Haber'in hikâyesi Dışarda müthiş (o çığlıklarla e sen rüzgâr, dondurucu bir pi zifiri bir karanlık, velhasıl sıcak bir odada ateş karşısında bulun mayı tam mânâsile bir zevk ba - line getirmek için ne lâzımsa var. dı. Çini sobanın karşısında rahat! koltuklara gömülmüş olan Ahmet le karısı sessiz ve sakin bir saa - deti yudum yudum tadıyorlardı. Kırmızı abajurdan © #üzülereki gelen ziya, odayı tatlı ve hafif! bir aydınlığa bürümüştü. Sobanın açık duran kapağından fırlayan ışık, odanın gölgeli köşelerinde, garip ziya oyunları yapıyor, ya nan odunların çıtırtısından başka hiç bir ses duyulmuyordu. Tatlı, | İ yumuşak bir sıcaklık odayı dol - durmuştu. — Böyle ne kadar mesuduz, değil mi? Selma gözlerini kocasma çe - virdi ve daima genç, daima canlı kalmış bir sevgile fısıldadı: — Ah, evet!.. Böyle (ikimiz başbaşa bütün dünyayı unutmak yalnız kendimizi, saadetimizi dü- şünmek ne kadar güzel!., Elini uzattı, kocasının avucu İ- çine bıraktı... Böyle kaldılar. Ye- niden susmuşlar, derin ve egoist bir sevinçle düşünüyorlardı. Selma kırk beşine yaklaşmış . tı. Kocası ondan biraz daha yaş- lıydr. Gümüş teller birinin kum . ral, ötekinin siyah saçlarını ya- rı yarıya kaplamış, hafif çizgiler göz kapaklarının, ağızlarının yanlarını kırıştırmağa başlamış - iu. Her ikisi de sade ve basit saa- det'erile (e gevşemişler, ihtiyarla » 1 *mağa başladıklarmın bile farkı - na varmıyacak kadar saadetleri. ne dalmışlardı.. On beş sene evvel (o sevişerek evlenmişlerdi.. Genç kızın ailesi evvelâ bu evlenmeye razı olma mış, fakat aradan bir sene geçti- ği halde iki gencin biribirlerine karşı olan sevgilerinin eksilme « diğini görünce, nihayet muvafa - kat göstermişti. Karı koca on beş çe KUNG gölgesiz, devamlı, derin ve tam devam etmişler, aralarından en u- fak bir geçimsizlik © bulutu bile > olmadı ve bu onla- rm saadetleri üzerinde tekbir dü- şünce gölgesi teşkil etti, Ahme- din işleri yolunda gitmişti. Zengin denilemezlerdi; fakat rahat ve sakin bir hayat geçirmek için nel lâzımsa her şeyleri vardi. İhtimal çocuğu da olmadığı t- çin kocasını günden güne artar bir muhabbetle seviyordu. O, bii- tün erkeklerden farklıydı.. Ker- disine, kalp kıracak tek bir söz bile söylediği olmamıştı.. Selma- ya karşı daima müşfik, daima ilk tanışışları zamanındaki gibi â- şık olarak kalmıştı. Şimdi, bu ak- şam, bile kocasının O gözlerinde nişanlılık zamanlarında bulduğu ateşli sevgi bakışlarını görmüyor" | mmsisissın. mu idi? Ona doğru eğildi ve sordu: — Hatırlıyor musun, Ahmet?.. » — Neyi?. — Babam evlenmemize razılE olmadığı sıralardaki gizli buluş. malarımızı... — Hatırlıyorum. — Bana hâlâ dünmüş gibi geli-'8 yor! Hizmetçimiz bize suç ortağı öldürülen hülya! “bağlanmış bir paketi aldı ve me nasız, fakat sevimli, iki cümle söyleyebildikten sonra tazelen - miş bir ümit ve cesaretle ayrılı yorduk. . — Hatırlıyorum., — Ya mektupların, Ahmet, ya mektuplarm?.. Hizmetçinin a İp getirdiği ve benim gizlice tek- rar tekrar (okuduğum o aşk ve muhabbet dolu mektupların?.. — Onları da hatırlıyorum... — Dur, onları sana getireyim... — Hâlâ saklıyor musun?.. — Hiç saklamaz olur muyum?. Yerinden, on beş yaş gençleş- miş gibi, kalktı.. Bir çekmeceyi açarak (o kırmızı bir kordelâ ile sut bir tebessümle gülümsiyerek tekrar eski yerine, sobanın kar şısına oturdu. .. Ahmet bir ciga- ra yaktı. Odada yeniden bir ses. sizlik oldu. Selma, mektuplar, birer birer açıyor, (o yeniden bir sevgiliden gelmiş mektuplarmış gibi heyecanla okuyordu. Birden durdu, kocasına dönerek: — Bak, Ahmet, dedi, bir tane sini sana da okuyorum: “Sevgilim. Son ç görüşmemiz. den tam bir hafta, asırlar kadar süren bir hafta geçti... Kendimi ölecek kadar hüzünlü ve kederli hissediyorum. Sensiz o yaşıyamı. yacağımı bana bu hafta gayet ivi anlattı... Aşk ziyasile pırıldıyan gözlerin hayatımın güneşidir. Se- vimli yüzün rüyalarımı süsliyen bir çiçektir... Ne güzel, değil mi? Ahmet, cigarasından bir nefes çekerek «dumanını yavaş yavaş savurdu ve cevap verdi: — Büdülaca' — Ne? — Evet, budalaca!.. Çiçekler. güneş, bir hafta - görüşülemediği için ölmek... Yarabbi insan genç- liğinde ne kadar budala oluyor?.. Selma, birdenbire değişen bir yüz, yaşlanan gözlerle kocasına bakarak kekeledi: — Ahmet, Allah aşkına böyle! söyleme!,, o Aşkımızdan böyle bahsetme!... O, anlamadı ; sözlerinin kart” sına ne kadar tesir ettiğinden ha- bersiz, nazik bir oyuncağı parça- yan kaba bir el hissizliğile de- vam etti: — Ah şu kadınlar!. Hepsi, na kadar yaşlı olurlarsa ( olsunlar, şairliği bırakmazlar!.. Selmacı- ğrm, insan bizim yaşımıza gelin ce gençliğindeki budalalıklarma gülebilir !.. Fakat daha fazla söyliyemedi.. Selma, şimdi hıçkıra hıçktra ağ- yordu. Ahmet şaşırmıştı, karı: sının gözlerinden taşarak yanak: larmdan süzülen damlalara hay retle bakıyor, ne olduğunu anla- mağa çalışıyordu... Anlıyamıyor du, ki saadetleri bir hiç, düşün- cesiz bir söz, öldürülen bir hülya yüzünden birdenbire mahvolmuş- tur! F.M. Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye $ © mütehassısı ş Urologue — Operateur o $ Babıâli caddesi Meserret ote-i li 88 numarada her gün öğleden ii sonra saat ikiden sekize kadar. idi. Biribirimizi ancak sokakta görebiliyor, iki cümle, mâ: di HABER — Akşim Poslağtr * 46 MAYIS — 195 Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes/julü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 21 — Said Mollanın sarığını başından aldım ve hemen onu açtımı; bir kemend gibi boynuna atarak sıkmak içintekrar atıldım... O silkinerek kollarımın arasın.) şahsi falâkeklerimizi iamaszı u dan kaçtı. Elimde kocaman sarıklı fesi aldı. Hemen sarığı açtım bir kement gibi boynuna atarak sık. mak için tekrar atıldım. o Fatat Sait Molla, yaşından beklenmiyen bir çeviklikle odadan ( dışar: fır lamıştı. Kapının önüne vardığım zaman onu merdivenlerden dör - der dörder atlıyarak kaçar vazi yette gördüm. Cübbesinin etekle ri havalanmış, © cascavlak kafası ışık saçıyordu. o Muhafızlar beni tutmamış olsaydı merdivenleri inecek ve ona mutlaka yetişecek - tim. Fakat çok yazık ki, jandar -| ma parmaklarımın kuvvetini onun gırtlağında tecrübe etmeğe im -| kân vermemişti. Bu mürteci, ahlâksız ve soysuz adamı sarığını boynuna dolaya - rak adam akıllı ıslatamadığıma çok canım sıkıldı. Hiddetimi dı. şarı vurmak için bağrmağa, te - pinmeğe, söylenmeğe ihtiyaç du - yuyordum. O merdivenden inerek büyük kapıya yaklaştığı ve mu - hafızlar arasmda kendisini emni- yete aldığı zaman arkaya döndü. Beni yakalanmış görünce: — Şimdi senin hakkında sö takibata girişeceğim. Yaptıkları - nız yetişmiyormuş gibi bir de bi zim gibi ülemaya, makam erkâ - nına tecavüz ha... Gi külhanbe- yi seni... / Sait Mollanm Korkudan soluk soluğa söylediği bu (sözleri ce » vapsız bırakmadım ve: , — Hain, alçak adam! Sizin gibi ülema yerin dibine (batsın. Sen hainlere kul (olan bir hain oğlu hainsin. Seni tepeleyemedi ğime çok yazık,, diye bağırdını. Ve hiç olmazsa bu suretle hıncımı kısmen yenmiş oldum. Sait Mollanın bu kuru sıkı teh- didinden bir şey çıkmadı. O gün. den sonra bir daha hapishanei u- mumiye uğramadı. Ben artık de - liği iyiden . iyiye ele almıştım. Hapishanede emrazı asabiye mü - tehassısı olmadığı için beni teda» vi için haftada üç gün Gümüşsu. yu hastanesine göndermeğe baş * ladılar. Bu benim için aranıp ta bulunamıyan bir fırsat oldu. Ba- na refakat eden iyi kalpli jandar- malarla çabuk anlaştım. Hasta - neye gittiğim günler mağazama da uğrayarak bir iki saat (© meşgul oluyordum. Bu vaziyet bana dışa- rıdaki arkadaşlarla temas imkâ - nını da hazırladı. Bu suretle iti - lâfçılar aleyhine yapılan gizli ha- zırlıkları, milli kuvvetlerin ilk muvaffakıyetlerini (o öğreniyor ve i bunları mevkuf bulunan diğer ar- kadaşlara yetiştiriyordum. Bir gün kuvayi milliye çetele- rinin Âlem dağına ( geldiklerini, Beykoza kadar indiklerini haber aldık. Hapishane bayram yerine döndü. O gün gönülden doğan bir sevinçle (o cünbüş yaptık. Şarkı - lar söyledik, hora teptik. Hapis. baneyi alt üst ettik. Bu zamanlar | duk. nutuyorduk. Ümitsiz bir hastası | kurtulan bir adam nasıl sevinirse biz de böyle bir sevince düşüyor O zaman İstanbulda M. M. gru: pu teşekkül etmiş, Anadolu için çalışmağa başlamıştı. Bu grupun gizlice, İngilizleri atlatarak taka- larla İneboluya silâh kaçırdıkla rını ve Maçka silâhhanesinin ya rı yarıya boşaldığını haber alı - yorduk. Bu güzel, bu kıymeti o ölçüsüz müjdeleri mühim bir haber dahı takip etti, Ferit (Paşa) ile hem - paları aleyhine bir suikast yapıl - mış... OBizim (bapishanede bu. lunduğumuz için tahkikine imkân bulamadığımız bu haber üzerine geçirdiğimiz heyecan çok büyük oldu. Çünkü onlar ( öldürüldüğü takdirde memleketle beraber biz de kurtulmuş © olacaktık. Fakat sevincimiz yarım kaldı. Bir saat sonra Ferit Paşaya, Ali Kemale, Sait Mollaya karşı hazırlanan bu! suikastin vaktinde haber alınarak suikasti tertip edenlerden o za - man İstanbul jandarma tabur ku- mandâğı olân Jan dazme.. saü kumandan muavinliğinden müte kait Raşit, süvari binbaşılığından mütekait, şimdi inhisarlar idare - sinde memur olan Adil, şimdi ha- va müsteşarı olan general Cemal (O zaman mitralyöz binbaşısı i- di), yüzbaşı Bican, maliye memur larından Tevfik Süküti, belediye müfettişlerinden (| Mehmet Ali, Dramalı Riza, bahriye yüzbaşısı Halil İbrahim isimlerindeki iken larm yakalandıklarını haber aldık.! Bu işin yarım kalmasına fevkalâ- de canımız sıkıldı. Bu Arkadaşlar günlerce topla: narak memleketi batırmağa çalı - şan bu hainleri bir günde ayrı ay- rı yerlerde tepelemeğe ve sonra da Anadoluya kaçmağa karar ver - mişler.. Sait Molla (o makamında, Ali Kemal gazetesinde vurula - cakmış. Ferit (Paşa) yı da Balta limanındaki yalısmda öldürmeğe karar vermişler... Fakat yalı mu- hafaza altmda (olduğu için ne gündüz, ne gece böyle bir mak - satla içeri girmek mümkün ola - mıyacağı düşünülerek Oouzak ve , tenha bir mahalden yalının altına kadar gidecek bir tünel kazmağı karar vermişler, Bu tünelden gizlice yalıya giri- lecek ve hain padişahm hain da madı yatağında öldürülecekti, Fakat ne yazık ki, suikasti hazır - layanlardan Dramalı Rıza, mem- leket hesabına çok (| hayırlı olan bu fedakârane ve feragatkârane işi başarmak için sonuna kadar gösterilmesi lâzım gelen metanet ve ahlâk salâhiyetini göstereme - miş. Şahsi menfaat hırsı vicda -| nmdaki fazilet (o duygularıma ga- lebe çalmış ve bir gün gizlice Da- mat Ferit (Paşa) ya giderek sui- kat tertibatını tamamen haber ve: i miş... Bu karar ve hareketile ken- disine o devir iktidarı içinde bü- yük bir külâh kapmak istiyen bu adam, hem arkadaşlarını ele ver - miş oldu, hem de bu hareketin cezasını çok ağır bir şekilde çek. ti. Çünkü o da yakalandı; sonra da.... ipe çekildi. Yakalanan suikatçilerden Dra - malı Rıza, Tevfik Süküti, Meh . met Ali, Halil İbrahim o zaman polis müdüriyeti olan Şahin Paşa oteline götürülmüşler. Diğer sui - katçilerden miralay mütekaidi Ra şit, binbaşı mütekaidi Adil, bin - başı Cemal ve yüzbaşı Bican da evvelce kadın hapishanesi (o olan ve sonra tevkifhanei örfi ittihaz olunan hapishanemize (muttasıl binaya getirildiler. Bunların hepsi tecrit o edilmiş vaziyette idiler. Biz suikastçilerin vaziyetlerini günü gününe haber alıyorduk. Suikast teşebbüsü dü - veli itilâfiye mahafilinde, itilâfçı lar üzerinde çok fena (bir tesir uyandırmış... £ suikastçilere ateş püskürüyorlar, Bu işi habeseti &- çin yeni bir fırsat bilen Nemrut Mustafa tekrar harekete geçiyor. Sealiiüz İnmeli am dik diler. Bir kısmı idama, bir kısmı da onar sene hapse mahküm ol- dular. Suikast müteşebbisleri yalnız yakalananlardan ibaret değildi. Bunların arkadaşlarından çoğu yakalanacaklarını daha evvel ha ber alarak, gizlenmişler, sonra da Anadoluya kaçmışlardı. e İdama mahküm edilen maliye memvrla- rından Tevfik Süküti, (belediye müfettişlerinden Mehmet Ali, hâ- diseyi itilâfçılara (oOhaber veren Dramalı Rıza, bahriye yüzbaşısı İbrahim bir kaç gün sonra Beya" zıt meydanında asıldılar. Onar seneye mahküm edilen » leri de hapishaneye (o getirdiler. Bunlarla tanıştık; ahbap (olduk. Bir tünel kazarak Damat Feridi sarayında öldürmek suçile itti ham edilen, fakat delil buluna - madığı için üç seneye mahküm © dilen boynunu ipten kurtaran mi“ ralay mütekaidi Raşit, bize hâdi seyi o zaman şöyle anlatmıştı: —2 haziran 336 günü akşam: g evimde oturuyordum. Kapı çalım dı. Merkez gönderilen bir inzibat neferi be ni görmek istiyormuş. Neferi ya * nıma getirdiler. — Sizi merkez min istiyor,, dedi. Cevap verdim: - — Peki ben gelirim oğlum! Nefer gitmedi. Tereddüt içim | de şunları söyledi: — Affedersiniz efendim. Gid€ | mem. Emir kat'i. Beraber gid€'" i ceğiz. j — Beni tevkif mi ediyor nuz?. — Bilmiyorum. Yalnız sizi #ö türmek emrini aldım. ; (Devamı kumandanlığında” l Ni öö | | | | a İ; | “