Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
TEMMUZ — 1935 —1 M y SA KADiİRCAN KAFLI O, Beatrisin bulunduğu yere gitmiştir. Hemen beni oraya götür. Fakat çabuk olalım... da böyle elleri boş kalmâk ne güçtü, İ? Freak Süleymanın ellerini tut- tu. : — Babam.,. Babam kurtulacak, değil mi? Ben de kaçmalıyım ar - tık... Bizi kurtarınız siz.. “Antonyo yalvarıyordu. — — Frenk Süleyman talisiz delikan- İrya acıdı: — Sen sözünde durdun. Bizden ne sana, ne de babana fenalık gel - mez.. Duracak — zamanımız _yok. Kendini toparla ve bu aksiliğin ö- nüne geçelim... n Bu sözler Antonyonun ünrınde sert bir uyandırıcı ilâcın izlerini yaptı. ı('Tîeıııı_; adam birdenbire doğrul - muşt İ u.'_.';;.;_»eyı gidebilir? Belki de yolda askerlerden bir kaçına tesa - düf eder ve dövüşür. Frenk Süleymanın — kafasında lamak, onun şimdi nereye gittiğini anlama için yetmişti. —. O, Beatrisin bulunduğu yere gitmiştir. Hemen beni oraya götür. Fakat çabuk olalım... Frenk Süleyman kapıdan çık - tıktan sonra sürgüyü sürdü. — Ayıldığı zaman ortalığı vel- veleye vermesin !.. Hâlâ baygın yatan - gardiyanın Pek o kadar çabuk ayılacağı umul Muyordu ama, her ihtimale karşı böyle yapmak ta faydasız değildi. Geldikleri koridordan geçtiler. Kızıl 4 Köşelerden döndüler, merdivenler den çıktılar ve Fernandonun otur- duğu daireye doğru hızlı hızlı u - zaklaştılar. Frenk Sölleyman şimdi daha çok heyecan çekiyordu. Çünkü iş eski - sinden birkaç misli güçleşmişti. AD ayıl BEATRİSİN SESİ... ten sonra kendisini üç tane yolun ağzında buldu. Acaba — bunların hangisine sapmalı ki istediği yere | varsın?.. Olduğu yerde birkaç saniye du- | rakladı. Üç yoldan her birine gözattı. Birisinin ucunda yukarı — çıkan bir merdiven görünüyordu. İkincisinin sonundaki bir mer . diven aşağı iniyordu, Üçüncüsüne dikkatle göz attı. On beş yirmi adım kadar ileri . de geçidin birdenbire genişlediği - ni ve bir avluya acıldığını gördü. Kendi kendine şöyle düşündü: — Marki Fernandonun dairesi ne giden yol herhalde bu kadar dar olmaz. Yukarıya çıkan şu mer diven herhalde oraya gitmez. Her tonyonun buralarda yerde büyük adamların oturduk - ları yerlere ve temiz bir avludan başlıyan bir merdiven veya geniş- çe bir koridorla gidilir. Şu, aşağı- | ya doğru inen merdivenin ise insa- ' nr başka zindanlarda ve asker ko- vuşlarından birine götüreceği bes- belli.. O halde bir yol kalıyor ve bu yolun ucunda bir avlu görünü- yor. Hüsmen Reis oraya doğru yürü- dü. Yolun ucuna yaklaştığı zaman yürüyüşünü yavaşlattı. Fazla ola - rak #yaklarının ucuna basıyordu. Duvarların köşelerinden avluya doğru, kaçak bir bakış attı. Kalbinin çarpıntısını bile bas - | tıracak kadar sessiz ve dikkatli o- larak etrafı dinledi. Ne bir ses, ne de bir karaltı veya gölge... Ohalde buralarda yoktu. hiç kimse “gözünün önünde buldu. Solda, bir merdiven gördü. Bunun iki tarafındaki korkuluk- lar demirden ve süslü idi. Basa - makları mermerden yapılmıştı. Ve merdivenin yukarısına bak- tı. Orada da bir kapı vardı ve bu kapının üstünde Marki Salerno - nun arması görünüyordu : — İşte.. Burası.. Diye mırıldandı. Fakat nasıl oluyor da burada hiçşbir nöbetçi bulunmuyordu. Bu- na şaştı. Kendisinden önce Ân - dolaştığını, nöbetçileri savdığını nereden bil - sin ... Buna hem sevindi, hem canı sıkıldı. Sevindi: Çünkü içeri girmek i - | çin hiç zorluk çekmiyecekti. Canı sıkıldı: Sonunda - birisile karşılaşmak ve çarpışmak lâzım- geleceği halde elinde hiçbir silâh yoktu. Eğer burada nöbetçi olsay- dı onun üstüne ansızın saldırarak kılıcını elinden alır ve artık iste - diği gibi herhangi bir düşmanla da dövüşürdü. kızıl kadirga 5 Merdivenleri bir kaplan hızile geçti. Kapıya geldi. Kapının tokmağını çevirdi. — Kilitli... Yahut sürgülü... Diye mırıldandı. Halbuki o bu işi gürültüsüzce bitirmek istiyordu. Eğer bu ka- pıyı açmak için gürültü yaparsa ortalığı velveleye vermiş olacak. oracıkta silâhsız bir halde düş- manla çevrilecek, fena bir dö- vüş yapacaktı. Böyle bir çarpışmada onun za- rarlr çıkacağı şüphesiz gibiydi. Çünkü mızrak, kılıç, hançer, piş-İ tov ve daha bunun gibi silâhlar la saldıran bir kaç kişiye ne ya- pabilirdi. İlk hamlede onlardan birinin silâhınt almaktan başka hiç bir çare yoktu. Bu ise kabil olamıyacaktı? Kapıyı şöyle hafifçe tartakla- dı. Sert ve ağırdı. Tokmağı yeniden çevirdi Gene açılmadı. O sırada içeriden kapıya doğ ru yaklaşan bir ayak — sesi düy- du. Acaba bu kimdi? Ağır ve sert olmadığı için bu- nun bir kadin veya kız olduğu besbelli idi. Yoksa Beatris mi idi?.. Kalbi hızla çarptı. Bu ihtimali uzak bulmadı. O- nu Fernando buraya — kapamış olabilirdi. Eğer o olmasaydı, kapıyı kapamağa ne lüzum var- dı? Fakat eğer böyle ise bu ka- â:.ğuurg:ıuijudâş;la.rı Lıltıhdfıınnâıı:[ıi'ğî na göre içeriden her zaman için açılabilirdi. Fernando ise Beat- rise böyle bir imkânı — veremez- di. Nerdeyse! — Beatris!... Beatris!.. geldim... Kapıyı aç!.. Diye seslenecekti. Fakat son düşünceler üzerine Ben sustu, Ayak sesleri kaprya yaklaştı. Ve ince bir ses, sordu: — Antonyo!.. Kardeşim... Sen misin 7.. Hüsmenin kafasının içinde bir şimşek çaktı. Kuy_un?cu Pakaçel - liyi gemiye — getirdiği — zaman Frenk Süleymanın anlattıklarını hatırladı. Demek ki bu kız Antonyonun kardeşi Leonora idi. Onün Beatrisin hizmetinde ol- duğunu kuyumcu da söylemiş - ti. Antonyonun sesini duymuş- tu. Kendi sesini ona göre değişti - rerek konuşmaktan başka çıkar yol yoktu. Fakat bu kurnazlığın anlaşılmaması için de sözü uzat- kısa kesmek ve yavaş konuşmak | gerekti. Zaten pek az İtalyanca bildiği için uzun uzun konuşmasına im- | kân yoktu. Ağzını kapıya seslendi: — Açl. Ben geldim.. Çabuk.. Sürgü kımıldadı. Genç kız soruyordu: — Ne oldu? Yaralı mısın yok- sa.. Sesin pek kısık.. Hüsmen mırıldandı: — Fena .» Çok fena... Çabuk yaklaştırarak açlı. (Devamı var) | di. Samiyeye kin dolu bir nazarla Hikâyesi Nakleden eli Hatice Süreyya | Na, 64 vöni Samiyenin başını arkaya eğ - mek, önu, âlemin içinde, dudak larından öpmek istiyordu. Lâkin, bu hareketini tamamla mağa muvaffak olamadı. Samiye, sağ bileğini Etemin e- linden kurtardı. Avucuna bir gül demeti geçirdi... Dikenlerle dolu bir demet... Kolunun bütün kuvvetile, bun- ları öyle bir sallayış salladı ve Ra ufun suratına öyle bir indiriş in-| dirdi ki, oğlanın suratı kan için- de kaldı. Hiç beklemediği bu hareketten son derece şaşırarak, oğlan, kızın | belini bıraktı. Geriye doğru sendeledi. — Ah, kaltak... Etrafı çeviren sarhoşlar, kah kahalar atıyorlar, bu manzarayı alkışlıyorlardı. — Yaman şeymiş be... — Cidden olur kaltaklardan değilmiş... — Amma da yapıştırdı ha... — Halinden hiç de umulmaz - Üre — Dikenler gözüne de battıysa | tamamdır ! — Amma, herif de haketti ha... — Ne de olsa, herif buraya eğ- lenmeğe gelmiş... O da sağlam bir ayakkabı olsa, burada çiçek sat - mak bahanesiyle masaların etra- fında dolaşıp yaltaklanmazdı... Namuslu kadının burada ne işi var?... Hülâsa, her kafadan bir ses çı- lîrimd?'erieğin, kimi kızın taraf İısı oluyordu. z | Doğrusu, burası eğlenceli yer!. Böyle zararsız kavgalar, barların numaraları kadar insana hoş va- kit geçirtir... Hele kavgada kadır galebe çalarsa... Aliye bile alay etti: — Senin eski göz ağrısı yaman - mış... İşte yeni bir göz ağrısına da- ha uğradın... Göz kapağın kanı yor... Haspanın, böyle yaman şey olduğu halinden hiç de belli de. ğildi... Raufur hem canı yanmış, hem rezil olmuştu. Asabiyetinden, hid.- | detinden ne yapacağını bilemiyor- | du. Cebinden güçbelâ mendilini çıkardı. Yüzünün kanlarımı sil. baktı. Bu sırada, çiçekçi kız, geri dön. müş, etrafını çeviren insan halka- sını yarmak, buradan uzaklaşmak istiyordu. Fakat, meğer, gürültü üzerine. müessesenin patronu bu tarafa ge- liyormuş. Onunla karşılaştı. Samiyeyi bu müesseseye alan kadının kocası, cidden pek kaba bir adamdı. Alemin içinde, kı- za: — Tu, Allah müstahakını ver- sin! - diye haykırdı - Müşterilere sen böyle mi muamele edersin... Allah belânı versin... Haydi defol içeriye.. Sana ben gününü göste- ririm ! Kız, duraklamıştı. İleri mi, geri mi gitmesi lâzım geldiğini kestiremiyordu. Adam. onu kolundan yakaladı: — Haydi, yürü... Samiye, cezaya tutulacak ka - bahatli'bir çocuk gibi, başr önün. de, yürümeğe başladı. Müdürle birlikte, idare tarafına) geçtiler. Girdikleri odada kimse yoktu. Öbür müstahdemin, çiçek- çiler ve sepetle eşya satan kızlar dışardaydılar, Müdür, sert bir sesle: — Burada dur... Hanımı bekle, dedi. Sonra, bir şeyler homurdın;rnk geri döndü. Müesseseyi çeviren hanımrı olduğu için, ona sormadan hiçbir şey yapamazdı. İ Samiye düşünüyordu. Buradan bir ayak evvel kaç - mak, rezaletlerin devamına mani olmak İâzımdı. Fakat burası, onun ekmek para- sıydı. Hasta annesiyle — babasına | buradan kazandığı paraları yetiş- tiriyordu. Şimdi bu imkânlar da elinden alınmıştı... Hem de kimin tarafından? Gene o... Daima önüne çıkan o adam...' Gene felâketine sebep olmuştu... ' Gerçi eziyetler içinde, nefretle devam ettiği bu yerden kurtulmuş- tu... Bu sarhoş naraları... Bu ciga- ra dumanları... Bu isporto kokula.- ri... Fakat şimdi ne yapacaktı. Buradan daha alacağı para kal- mıştı. Fakat onu bekliyemezdi. Paraları da kendilerinin olsun... Fırladı... Mantosunu ve şapkasını kapınca sokağa kaçtı... (Devamı var) tarafında genel nüfus sayımı yapılacaktır 1 — Nüfus sayımına esas ol. mak üzere belediyece bütün bi nalara numara konulmaktadır. 2 — Numarasız binalarda o turanlar hükümete haber ver meğe mecburdurlar. Oturduğu bina numarasız olduğu hald: haber vermiyenlerle bu numa | raları bozan ve silen ve kaldı ranlar için para cezası vardır. Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ İstanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi; İSTANBULHABER Telefon Yazı 23872 |dare: 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecneb Senelik 1400 :lr. 2700 :tr. 8 aylık 730 , 1450 2 avlık 400 £ a09 " 1t aylık :80 , 200 £ İLÂN TARIFEsl" Ticaret ilânlarının | nııml ilânların 10..ııt:ı':u=.r? Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us KDD ĞAAT SAYRTLAN NUT MRAERCE vEÇ) 20 ilkteşrin 1935 pazar | wgnııı'i ı—oı—loııe.üh hcr Basıldığı yer (VAKIT) matbaası