Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| <— B AĞUSTOS — 18 — HABER — Aksem Postası BE " Yazan:; KADiRCAN KAFLI No. 94 Beatris Fernandonun emriyle kamaraya atıldığı zaman bitkin bir Neredeyse Merkandonun yü - Züne yaman bir tokat atacaktı. Fakat İspanyol gemisinin kıç tarafını kuşatan dumanların ara- Sından Kızıl Kadırganın provası bir anda çıktı. İkinci kaptan bu sırada: — İskele kürekleri parçalandı. Artık gidemeyiz... Diyordu. : Fernandonun şimdi aklı başına gelmişti. Fakat işişten geçmişti. Neden kürekçiler daha iyi ça- İıştırılmadı? Niçin işin bu dereceye varması- ha meydan verildi? Gemide eksik olan neydi? Bütün bu sorgular, saniyenin Yüzde biri kadar zamanda onun fasında parlamış, alevlenmişti. Fakat söylemek için vakit yoktu. Fernando kıç kasaranın ön ta- rafına doğru koştu ve haykırdı: — İskele topları!. Hep birden... İyi davranmıştı. Kumandasını verecekti. İspan- YOl gemisinin büyük toplarından sekizi birden ateş edince, Kızıl Kadnga her'halde büyük zarara Uğruyacaktı. Çünkü bu topların Tamluları tam da Kızıl Kadırga- Din güvertesi hizasına geliyordu. Eğer daha aşağı gelseydi, gül- leler_ Kızıl Kadırganın bakır kap- İt Slan gövdesine çarpacak, ora- Arı biraz yassılatacak, gemiyi sar- Sacak ve denize döküleceklerdi. Fakat Fernando gene geç dav- Tanmıştı. Çünkü ayni saniyede ateş eden Kızıl Kadırganın topçuları, düş- Man gemisinin iskele güpeştesini Ve top lambarlarını boydan baya Süllerle yalatmıştı. Çığlıklar... İnlemeler... Havaya Ucan ve denize dökülen kol, ba- Sak, gövde ve başlar... bi Parça parça güverteye serilen İr yığın asker... Ne yapacağını şaşırmış bir hal- de, F ernandonun sağa sola çılgın- SAa saldırmaları... » * * H Bi GÖZLER BULUŞTU... Beatris Fernandonun emriyle t_'nhrıyı atıldığı zaman bitkin ı.f halde idi. Son ümitlerinin de Yholduğunu görmüş gibiydi. İt:]k“ işte gene hayatının en kor- V“ zamanlarını yaşamağa baş- t;:*!'—l- Yalnız bir şey onu avu- Yordu, o da Kızıl Kadırganın hmesiydi, amaranın mini mini ve yu- Varlak Penöceresine koştu. Hü Pek uzakta olmakla beraber hı::ım“ Reisin onun ardını bırak- İti 'İ:nı görüyordu. Demek ki o- lı::- biten şeylerin hepsinder ha- 'Olmıı,tu_ , den geçecekti. halde idi. Ah, talii o kadar ters gîdîyordul ki... | Eğer Ahmet Reisin sözlerini! dinliyerek onun gemisinde kalmış olsaydı, şimdi bu alçak Fernan- donun pençesinde bulunmıyacak- h. Bitkin bir halde mini mini pen- cerenin kenarına tutundu. Yüzünü sert tahtalara dayadı. Sık sık nefes alarak, sevgilisi- nin koca bir ejder gibi onu kova- İryan gemisine gözlerini dikti. O kadar yorgundu ki, neredey- se gözleri kapanacak ve kendin- Hattâ bu yüzden kamaranın ka- pısının açıldığını, Fernandonun i- çeri girdiğini, ona doğru yürüdü- ğünü bile duymamıştı. Fakat kuvvetli iki pençenin o- nu omuzlarından tutarak çekme- ge başladığını duyar duymaz, son dereceye kadar sıkılarak birden- bire boşanan çelik bir zenberek gibi yerinden fırladı. _ Bu, o kadar ansızın 'olmuştu ki' Fernando kendini toparlıyamadı. Üstelik Beatrisin ansızın geri- ye fırlıyan başı da, Fernandonun burnuna-çarpmış, fena halde açıt- mış, gözlerini yaşartmıştı. Fernando can acısıyla çeriye çekildi. , Genç kız kapıya koşmak istedi. Fernando onun önüne geçti. A ğır bir küfür savurdu: — Ne yapsan elimdesin artık... Bundan sonra benim gözümde bir kontun kızı değil, âdi bir esirsin. Sana sahip olmak için İsanın izni- ni bekliyecek değilim... Bunu anla da ona göre davran!... — Alçak!... — Hah hah hah ha!... Alçak ha!... Şimdiye kadar sana heap şö- valyeler gibi davrandım. — Fakat sana lâyık olan bu değilmiş!... — Yol ver!... Yol ver, diyorum. Fernando genç kızı yakalamak için onun üstüne atıldı. Ayni za- manda: — Kapı kilitlidir. Anahtarı da elimde... : Dedi. — Onu ver!... Aç kapıyı... — Bir şartla!... — Ne istiyorsun? — Beni... — Haydut!... . — Asıl haydut, senin gönül bağ- ladığın Türk korsanıdır... Onu da bir gün, hem de pek yakın bir gün- de ele geçireceğim ve... Genç kız bu sözleri dinlemeğe dayanamadı. Yol vermiyen Fernandonüun üs- tüne atıldı. Çenesine doğru bhir yumruk sal- ladı. Fakat Fernando onun bileğini yakalamıştı: — Yaaa!... Bunu da mı o mu öğretti sana!... Genç kızın kolunu büktü. Genç kız inledi, Fernando ho- murdandı: , — Teslim ol... Yoksa... — Ne yaparsın? — ÜÖldürürüm... — Ne duruyorsun?.. — Öldürmiyeceğim ve zorla... Genç kız yeniden silkindi Bu silkiniş o kadar ansızın ve umul- mıyan bir kuvvetle olmuştu ki Fer. nando sarsıldı. : Beatris elini kurtardı. —-« Kapıya koştu. z Fernando onun arkasından git- ti. Yeniden kolundan tuttu. Geriye , çekti ve kamaranın köşesine doğ- ru bir bohça gibi fırlattı. Beatris can acısından du inliyor- Etrafına bakındı. Orada, asılr duran bir şamdan yardı.Onu kaptı. Üstüne doğru igelen Fernandonun suratina fır- lattı. Fernando sakındı. Genç kızın üstüne yürüdü. Şimdi ikisi arasında amansız bir boğuşma başlamıştı. Fernando kuvvetli pençeleriyle genç kızı kollarından, ellerinden, omuzlarından, belinden kavrama- ğa çalışıyor, genç kız da tırnakla- riyle, yumruğuyla, kafasiyle ona karşı koyuyor, ikide bir düsmanı- nın karnına doğru hatırı sayılır derecede zorlu tekmeler du. Bu dinç adamın bu ince kızla boğuşmasının bu kadar uzun sür- mesi sahiden şaşılacak şeyd, Fernandonun yüzü tırm'k ve sıyrık içinde kalmış, elbisesinin birçok yerleri parçalanmıştı. Beatrisin bilek, omuz ve göğ- sünde mor lekeler hasıl oluyordu. Bunlar, Fernandonun pençesinin, yumruklarının bıraktığı izlerdi. Buna karşılık genç kız da Fer- nandonun bileğini, el ve parmak- larını fena halde ısırmış, yarala- mıştı, Fernando homurdandı: — Sanki bir dişi kurt!... Nasıl da ısırıyor... Şimdi görürsün sen... Beatrisin kafasına bir yumruk vurarak onu sersemletmek, yere -sermek ve ondan sonra dileğini yapmak istiyordu. Kenara çeki- len genç kıza saldırdı ve bir yum- ruk savurdu. Fakat genç kız atik davranmış, bundan sakınmıştı. Yumruktan kurtulmuştu. Üste- lik Fernandonun duvara çarpan e- li de her halde çok acımış olmalı — Ah... Diye inledi. (Devamı var) “'Dünya güzelinin peşinde.. Fahrünmame adlı eski Farisi tarih romanından alınmıstır. atıyor- LA * b at a ğ ü çe - Nakleden: M (Hatice Süreyya) ş No.35 — Zenci haydut Hümaya haykırdı: — Kız!... Nafile mukavemet ediyorsun... sen bana karşı koyamazsın, nasıl olsa benim olacaksın. benimle pehlivanlar bile dövüşemez! Biçare Hümayı saraya götüre - dursunlar, biz gelelim, Ferruha.. Yaralarından bir hayli kan bo- şanmış, baygın bir hale gelmişti. Belki teşadüf yardım etmese de orada kalsa, kurtlara, kuşlara yem olacaktı. Fakat, ormanın içinde avlan -- mağa çıkan Siham bey, kendisine rastgeldi. — Burada bir yaralı genç yatı- yor! - diye ona haber vermişler - di. Haber veren adam, iyi cins bir atın endişeyle kişnediğini, sahi - binin başucunda dolaştığını gör - Siham bey, bakar bakma, bü ya- ralımın bir kişi zade olması lâzım geldiğini farketti. Derhal dallar - dan, değneklerden bir sedye yap- tırdiı. Hastayı kendi malikânesine naklettirdi. Ferruhun yazaları tedavi edil - di. Fakat, birkaç gün baygın bir halde yattı. Çünkü çok kan zayi etmişti. , Nihayet, gözlerini açtı: — — Neredeyim?... Siz kimsiniz?- diye sordu. Vaziyeti kendisine anlattıkları vakit, hüngür hüngür — ağlamağa başladı: Ş — Ah.. Hüma.. Hüma.. Bey, sordu: — Hüma, kimdir?... Niçin ağ - İıyorsun?... — O, benim hemşiremdir... - diye başlıyarak, Ferruh, nasıl mu- harebe ettiğini ve nasıl yaralan - dığını, sevgili vücudü nasıl kay - bettiğini anlattı. Kendisini bir tüccar olarak ta- nıtmıştı. Hemşiresiyle birlikte ge- yahat etmek mecburiyetinde kal - | dığını söylemişti: Siham: — Onlar, çok yaman haydut - lardır. Fakat, hele iyileş bakalım.. Ondan sonra hemşireni kurtarma- nın bir çaresini ararsın.., - dedi, Vücudü takatsizdi, Lâkin iyi - leşmek için öyle büyük manevi bir gayret sarfediyordu ki, bu, bir ân evvel kuvvetlenmesine tesir edi - yordu. Siham, kendisini pek sevmişti: — Sen, benim kardeşim gibi - sin... Elimden gelen yardımı sen - den esirgemiyeceğim! - diyordu Akşamları karşı karşıya oturu - yorlar, yiyorlar, içiyorlardı. Fer - ruh, bir nekahet devresi geçiriyor, sevgilisini kurtarmak üzere plân - lar arıyordu. Onları bu halde bırakarak, biz. Zencilere gelelim... Zenci haydutların reisi, yarala- rıma rağmen, bu yakalanan esirin fevkalâde güzel bir kız olduğunu farketmişti. Derhal ona gönül ver- di, Adamlarına: — İlerde hesaplaşmak üzere, bu esir kadını bana teslim edecek- siniz, Hiçbiriniz el sürmiyeceksi - niz. O, benim malım olacak... « dedi, Şimdiye kadar efendilerinin e- mirlerine itirazsız itaat eden bü - tün haydutlar, bu emri, zevklerine pek uygun bulmadılar, Hayli ho - murdandılar. Zira, Hümayı onlar da fevkalâde beğenmişlerdi. Na - siplerini almak istiyorlardı. Fakat çaresiz, boyun eğdiler, Hüma, kalenin içine getirildi. Ona, çete reisinin odası yanında bir oda verdiler. Baskınlarda elde ettikleri eşyayı emrine amade kıl- “dılar. Hiçbir şeyini eksik etmedi- ler. Fakat, tabiatiyle, bunların biri bile genç kızın gözünde yok - tu. Ne yapıp yapıp buradan kur « tulmayı düşünüyordu. Nihayet, haydutların reisi, yâ - raları bağlı olarak kalenin içinde dolaşmağa başladı. Büsbütün iyi- leştikten sonra Hümaya sahip ol- mayı düşünüyordu. Bunu da her haliyle genç kıza anlatryordu. Gene ona yiyecek gibi kanlı gözlerle baktığı gürlertden “Bir gündü. Kalenin tepesindâ üöbet bekliyen nöbetçi haykırdı: — Dikkat... Bir kervan geli - yor... Kalenin içinde bir hazırlanma alâmeti görüldü. Silâhını alan, a- tına atlıyan avluda sıraya girdi, Mazgal aralığına çıkarak, çete re- isi Zengi, adamlarına lâzımgelen tenbihatı verdi, hepsini yola sal « dı. Kalede artık bir Zengi bir de Hüma kalmıştı. Siyah adam, bu fırsatı kaçırmak istemedi. Büyük bir yüzsüzlükle, genç sultana pek ayıp şekilde tecavüze girişti, (Devamı var) p , HABE AKŞAM POSTASI HİDARE EVİ İstanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi: ISTANBULHABER Telefon Yazı: 23872 idare: 24370 ABONE ŞARTLARI B R Türkiye Eenebi BSenelik 1400 Kr. 2700kKr. &G6 aylık 720 » 1450 2 3 aylık 400 »« 800 . 1 aylık 150 « 300 İLÂN TARİFESİ Ticaret Hânlarının satırı 12,50 Resmi (İHânların 10 kuruştur,. Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası