——— ——— — e AA — A —O ÇUT ERET L LT ar ea Yunan kralı Konstantinin Aşk Mekfcuplarn Türkçeye ceviren: A E 2 Venizelosla Kral Konstantin Prenses 1913 yılında tekrar Yu- | ınunefıkluo iltihak etmesini is - nanistana döndü. Bu esnada ise Konstantini 1912 de ve 1913 de olmak üzere Fransada iki defa daha görmüş ve görüşmüşlerdi . Dünya savaşı patlak verdiği za- man, prenses, Parisi terketmiş ve İtalyada yerleşmiş bulunuyordu.. Prenses İtalyan doğduğu halde, svlenme dolayısiyle — Alman ol- muştu. Boşanmış olmasına rağ - men, bu mesele onu büyük endi - şelere düşürüyordu. İtalyan ordu- sunda silâh altına — alınmış bir kardeşi vardı.. Bu çocuk bir me- zuniyet esnasında, bilinmeyen bir sebep yüzünden, — kalbinden bir kurşum yarasiyle ölü bulunmuştu. * * » Okuyacağımız mektupların an- Taşılmasını kolaylaştırmak - için , Konstantinin hayatındaki — belli başlı hâdiseleri — kısaca gözden geçirtlim: Yunan Kralı Birinci — Jorjla, Rusyalı Gran düşes — Olganın ilk oğlu olan — Konstantin 2 Ağustos 1868 de Atinada doğdu. Dört er- kek ve bir kız kardeşi vardı : Prenses Mari Bonapartla evle - nen Prens Jorj; bugün İngiltere kralınım gelini ve Kent düşesi o - lan Prenses Marinanm — babağı Prens Nikola; Rusya Gran Düşesi Prenşes — Mari; Prens Andre ve Prens Kristof... Konstantin Almanyanın Lep - zig Üniversitesinde — ve Prusya harbiye mektebinde tahsil etti .. 1889 yılında imparator Fredri kin kızı ve ikinci Vilhelmin kız - kardeşi Prenses Sofi - Doroti Ho- henzolrenle evlendi ve altı çocu - gu oldu: Prens Jorj (1890), Prens Alek- sandr (1893), Romanya Kra Karolumt karısı Prenses Helen (1896), Prens Pol (1901), Pren - ses İren (1904) ve Prenses Kate - rin (1913). Sparta dükası ünvanmı taşı - makta olan Veliaht — sıfatiyle Konstatin bilhasa askerlik mes - leğine intisab — etti. 1897 Türk - Yunan muharebesinde Tsalya or - dusuna kumanda ederken yenil - mişti. 1909 da askeri birlik, kardeşle- | * riyle bitlikte onu da azletti. Fa - kat Venizelos'un teşebbüsleri ü- zerine tekrar hizmete almdı. * Ordu genel müfettişliğine tayin olunduğundan, Yunan ordusunu asrileştirmek içni bir Fransız süe! heyetiyle beraber çalıştr. 1912 ve 1913 de olan iki Bal - kan savaşında baş kumandanlı - ğa geçti. Bu şavaşların — birincisi Yunan - Sırp - Bulgar ve sonra da Românyanın da işe karışmasi- le Bulgaristan ve Türkiyeye karşı idi. Konstantinin baş kumandanlı - ğı altındaki Yunan ordusunun bu iki savaşta elde ettiği en yüksek muvaffakıyet, Selâniğin almması oldu. Yunan Kralı Jorj 5 Mart 1913- de bu şehirde öldürüldü. Kons - tantin de böylece tahta çıkmıştı . Barış 10 Ağustos 1913 de Bük - reşte imzalandı.. Bir yıl sonra u- L bacb petlek verdi- St FE a ESmi tedi, Konstantin buna yanaşma - dr ve Başbakanla Kral Konstan - tin arasındaki aman bilmez mü - cadele işte bu yüzden başladı . Bu mücadelenin — safhalariyle umumi harpte Yunanistanın du - rumunu anlatmak uzun sürer. 