— 15 AĞUSTOS — 1935 Lehistanda Bisikletle seyahat No, 1 Avrupalıların Bizon, eme - da Buffalo dedikleri yaban man - ü rim Avrupada da (bulunduğu kaç kişi biliyor? İşte size Lehis - Bim yabanlıklarında bu hantal dev- © karşılaşan eski bir sergüzeşiçi- anlattıkları. » > : Bir yaban mandası tarafından ko - anmak istiyenlerin muhakkak ku- Amerikaya gitmesi lâzımgeldiği - sanırdım, Oysam ki, Avrupadan fiya çıkmağa hiç lüzum yokmuş! Günün birinde bana bir iş verdiler: Seyahat kitabi yazacağım ve başlıca te Zu Lehistana dair olacak. İntgik- e yaşıyan Lehli o bir arkadaşım *Yahat plânımı yapmakta bana yar- M etti, Bütün bir geceyi tomar to - Mar hari rın üstünde geçirdikten Mora dedi ki: > İşte! Eğer bisikletinle şu yolu İp edecek olursan hem bütün Le - | i tanı görürsün; hem de daima em -| Yetli bir yol üstünde bulunursun.. Hele sunun yediği naneye bakı niyetli yolu arıyan kimdi ki7. Zasız belâsız geçen (upuzun bir Yolculuk can sıkmaktan, fazla yorgun vermekten baska ne işe yaraya - lirdi? Suratımı buruşturdum; du - larımı biraz fazlaca bükerek ar - daşıma dedim ki: — Bu yol lüzumundan fazla emni - Yetliye benziyor; benim işime gel - Mez!.. Hem ben sadece Lehistanı gör- Mekten daha fazla bir şeyler yapmak Yorum. Benimkisi şahsi bir kitap #lacak.. Bunun için başımdan birta - im maceralar geçmesini isterim; an ladin mr şimdi dostum?.. Arkadaşım iyi yürekli bir adamdı. im bu densizliğime kızmadı. Gene Tşı karşıya oturarak, o başlarımızı haritalara eğdik ve plânları | baştan “ağıya kadar değiştirdik. — Artık buna da diyeceğin kalmadı ya? şte Bialovieza ormanlarından Keçersin, orada başma bir çok işler gelir? Diyen arkadağımın çok hakkı varmiş! Yolculuğumun birinci kısmı alâka-| © Ya değer olmakla beraber, bayağı bil- imiz yoleuluklar gibi basmakalıp-| » Dançig limanında o karaya ayak | tım. Bir çok siyasal © aytışmalara| (münakaşalara) yol açmış olan “Leh | Oridoru,, nu gezdim, sonra da dü - Meni Varsovaya doğru kırdım. Yolumun büyük bir parçası doğu *Füpanın büyük ovasından geçiyor -| - “- Bozuk bir yoldan yüzlerce kilo - Metre hiç hüdisesiz geçtim. Çeri! Böri rülecek bir $ Varşoradan “biz kuzeye, Karpat| Sağlarına doğru kıvrıldım. Önce Czes #ovayn vardım. Burası o Lehlilerin ie "kesi gibidir. Bir tek günde bura - ME Üç vüz bin hacının ziyaret ettiği Vardır. Buradan Lehistanın eski dev- *t merkezi ve Avrupanın en hoş ve gekli şehirlerinden © olan Karkova tittim, Karkovdan sonra Zakopana - Y4 geçtim ve Karpat o dağlarım en sek grupları olan Tataslara tar - andım, Bu bölge İngiltereye az da- yakın olsaydı, İsviçre bütün sey - sem kaybederdi, Çünkü burası Wi kadar güzel ve o görülmeğe değer T yerdir. Dağ turmanmaktan artık yorulunca, teklerin boyunca, bir müddet evvel İeyzanlarının altüst etmiş olduğu bölrelerden, Luvout (şehrine doğru ledim. niya — Çekoslovakya sınırla - yakın yerlerde gayet (güzel bir Ikenin dağlık yollarında gezip dola- doğuya Sovyet sınırlarına kıv- ildem, Buralarda $ose namına bir yol yok tur, Geçilecek yerler hep toprak yol- » Nihayet dünya savaşında ün kazanmış Brest - Litosk'un 120 kile - Metre kadar kuzey doğusunda küçük böl na şehrine vardım. Pruzana bü İzenin tipik şehirlerindendir. Bir - Sokak, tek katlı ahşap binalar, Ahsap bir e ve baştan aşağıya np bir keten ii fanyeri ağarırken dimce enteresan saydığım bir gün. bir yolculuğa çıktım. Önümdeki tina ü Mr çeviren: Ahmet Ekrem harita koskocaman bir yeşillik par - çası gösteriyordu. Burası Rus çarla - rınm hususi emlâki olan beş yüz bin hektarlık koskocaman Bialovieza or- manı idi, Söylendiğine göre bu, Av - rupanın en büyük ormanıdır. Sava$ - tan evvel ormandan kimse bir tek a- gaç kesemezdi. Çünkü buna karşı çok ağır cezalar vardı. Bisikletle bir saatlik bir yoleuluk- la Starovola tepesine vardım: Dağ - lik tamamiyle sık ağaçlık olmakla be- raber henüz ormanın kendisine vara - mamıştım. Kırk kilometre kadar hep ağaçların arasından geçerek bir açık- lığa geldim. Şimdi orman karşıma dikilmiş ti. Alçalıp yükselen küçük tepelerle dalgalanmış arazide yeşil ağaçlar ta ufuklara kadar her yanı kaplıyordu. Içerisi insnı korkutan bir manzara idi. Yan yana ve çok sık olarak bit - miş yüz milyonlarca ağaç ormanın İ çini karanlıklaştırıyordu. Durmadım, epey yol aldıktan sonra karşıma çıkan tel örgülü çitle bir nö- | betçi asker ormana varmış olduğumu bana anlattı. Ağaçların arasından ge- çen yolun üstünde saatlerce yürüdüm. Arasıra doğru yoldan çıkarak yap - rak döşeli toprakların üstünde şura- ya buraya daldım. Bazı yerler epey tahrip edilmişti. Çünkü dünya sava - şında buralarmı ellerine geçiren Al - manlar boş durmamış önemli miktar- larda ağaç devirmişlerdir ancak or - manın daha birçok ( yerlerine balta değmemiştir. Ağaçlar ise tabiat ana - nın diktiği gibidir. Öyle dümdüz bir sıra üstünde değildir. Rüzgârlar to - humları nereye sürükleyip dikmiş ise, ağaçlar da orada karmakarışık çık - mışlardır. Bazı yerlerde ağaçlar biri - birine o kadar karışık ve sıktır ki ban larm arasından geçmek mümkün de. ğildir. Bu geniş yeşil dairenin tam orta - sında dört evdön 'ibâret Krzyze köyüne vardım. Köyün meyhanesinde ilç asker vardı. Onlarla konuşmağa başladım. Orman, insanın hayalini ok- şıyacak kadar güzel olmakla beraber, ben henüz heyecan verecek hâdise - terle karşılaşma mıştım. İşte bunu İ - çin sorup soruşturmağa başladım. ». Herkes Bizonları Amerikaya mah - sus bir cins yaban mandası sanır, Halbuki bundan asırlarca evvel Av - rupada ve bilhassa doğu Avrupasında Bizonlar kaynaşıyordu. Bununla be - raber 1914 yılına doğru yaban man - dalarının Avrupada kökleri hemen he men kurumuştu. Ancak beş yüz man- dalık bir tek sürü kocaman Bialovie - za ormanında kalmıştı. Yalnız Çarla misafirleri bunları avlıyabilirdi. Yaban mandalarımı çabuk ürüyor, yoksa Çarın (o misafirlerimi kötü ni - şancı pek bilmiyorum; yalnız bu sayı dünya savaşı çıkıncaya kadar hiç ek- silmemişti. 1915 yılında bu orman Almanların eline geçti. Çarın yasaları Almanla - ra vız gelirdi! Almanlar ekseriya ya- rı aç demiyelim de büsbütün aç kal - mışlardı. Yaşım başını almış kosko - caman bir yaban oMandası ise kilo - larca et verir Harbin sonunda kaç tane yaban mandası kaldı diye kocaman orman arandı ve tarandı. Beş yüz mandalık sürüden ancak yedi tanesi kalmıştı? Lehistan hükümeti bu cinsin kökü - ne kibrit suyu döktürmemeğe karar verdi. Ormanın bir parçası, aşağı yu. karı kırk kilometre (o murabbalık bir yeri ayrıldı ve burada yaban manda - ları kaçak avcılara karşı muhafaza altına alındı. Bu siyasa, yapılan zah- metleri ödedi. Geriye kalmış olan ye- di manda şimdi kırk tanedir. Demek ki Avrupa Bizon'unun uzun tarihi he- nüz kapanmamıştır. İşte benim de aradığım bu Bizon sürüsü idi. Hancı da askerler de İn - gilizce, almanca yahut fransızcadan bir tek söz (bilmiyorlardı. Benim de lehceye olan bilgim