İspanyol tayyarecinin hazırladığı dalgıç elbisesine şişirilmiş vaziyette ba lon sepetinin içinde — 5.000 Yüksekten fotoğraf! Bir ıspanyol tayyarecısı stratosfere yapacağı uçuşta | buna da çalışacak Son yriların en çok merak uyan, dıran ilmi denemelerinden biri, hiç şüphesiz stratosfer uçuşları, stratosfere çıkmak teşebbüsleri - dir. Fezâda yükselerek dünyanın et- srafını-kaplıyan hava tabakasını"ı *östüne çıkmaktan ibaret olan bu tecrübeler Kozmikşuaların mahi - yetlerini anlamak gibi gayeler ta- kip etmekle beraber ayrıca bir de şu işe yaramaktadır. Tayyarelerin daha süratle uça w bilmesini temin etmek.. | Bildiğimiz tayyareler hava taz-| yikile karşılaştıkları için çok fazla! süratle uçmalarına bu tazyik mar' olmaktadır. Halbuki hava tabaka' s1 bulunmryan bu yüksekliğe çıkı!l | dığt zaman bu tazyikten esör ka'-| mıyacağı cihetle 500 kilometre süratle uçabilecek bir tayyar: bu| yükseklikte 2500 kilometre gil” Baş döndürücü bir süratle uçacak- tir. Birkaç gün evvel Amerikalı tay yareci Viley Post'un bu yolda ilk muvuffakiyetli uçuşu yapmış ol - 'duğunu ve stratosferde 2450 mil uçtuğunu telgraflar haber ve- - mişti. Bu tecrübeleri yapanlar, tayya- reler için en müsait uçma şerai- tinin havada 12000 — metre yük- seklikte toplandığını söylemekte- dirler. Çünkü yer yüzünde hava tazyiki 760 milimetra olduğu hal de, meselâ — Sovyetlerin “U. R. S. S. ,, balonun yükseldiği 19000 metre yükseklikte ancak 48 mili- metredir. .. * Balonla stratosfere çıkmakta ilk büyük denemeleri — yapmış olan profesör Pikar, şimdi Varşovada yeni bir uçuşa hazırlanıyor. Profesör şimdi, 11200 metre' mikâbı hacminde kutrunda yeni bir balonla 30 bin metre yüksekliğe havalanmak ta- savvurundadır. Bu sahada çok değerli tecrü - beler yapmış olan Sovyetler de boş durmuyorlar. — Onlar da 40 ve 60 metre, | | IHBI’R — Akşam Pnılıı Yakın tarihten 20 HAZIRAN — 1935 - kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtib mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 63 ——— ——— ıNe oluyordu ? Kızlar neden böyle bana de dehşetle bakıyorlardı? Süvari onlara neler soylemıştı? Ben süvari ile çabucak ahpab ol- muştum. — (Yes, olrayt) dan baş- ka İngilizce bir kelime bilmedi - ğim halde — süvari ile bülbül gibi konuşuyordum. Fakat o ne söylü - | yordu, ben ne anlatıyordum, bu - ; nun ne o, ne de ben farkındaydık! | | beylik canımıza değmişti.. | ki bizim beyaz saçlr Mehmed - Ali | elbise benzer bin metre yükseğe — çıkabilecek bir balon inşa etmeğe koyulmuş- lardır. Diğer taraftan kolonel Herrera adlı meşhur bir İspanyol tayyare- cisi de balonla — stratosfere çık - mak için hazırlanmaktadır. Balonla yapılan stratosfer u- çuşlarında şimdiye kadar rasıtlar hep kapalı bir küre içinde yükse- Hyorlardı. Bu tayyareci büsbütün başka bir şekil bulmuştur. Kendi- si diyor ki: “— Üstü açık bir balon sepe- tile yükselmek tasavvurundayım. Bu şekilde daha çok yükselmek mümkün olacaktır. Kolonel Herrera. yükseklerde havasızlıktan boğulmamak için dalgıçların giydikleri — elbiseye benzer bir elbise giyecektir. Bu elbisenin içi kauçuk, - dişı ise gayet sağlam bir maddeden yapılacak, bazı yerleri çelikle tatturulacaktır. Bu elbisenin sağ- lamlığı, çok mühim bir mesele- dir. Çünkü yükseklerde hararet sı - fırın altında 60 santigrat nldıığııi için elbisenin biraz yırtılması pilotun ölmesine sebep olur. | Bu yeni balon bir kazaya uğ- radığı takdirde paraşütle inmek| imkânları da mevcuttur. Paraşüt| bir insanı 1,5 saat yaşatacak mik| tarda oksujen bulunmaktadır. Kolonel Herrera bu tecrübesi - ni ağustosta yapacaktır. , 25000 metre yüksekten, “İn- | fra . Ronge,, şuaları tesbit eden| hususi bir fotoğraf — makinesile Ispanyanın bir fotoğrafını almak tasavvurundadır. Son zamanlarda icat — edilen bu fotoğraflar şayanı hayret ne- ticeler vermektedir. Geçenlerde gayet sisli bir havada Kale ile Duvr arasında bu fotoğraflar - dan birinin tecrübesi — yapılmış, Fransız sahilleri İngiltereden hiç görülmediği halde gayet net ola-| rak fotoğrafını almak — kabil ol-. muştur. Öbür tarafta danslar, çalgılar gırla gidiyor, neş'e o kadar fazla bile yerinde durmamağa başladı . Bir aralık beni brrakınca kızların yanında soluğu almaz mı?. Şaşır - dım kaldım.. Bizim ihtiyar âşık, yarımyama - lak Fransızcasiyle — anlatıp duru- yor, kızlar da onun haliyle çok alâ- kadar oluyor, — etrafında gülüşüp duruyorlar. Mehmed Ali, kendi yetişmiyor - muş gibi beni de çağırdı.. Bittabi bu daveti cana minnet bilerek yan- larıma gittim. Artık fransızcanın kafasını gözünü yararak aklımızca kızlara kur yapıyoruz. Nerede?. Bir İngiliz (sefinci harbiyesi) ude: İIngiliz zabitleri bizimle alâka - dar bile değiller!. Onlar mütema - diyen çakıştırıyorlar. Her on da - kikada yeni bir viski şişesi açılı - yordu. , Kızlarla tanıştıktan sonra onla - rın beyaz Rus olduklarını ve bü - yük bir aileye mensup bulunduk - larını öğrendik.. Rusyadan ancak canlarını kurtararak — kaçmışlar.. Bu zırhlıya Batumdan binmişler .. | Şimdi misafireten Maltaya gidiyor larmış. Orada — ahvalin gidişini bekliyeceklermiş... Mehmed Ali de bizim kim oldu- ğumuzu kızlara anlattı. Onlar bi - zim halimizle çok alâkadar oldu - lar, geçirdiğimiz ölüm tehlikeleri - ni anlatırken hafif çığlıklar kopa » rarak korku ve heyecanlarını gös- teriyorlardı. Onların bu tatlı çığlıklarını bi - raz daha işitmek — ve küçük güle benziyen ağızlarının birer sıra inci kadar parlak ve muntazam diş!e rini gösteren kahkahalarımı seyret- mek için biz de çeneye kuvvet an - latıyorduk, Biz konuşurken süvari yanımıza geldi.. Kızlarla İngilizce konuşma- ğa başladı.. Süvari beni işaret ede- rek bir şeyler anlatıyordu. Kızlar evvelâ onu tatlı tatlı dinliyorlar - dı, fakat sözlerinin sonuna doğ- | ru bana büyüyen gözlerle ve ür - kek bakışlarla — bakmağa ve deri geri çekilmeğe başladılar. Ne olu- |yordu? — Kızlar neden böyle bana dehşetle bakıyorlardı? Süvari on - lara neler söylemişti?. Viski ile sersemlemiş olan ka « fam bu sorguların cevabını bir tür- lü veremiyordu. Tatlı bir rüyadan silkelenerek uyandırılmış bir a - dam gibiydim. Rus kızları bu konuşmadan son- ra yanımızda kalmadılar. Süvari - nin koluna girerek salondan çık - tılar, gittiler. Kızlar gidince sala- nun neş'esi de kaçmıstı.. Sarhoş olan zabitler de birer bi- rer yıkıla yıkıla kamaralarına çe - kildiler. Biz mükemmel bir suret- te karnımızı doyurmuş, üstelik vis- | kileri de içerek kafaları tütsüle - miştik. Keyfimiz iyi idi. Eğer Rus kızları bizi bırakıp - gitmeselerdi çalmak, eğlenmek bir müddet de - ha devam etseydi, şüphesiz daha iyi olacaktı. Fakat bir buçuk senelik - sılıntı 5 ve kederden sonra- bu bir gecelik | Meh - met Ali ile kendimize yatak ara- mağa bile lüzum görmeden urada geniş kadife kanapelere uzandık, sabaha kodar — deliksiz bir uyku kestirdik.. Şurasını unutmadan söyleye - yim ki İngiliz gemisinde beş gün devamı cden — misafiretimiz hep böyle eğlenceli ve zevkli geçti Şu denizciler, ne milletten olurlarsa olsunlar hovarda, iyi kalpli adam- lardır vesselâm.. 6 teşrinievvel 336 sabahi er- kenden güverteye çıktık. Hava gayet berrak... Deniz çurşaf gibi.. Zırhli suları yararak ve arkasın- da beyaz köpükten bir yol yapa- rak enginlerde ilerliyor. Güver - tede bizden ve bir iki aöbetçiden başka kimseler yok... Mehmet Ali ile güvertede bir aşağı bir yukarı dolaşıyoruz. Tu- haf değil mi içimizde yabancı bir sevinç kabarıyor. Bir Laç zaman evvel, sürüleceğiz diye kederlen- diğimiz Maltaya — gideceğimiz i- Şin gimdi anlaşılmaz bir arzu di yuyorum. Bu, Arapyar hanı re- zalethanesinden kurtulduğum i- çin mi? Yoksa fFelükete karşı kalplerimiz yosunlandı mı? Mu- temadi acılar, üzüntülerle asabı- mız mi körlendi, ne oldu? — Cemal! Bu yolculuk çok u- zadı. Acaba ne zaman Maltaya varacağız? — Göreceğin geldi galiba? — Hayır, yalnız oradaki arka- daşlara kavuşacağız. Bu dı bir teselli değil mi? Evet! Mehmet Alinin söyledik- leri doğru idi.. Malta — yolunda duyduğumuz sabırsızlı., hayatı - mızın bir çok seneleri iyi, — fena, heyecanlı hatıralarla — birbirine karışmış olan bir takım dostların arasına girmek duygusundan ile- yi geliyordu. Beş gün deniz yolcu.uğu da bi-| zi pek sıkmıştı. — Akşamları ye-| mek salonundaki cünbüşler hoştu! amma, ne yapalım ki biz seyirci| mevkiinden dışarı çıkamıyorduk. Bu sebeple, ihtiyar do:tum, Rus | dilberlerinin neşeli hallerini has- retli gözlerle seyrederken - ikide birde mendilile beyaz palabıyıkla | rını ve sulanmış olan dedaklarını silmekten başka bir $-y yapamı-| yordu. İstanbuldan ayrıldığımız gündenberi enginlerde idik. Şim- diye kadar kara olaraa — yalnız (Korent kanalını) görr üştük: Dün akşam, sofrada, yarın Maltaya varılacağını haber ver - mişlerdi. Mehmet Ali !e bundan *olayı erkenden giyinerek güver- teye çıkmış, ufukları tetkike bas- Tamıştık. Güneş, yeni doğuyordu. Gemi- rin baş ucunda iki tayfa pipola- rrnı tüttürerek sabah keyfi yapı- yorlardı. Bunlardan bir tanesi elinde dürbinile ikide birde — uzaklari tetkik ediyordu. Biz de ara sır2 onların yanına giderek: — Malta? Malta?,, diye soru* yoruz. Onlar, suratımıza — bakıP gülüyor ve cevap vermiyorlar. Nihayet, bir saat sonra, içle * rinden birisi ayağa ka'karak bi ze seslendi ve İngilizce bir şeylef söyliyerek uzakları gösterdi. Dü”” bünü alarak baktık. Tö uzaklardâ hayal meyal bir kara görünüyor” du. Artık Maltaya — geliyorduk: Bunu öğrenince — Mebmet Aliyi bir telâştır aldı: — Aman Cemal! Bizi Maltad$ serbest bırakmazlar. Fakat belki haftada bir gün çıkarırlar. R* kızları da Maltaya — çıkacakla", adreslerini öğrenelim de ziyaret” lerine gider, viski içeriz.,, Diye söylüyordu. Sürgüne giden altmış yaşındı” ki saçı sakalı ağarmış dostumun sonu korkulu bir aşkın pençesin? düştüğü anlaşılıyordu. Sonradan bütün Maltayı çıldır” tan bu Rus kızlarını gemide arâ” mağa başladık. Bir tayfa bize onların kamaraâ” larını gösterdi. Kapıya kadar git” tik. Fakat bir türlü vurup içeri girmeğe cesaret — edemiyorduk- Mehmet Ali beni teşci — ediyof ben ona cesaret veriyordum. böyle şeylerde çok tabansız - idi- İlk akşam viskinin sarhoşluğil nasılsa kızların yanına sokularak konuşmağa başlamıştı. Fakat son” radan tesadüf ettiği yakları birbirine — dolaşıyor, nt söyliyeceğini bilmiyor, komik bal lerile kızları güldürüyor, — onlar güldükçe o şaşırıyor, — kızarıy0” ve nihayet... Kaçıp gidiyordu. Biz kApımn önünde on dakik$ kadar durduk' — Haydi Cemal! Sen daha be” ceriklisin. — Benim girmem — doğru ol maz. Süvari kızlara benim deli olduğumu söylemiş. — Simdi, be” nim odaya girdiğimi — görürleri!” yaygarayı basarlar, bir kepazelif olur. Biz kapının önünde böy!” münakaşa ederken içeriki kamâ” radan birdenbire kadınlı erkek'i kahkahalar yükseldi. Evvelâ cü” mü meşhut halinde yakalanmı? hırsızlar gibi yerimizde — apış!ı? kaldık. Sonra da tabana kuvv' güverteye kaçtık ve kızları 019 da beklemeğe başladık Bu aralık (Brek fasi) dedif leri sabah kahvealtısına çıilf'u çıngırak çalmağa başladı. Hem acıkmıştık, hem de kızları gör” cektik. Onun için koşa koşa d lona gittik. Mülteci kızlar orad* idiler. Geminin çapkın ve alayf süvarisi bize karşı son bir nezi” ket göstermek üzere sofrada M met Âliyi sağına, beni de soli aldı. Kızları da yanı başım! oturttu. Artık ikimizde de iştiht namına bir şey kalmamıştı. * (Devamı var). zaman #” |