11 Haziran 1917 — tarihinde Konstantin, müttefiklerin bir ül - timatomiyle oğlu Aleksandrın le- hine taç ve tahtından vaz geçerek İsviçreye gitti ve üç yıl — orada kaldı... 25 Birinci Teşrin 1920 de Kral Aleksandrm bir maymun ısırması neticesinde nasıl öldüğü malüm - dur. — 14 İkinci Teşrin seçimi ise Venizelizmin tam mağlübiyetiyle neticelendi. 19 Birinci — kânun 1920 de Kral Konstantini Yunan- lılar tarif olunmaz bir heyecanla geriye çağırdılar. Bu sıralarda — Anadolu savaşı yapılıyor, Yunan ordusu felâket - ten felâkete koşuyordu. Nihayet bu ordu Anadolunun “harimi is - metinde,, boğulunca Yunanistan - da bir ihtilâl koptu. — 27 Eylülde Konstantin bir defa daha tahtmn - dan vaz geçerek İtalyaya sığındı. Yerine de ilk oğlu Jorj çıktı. Bakanlarından beşi ile Baş ku- mandan Hacianasti vatana hiya- net suçiyle harb divanına verildi. Ve kurşuna dizildiler. Konstantin İtalyanın Palermo şehrinde 11 İkinci Kânun 1923 - de banyoda iken “beyin ihtika - nından,, öldü.. * &« * Kral Konstantin Prenses d'Os- theime gönderdiği bütün mektup- ları Fransızca yazmıştır. Ancak bu Fransızca bozuk, ve sözlerin edebi insicamı yoktur. 1912 yazında henüz Yunanis - tan veliahti iken, Konstantin bir kaç hafta geçirmek üzere Fransa ve İngiltereye gitmişti. — Orada, Prenses d'Östheimle görüştü. A - şağıda okuyacağınız mektuplar ayrılığın — verdiği yeis ve kederi ıııeyduıı koymaktadır. . * » Kavendiş oteli Eastboume 16 Temmuz 1912 “Sevgilim: Yokluğunuzu ne derece duy - makta olduğumu — anlatmak çok güçtür. Düşünmediğim — zaman - larda bile, ki bu pek sık değildir , acı bir boşluk hissediyorum.. Hem başka . türlü olmasıma da imkân yok.. Benim için o kadar iyi, o ka- dar melek gibi idiniz ve beraber bulunduğumuz — kısacık zaman içinde beni o kadar bahtiyar et - miştiniz ki, size kırılmaz bir bağ- la bağlandım, — sizi — gerçekten derin derin ve tâ yüreğimden se- viyorum. Bunu — size — söylemek cesaretini kendimde bulamıyo - rum; bunları anlatmak ©o kadar güç ki her an bana inanmıyaca - ğınızdan, yahut bunu sadece ge - çici bir coşkunluk sanacağınız - dan korkuyorum.. Fakat işte bunu yazabiliyorum. Bana gene inanmıyacak olur - sanız, size olan bağlılığımı ileri - de isbata çalışacağım.. HABER — llııı Paostası Nol4 — Ne çalgısı olacak bizde?Biz- dekiler ufak tefek şeylerdir.. (Ba- şiyle Vidös köyünün arkalarını göstererek) te var o yanda Çıfıt burgaz önlerinde bir takım ayıcı- lar, şebekçiler, kuklacılar.. Var « dır onlarım elinde de iyi kötü bir klârnet ile çifte nâra çalan.. Ça - ğgırtalım isterseniz onları!.. — Vallahi Etem ağa, İstanbul - da bunların daniskasını çalanlar yarken şimdi bu zahmetlere hiç hacet yok!, — E siz bilirsiniz.. Nasıl arzu - Jarsanız öyle olsun!.. Çeribaşı tekrar Eteme kendi dilleriyle bir şeyler söyledikten sonra Akman ağaya takıldı: — Abe Akman baba, tuttur sen şinci Bulgariya işi bir — türkü de dinleyelim!.. Akman ağa bir hayli nazlandı, binbir dereden bir hayüli su getir- di. Sonra- çeribaşımm israrına dayanamayıp Rumelinin o çok meşhur, o çok güzel, o çok yanık: “0l civan Alişim Tuna boyun da..,, Türküsünü tutturdu.. Akman, baba tütküye başlar baş- Baktım,* lamaz, öteki çadırların önünde küçük kızlar da hep bir ağızdan buna karıştılar. Etem şimdi ikide — bir zır zır çadırdan dışarıya fırlayıp gene geliyor ve her geldikçe çeribaşı - nm kuülağına bir şeyler fısıldıyor- yordu. Akman babanın türküsü biter bitmez az çiçek bozuğu kız çadı - ra geldi, yatak takımının arkasın- da dayalı olan yuvarlak bakır si - niyi alıp alçak bir mum iskem - lesinin üzerine yerleştirdi. Onun arkasından orta yaşlı, uzun boy - lu, kalın gövdeli dev anası gibi bir kadın bakır bir tas içinde üze- ri kırmızı büberli yağlı sulu bir şeygetirip bir kenara koydu.. Da- ha arkadan al zemin üzerine tu - runcu bir çepken ve sarılı karalı bir şalvar — giymiş olan buğday renkli badem gözlü bir kız bir tepsi içinde dilim dilim ekmek - lerle üstü kapalı bir sahan getir - di. Çeribaşı — (Sofrayı gösterdi) de buyurun!., Yerdeki kilimlerin üzerine ku - rulup sofranın etrafına çevrelen - dik. , Etem oturduğu yerden eli - ni yana uzatıp oradaki su küpü - nün ardından koskoca bir binlik çıkardı. Sordum: — O ne Etem ağa?. — O şerbet!.. — Ne şerbeti?. L -a buçuk gün içinde tennette yaşa- dım, Göstermiş olduğunuz müsa - adekârlık beni uzaklaştıracağına size daha fazla bağalmış ve iste - sem bile, unutulması çok güc ola- cak bir şükran borcu altınad bı - rakmıştır. Ayrılık bana inanılmı - yacak kadar acı geldi Tino ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız arasındaki mücadele nasıl oldu? Çadırda çingene omletinin üstün böğürtlen şerbeti doğrusu pek hoşa gitmişti — Böğürtlen şerbeti!.. — Ay siz böğürtlen şerbeti ya- par mısınız?. — Niçin yapmıyalım ya?Biz de- bullular bu böğürtleni alırsınız bi- zim! çingenelerden para ile ya - parsınız şerbetini, şurubunu da biz Allahın kırlarından bedava topladığımız bu mübarek meyva- nın ne için yapmıyalım şerbetini? Sofraya ilk önce üzeri kırmızı biberle yağlı çorba konuldu. Bu harman yerinde yeni ayrılmış, o yılın taze buğdayı ile yoğurt ve sarmısaktan yapılıp üzerine kır- mızı biberli tereyağı gezdirilmiş ; fakat buz gibi soğuk ve enfes bir çorba idi, Hazinedar çiftliğinde eski çeribaşı Arifin obasında Hampur oynıyan de. H Sünbül Bu kadın — ayni zamanda Arkasından Hazinedar - çiftli - ğginden henüz — alınmış, taptaze, peynirli, domtesli yumurta, yani, bir çeşid enfes çingene oömleti idi. “Yumurta ortaya konduğu vakit çeribaşı itizar etti: — Bakmayın kusura.. Bu misa- fir yemeği değil.. İlle velâkin ne yapalım, — bilmezdik ki bize bu avşmlan misafir olacaksınız. Bi - zimkiler çabucacık bunu hazır e- debilmişler.. Bu omletle birlikte sininin üzerine koskoca bir toprak çanakla hemen tartılsa bir okka gelir bir domtes, soğan, — zeytin salatası yerleştirildi. O dehşetli yağmurlardan, sel- lerden, şimşklerden, gök gürül - tülerinden ve o pek korkunç ara - ba macerasından sonra şimdi ak- şamın bu canlara can katan serin- liğinde Akman babanın — öyle de iştihası açılmıştı ki, elindeki çe - ri başının sandığından çıkarıları içi çiçekli şimşir kaşıkla salatayı âdeta pilâv yer gibi tıkınıyordu . Böğürtlen şerbti de pek güzel ya- pılmıştı., Yemekten sonra bu küçük oba- nın hatırı sayılır erkek ve kadın - ları bizim çadırm çevresini ku- şattılar üst üste birer sade, birer şekrli kahve içildi. Şuradan bu - radan tekrar biraz hoş beş daha yapıldı. Çeribaşı bı(çhm ke - ğgilmiyiz Allahın kulu? Siz İstan - | 18 TEWVZ — 1835 lerine takılmış olduğumu, yok çingenenin mânası arsız, yüzs demek olduğunu, o ise ki kendini bilen insanm hiç bir zaman arsı lık, yüzsüzlük yapmıyacağımı u * zun uzun anlattı.. Biraz eski ge * çirdiği hoş âlemlerden, gençlik maceralarından açtı; biraz ora" | da bizi dinleyen karısını çektiş * tirdi: — Bu cenabet, dedi, her güt münasebetsiz bir takım vırvırlar" çıl bryıklarını göstererek) çabunacak çomaladım!.. Tabil başta — kendisi ve karıs! olmak üzere hep birden kahkaha" ları salrverdik.. Tam kalkma za* | manımız gelmişti ki az çiçek bozd ğu kız, elinde yepyeni, tertemiz , sakız gibi bembeyaz, hiç kullanıl" mamış ince, uzun bir çilek sepeti ile çadırdan girdi. Sepetin üstü koca koca incir yapraklariyle te peleme, sipsivri sarılmış ve sonrâ yaprakların üstü de sazlarla bağ lanmıştr. Onu bir kenara bırak tıktan sonra Kızeaörz bant Yer - den bir temenna edip çadırın ka pısına dikildi, Işi derhal kvramıştım. Bunlar bana bir sepet de bir şey ikram & diyorlar ve buna karşılık bendes bir bahşiş bekliyorlardı. Kalkarken Etem sepeti Akman ağaya tutuşturdu, bunu dedi ara * baya yerleştir, beyağamıza çin * gene hediyesidir buncağız.. Çeribaşr ile elele verip sıkı 81 * kıya tokalaştık. Ötekilere: — Hoşça kalım, Allaha ısmar - ladık!.. Deyip çadırdan çıldıli. Çeribaşt da bizi selâmetlemek için kalktı . Sepeti getiren — kıza bir gümüş çeyrek tosladım. O da beni etek « ledi.. Sonra — Etemin avucuna on beş, yirmi kuruş ufaklık sıkıştırıp: — Bunları sen dağıt, çocukla * ra! Dedim, Etem onları dağıtırketi biz çeribaşı ile arabaya geldik, v rada tekrar sıkı sıkr. tokalaştık * Ben arabaya girdim. Akman ba * ba arabacı yerine”kuruldu ve tami L Ği kamçi şaklarken Etem geldi: — Kabul ederseniz, dedi, besi dı ıııınle barabar geleceğim! . — Nereye geleceksin?. — Ne olur, ne olmaz, ortalık kararmıştır, belki yolda gene ba$” ka köpekler saldırır, ona sebep «* —Yok,yok.wnlıiçnhnut*ı me... ' — Zahmet değil zati, ben bu * raya bir gecelik misafir gelmiş * tım ... Bu avşam Topçular$ dönecektim.. Eğer — kabul * derseniz sizinle birlikte geleyim ! — O başka! Öyle ise gel!. Etem de karşıma geçti ve ** kırbaç şakladı: — Şaaak!, Dehh, çığ çığ- sığ'” Çıc çıc çıçc... Tekrar vedalaştık: -— Allıhı ısmarladık!. e (D