15 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

15 Ağustos 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© “Yazan: Neredeyse Merkandonun yü ?üne yaman bir tokat atacaktı. Fakat İspanyol gemisinin kıç tarafını kuşatan dumanların ara- #mdan Kızıl Kadırganın provası bir anda çıktı. İkinci kaptan bu sırada: — İskele kürekleri parçalandı. Artık gidemeyiz... Diyordu. Fernandonun şimdi aklı başma zelmişti, Fakat işişten geçmişti. Neden kürekçiler daha iyi ça- ştırılmadı? Niçin işin bu dereceye varması- na meydan verildi? Gemide eksik olan neydi? Bütün bu sorgular, saniyenin Yüzde biri kadar zamanda onun fasmda parlamış, alevlenmişti. Fakat söylemek için vakit yoktu. Fernando kıç kasaranın ön ta- Tafına-doğru koştu ve haykırdı: İskele topları!. Hep birden... İyi davranmıştı. At... eşe. Kumandasını verecekti. İspan- Yol gemisinin büyük toplarından sekizi birden ateş edince, Kızıl dırga her'halde büyük zarara “Yğruyacaktı. Çünkü bu topların tamluları tam da Kızıl Kadırga- Bin güvertesi hizasma geliyordu. Eğer daha aşağı gelseydi, gül İster, Kızıl Kadırganın bakır kap” olan gövdesine çarpacak, ora- rı biraz yassılatacak, gemiyi sar- acak ve denize döküleceklerdi. Fakat Fernando gene geç dav» Tanmıştı. Çünkü ayni saniyede ateş eden Kızıl Kadırganın topçuları, düş- Man gemisinin iskele güpeştesini ve top lambarlarını boydan boya güllerle yalatmıştı. Çığlıklar... İnlemeler... Havaya “çan ve denize dökülen kel, ba- “ak, gövde ve başlar... yi ra parça güverteye serilen Yığın asker... 8 yapacağını şaşırmış bir hal- “KADIRCAN KAFLI Fernandonun sağa sola çılgın- Sa saldırmaları... nal 2m va GÖZLER BULUŞTU... Bentris Fernandonun emriyle Çamaraya atıldığı zaman bitkin *” halde idi. Son ümitlerinin de pF ybolduğunu görmüş gibiydi. kt İşte gene hayatının en kor- U zamanlarını yaşamağa baş- m Yalnız bir şey onu avu-! ordu, o da Kızıl Kadırganm nmesiydi, aranın mini mini ve yu- varlak Penöceresine koştu. Hu uzakta olmakla beraber miz Reisin onun ardını b:rak- hap ğe görüyordu. Demek ki 0- heç, biten seylerin hepsinden ha- İ olmuştu, Beatris Fernandonun emriyle kamaraya atıldığı zaman halde idi. Ah, talii o kadar ters gidiyordu| ki... ' Eğer Ahmet Reisin sözlerini! dinliyerek onun gemisinde kalmış olsaydı, şimdi bu alçak Fernan- donun pençesinde bulunmıyacak- tı. Bitkin bir halde mini mini pen- cerenin kenarına tutundu. Yüzünü sert tahtalara dayadı. Sık sık nefes alarak, sevgilisi- nin koca bir ejder gibi onu kova- yan gemisine gözlerini dikti. O kadar yorgundu ki, neredey- se gözleri kapanacak ve kendin- den geçecekti. * Hattâ bu yüzden kamaranın ka- pısının açıldığını, Fernandonun i- çeri girdiğini, ona doğru yürüdü- ğünü bile duymamıştı. Fakat kuvvetli iki pençenin ©- nu omuzlarından tutarak çekme- ğe başladığını duyar duymaz, son dereceye kadar sıkılarak birden- bire boşanan çelik“bir zenberek gibi yeritiden firladı. İ Bu, o kadar ansızın olmuştu ki Fernando kendini toparlıyamadı. Üstelik Beatrisin ansızın geri- ye fırlıyan başı da, Fernandonun burnunaçarpmış, fena halde açıt- mış, gözlerini yaşartmıştı. Fernando can acısıyla geri çekildi. Ri Genç kız kapıya koşmak istedi. Fernando onun önüne geçti. Ağır bir küfür savurdu: — Ne yapsan elimdesin artık... Bundan sonra benim gözümde bir kontun kızr değil, âdi bir esirsin. Sana sahip olmak için İsanm izni- ni bekliyecek