sıfırdan aşağı idi. Bizon sözünün lehçe karşılığını bile bilmiyordum. Derdimi anlatmak için türlü türlü yollar tuttum; fakat kar- şımdakiler bön bön yüzüme baktılar, nezaketen sırıttılar. İçlerinden amma HABER — Akşamı Postası “ ak paranız OİSA.. Fe bu parayı münasip şekilde harcanıya ımkân bırakan zamanınız da olsa.. Ne yapmak, nereye gitmek arzusunu beslersiniz? Yazan: Hikmet Münir Tatil günlerinin hepsini plâjlarda geçirip güneşte kapkara - olmak istiyenler az değildir. in Siz tatilde ne yapıyorsunuz? Yahut bole& paranız (olsa ve bunu münasip sürette o harcayacak bir de zaman verilse ne yapar, nereye gider- diniz? “Aman para nerede?,, demeyin! Sanki gideceğiniz yer, yapacağınız iş kolaymış gibi... Bu sorguyu sorduğum öyle kimse - ler gördüm ki birden (durdular ve: “Ah dediler.. Bu o öyle bir hülya ki doğrusu birden nasıl gerçekleştirece- gimi kestiremiyorum, Bu bol para ve onu harcayacak ouygun zaman ele geçmiye geçmiye hakiki tatillere kar- şı isteğimi âdeta — Öldürmüşüm. Para ile bir izini ele geçirsem, Sahi me ya» parrm!7, Ve bunu söyliyen ( delikanlı sonra biraz açılarak denizden bahsetti. ». . Denize gitmek hiç (şüphesiz en iyi tatil geçirme yollarından biridir. Hem en önce hatıra deniz gelir, Fakat yalnız denizden ibaret mi yal İnsanın bütün sene içinde ardı aras) sı kesilmeksizin gördüğü işin, yazm yapacak birkaç günlük tatilinin şek - linde büyük tesiri oluyor. Ölçüp biçmişler, o ve çok defa bir yazıhane, bir daire, bir kalem (odası içinde masa başında ömrünü eskiten birinin, tatil geldiği vakit, daha ziya- de, yürümek, yorulmak, kırlara doğru açılmak, çırpınmak istediğni görmüş- ler. Ve buna karşılık, hayatının büyük bir parçasını işi icabı o gezip tozarak| geçiren bir adam, rahat bir köy buca- | ğı istiyor. Sessiz bir yer. Yalnız a - açlar. Yalnız (o gölgelik ve güneş. Belki bir su şırıltısı.. Fakat herhalde sessizlik ve rahat. »» Bu mevzua o kapıldığım dakikadan başlıyarak bir hayli kişiye: “Eğer va- kit bulsaydı ye harcayacak parası ol - saydı, şöyle istediği gibi bir tatil haf- tası veya on beş (OEünÜnü nasıl ge - çirirdi?,, diye soruşturdum.. Yalnız şurasını söyliyeyim ki, bizim memlekette ( tatillerden tam mana - siyle istifadeye başvurulduğu sırada ve tatiller birçok yerlerde yazım nö - da aptal bir herife çattık dediler ve anlamamakta rar ettiler. o Nihayet aklıma dünya kadar eski bir dil gel- di. Boynuz taklidi yapmak için elle - rimi başımın iki yanıma (Okoydum ve inandırıcı olduğuna kanaat getirdi - Zim bir biçimde "Mo! Mo: Mo!, diye böğürdüm! Hele şükür! Ne çabuk da anladılar. Bizonun Leh dilinde adı - nı da böylece öğrenmiş oldum. Çünkü dineleyicilerim benim böyle boğalar gibi böğürdüğümü (görünce “Zubri, Zubri,, Diye bağırdılar! (Devamı #ar) betleşe on on beş günlük bir uzunluğa vardığı zaman, Bursa ardı arası kesil meksizin yerli seyahlarımızın akın €- deceği yer olacak. ,. * * Epey vakit memleketten yi du - ran ve fakat evinin küçücük bahçe - sinde bile toprak ve yeşillikle oyna - maktan nihayetsiz tat duyan biri: — Bursaya giderim, dedi, Orada hem memleket içi ve hem şebir gü - zelliği vardır. Bu insan, içerişinde yıllardır gö - mülü duran içyanmasını da âdeta böy İe giderecekti.. Bunun için en yakın ve uygun yer olarak Bursayt seçmiş » ti, Bursaya gitmemiş olanlar da git - mek isteğini gösteriyor. Hem kaplı - ca gibi, ayrıca birer de yenilikleri ol- ması itibariyle hem Bursa, hem Ya - lova konuştuğum bir çok tatil has - retlilerinin kalmak istediği iki büyük yer oldu. Hele biri «'yor ki: “beni, alm. dep- değişik ve yepyeni havası içerisinde Yalovanın bir köşeciğine bırakm.. Ben hiç kımıldamayım. Ama nasıl? Hiç... Ayağımı bile kıpırdatmak iste - meden bütün bir haftaon beşgün yatıp şehrin harrangürra hayatma an cak dönebilirim..., Bu son bahsettiğim adam, gerçi çok çalışmaktan düzgün bir tedaviye de ihtiyacı olan kırk kırk beşlik ve her- gün ayakta biridir. Fakat Yalova, herhangi ezberleme şehir kıyı ve kö - şesinden daha ayrı bir oözenliği olan yerdir. Bursa da öyle... ** Ya adalara, Marmara ve Boğaz kı- yıarındaki köylere ne dersiniz? İşine hergün kapalı bir yerde sabah leyin saat yedide başlıyan ve iki gün- de bir akşamları saat 22 den önce çı- kamayan biri, kuvvetli bir açık deniz rüzgârı da esen bir kıyı o evinde bu - lunmak istiyor. Tatilini orada geçir- meğe razı.. Fakat bu adam, bu tati - lini istediği şekilde yapabilecek ha - le geldiği vakit, istemediği bir « et te kalmış olmaktan kaçınıyor. Yarın- da bir de hayat arkadaşı bulunması - n: düşünüyor. — Şimdi bekârrm, dedi, İsterdim ki bütün eksililerimle birlikte hayatım. daki boşluk © tamamlansın. Ve tatil günlerimi, © varlığımın tam anlamı (manası) ile © rüzgârlı kıyı evinde ge- çireyim.. Bende bir izi kalsın.. Tatil vaktini çocuklariyle birlikte geçirmek zorunda kalan anaların ge ne deniz kıyılarını seçtiğini anlatır - lar... Çocukların kovalar ve kürek « lar. Çocuklar kovalar ve kürek. raylar yaparken anneler de bir yar - dan dinlenmek fırsatını buluyor. » . Genç bir gazeteci arkadaşıma, böyle bir tatil fırsatında, yetecek kadar pa ra da eline geçtiği vakit, kendisi için en dinlendirici, dinçleştirici bir tatil ne olabileceğini sordum: — Gezerim, dedi. (Balkanlarda bir tur yapar, hem bir çok şeyler görür, öğrenirim... Gezerek görmek ve öğ - renmekle de dinlenilir.. Gerçi bir profesörün “seyahat ve seyyah,, adlı son bir kitabında “seya- hat eden bir dünya halkı, barış içinde daha çok yaşayacak halktır. diye bir hikmet göze çarpar Gazeteci o dostum da bu barışın ve yatışmış yürekler yapısının belki bir çivisi olacaktır. Fakat yapı ucuza çık- mıyacak... Hem gezmek tuzluya otur- duğu için mi dünya, anlaşamamazlık içinde bir türlü rahat edemiyor, ba « şını dinliyemiyor dersiniz? > ». . Neyse... Deneme neticesinde öğre - nilmiş olan şu var ki, insan çalışma « sının çeşidi, yapacağı tatilin şekline nasıl tesir ediyorsa, yapılan ve her - halde yapılması lâzımgelen tatillerin de çalışmaya tesiri oluyor... Tatillerini düzgün surette yapmış ve hattâ fazla olarak yılda bir defa ol sun birkaç gün üstüste kendi İsteğine göre dinlenebilmiş birinin, çalışma ha yatında verimi bir yola giriyor. Tatil günü geçirmek bugün bir ih « tiyaç olmakla (beraber bir ustalık haline girmiştir de.. * Bugünleri iple çekenler, eski gün « lerde kendinden daha fazla ve bugün- leri eskilerden daha ustalıkla kulla « nanlar çoktur. Hani şu iki şehir obahçrranma on beş gün izin vermişler de, izinlerinin daha üçüncü günü bahçıvanların can- ları sıkılmış dönmüşler. Gene günde- lik işlerine haşlamışlar... Bunlar, ar - tık yavaş yavaş geçmekte olan bir ne. sil... Siz tatil günlerinizi nasıl geçiriyor. sunuz? Fakat tatili ortaya keyaniştir. “Aman iş olsun da, tatil nasıl olsa geçer, diyenler de olabilir, Yeşil Bursa tatil günlerini geçirmek için çok güzel bir yer olabilir...