12 MAYIS — 'l!!b ULUS KIZI | r'î":rîııı âşk v ;i savaş romani ; Çamlıpınarın en usta avcısı dağa mı Konuştular, görüştüler, söyleşti- ler: Ertesi gün obanın —en binici gençleri mağaraya gelecekler, bi- rer meş'ale yakarak son hızla a - teşsiz ülkeye yayılacaklar, her yer- de biriken odun yığınlarını az za - manda tutuşturacaklardı. Delikanlıların ertesi gün sabah erkenden niçin mağaraya gelecek- leri söylenmiyecek ve her şey olup bitinciye kadar bundan kimsenin haberi olmıyacaktı. Bigun yerinde duramıyordu.. Ateşi ilk olarak sonsuz ovanın yoksulluğunda yakmak dileziyle çılgın gibiydi.. Ulcayın sevgisi, onun yüreğinde en güzel ve — örneksiz bir ateşti.. Fakat işte yalnız yüreğini ısıtıyor- du o... . Bir toplantıl!.. Kızıl bir akşamdı.. Güneş, sisli dağların ardına sin- Miş, ovalarda, vadilere ve orman - lara karanlık çöküyor, dört yan - da kırlardan dönen hayvanların ve Oynaşan çocuklarm seşleri duyulu- yordu. Hazar Hanbu akşam pek kız - gındı.. , s"lyın en büyük — salonunda, renk renk taşlarla süslü — tahtına kurulm“! kollarını — koltuğunun keı'uılanrm dayamıştı.. Seyrek ve kara sakalını parmak: larının arasına almış, çekiyordu .. İleride kocaman bir ocağım için- de, demirden, kalın bir kafesin ar- dinda yanan ateşe, mıhlatımış | gözlerle bakıyordu. Sağmda başbakan Arık, solun - da kumandan Sorguçi vardı.. Za - bitler, saray ağaları, buyruklar ve diğer maiyeti, salonu doldurmuş - lardı. Karşısında, başları iğilmiş, kol- ları yanlarına sarkmış, üstleri ve başları toz toprak içinde, şakak - | ndan ter damlıyan bir zabitle dört asker görülüyordu. Sosur adındaki zabit, uzun ve kara bıyıkları titriyerek anlatı- Yordu: “Çamlı pınarda bir obaya git - Miştik.. Oranın en usta avcısı Cel- Menin kulübesine uğradık: — Celme nerede?, Dedik.. — Gelmedi.. Dediler.. . — Nereye gitti?. — Ava... ça DU B ’Bıç ermemek için dağamı Diye genç karısına sorduk. — Gelmedi. iler. — Nereye gitti? — ÂAva.., a E—ç vermemek için dağa mı ı? Dlyo genç karısına sorduk. h!lm di bize — dargın ve kızgın Be Gözlerinde besbelli bir kin di cdme sizden — değil, sizin sabah gitti, Tlsi nereden bilecekti?. HS uları, Cöleenin avda bir aned Baç için gelece- ! mı kaçmıştı felâkete uğramış nlıhıle:egını söy- lediler. — Biz Celmeyi dınlemeyız. İs- | tediklerimizi vereceksin!,. Neler vermesi gerek olduğunu anlattık, Genç kadın ağlamağa başlıyan | bir yaşındaki yumurcağını kucağı- na aldı ve: — Bu kadar hayvan bu kadar kürk, zaten bizde yok. Olsa bile Celme gelmeden hiçbir şey vere- mem. Dedi. Biraz önce Ulu hakanı alçaltma- ğa çalışan, şimdi de onun dilekle- ne karşı koyan bu saygısız kadını artık dinliyemezdik. Bir kenara ittik. Çocukla birlikte hendeğe yuvar- landı. Çamurların içinden doğru- larak dişlerini gıcırdattı. O toplanmaya — uğraşırken biz kulübede ne bulduksa toplamağa başladık. Lâkin, kadın, bir dişi kurt gibi üstümüze saldırdı. Çocuğu ağlıyordu ve bütün oba halki dört yanımızı — garmışlardı. Bu terbiyesiz kadının terbiyesini verdik: Elimde, sığır kuyruğundan yapı- ir kırbaç vardı. Onunla | lan zorlu bir kırbaç vardı. Onunla | riyordu; lâzım oldukça daha da kendinden geçinçiye kadar döv- dük. Acı acı bağrışları arasında