TEMMUZ — 1925 Yazan: KADIRCAN KAFLI İ İ O, Beatrisin bulunduğu yere gitmiştir. Hemen beni oraya go da böyle elleri boş kalmâk güçtü, P Freak Süleymanın ellerini tut- tu, : — Babam.,. Babam kurtulacak, değli mi? Ben de kaçmalıyım ar - tık... Bizi kurtarınız siz.-. Antonyo yalvarıyordu. —— Frenk Süleyman talisiz delikan- liya acıdı: — Sen sözünde durdun. Bizden ne sana, ne de babana fenalık gel - mez.. Duracak — zamanımız yok Kendini toparla ve bu aksiliğin ö- nüne geçelim... Bu :;l'ır Antonyonun üzerinde sert bit uyandırıcı - ilâcın izlerini yaptı. Eınç adam birdenbire doğrul - muştu: ,—Nmyı gidebilir? Belki de yolda askerlerden bir kaçına tesa - düf eder ve dövüşür, Frenk Süleymanın bt gea gee Fllgeae lamak, onun şimdi nereye gittiğini anlama için yetmişti. — O, Beatrisin bulunduğu yere gitmiştir. Hemen beni oraya götür, Fakat çabuk olalım... — Yürül... kafasında K Ftenk Süleyman kapıdan çık - | tıktan sonra sürgüyü sürdü. — Ayıldığı zaman ortalığı vel. veleye vermesin .. Hâlâ baygın yatan - gardiyanm Pek o kadar çabuk ayılacağı umul Muyordu ama, her ihtimale karşı böyle yapmak ta faydasız değildi. Geldikleri koridordan geçtiler. Kızl 4 Köşelerden döndüler, merdivenler den çıktılar ve Fernandonun otur» duğu daireye doğru hızlı hızlı u - zaklaştılar. Frenk Sijleyman şimdi daha çok heyecan çekiyordu. Çünkü iş eski - sinden birkaç misli güçleşmişti. UZğğl. BEATRİSİN SESİ... Hüsmen Reis koridoru geçtik - ten sonra kendisini üç tane yolun ağzında buldu. Acaba — bunların hangisine sapmalı ki istediği yere varsın?.. Oldağu yerde birkaç saniye du- rakladı. Üç yoldan her birine gözattı. Birisinin ucunda yukarı çıkan bir merdiven görünüyordu. İkincisinin sonundaki bir mer . diven aşağı iniyordu. Üçüncüsüne dikkatle göz attı. On beş yirmi adım kadar ileri . de geçidin birdenbire genişlediği - ni ve bir avluya açıldığını gördü. Kendi kendine şöyle düşündü: — Marki Fernandomun dairesi ne giden yol herhalde bu kadar dar olmaz. Yukarıya çıkan şu mer diven herhalde oraya gitmez. Her , ne yerde büyük adamların oturduk - ları yerlere ve temiz bir avludan başlıyan bir merdiven veya geniş- çe bir koridorla gidilir. Şu, aşağı- | ya doğru inen merdivenin ise insa. nı başka zindanlarda ve asker ko- vuşlarından birine götüreceği bes- belli.. O halde bir yol kalıyor ve bu yolun ucunda bir avlu görünü- | yor, Hüsmen Reiş oraya doğru yürü- | dü. Yolun ucuna yaklaştığı zaman | yürüyüşünü yavaşlattı. Fazla ola - rak #yaklarının ucuna basıyordu. Duvarların köşelerinden avluya doğru, kaçak bir bakış attı. Kalbinin çarpıntısmı bile bas - tıracak kadar sessiz ve dikkatli o- larak etrafı dinledi. Ne bir ses, ne de bir karaltı veya gölge... Ohalde buralarda yoktu. tün söşe YA TARAY M Arbankt gözünün önünde buldu. | Solda, bir merdiven gördü. Bunun iki tarafındaki korkuluk. lar demirden ve süslü idi. Basa - makları mermerden yapılmıştı. — | Ve merdivenin yukarısına bak. tı. Orada da bir kapı vardı ve bu kapının üstünde Marki Salerno - Nun arması görünüyordu : — İşte.. Burası.. Diye mırıldandı. Fakat nasıl oluyor da burada hiçbir nöbetçi bulunmuyordu. Bu- na şaştı. Kendisinden önce An - tonyonun buralarda dolaştığını, nöbetçileri savdığını nereden bil - sin |.. Buna hem sevindi, sıkıldı. Sevindi: Çünkü içeri girmek i - çin hiç zorluk