No. 2 ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakıikt bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız - Çingene kadınının söyledi HABER Akşam Postası, ... iği ninni ve maydanozlu bir fal — Artık orasını bilmeni. Be - nim anladığım bu kadın, çadırın » da sıcaktan, pireden sağa sola dö- nerken Karmeni duydu, çıktı ve bir âşık gibi ahlarla, oflarla onu dinleyip mestolduktan sonra gene yatağına döndü... « İkimiz de esniyor- | duk; uyku bastırıyordu.. Birer cr- gara daha tellendirip tam kalkar - ken baktık, o kadının girdiği ça- dırın içinden ezgin, baygın bir mı- rıltıdır gelmeğe başladı.. | Kulak verdik... Bu mırıltı, şimdiye kadar hiç duymadığımız o Yepyeni bir seydi. Şarkı desek pek şarkıya, türkü desek pek türküye benze - miyor, ancak gecenin bu vaktin - de, bu ıssız yarı o aydınlık ve çok durgun bir yerde © kulaklarımıza çalınan bu makamlı mırıltının tat- hı bir yürek duygusunu (anlatan hafif bir ezgi olduğu seziliyor - du. o Hey gidi gençlik hey, sim - diki aklımız olsaydı, hiç kalkar da usul usul çadırın yanma sokulur, kulağımızı seksen yerinden yama- İı çadırın kenara ve gözlerimizi küçücük yırtıklara dayayarak bu mırıltının ne olduğunu anlamaya çalışır mıydık?. Çadırın içi karanlıktı; kapıdan vuran pekaz bir o aydınlıkla bir kenarda küçücük külüstür bir sa- lımcak görünüyor ve yerde yatar ş yavaş o sa - du. Belliydi ki, anası | dışarıdan içeriye girerken çocuk uyanmış, şimdi omu tekrar uyutmak için ka- mırıldanıyor - | ü dın alçak sesiyle o ezgin ve bay- e PAİR ya iyi söylüyor Rağduk kela kana, beşe kana, Avrupa dana dana dana! Rağduk dana, tospana dana dana, Kele kana beşe kana! Rağduk dana dana Dana din nan... Dan din nan... dini... Din nani dini ina Dinana dina! (4) çocuk uyuyalı, ve ninniyi söyli- yen anne kendinden geçeli belki bir hayli olmuştu. Ancak bi çadırın yanında duraklıyor, ne 0- Tur? Çocuğun kulağını pire, ya- hut burnunu sivri sinek msırsa da çocuk gene uyansa ve anası şu tatlı ninniyi tekrar söylese! diye bekliyorduk! so MAYDANOZLU BİR FAL BAKIŞI Arkadaş biraz musikiden çak- tığı için o gece çadırın kenarında le bir kaç kez dinle: zor. anlaşılan güftesini lemişti. Hattâ gece eve el yolda bu nağmeyi durmadan bo- yuna tekrarlıyor ve ertesi gün bu- nu notaya alarak akşam üstü ayni yerde bana büyükçe bir ağız ar- i€ çalarak çingeneleri bile şaşırtacağını söylüyordu. © Ertesi akşam gene onunla ayni yerde er- kenden, daha güneş batmasma türüyorlar, çocuklar tı, eşekleri, srpalai nin alt tarafındaki -| yaşmdaki bir çocuğu göstererek) â| daha çok! tüttürerek akşam yemeklerini ha- zırlıyorlardı. Arkadaş oraya benden önce gelmiş, dört gözle beni bekliyor a sarılı çocuğa ora meme emzirmekte miydi pek kestiremiyorduk. Ben yanma oturur oturmaz, ar- | kadaş armoniği ağzma yanaştır- | dı. Yanaştırdı amma o daha üfle- meğe başlamadan kızlı oğlanlı ve | kahve renkli yedi sekiz şopar (ço- çuk) etrafımızı sardı veoracıkta eşi görülmemiş arsız bir craltrdir | başladı: — Ha veresin ağabeyciğim beş paracık bana! — Ha ver bana da beş paracık| efendim, paşam! — Ver derim sana, biraz harç- lık bize... (Yerde yuvarlanan dört; “beş gülmemizden hıza gelen şoparlar (çocuklar) bu sefer de etekler mizden çekerek asılmağa koyu dular: — Ha versene be ağam beş pa- racık, odel (Allah) versin sana — Ah laçı (güzel) ağabeyci- ğim, (Yerde sürünen bir meme yav- rusuhu göstererek) toslayasın (ve- resin) buncağıza yarım metelik! Zere (zira) nenesi hastadır, ya tar çadır içinde... Bu aralık az esmer, uzunca boy» lu, ince yapılı, tirşe gözlü, sarı ze- min üzerine siyah çiçek işlenmiş çepkenli, morla karışık turuncu beneklerle dolu şi yirmi iki yaşlarında bir kız yanı- mıza sokuldu. Sırnaşan arsız ço- cukları yarı gerçekten, yarı şaka- dan azarladıktan sonra kendisi yalıştı: — Ha tutun birer niyet de aça- yım size birer maydanozlu fal! rında çalı çırpıları buram buram | Yerli kuşlarımızdan birçoğu. ilk- üstünde ve görünr yerlerde kuş yu- vaları görürüz. Bunlar çok tec baharda başlamak ve sonbaharın geç vakitlerine kadar devam et - de biribirinder babes yek “Erkek kup tam"tiğ defa dişisi ne yem getirdi ve zengin bir av yeri olan ölü yaprakların tekrar vetur. ŞUNDAN BUNDAN B'TEMMUZ — 1985 o... Gelinciğin kurnazlığı Her baharda araştırıcı gözler- le çevremize bakınca, tümseklerin up kalmıştı. Kuşu elden kaçırmış, karşısın8 meydan okuyan bu pis | hayvan .İ Gikmiştı.. Gelincik böyle güçlü bif düşmanla yapılacak göğüs göğse bir kavgada hapı yutacağını bili: yordu, Bunun için çok tuhaf bir tam çullanacağı sıra Yana düş apadı ve bir tahta a baktı, onu ağ” ırdı ve bahçede rdü. Açık ve gör ir yere varmca, tut” le) oynamağa baş a| liğiyle tekrar çullanmak üzer» üc “dört metre kadar uzaklaştı... Fakat, kedinin bir şeyeik yap” in - masma vakit kalmadan, gelincik kısmını orada bırakmakla be! kaçacak fırsatı buldu. Ge- in sırtımı kamburlaştı.. tükürdü. ığa karşı İmazlıki öcük hayvan çok eski bir düşmanını matetmiş ve mü “|Edirneden UrlüpaiN kiz almaya bağl hifileden at üztünde ih çi gene delikanlısı... Kucaktaki küçük esmer kız, »banın en sevgili kızıdı fal da okuyayım | — Peki. Aç, bakalım! Hemen elindeki bakla çıkınmı açıp önümüze uzatarak: — Atın birer metelik içine! (O zaman on para yüz para yerine geçerdi) önce bizim arkadaş , sevdan.. | İlle velâkin var bir sevdan... Am- | Hopla, yet al? ma demem ben ona kara sevda-' Senin bu sevdan bembeyaz, ayna” hı bir sevdadır. Bak bu tultuğu” Şimcik bugünlerde biraz üzüntü içindeyien de kasavetlenmeyesi öyle uzun uzun, sm yakında sevi bir araya geleceksi leceksin... Kör kuyuyu deleceksin!... Tercümesi: Gİt yarrem, oyna, sçri Yorulursan otur, di” Maşal muşal uyu? (Devamı var) | lem. Uyul. | Kedi de bu mendebur nereden çık” | diye şaşkınlıktan yerinde mıh” |