şöy- le diyordu: — Bu sizin son yağmanız ola- cak .. Gebereceksiniz. Tugay sizi yok edecek. Kendi kendime: — Saçmalıyor!... Dedim. Fakat birdenbire dört yanımızı | saran kudurmuş bir kalabalığın ortasında kaldık. Sayısız yumruklar, sopalar, taş - | lar ve kırbaçlar — başımıza yağ- dı. Kılıçlarımız olmasaydı ulu hakanımıza bu sözleri kısmet olmıyacaktı. Celmenin karısı delirdi ve saç- | malıyor. Demiştik ama Tugayın bizi yok edeceğini, bu kaleyi ulu hakanı- mızın başına yıkacağını iki yerde daha duyduk. Bunları, yüzlerimize gibi söylüyorlardı. Hele bir tanesi, Tugaym - ateşi bulduğunu, hiç yoktan onu yarat- tığını ve yarın bütün ateşsiz ülke- nin o büyük Tanrıya, o sarsılmaz ve sonsuz güce kavuşacağını açık- ça bağırdı. Artık kuşkulanmamak abdallık olurdu. Tugayın mağarasına gittik. Bizi içeri sokmadı: — Ben bacımı verdim. Dedi. tükürür | yılında adını o çağın söylemek | HABER — Akşalth Poktan | ği m ıl—cı.-x_' N DENıZ TARiHiİNDE No. | SEĞE 4( 2 En büyük yolculuk Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem Akan kanlardan deniz Magellan bütün bu faaliyetle- rin mihrakı Lizbon'daydı ve 1504 tarihinde tekkrar görüyoruz. Hindistana gitmekte olan filonun vardiya defterinde adı bir kaç defa geçi- | yor! Bu filo “Kralın Hindistan ve- kili,, Ameidayı — taşıyordu; yol- culuktan beklenen iş de Kral Ma- noel'in çok yükseklerden atan şu imzanm medlülünü gerçekleştir- mekti: Fütuhatın sahibi, deniz se- ferlerinin hâkimi ve — Hindistan, Habeşistan, Arabistan ve İran ti- caretinin efendisi!)... Portekizlilerin bile adlarını i- şitmemiş olduğu bu dağınık — ve geniş ülkeleri zaptetmek, oralarda yaşayan çeşit çeşit ulusları teşki- lât altına almak için, Avrupanın küçücük ve tanmmamış bir buca- ğından böyle bir adamın yola çık- ması gerçekten görülecek bir man- zaraydı.. Akdenizden de büyük olan denizlerde karakol yapmak, burada müstemlekeler kurmak i- çin Portekizliler şimdilik yirmi gemi, 1500 silâhlı, 400 gemici bir takım humbaracı ve bombardı- mancı, bol bol erzak ve cepane ve- verecekti. Savaşçılar arasında bir çok serdengeçtiler asiller ve şö- valyeler de katılmıştı. Bir de 24 yaşlarında henüz acemi bir gemi- ci ilk deniz yolculuğunu bunlarla yapacaktı. Bu delikanlı saray ben- degânından Magellan'dı. “Hem de ne gemiler!, göz ka- maştıran filoyu gören mağrur Portekizliler böyle söylemişti. Şimdiki gemiciler de bu gemileri görseydi, — başka bir manada ol- mak üzere ayni sözleri söylerler - di. Bunları rüzgâra karşı yürüte - bilmek büyük — ustalık ve sabra bağlı idi. Kocaman battal gemi - lerin yalnız randa yelkenleri var- dı. Ön ve arka yelkenleri yoktu. | Bunlardan birisi de daha Mozam- bike yarmadan fırtınadan alabo- ra olmuş, içinden — ancak iki üç kişi kurtulabilmişti. Portekizlilerin şarkta en büyük muharebesi olan Kannanore çar - pısmasına kadar — Magellan'nın Oradakilerden ve başka yoldaş. | lardan soruşturduk. Doğru söylediğini öğrendik. — Olsun!.. istiyoruz. göre az almmıştır. Dedik. Bize önce yalvardı, Lâkin fayda görmeyince: — İki defa baç istemiye hak- kınız yok.. Gidin, yoksa — fena ©- lur.. Dedi. (Devamı var) Girmek ve görmek | Çü Belki senin varlığma , Banda adalarında Hindisti mada o yaralanmıştı. Portekizli - | lerin ticarette tehlikeli bir rakip olabileceğini çabuk gören Misır- kıdların ilhamile — Hmanlardan 84 | yerli gemi çıkmış ve 11 Portekiz gemisinin çevresini sarmıştı. Di - ğer Portekiz gemileri — yollarda dağılmıştı. Bu çarpışmada her iki taraf ta biribirine aman — vermedi. “Ko - man bire!,, nârâlarile ele geçiri - lenin kafasr uçuruldu. Akan kan- lardan deniz yüzü kıp kırmızı ol- rüklenen ölü cesetleri - kocaman kümeler vücuda getirdi. Galipler ölülerini saymağa oturdu ve 3600 titredi. ölmüş, sayısını bulunca, içleri Portekizlilerden 80 kişi 200 yaralanmıştı. Bunların arasın da Magellan da vardı. Mağrep - lilerin zayiatı öğrenmemeleri i - çin ölüler denize gömüldü. Yara- hlar da kıyıdaki hastaneye götü- rüldü. # Magellan bir müddet hasta yat- tıktan sonra, hastabakıcılık işini yapmak mecburiyetinde — kaldı. Sofala körfezinde — Mozambikin havasından hasta düşen yurttaş - larını — takviye için gönderilen müfrezeye o da katışmıştı. Orada hastalara reçel ve konserve vedir- . * muştu. Ertesi günü kıyılara sü- | yüzü kıpkırmızı olmuştu 'an cevizinin kurutulması.. adile karşılaşmıyoruz. Bu çarpış-/ mek işi kendisine verilmişti. Söy« lediğimiz günlerde daha vitami- nin ne olduğu bilinmiyordu. Böy- le basit bir beslenme ile hastala - rın şifa bulduğunu gördükçe o da şaştı kaldı, Buradan Magellan'ın gemisi Koşene gönderildi. Yerli prenses- lerin hepsi — ayaklanmıştı. Mısır sultanı da bunlara yardım ediyor- du. Daha ilk — çarpışmada kral vekili Almeidanım — sevgili oğlu Lourenço öldürülntüştü. -— Kcısı yüreğine çöken Almeida gemile - rini (Diu) ya, Hint — denizinde yapılmış savaşların en kanlısına koşturdu. Burada gösterilen vah- şet, atalar sözü yerine — geçecek kadar insafsız ve merhametsiz - di. Beddua yerine oralarda hâlâ (Frankların belâsı senin de ba- şına yağar inşallah) derler. Pereiranın kumanda ettiği ve Magellan'nın içinde — bulunduğu (Ruhul Kuddüs) adlı gemi, düş - manın kumandan gemisile tutuş - tu. Portekizli önce toplarla bom - bardıman etti, Tatar oklarile sal- dırdı, kılıç kılıca çarpıştı ve niha:- yet elde hançer boğaz boğaza ya: | pılan bir dövüşmede düşmanlar son neferine kadar öldürdü. Düşman gemisinde olan herke: kesilmiş, gemi de mahmuzlana rak batırılmıştı. Pereira maktül — düşmüş, Ma- | gellan tekrar yaralanmış, fakat Portekiz buyruğu Doğu denizle : rinde kurulmuştu. j Magellan, bu — savaştan sonra Koşene döner dönmez, — kaptan Diogo Sekeira'nın kumandasin - | da dört gemiden müteşekkil * bir Armada daha geldi ve daha şarka , Malakaya kadar gitmeğe memür | edildi. | | | j Madura adasının en büyük sanaysi “Balmumu ile nakiş,, ter. Kaymarıarak eritilen yağ türlü türlü resim ve biçimlere sokularak bez üstüne dökülür mum Ruruduktan sonra kasınır ve bez üstünde Kkalan izler boyanarak çok san'atkârane nakışlar vücude getirilir. Bütün Malay adalarının yerlileri bu nakışlı basmaları giymektedir.z Almeida bu armadanın az ol « duğunu sanarak Graşya de Susa - “nın kumandasında bir gemi daha verdi ve bu gemide de sonraları dünya haritasını değiştirecek ©- lan Magellanla — ileride en sıkı fıkı dostu olacak Françiskö Sere ros vardı. (Devami var