çekmiyecekti. Canı sıkıldı: Sonunda - birisile karşılaşmak ve çarpışmak lâzım- geleceği halde elinde hiçbir silâh | yoktu. Eğer burada nöbetçi olsay- dr onun üstüne ansızın saldırarak kılıcını elinden alır ve artık iste - diği gibi herhangi bir düşmanla da dövüşürdü. kızıl kadirga 5 Merdivenleri bir kaplan hızile| geçti. Kapıya geldi. Kapının tokmağını çevirdi. — Kilitli... Yahut sürgülü... Diye mırıldandı. Halbuki o bu işi gürültüsüzce bitirmek istiyordu. Eğer bu ka- pıyı açmak için gürültü yaparsa ortalığı velveleye vermiş olacak. oracıkta silâhsız bir halde düş- manla çevrilecek, fena bir dö- vüş yapacaktı. hiç kimse hem canı Böyle bir çarpışmada onun za- rarlı çıkacağı şüphesiz gibiydi. Çünkü mızrak, kılıç, hançer, piş-i ür. Fakat çabuk olalım... tov ve daha bunun gibi silâhlar la saldıran bir kaç kişiye ne ya- pabilirdi. İlk hamlede - onlardan| birinin silâhını almaktan başka hiç bir çare yoktu. Bu ise kabil olamıyacaktı? Kapıyı şöyle hafifçe tartakla- dı. Sert ve ağırdı. Tokmağı yeniden çevirdi Gene açılmadı. O sırada içeriden kapıya doğ ru yaklaşan bir ayak — sesi düy- du. Acaba bu kimdi? Ağır ve sert olmadığı için bu- nun bir kadin veya kız olduğu besbelli idi. Yoksa Beatris mi idi?.. Kalbi hızla çarptı. Bu ihtimali uzak bulmadı. O- nu Fernando buraya kapamış olabilirdi. Eğer o olmasaydı, kapıyı kapamağa ne lüzum var- dı? Fakat eğer böyle ise bu ka- | mek, öonu, âlemin içinde, dudak | bir demet... ü L kilitli olmalıy - AYA aS | na göre içeriden her zaman için | açılabilirdi. Fernando ise Beat rise böyle bir imkânı veremez- di. Nerdeyse! — Bentris!... Beatris!.. geldim... Kapıyr açlı. Diye seslenecekti. Fakat son düşünceler üzerine Ben sustu. Ayak sesleri kaprya — yaklaştı. | | olduğu halinden hiç de belli de Ve ince bir ses, sordu: — Antonyo!.. Kardeşim... Sen m;;;ı:ıenin kafasının içinde bir şimşek çaktı. Kuyumcu Pakaçel - liyi gemiye getirdiği Frenk Süleymanın anlattıklarını hatırladı. Demek ki bu kız Antonyonun kardeşi Leonora idi. Onün Beatrisin hizmetinde ol- duğunu kuyumcu da söylemiş - ti. Antonyonun sesini duymuş- zaman tu. Kendi sesini ona göre değişti rerek konuşmaktan başka çıkar yol yoktu. Fakat bu kurnazlığın anlaşılmaması için de sözü uzat- mamak, mümkün olduğu kadar kısa kesmek ve yavaş konuşmak | gerekti. Zaten pek az İtalyanca bildiği için uzun uzun konuşmasına im- kân yoktu. Ağzını kapıya seslendi: l yaklaştırarak — Açl.: Ben geldim.. Çabuk.. Sürgü kımıldadı. Genç kız soruyordu: — Ne oldu? Yaralı mısın yok-| sa.. Sesin pek kısık.. Hüsmen mırıldandı: — , — Fena .. Çok fena... Çabuk açlı (Devamı var) göreeeee eeei Nakleden :— Hikâyesi No, : i Hatice Süreyya 64 Samiyenin başını arkaya larından öpmek ' istiyordu. Lâkin, bu hareketini tamamla | mağa muvaffak olamadı. Samiye, sağ bileğini Etemin e- linden kurtardı. Avucuna bir. gü! demeti geçirdi... Dikenlerle dolu Kolunun bütün kuvvetile, bun: ları öyle bir sallayış salladı ve Ra ufun suratma öyle bir indiriş in- dirdi ki, oğlanın suratı kan için- de kaldı. Hiç beklemediği bu hareketten son derece şaşırarak, oğlan, kızın belini bıraktı. Geriye doğru sendeledi. — Ah, kaltak... Etrafı çeviren sarhoşlar, kah kahalar atıyorlar, bu manzarayı alkışlıyorlardı. — Yaman şeymiş be... — Cidden olur — kaltaklardan değilmiş... — Amma da yapıştırdı