Yazan: KADIRCAN KAFLI Derya kaptanı sevgilisinin yüzüne doğru eğildi. Elile yanaklarını tuttu ve geri çekildi. Hüsmen dosdoğru Piyale beyin Yanına koştu. Onu selâmladı. Derya kaptanı onun sırtını ok- Yadı:; — Hoş geldin yiğitim,. Ne ha- Tvar?.. Türk akıncısı elindeki yü ona uzattı. Derya kaptanı yüzüğü aldı, Hemen tanıdı; — Bunu nereden buldun? — Bir kadın yerdi., — Kontes Lüçiya mı? — Evet... Kızı da burada... Hüsmen genç kızın söyledikleri. hi Piyale beye anlattı, Piyale bey sordu; — Nerede? iç Kızıl Kadırganın kamarasm- — Onları görmek istiyorum, — Buraya gelemezler,. — Ben giderim... Yaralı m'? *— Hayır... Fakat, kismen, ölüm haberini veremi: Yordu P;iyalenin de sabrı kalma- Mite. Yürüdü, > Beni oraya götür! Diye emir verdi. Hüsmen Derya kaptanına ka- MAYAN Kapısını açtı ve kendisi “a yel verdi. Piyale bey içeri girdi. Annesinin baş ucunda duran Senç kız başını kaldırdı. Piyale beyle karşılaştılar. Biran durdular. Bakıştılar. > Kızım... Yavrum!... iyor, ıslanan gözlerini kimse- Ye belli etmeden kuruluyordu. Sordu: — Annen?.. Günç kız baştan ayağa kadar W'ü olan ölüyü gösterdi. Piyale bey onun yüzünü görmek sin acele ediyordu. Örtünün baş taftaki ucunu kaldırdı. Kontes Lüçiyanın bembeyaz yü. alamam bir heykel gibi gö- ü, — Öldü mü?... Derya kaptanı sevgilisinin yüzü AS doğru eğildi. Elile yanaklarını tut ve geri çekildi. şinr eğdi, 'erkes susuyordu. Beatris babasının elini tutmuş nk elini de onun omuzuna koya- i > Üzülme!,.. Üzülme babacı- Ji Ne yapabiliriz?... Allah böy- “istedi, . İyordu. iyale bey kendisini tutamadaı Ülünün üstüne kapandı. dakika öylece kaldı. ol birden doğruldu. Diredik â, W. Yeniden genç kızı kucakla- Ka bey ona koştu, Kucak! Etrafıma bakındı. Hüsmeni gördü: — Gel!,. Dedi. Onu da sol tarafıma aldı ve bağ- rına bastı. Alnından öptü. — Sevgilimi kaybettim.. Halbu- | ki ona kavuşmak en büyük arzum- du. Fakat gene mesudum. Çünkü ayni günde kızıma kavuştum ve bir oğul kazandım. Kendisinin çektiği ayrılık acıla- rını düşündü. Islanmış olan gözle- rini iyice sildi. Genç kıza: — Izmir ve Tirede Zzıraat — va , f Izmir (Özel aytarımızdan) — Bu seneki mahsuller çok iydi; E. ğer fiatlar da düşkün olmazsa çift. şinin yüzü hakkiyle gülecekt';. İzimr sarım (ziraat) baş direk- törüyle çiftçilik etrafında görüş- tüm. Bana şu sözleri söyledi? —Çiftçilerimizi mümkün «er. tebe çeşitli şeyler ekmeğe tesvik ediyoruz. Bu suretle iklim deği - şikliklerinden dolayı bir ek'nin mahsul vermemesi halinde ç'fiçi mümkün mertebe az zârar gö-'r. Bundan başka çiftçileri hay “an sahibi etmeğe de çalışıyoruz. Çift. çiler ne kadar çok hayvana tavu- ğa ve arı kovanlarına sahip olur. larsa o kadar refaha yaklaşacak ları muhakkaktır. İzmir ve çevresinde aşılauna mış yabani zeytin ağacı kalma - mıştır. Bundan başka iki yüz e! liden fazla tavuk istasyonu tesis edilmiştir, Hemen hemen her köylü kovan, cins boğa, inek, me- kep sahibi oldu. Bu sene İstanbul Yeşilköy to- hum rslâh istasyonundan Sudan çayırı getirterek çiftçilere dağıt - tık. Bu çayırlar kurak yerler için çok faydalıdır. Hayvanlar için pamuk çıkrığı fabrikası ve tütün çogaltma İstasyonu yapılacak küçük menderes havzasından bir görünüş — Artık senin adın Kezbandır. Dedi. Beatris bu adı tekrarladı ve ilâ- ve etti: — Ne güzel isim., Piyale bey iki genci birbirine yaklaştırdı. — Kucaklaşmız!,. Dedi Sonra kendisi de ikisini birden kollarile sararak en içli, en güzel sesile şunları söyledi: — Allah sizi biribirinizden ayır masın!,.. Sevişiniz ve mesut olu- Duz! —Bitti — işleri | de bilhassa çok gıdalıdır. Köylü nün kalkınmasına durmadan çal: şıyoruz, vd . * * yy: Tirenin, Küçük Menderes hav. zası içinde pamukçuluğun inkişa- fma en müsie yer olduğu anlaşıl mıştır, İki senedenberi Nazilli pamuk ıslâh istasyonu mütehassıslarının Tirede yaptıkları © tecrübelerde dört nevi Amerikan pamuğunun iyi nümuneleri elde edilmiştir. Hafta içinde bu seneki dene - me pamuk tarlalarında tetkik»; yapan mütehassıs Celâl Şevket tarlaları çok iyi ve civar ilçelerde kilerden daha iyi bulmuş, bunu)” tarım işyarı Şükrüye bildirmiştir. Gelecek sene Tire ilçesinin pa muk ziraat sahası daha ziyade ge nişltilecektir, Celâl Şvket ban» Küçük Menderes havzasında hi» pamuk çıkrığı fabrikasiyle be; yüz dönümlük bir sahada tohun ları çoğaltma istasyonu kurulaca. ğını söyledi. Bu fabrikada pamukların ilya fı çekilecek ve tohumları pamuk çulara dağıtılacaktır. Durmuş Türkmenoğlu ) padişah olduğum halde, nasıl o « üny Nâkleden: (Hatice Süreyya) a güzelinin peşinde... fahrünname sdü. eski Farisi tarih romanından alınmıştır $ No.45 “i Maskeli Sultan: — Beni tanıyor musunuz ? diye sordu, Genç adma: — Sesinizi birine benzetiyo- rum ama, Söylemiye cesaret edemiyorum, padişahım... Bir gün, bu fetha sebebiyet ve- ren dört kişiyi huzuruna çağırdı. Bu dört kişiyi, bütün halk, artık pek uğurlu sayıyordu. Kendileri » ne yüksek bir mesned verileceği! zannolunmuştu, Hattâ, Hurrem i- le Höngâm da huzüra çağırılmış | olmalarmı buna hamletti, Yalnız kaldıkları vakit, Hüma, Hurreme sordu: — Sen beni tanıyor musun? Ev. velce başka bir yerde görmüşlü - ğün var mıydı? 5 Hurrem dedi ki; ve — Ey sultanım. Mübarek yü - zünde nikab olduğu için seni gö - rebilmek ne yazık ki kabil olama- dı. Fakat, ben, seni ilk gördüğüm zamandanberi birine benzetirim! Öyle birine ki, söylemeğe hicap e- diyorum. Zira, hatırınıza şöyle bir fikir gelmiş olabilir: “Vay! Ben bu derece şecaatli, şahametli bir luyor da beni bir kadma benzeti- yor?,, “Evet, sultanım! Sizi, tanıdı « ğım ve pek hürmet ettiğim bir ka- dma benzetiyorum. Hüma, nikabı arkasından gü - lümsedi, — Anlat bakayım... Hangi ka- dna? — Hani efendim,size Hümayun Şahın kızı Hüma Sultandan bak - setmiştim ya... Sesiniz onun sesine o kadar benziyor ki... İkinizi kar- deş telâkki etmemeğe imkân yok. O kız da, kız olmasına rağmen, şecaati, cesareti, pek erkekçeydi. Sakm kızmayınız. Bu münasebetle Hümayı o de - rece methetti, göklere çıkardı ki, anlattıklarını dinliyen Höngâm hayrette kaldı. Hüma da, bu söy - lenen sözlerden Ferruhu hatırla» yıp ağladı. Birdenbire maskesini çıkarıp, Hurreme: — Yüzüme bak! - dedi. Delikanlı bir çığlık kopardı: — Sen, sen ha... Genç kızın ayaklarma sarıldı. Dizlerini öpmeğe basladı. Sevinç gözyaşları döküyordu. Höngâm, bu halden hiç birşey anlamıyor: — Ne oluyorsunuz, yahu? Ne var?... » diye soruyordu. Hurrem, ona dönerek; — İşte bu, Hüma!... Sultanımız Hüma! - diye haykırdı. Adamın havsalası almıyordu: — Peki amma, nasıl oluyor?... Nasıl oluyor?... Sonra, ikisi birden sordu: Hüma; — Evet, ben de... » dedi, » Tâç, taht, herşey yerinde kalsın! Hiç » birini İstemiyorum... Yalnız aşk .. Onun aşkı... Fakat Höngâm ile Hurrem: — Olmaz! « dediler, » Sen bu - rada kalacaksın, sultanım... Bu tâç, bu taht bırakılmaz... Sen, dev- letinin başında kaldığın takdir - de, biz, daha kuvvetli olur ve sev- gilini bulabiliriz! — Peki, benden size ne zarar var?.. Gelsem daha iyi değil mi?.. Devletin kuvveti filân yerinde kal sm... Onu bir ân evvel bulmak i - çin can atıyorum... Hurrem: — Sen burada, yüzünde nikab- la oturduğun için rahat edebili - yorsun... Yüzünden o nikabı çı - karsan, güzelliğin gene bin belâ doğuracak. Yabancı memleketler. de gezerken o halde dolaşmana imkân yoktur!... Mutlaka nikab - sız olackasın, ve işte o zaman, ba- şına gene binbir belâ gelecektir. Hüma, boynunu büktü: — Hakkın var, kardeşim... Ben burada oturayım, siz gidin, sevgi limin izini arayın... — Fakat... Gözleri öte tarafa döndü. Bu “fakat, ı söyliyen deminden beri susan mahut başağa, yani Sultan Şahı Nisvanın lalasıydı. Hepsi birden Şahı Nisvana bak tılar. Mağmum bir halde oturu - yordu. Hümanın derhal rengi attı. — Haydi, çabuk vezirimi çağı- rm! « diye emir verdi. Sonra, nikabını gene yüzüne geçirdi, Vesir, çok geçmeden içeri gir « di. X (Devamı var), HABER AKŞAMİPOSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adres iSTANBUL MABER Telefon Yazı 23$72 idare: ,24976 ABONE ŞARTLARI ei * ayi we. İLÂN TARİFESİ Tisaret İlânlarının sötır, «; Resmi ilânlarin 10 Kürus Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası — Ferruh nerede?..Nasıloluwj —— yor da sen buradasın ve o yanın- da yok... Genç kız başımdan geçen bütün / macerayı anlattı | — Gidelim... Onu bulalım... - diye sözünü bitirdi — Gidelim, bulalım, fakat sen de mi?