelin gidecek olan Ça- kırımın başma!. — Ala ala hey!. Cuma günü o Sulukuladeki o sonlurlu kavga . arasında könte parti tarafından Eminenin partisi” ne karşı söylenen bu tekerlemeyi geldi, bana Fenerdeki “Kılburnu gazinosundaki kemancı kör An- don haber verdi.. — Peki amma, dedim, Andon, sen bu tekerlemeyi (o aynen nasıl aklma tuttun?. — Nasıl tutmam a benim beyim dedi, bütün kavga boyunca onla - rın makamlı (o okumalarına karşı kemanla tempo tutan bendim. Bu ufacık tekerleme bir insanin ku - lağmın dibinde yirmi def» tek- rarlanır da hiç insanın aklında kalmaz mı?. Eyvaklar olsun, deseniz» ki bi- zim adımız artık todi kalfalarının içine de adam akıllı girmeğe baş - ladı., Hem ne şekilde bir çrişle!. * ks Ben şimdi hiç bir şey “üşün * müyorum.. Nazir olsun, Ersine ol - sun.. Şimdi onlar ikinci plina ge- çer gibi oldular.. Reha Bey beni çengi Küheylânla (yeniden bir mecliste buluşturup bir bayli gö * rüştürdü. Ötekilere nisbetle çok kart, cek görmüş geçirmiş ve İn- sana çok iltifatlı davrana bu kanı (Devamı vor) . satınalma Komisyonundan: Gireson Jandarma okulunun yıl lik ihtiyacı olan aşağıda yazılı iki kalem erzak 18/9;935 günlemecin de ihalesi yapılmak üzere kapalı boş sayfaların bir şeyler çiziktire -| zarfla eksiltmeye konulmuştur. İş teklilerin 189/935 çarşamba günü saat on üçe kadar muvakkat temin at ve teklif mektupları le Giresot Binti ardı ayası; kesiimiyanıbu postahanesinde toplanacak olan K omisyona müracaat eylemeleri. (5349) Muvakkat teminat Miktarı Muhammea bedeli Lira kuruş Kile Lira kr. Ekmek 1732 50 210090 23100 © 48 25 35000 5950 0).