değilim... Bunu anla da ona göre davrant... — Alçak!... — Hah hah hah ha!... Alçak ha!... Şimdiye kadar sana hep ş$ö- valyeler gibi davrandım. Fakat sana lâyık olan bu değilmiş!... — Yol ver!... Yol ver, diyorum, Fernando genç kızı yakalamak için onun üstüne atıldı. Ayni za-| manda: — Kapı kilitlidir. Anahtarı da elimde... Dedi. — Onu ver!... Aç kapıyı... — Bir şartla!... — Ne istiyorsun? — Seni... — Haydut!... — Asıl haydut, senin gönül bağ. Jadığın Türk korsanıdır... Onu da İ birgün, hem de pek yakın bir gün. de ele geçireceğim ve... Genç kız bu sözleri dinlemeğe dayanamadı. Yol vermiyen Fernandonun üs- tüne atıldı. Çenesine doğru bir yumruk sal- ladı. Fakat Fernando onun bileğini yakalamıştı: HARER — Aksrm Postarı bitkin bir — Yana!... Bunu da mı o mu öğretti sana!... Genç kızın kolunu büktü. Genç kız inledi. Fernando murdandı: — Teslim ol... Yoksa... — Ne yaparsın? — Öldürürüm... — Ne duruyorsun?.. — Öldürmiyeceğim ve zorla... Genç kız yeniden silkindi Bu silkiniş o kadar ansızın ve umul- mıyan bir kuvvetle olmuştu ki Fer. nando sarsıldı. Bentris elini kurtardı. o“ ** Kapıya koştu. N Fernando onun arkasından git- ho- ti, Yeniden kolundan tuttu. Geriye , çekti ve kamaranın köşesine doğ- ru bir bohça gibi fırlattı. Beatris can acısından du İnliyor- Etrafına bakındı. Orada, asılı duran bir şamdan yardı,-Onu kaptı, Üstüne doğru gelen Fernandonun suratma fır- lattı. Fernando sakındı. Genç kızın üstüne yürüdü. Şimdi ikisi arasında amansız bir boğuşma başlamıştı. Fernando kuvvetli pençeleriyle genç kızı kollarından, ellerinden, omuzlarından, belinden kavrama- ğa çalışıyor, genç kız da tırnakla- riyle, yumruğuyla, kafasiyle ona karşı koyuyor, ikide bir düşsmanı- nın karnına doğru hatırı sayılır derecede zorlu tekmeler atiyor- du. Bu dinç adamın bu ince kızla boğuşmasının bu kadar uzun sür- mesi sahiden şaşılacak şeydi. Fernandonun yüzü tırm'k ve sıyrık içinde kalmış, elbisesinin birçok yerleri parçalanmıştı. Beatrisin bilek, omuz ve göğ- sünde mor lekeler hasıl oluyordu. Bunlar, Fernandonun pençeşinin, yumruklarının bıraktığı izlerdi. Buna karşılık genç kız da Fer- nandonun bileğini, el ve parmak- larını fena halde ısırmış, yarala- mıştı. Fernando homurdandı: — Sanki bir dişi kurt!... Nasıl da ısırıyor... Şimdi görürsün sen... Beatrisin kafasına bir yumruk vurarak onu sersemletmek, yere sermek ve ondan sonra dileğini yapmak istiyordu. Kenara çeki- len genç kıza saldırdı ve bir yum» ruk savurdu. Fakat genç kız atik davranmış, bundan sakınmıştı. Yumruktan kurtulmuştu. Uşte- lik Fernandonun duvara çarpan e- li de her halde çok acımış olmalı ki: — Ah... Diye inledi. (Devamı var) | Dü Nakleden: verin (Hatice Sörevya) nya güzelinin peşinde... Fahrünname adlı eski Farisi romanından ahnmiştr No.35.—İ Zenci haydut Hümaya haykırdı: — Kız!... Nafile mukavemet ediyorsun... sen bana karşı koyamazsın, nasıl olsa benim olacaksın. benimle pehlivanlar bile dövüşemez! Biçare Hümayı saraya götüre » dursunlar, biz gelelim, Ferruha.. Yaralarından bir hayli kan bo- | şanmış, baygm bir hale gelmişti. | Belki - tesadüf yardım etmese de | | ded bu esir kadını bana teslim edecek- siniz. Hiçbiriniz el sürmiyeceksi » niz. O, benim malım olacak... * id, Şimdiye kadar efendilerinin «- orada kalsa, kurtlara, kuşlara yem , mirlerine itirazsız itaat eden bü - olacaktı. Fakat, ormanın içinde avlan -- mağa çıkan