ha... — Halinden hiç de umulmaz - di — Dikenler gözüne de battıysa tamamdır ! — Amma, herif de haketti ha... — Ne de olsa, herif buraya eğ lenmeğe gelmiş... O da sağlam bir ayakkabı olsa, burada çiçek sat - mak bahanesiyle masaların etra- fında dolaşıp yaltaklanmazdı... Namuslu kadının burada ne işi yar?... Hülâsa, her kafadan bir ses çı-[ lervardu. J Kimi erkeğin, kimi kızın taraf lısı oluyordu. T Doğrusu, burası eğlenceli yer!, Böyle zararsız kı lar, barların numaraları kadar insana hoş va- kit geçirtir... Hele kavgada kadır galebe çalarsa... Aliye bile alay etti: — Senin eski göz ağrısı yaman mış... İşte yeni bir göz ağrısıma da ha uğradın... Göz kapağın kanı yor... Haspanın, böyle yaman şey | gildi... Raufur hem canı yanmış, hem rezil olmuştu. Asabiyetinden, hid detinden ne yapacağını bilemiyor- du. Cebinden güçbelâ mendilini çıkardı. Yüzünün kanlarını sil. di. Samiyeye kin dolu bir nazarla baktı. Bu sırada, çiçekçi kız, geri dön müş, etrafını çeviren insan halka- sını yarmak, buradan uzaklaşmak istiyordu. Fakat, meğer, gürültü üzerine Müessesenin patronu bu tarafa ge- liyormuş. Onunla karşılaştı. Samiyeyi bu müesseseye alan kadının kocası, cidden pek kaba bir adamdı. Alemin içinde, kı- za: — Tu, Allah müstahakını ver- sin! - diye haykırdı - Müşterilere sen böyle mi muamele edersin... Allah belânr versin... Haydi defol| içeriye.. Sana ben gününü göste- ririm ! Kız, duraklamıştı. İleri mi, geri mi gitmesi lâzım geldiğini kestiremiyordu. Adam onu kolundan yakaladı: — Haydi, yürü... Samiye, cezaya tutulacak ka bahatli bir çocuk gibi, başı önün. de, yürümeğe başladı. Müdürle birlikte, idare tarafına vreresemer geçtiler. Girdikleri odada kimse yoktu. Öbür müstahdemin, çiçek- çiler ve sepetle eşya satan kızlar dışardeydılar, Müdür, sert bir sesle: — Burada dur.., Hanımı bekle, dedi. Sonra, bir şeyler homurdanarak geri döndü. Müesseseyi çeviren hanımı olduğu için, ona sormadan hiçbir şey yapamazdı. Samiye düşünüyordu. Buradan bir ayak evvel kaç - mak, rezaletlerin devamına mani olmak lâzımdı. Fakat burası, onun ekmek para- sıydı. Hasta annesiyle — babasına buradan kazandığı paraları yetiş. tiriyordu. Şimdi bu imkânlar da elinden alınmıştı... Hem de kimin tarafından? Gene o.., Daima önüne çıkan o adam... | Gene felâketine sebep olmuştu... Gerçi eziyetler içinde, nefretle devam ettiği bu yerden kurtulmuş- tu.. Bu sarhoş naraları... Bu ciga- ra dumanları... Bu isporto kokula. | rr... Fakat şimdi ne yapacaktı. Buradan daha alacağı para kal- mıştı. Fakat onu bekliyemezdi. Paraları da kendilerinin olsun... Fırladı... Mantosunu ve şapkasını kapınca sokağa kaçtı... (Devamı var) —_ 20 ilkteşrin 1935 pazar gürü memlelrolin her tarafında genel nüfus sayımı yapılacaktır 1 — Nüfus sayımına esas ol mak üzere belediyece bütün bi nalara numara konulmaktadır. 2 — Numarasız binalarda o turanlar hükümete haber ver meğe mecburdurlar. Oturduğı bina numarasız olduğu hald: haber vermiyenlerle bu numa raları bozan ve silen ve kaldı ranlar için para cezası vardır. Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgrat âdresi ISTANBUL HABER Telefon Yazı: 18872 idare: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye * aylık . . . —k; İLÂN TARİFESİ. RSORA Hânların y0 tr imso Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası