—— arrmmmare a Yunan kralı Konstantinin Aşk Meküupnaru Türkçeye ceviren: A E l2 Hiçte kolay olmıyan bir durum | fı paraya boğdular; ancak ne mut- dayız; ancak biraz — enerji, biraz da mukavemetle bu işten, hem de kârla, çıkabileceğimizi umuyo - rum, İşler o kadar karışık ki, insan bu derecesini hayalinden bile ge - çiremezdi; siyasal durum da da- kikadan dakikaya değişmektedir. Sanki bütün dünya pusulayı şaşır: mış; berkes inanılmıyacak müna - sebetsizliklir yapıyor. Balkanlarda olup biterleri şöy le bir düşün: Buraya da mütte - fikler geç kalmış jandarmalar gi: bi geldiler. Onların askerleri gelin ceye kadar Sırbıstan çoktan ha - ritadan silinmiş olacaktır. Burada her işi pürüzsüz ve çık bir görüş * le artıyabilen Kont Bosdaridir. Sav- vapılmakta olan muamele çok canımı sıktı (1) İşte bu da pusulayı şaşırmış ol> duklarma bir delildir. Seni Turin: Heölk ği Nüdar Kondi de göz hapsine alamazlar mıydı? Demek ki sen benim düşündüğüm den daha tehlikeli — imişsin! Seni daha tehlikeli imişsin! Seni böyle başka'bir şehirde oturmağa mec- bur edince hic olmazsa otel mas - raflarmı verseler... Uzun zaman sos olduğumun sebeplerini çıkarmamış yetecek kadar izah ettim; sana karşı olan | duygularımdan azıcık kuşkulana- cak olursan, ümidim büsbütün kı- rılacaktır. Ancak — tanıştığımız gündenberi:seni hiç bir — veçhile bırakmamış olan, anlayışına, ze - kâna ve iyiliğine — itimadım var; g' cüm yerine gelir gelmez sana tekrar yazarım. Benim seni daima düşündüğüm gibi sen de beni düşün. Senin Tino “Sevgilim; 4 Bir Yunanlının Almanyada bi - risine götürmekte olduğu âdi bir mektubun İtalyadan geçerken ken disinden alındığını şimdi işittim. Bu havadis benim için çok cesaret verici değil mi! Bana türlü türlü oyunlar yap - makta olan müttefikle-re kızmıyo rum. Buna rağmen bitaraflığı hiç bırakmamağa kat'iyyen azmettim. İstedikleri kadar hile yapsınlar, di ledikleri kadar tazyiklerde bu - hunsunlar. Beni en çok kızdıran nedir bi - lir misin; bunların — oynadıkları Cizvitlik rolüdür. İngilizler buna *“kalleşlik,, derler. Bunlar sanki bu sefil topraklarda — yaşamağa Tâyık olmryacak kadar temiz gö - Tünüyorlİr, halbuki — Tanrının en kızgın zamanlarında yaratmış ol- duğu en azgım haydutlardan daha kötüdürler. Sözde buradaki Alman propa - gandası için yapmadık gürültüyü bırakmıyor, kendi propagandala - rından azıcık olsun bhsedildi mi hemen küsüyorlar, Bütün dünyayı benim aleyhi - me ve Venizelosun lehine çevir - mek ayni zamanda onu İngilizle - rin gözüne sokmak için her tara - (1) ttalyanlar bu kadını izdi - Yaç dolayısiyle Alman tebaâsı ol duğundan Turinde göz hapsine al- yegâne diplomat | şehrinde | lu ki bu iş yürümüyor, Fransa se- firi (1) tarif edilmiyecek bir bu dala; İngiliz sefirile (2) kendisi doğrudan doğruya şahsi politika- larını görüyorlar ve sözde hami - yetli görünmeğe — çalışıyorlar. Fransızı birçok defalar bozdum ve İngilizin Lord Kiçner şerefine | verdiği ziyafete gitmeği kat'iyyen reddettim, Şimdi hiç olmazsa ba> na karşı biraz terbiyeli tavranıyor lar, Fakat zavallı ihliyar ve kal -| binden hasla başbaknımı (3) o kdar sıkrişırıyorlar ki, adamca ğızım yüzü ekseriya mosmor olu * yor, İnsanın bütün sabrımı tüketen ve onurunu yaralıyan — nedir bili yor musun? Kendileri Bulıırlarl; uğraşırken, benim bütün ordum- la onların üstüne çullanacağım - dan korkar gibi — davranıyorlar. Onlara böyle bir şey tasarlamadı- | ğimı namusum üzerine söz vere - rek andiçtim de gene ayni işe de- vam edip gidiyorlar, Bundan baş ka kendilerine ve hükümetlerine | daima namuskâr davranmış oldu - ğumu, Avrupada da namuslu bir adam — olarak tnındığımı, yirmi dört saat zarfında karakterimi bir denbire değiştiremiyeceğimi, sui- niyetimi gözönünde tutarak pazar- lığa girişmek ve kararlar vermek istediklerini gördüğümden buna kat'iyyen yanaşmıyacağımı ve ko- nuşmalara bile — girişmiyeceği mi söylettim. Bu onları biraz yumu şattı, Selânikte bulunan askerleri se- firlerden umutlarını kestiler. Ge - neral Sarrai| de benimle görüş - mek istiyecektir. Çünkü askerler arasında anlaşmak daima kolay - dır. (4) Bu Selânik meselesinde ve ma- kedonya sefer heyetinde önayak olanlar ve ayak — diriyenler hep Fransızlardır. Bu seferin artık hiç bir şebep ve illeti kalmadı. Çünkü ortadan yok oldular; fakat Briand yeni bir fiyasko dolayısiyle düş - mekten korktuiu için Makedonya işine devam için ışrar ediyor. Bu akşam yenildiklerini ve Bul- garlar tarafından kovalanmakta olduklarını işittim; Yunan toprak- larına varınca benim için de asıl| masal başlıyacaktır.! Bulgarların topraklarıma girmesine tabiatile müsaade etmiyeceğim. Eğer bıra - kacak olursam memlekette bir ih- tilâl çıkar; İngilizlerle Fransız - ları himaye edecek olursam bu se- ferde Bulgarlar bana — harp ilân edeceklerdir. Beni soktukları mü- kemmel vaziyeti görüyorsun ya! Buna rağmen işlerin bir yola ko - nabileceğini umuyorum. İngilizler artık bu Makedonya seferinde hiçbir. mana kalmamış olduğunu gördüklerinden gitmek istiyorlar. Fransızlar izzetinefis ve dahili politika yüzünden kalmak istiyorlar; İngilizlerin bu gibi me | (1) Guillemin (2) Sir Fransis Elliot; 3) Seksenlik ihtiyar Etiyen Sku ludis, Venizelos hariç olmak üze - re bütün eski başbakanlardan ku - rulmuş Yunan kabinesine başkan- lık ediyordu. (4) Bu mülâkat muştur. bilâhare ol - HABER — Akşam Postası No2 ——39 TEMMUZ — 1935 l ÇiNGENELER ARASINDA Hfıvattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygşısız Bır okka çeşitli ekşi karadutla tirşe gözlü, hasta kızın ikinci defa hatırını sordum ... Delikanlıya oraya gidelim, de - | dim ve gittik.. Gittik amma orada da aradığımızı bulamadık.. (Ar - kadaşın notlarındaki bu yer benim © müthiş yağmurlu Bakırköy dö - nüşünde uğradığım çadırlardı) *| Yalnız nedense bu sonradan uğra- dığımız dört beş çadırlık küçük | oba, biraz önce kalkmış olduğu - muz, o kırk beş elli çadırlık bü - yük obadan daha hoş, daha şirin ve oradakilerin kanları cak geldi bana.. . . . * Vidos dönüşünde akşam geç va- kit gene “Topçulara — uğradım.. Yolda gelirken — Ayvalıderedeki bahçelerin birinden almış - oldu - | ğum bir okka çeşitli ekşi karadutla tirşe gözlü, hasta kızın ikinci defa hatırını sordum. Etem gene orada yoktu.. Kızın ağzını aradım, çocuklu ve cinli dul kadından da hâlâ bir ses çıkma - | : mıştı.. Tirşe gözlü kız, bir aralık bacaklarındaki köpek dişlerinin geçmeğe başlayan yaralarını bana göstererek: — Hiç meraklanma, dedi, e- ğgerki lâzım ise o çatlak kadın sa - na te bu yaralar yarın öbürgün iyice savulsun, kalkar, gider se- ninle onu her yanda çadır beçadır araâr buluruz, ne dersin?. — Fena olmaz!.. — İlleki nedir senin bu kadın- la zorcuğun orasını anlayamadım; yoksam o cinli karı seni tılsımla - dı mı ne yaptı?. — Ne tılsımı canım?. O kadın - da musikiye heves — fazla da on- dan! —A be delikanlı, sen ne biçim lâkırdı edersin!. Muzika filân hiç bilmez o be! Sen istersen muzika - yı, çalgıyı alasın benden haberi!. Benim sesim ondan daha üstelik- tir! Ben bilirim ondan kıyak söy - lemesini, oynamasını!. — Bu iş senin anladığın yalnız ses ve oyun işi değil!. — Ha ha!. Ne yaman sülersin ya!.. Tutuldun te şinci kendi ağaz- cağınla!. Bizi sen anlamaz mı sa- nırsın, biz çakmışız o işi çoktan !. gibi — Hangi işi?. — Senin var o çatlak karı ile başka dalgan.. Yoksam iş sadesi- | ne çalgı, oyun işi değil!.. — Canmm, benim söylemek is - tediğim başka.. Yani sizin anlaya- cağınız o kadın, bir gece burada çadırından çıktı, nah, gidip şura - daki — ekin yığınlarına dayandı, hep içini çekerek tâ karşıda, bir eee e seleler için kendilerini feda et - meleri bence ahmaklıktır doğru - su! Lord Kiçnerle gayet iyi anlaş - tım. Askerlik — bakımından o da tamamile benim düşüncemde idi. Makedonya seferini çok geç kal- mış olduğu ve yetecek kadar kuv- vetli olmadığı i için faydasız bul - maktadır. (Devamı var) daha sı- | küçük bahçede oynuyan çingene çocukları Tahtakaledeki küçük bahçenin çingene çocukları saatlik deniz aşırr yerde çalınan çok emşhur bir Avrupa çıgan ope- rasını dinledi. — Nasıl buyurdun, Avrupadan cigara parası mı dilendi!.. — Yok tümbeki parası dilendi.. Yani Avrupadaki bir takım çin - genelerin yaşayış ve aşklarını an - latan bir büyük şarkıyı dinledi. — Yanlıştır, sana öyle gelmiş 0« Mutlak o gece karanlık çadırda uyurken karımın cinleri ona dışa - rıdan seslendi, o da fırladı dışarı, | onlarla muhabbet etmeğe! Yoksa ne anlayacak 6, Avrupa şarkısın- dan.. Onu değil o, belki de İstan - buldaki menşur çalgıcı çingeneler bilem anlamaz! — Sen de anlamaz mısm?. anladıklarım büvle şeylerdir. — Haha!.. Buldun şinci bal ala- cak çiçeği! Ben anlarım: “Bu gece çon çıktı mı, ,, “Yarım benden bıktın mr, ,, “Benim gibi senin de: ,, “Yüreğini yıktı mı?.,, Münisini çağrırsa birisi.. Ya - hut da ki çalar ise ara sıra bizir Etem tulumcuğunu şişirip de biz bir karşılama havası.. Te benim anladıklarım büvle şeylerdir. — Söylediğin mâninin başında gece çon çiktı mı dedin, çon ne demek bakayım? — Çon demek (ay) demek!. — Ay mı?. — Haha! . — Ya güneş ne demek?. — Güneş de kam demek!. — Ya yıldız?. — Yıldız da cerhan demek !. — Sen ayı mı seversin, güneşi mi, yıldızı mı?. — Üleyse ben sorayım daha öncesinden bir sival sana, sen ver onun cevabını. sonrada n vere- * | bunlardan bir tanesini > yim ben senin sorduğun şeyin C& vabını!, — Peki sör bakalım?. — Grasnimi çok seversin, 58': | mi çok seversin, yoksam harni m! çok seversin?. — Kız, bunlar ne demek — beti bilmiyorum ki... — Grasni demek yaniya kısrak demek.. Har demek yani ya eşek demek.. Harni demek de yani yaâ ki sıpa demek Süle bakalım şindi bana, zatın bunların hangisini se* versin?. — Tabit küçük ve çok şirin ol * | duğu için harniyi severim. — Eh öyle ise ben de sererim yıldızları.. — Niçin yıldızları seversin!, — Çünkü onlar da güneşin, ae yın yanı sıra küçücük şirincik bi rer sıpaya benzreler de onun içine Kızın bu ferasetine! buluşuna! ben gülmeden katılırken 0, lâft döndürüp dolaştırıp gene oradan kaçmış olan dul kadına getirdi: — Nazlıya da sordun mu - idi, sen böyle güneşi, ayı, yıldızı, hanm gisini seversin diye?, — Ne münasebet? Ben onunla ancak bir iki defa sizin yanmızda bir kaç söz ettim. Başka vakit göre medim ki!, — Nasıl ki çalmıştınız ilk av » şam buraya geldiğiniz zaman ke- mançenizle bizim çingenece bir ninniyi.... — Evet çalmıştık, gene çalayım mı dersin?, — Yok demem o değil; illeve « lâkin sorarım ki — size bu ninniyi kim öğretti, mutlak onu da Nazlı denen o çatlak karıdân - öğrendi » niz?, — Evet ondan öğrendik.. — Belli.. Çünkü ne zaman cin - leri gelip de onun uykusunu ka « çırırlarsa hemen bulaşır — çadır içinde çocuğa bu ninniyi söyle - meğe. .. — Amma güzel ninni değil mi? — Ha ha!, Güzel! Amma ne güzel!! Onadn daha güzel ne nin- niler var bende.. — Aman sahi mi? Söylesene dinleyip öğreneyim!.. . — Söylemesi kolay, ille velâkin şinci sesim kısıktır; isterki içeyim yarın sabahlayın biraz süt ilen yu- murta, açılsrin birazacık sesim, yarım avşam gelesin gene buraya söyleyeyim... . Analşılıyordu ki kız benden ya- rım sabah da hatır sormalık - ola « rak sütle yumurta istiyordu. Kendisnie bu sütle yumurtayı yadettim. Ancak ninniyi de şimdi mutlaka söylemesi için ona bir sür rü dil döktüm. Nihayet çadırla- rın birinden getirttiği kara zağ cücüğü (şarki Anadoluda kargâ yavrusuna benziyen cılız. çocuk * lara karazağ cücüğü derler.) gibi altı aylık bir çingene yavrusunnu kucağına aldı ve bakalım ne söy * ledi?. İ (Devamı var))