Siham bey, kendisine rastgeldi. — Burada bir yaralı genç yat:- yor! - diye ona haber vermişler - di. Haber veren adam, iyi cins bir atın endişeyle kişnediğini, sahi » binin başucunda dolaştığını gör - Siham bey, bakar bakma, bü ya- ralının bir kişi zade olması lâzm geldiğini farketti, Derhal dallar - dan, değneklerden bir sedye yap- trdi. Hastayı kendi malikânesine naklettirdi. Ferruhun yaraları tedavi edil - di. Fakat, birkaç gün baygm bir halde yattı. Çünkü çok kan zayi etmişti. Nihayet, gözlerini açtı: — Neredeyim?... Siz kimsiniz?» diye sordu. Vaziyeti kendisine anlattıkları vakit, hüngür hüngür (o ağlamağa başladı: a — Ah.. Hüma,. Hüma.. Bey, sordu: — Hüma, kimdir?... Niçin ağ - lıyorsun ?... — O, benim hemşiremdir... - diye başlıyarak, Ferruh, nasıl mu- barebe ettiğini ve nasıl yaralan - dığımı, sevgili vücudü nasıl kay - bettiğini anlattr. Kendisini bir tüccar olarak ta- nıtmıştı. Hemşiresiyle birlikte a3- yahat etmek mecburiyetinde kal - dığını söylemişti; Siham: — Onlar, çok yaman haydut - lardır, Fakat, hele iyileş bakalım.. Ondan sonra hemşireni kurtarma» nın bir çaresini ararsın... * dedi. Vücudü takatsizdi, Lâkin iyi - leşmek için öyle büyük manevi bir gayret sarfediyordu ki, bu, bir ân evvel kuvvetlenmesine tesir edi - yordu. Siham, kendisini pek sevmişti: — Sen, benim kardeşim gibi sin... Elimden gelen yardımı sen - den esirgemiyeceğim! - diyordu Akşamları karşı karşıya oturu - yorlar, yiyorlar, içiyorlardı. Fer - ruh, bir nekahet devresi geçiriyor, sevgilisini kurtarmak üzere plân - lar arıyordu. Onları bu halde Zencilere gelelim... Zenci haydutların reisi, yarala- rına rağmen, bu yakalanan esirin fevkalâde güzel bir kız olduğunu farketmişti. Derhal ona gönül ver- di. Adamlarına; — İlerde hesaplaşmak üzere, bırakarak, biz tün haydutlar, bu emri, zevklerine pek uygun bulmadılar, Hayli he - murdandılar. Zira, Hümayı onlar da fevkalâde beğenmişlerdi. Na - siplerini almak istiyorlardı. Fakat çaresiz, boyun eğdiler, Hüma, kalenin içine getirildi. Ona, çete reisinin odası yanında bir oda verdiler. Baskınlarda elde ettikleri eşyayı emrine amade kıl “dılar. Hiçbir şeyini eksik etmedi- ler. Fakat, tabiatiyle, bunların biri bile genç kızın gözünde yok - tu, Ne yapıp yapıp buradan kur - tulmayı düşünüyordu. Nihay«t, haydutların reisi, ya * raları bağlı olarak kalenin içinde dolaşmağa başladı. Büsbütün iyi- leştikten sonra Hümaya sahip ol mayı düşünüyordu. Bunu da her haliyle genç kıza anlatıyordu. Gene ona yiyecek gibi kanlı gözlerle baktığı (gütlerden *Vir gündü. Kalenin tepdihndö Röbet bekliyen nöbetçi haykırdı: — Dikkat... Bir kervan geli - yor... Kalenin içinde bir hazırlanma alâmeti görüldü. Silâhmı alan, a- tına atlıyan avluda sıraya girdi, Mazgal aralığına çıkarak, çete re- isi Zengi, adamlarına lâzımgelen tenbihatı verdi, hepsini yola sal - dı. Kalede artık bir Zengi bir de Hüma kalmıştı. Siyah adam, bu fırsatı kaçırmak istemedi. Büyük bir yüzsüzlükle, genç sultana pek ayıp şekilde tecavüze girişti, (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgrat adresi, ISTANBUL HABER Telefon Yaz. 23872 idare 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik 1400Xr. 2700Xr. & aylık 3 ayık * ayi İLÂN TARİFESİ Ticaret ilanlarının satırı v Rissmi İlânların 10 kuruşü. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası KUPON 218

Bu sayıdan diğer sayfalar: