Zi NİSAN — 1925 Şahin'in | ÖCÜ “Kız! taliin var, devlet kuşu başına Fakat o, bunları duymuıyordu. O, Kara Yusufu, annesini, ba- basını ve kardeşini düşünüyor- du. Kara Yuruf bütün bu sevgilile- rin arasında bütün çizgi ve gölge- | leriyle en açık görüneni idi.Ve bu- nun için obun hayali — hepsinin başında geliyordu. O gün başkalfa onun gülümsiyerek gelmiş: — Kız!... ne kadar taliin var- mış!.. Devlet kuşu başına kondu. Gözünü aç ta... — Ne var?.. Ne olacak?.. Arasıra saraydaki kızların ara- sından vezirlere, sultanlara şehr zadelere armağan gönderilenler- de oluyordu. Ayşe bunları düşün- müştü. Acaba nereye gönderile- cekti?.. ç — Padişahımız efendimiz seni istiyor... Haydi çabuk hazırlaya- hkm... Ayşe, karşı koymağa kalkıştı. Fakat kime karşı koyuyordu. Bu- nun duyulması o anda bir bos- tancınım lalıcıyla kafasının kesil mesi, yahut birkaç hareni ağası- nm tuttukları yağlı iplerle boğu- Tarak atılması demekti. Halbuki o son dakikaya kadar yaşamak istiyordu. Cünkü hâlâ, sevgilisine ve sev- kavuşmayı yanına Jiklerine ümit edi. vardu. Öğleden sonra idi. Padişaha haber verdiler: — İnebahtı da Kılıç Ali pa- şayı kurtaran yiğit gelmiş!.. E- mirleriniz olduğu için getirmiş- ler!... Padişah düşündü ve zorla ha- tırladı: — Peki!.. getirsinler buraya... Ali reis kocaman çınarların bulunduğu, fakat artık yaprakla- rın sarardığı, çiçeklerin ıoldui'ıf geniş avlulardan - geçti. İşlemeli mermer kapılardan - girdi. Her yanda sırmalı elbiseler, renk renk şalvar, potur ve kavuk giyen iriyarı adamlarla karşılaşıyordu. Bostancılar salımna salına sağa s$0- la gidip geliyorlardı. Çini döşeli, dört yanı ve du- varları da en güzel çinilerle süslü koridorlar gördü. Bütün bunlar onun, hayatında yeni gördüğü şeylerdi. İçiçe avlular, koridorlar ve o- dalardan yürüdü. Kılıç Ali ve Sokullu Mehmet paşaların gerisinde, uykada ge- zer gibi gidiyordu. En sonra pa- dişahm bulunduğu odanın kapı- sına gelmişti. "e İki harem ağası, canlanmış iki gece gibi iki yanda duruyarlardı. Başka biri atlas pMdE.İe!:în ara- sından sıyrılarak içeri girdi v dakika sonra dışarı çıkırılf_ıîcr: deleri açtı, yarı beline kadar iğildi ve Sokullu Mehmet paşaya baka- rakı — Buyurunuz devltlüm!... Dedi. Evvelâ Sokullu, sonra Kılıç Ali girdi. AH rels etrafına bakryordu. e bir Kılıç Ali bunun farkına vardı. Geriye dönerek ona işaret etti. Şörenemmeneesen No. 87 ! Büyük Deniz Romanı tüi aeti kondug Ali reis kılıcına dayanarak sert adımlarla çabuk çabuk yürüdü. Halbuki Sokullu ile Kılıç Ali yerlere kadar eğilmişler, ellerini göğüslerine çapraz yaparak put gi- bi duruyorlardı. Padişah onlara yana çekilmele- rini işaret etti. Sonra karşısında dim dik duran | sırım gibi delikanlıya bakarak: — Yiğit olduğu kadar da genç ve yakışıklı imiş!.. Demek ki Ce- zayirde de böyle delikanlılar var- | miş!... Diye mırıldandı. Ali reisin kaşları çatıldı ve bı- yık altından gülümsedi: — Elbet!.. Yalnız Cezayirde de- ğgil, bütün Akdeniz böyle yiğitlerle doludur. Siz onlar olmâasa bu şata- fatlı yerde ayaklarınızı uzatın o- turabilir miydiniz?.. Diyecekti. Lâkin Sokulluya, hele Kılıç A- liye ne oluyordu?.. Yüzü karışmış- tı, çaprazlıktan ayıramadığı elleri- | nin parmaklariyle, kaş ve gözleri- le hiç te durmadan telâşlr telâşlı | işaretler yapıyordu. Ali reis onu görmüş, baka kal- mıştı. Kılıç Alinin ona: — Eğil!... Padişahın eteklerine kapan!.. H Dmer'asaryar ğ Kendisini taliin eline bıraktı. | Padişah ayağa kalkmak üzere idi. Ali reisin bu hali onu, Kılıç A- | linin umduğu gibi kızdırmış değil- di. Hattâ hoşuna gitmişti. Halbuki | başharem ağası da Kılıç Ali kadar telâşta idi. Şimdi bu kendisini bil- miyen delikanlının cellâda verile- ceğini, boynunun vurulacağını sa- nıyordu. Ali reis ise şöyle düşündü: — Sahi, selâm vermedim... Se- lâm vermek lâzımdı. Öyle mi!.. Saraya gelirken Kılıç Alinin bu- rada takmacağı haller için söyle- diklerini hatırlamıyordu bile... Za- ten etrafın şatafatına bakmaktan onu dinlemiş değildi ki... Birdenbire sol elini kılıcının sa- pına dayadı ve sağ elini göğsüne götürdü: — Merhaba padişahım!... Dedi. Denizlerin enginlerinde alabil- diğine yükselmeğe alışkın olan se, si, çini kubbelerde hızlı akisler yaptı. Eyvah!... Bir padişah böyle mi selâmlanır?.. Harem ağası bu genç deniz kur- dunun gösterdiği saygısızlığa da- yanamadı. Ona doğru yaklaştı ve | şehadet parmağının ucuyla sırtr na, iki kürek kemiğinin — ortasını oldukça hızla dürttü. (Devamı var) KUPON| | çaydan ibaret bir kahvaltı ederdi! 103 21-4-935 HABER — Akşam Postası Teneke damlı sarayın aşçısı Fransa hükümeti tarafından nişanla taltif edildi Fransızlar nişan vermekte hiç te cimri değildirler. Şimdi Lon- dranın en lüks lokantalarından 'Trokaderoda ahçılık yapmakta o- lan Mösyö Şambarda Fransız hü- kümeti, ahçılıkta gösterdiği mu- vafffakıyetlerden dolayı ziraat ni- şanmın şövalye rütbesini vermiş tir. Mösyö Şambard bundan evvel şimdiki Habeş krallar kralı Ras Tafariye de ahçılık etmişti. Kral birkaç sene — evevl Pariste iken Fransız lokantalarından birinde yediği “şarapda pişmiş kaz ciğeri,, nin tadı damağında kalmış ve bunu pişiren ahçıyı hemen oracık- ta huzuruna çağırmıştı, Çekişe çe- kişe yaprlan bir pazarlıktan son- ra Mösyö Şambard Habeş sarayı- nın ahçıbaşılığı için üç senelik bir kontrat imza etmişti. Son aldığı nişan dolayısiyle İn- giliz gazetecilerinden — yakasımı kurtaramıyan buusta ahçı The Evening Standard gazetesinin mu- habirine Habeşistan hatıralarını şöyle anlatmıştır: — Oraya gidince ne göreyim beğenirsiniz? Çatısıma kiremit ye- rine teneke kaplanmış bir saray ve kilerde baca yerine dumanları pencereden dışarıya salrveren bir mutfak! Burada ocak denilen terti bat yok, odun ateşi açıkta ve dö- şemenin üstünde yakılıyor. Bana düşen vazife sadece külbastı ve yahni işleri.. Zaten başka yemek te pişirilmiyor.. Kocaman koyunla rı upuzun şişe geçirdiğim gibi açık havada yaktığım ateşler üstünde kızartırdım, En büyük derdim ba- na yamak olarak verilen çocukdu, Bu yerli afacan hiç doymak bil- mez bir açdı ve çiy ete bayılırdı. | İmparator için ne vakit güzel bir but ayırsam, çocuk hemen buna Türkçeye Geçiren : NA-BI R AEARAĞARZAI SERERDÜSELİĞSEZI 21 5 Cebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı | Ali Cengizin başından geçenler ETARELAİ ADT ASA ARDICIZLI DN —43 — — Haydi öyleyse.. yemeğini ye. — Ben çay içmeyi tercih ede. rım. Ali Cengiz arkadaşını kendi- siyle yiyip içmeye zorluyordu. Bu sırada dükkândaki müşteriler ya- vaş yavaş salondan çıkmışlardı. Demir: — Herkes gidiyor.. Vak't epey. ce geçmiş olmalı, dedi. Artık biz de çıkalım... — Bir şey yemeden mi çıkacak sIn.. — Karnım tıka — basa dolu.. | Yemek yiyecek halde değilim.. — Hele birer kahve içelim. Garson!.. Bize çabuk birer kah ve.. Geceyi nasıl geçireceğiz De- mir! — Sant sekizde de yatılır mı yahu! Haydi seninle Beyoğluna çıkmışken bir sinemaya gidelim. — Hangi sinemaya.. — Ekselsiyora... — Pekâlâ.. Mademki - istiyor sun.. Kahvelerini içtiler.. Ah Cen- giz hesabı ödedi. Yalnız, yürü- mek kabiliyetini çoktan kaybet- miş olan arkadaşının koltuğuna girdi ve Ekselsiyor sinemasına doğru yürüdüler. Sinemaya girmişlerdi. Manza- ra çoktan gösterilip bitmişti. On iki kısımdan ibaret esrarrengiz bir film oyn Piyanonun damla damla gelen akordsuz sesi arasında fıstık çıtırdıları - işidili- yor, her adım attıkça çatırdıla- rım ardı arası kesilmiyordu. Ali Cengiz müsaade istemiye ve yol vermelerini bekliyerek se- yircilerin arasından, bazan da üstünden geçmiye başladı. Demi- ri de arkasındam sürüklüyerek bi- ri oldukça güzel, diğeri müthiş surette çirkin iki kadının arkası- yordu. saldırır, ve yengeç kıskaçlarına benziyen iğri büğrü parmaklarile lokma lokma et kopararak bunu kara bibere — banar ve tatlı tatlı yerdi, Bizim yamağı bu huyundan vazgeçiremedim gitti. Sarayda asri bir mutfak yap- mak için tam üç ay uğraştım. Ni- hayet Fransadan bir ahçı fırını ge- tirebildim. Bundan sonra da işler biraz düzeldi. Rasi Tafari yerli rüesa ve valilerle yemek yediği günlerde bana iş kalmazdı, çünkü | bunlar bol biber ve çiy et yerdi. Fakat imparator Avrupa yemek- | lerini tercih etmeğe başladı. Bir- gün beni yanına çağırarak istedi- ğim bir mutfak kurmak için hiç çekinmeden dilediğim kadar para | harciyabileceğimi söyledi . Eski Avusturya imparatoru - nun sarayından düzdüğümüz yal- nız Tokay şarabı. kileri 3,000,000 franga maloldu. Bune güzel bir kilerdi bilseniz!. İmparatorun ze- hirlenebileceği korkusu daima yü- reğimi titrettiğinden kilerin mut- fak kapısını kilitlerdim. İmparator pek obur — değildi. Sabahleyin saat altı buçukta yu- murta, domuz eti pastırması, ku- zu kotleti, tavuk sövüşü, kahve ve En mükellef yemek bilhassa ec- | nebi sefirleri davet olunduğu za- man akşam yemekleri idi. İmpara- na vardılar, Ali Cengiz güzel ka- dınm araksındaki bir kişilik boş yere oturdu ve Demire de: — Haydi sen de oraya otur emrini verdi. — Fakat burada yer yok.. Za- rarı yok sen otur.. Kalabalık bu.. Bir de yer mi arayıp bulacağız.. İhsan rastgeldiği yere oturur böy- le kalabalıkta... HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI 1 ISTANBUL HABER Tt — İdare: 24810 İ 6 12 aylık F Türkiye: 120 850 000 1260 Krg! Benebi: 140 a5 &406 1ml0 İ ! İ İ (LÂN TARIFESİ H Ticaret İlâzlarının satırı 12,50 , ğ Resmi Hânlar 10 kuruştur. İ eee ee cee a : Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASIM US Bazıldığı yeri — (VAKIT) Matbaası olmadı.Yalnız kırımH;beşîıknnd; daüssılaya uğradığından ben de fazla kalamıyarak gene medeniyet âlemine dönmeğe mecbur oldum,., Bu mülâkatın ne dereceye ka- dar doğru olduğu pek malüm de- ğil! İngiliz gazetesinin südüne ha- torla aramızda hiç bir geçimsizlik | vale etmeli! Demir, zaten ayakta durabil- mek iktidarını çoktan kaybetmiş D!duğu için oracığa, yere çömel- di. Oyunu dikkatle seyre dalmış olan şişman bir zatı rahats.. cek bir şekilde oturmuştu. Şişman adam: — Efendi.. Beni rahatsız edi- yorsun, koca sinemada yer mi bu- lamadınız, dedi. Kalk şuradan... Allah allah.. ömrümde böyle şeye hiç te rastlamamıştım. ede- Demir oturur olurmaz, derin bir uykuya dalmış ve hattâ horla- maya başlamıştı. Bağıran adama Ali Cengiz cevap verdi. — Ne ziyanı var., Görüyorsunuz biraz fazlaca kaçırmış.. — Ne ziyanı — var da ne de- mek?... Sarhoş evine gide> sine- maya gelmez.. Ben onun yaâtağı- değilim ya... — Sende biraz öteye çekili. ver.. Kalabalık arasmdan: — Sussanız a.. Diyen bir takım sesler yüksel di, Şişman adamla Ali Cengiz biribirine bağırmakta levam edi- yorlardı.Genç ayağa kalkmış elle rini beline dayamış olduğu hal- de söyleniyor, herifi dövecek gibi bir vaziyet alıyordu. 'Tam bu sı- rada bir kadın sesi işitildi: —Evet! Ol. yanılmıyorum. Köpeğimi kaybeden adam. Ali Cengiz bu sesi tanır gibi oldu. Se- sin geldiği tarafa dikkatle baktı: Matmazel Eleniyi tanıdı. Genç kız ayağa kalkmış üç sıra ileride- ki Ali Cengizet e Beyefendi.. Bobim nerde? Bobimi ne yaptın? diye bağırdı. AH Cengiz, köpeğin adını işitin- ce şöylece bir bakmış ve oldukça karanlığa rağmen Eleniyi tanımış- tı. Tavrmda derhal bir değişiklik oldu. Elini alnma götürüp bir da- kika düşündükten sonra Demiri derhal ve hızla uyandırdı: n — Haydi kalk!., Gidiyoruz, dex ; İ Demir gözlerini ofuşturarakr Nasıl?.. Gidiyor muyuz? Oyun bitti mi? . — Evet bitti.. Haydi gidelim.. Ali Cengiz arkadaşının koltuğuna girdi. Seyircilerin arasımdan sü- rüklüyerek çıkardı. Demir yürü- yemiyordu. Ali bir otomobil çağır- dı. Demiri arka tarafa upuzun ya- tırdıktan sonra kendisi de karşısı- na geçti. Otomobilin sallantısı sar- hoşu bütün bütün derin bir uyku- ya daldırmıştı, Araba Kalender sokağına girdi ve evin önünde durdu. Ali sofö- rün yardımiyle arkadaşını yukarı- ya çıkararak yatağına yatırdı. A- vaba parsını ödedi ve kendisi de yattı. Kitapçr Nejadın romanını kabul etmişti. Sabahleyin, Bu se- vinçle ötekilerden evvel uyanan | Nejat sevincini ilân için odada sıç- ramaya ve “kalkınız! Beni tebrik ediniz! Romanım kabul edildi!,, diye bağırmaya başlamış ve arka» daşlarını uyandırmıştı. Ali Cengiz yatağında doğruldu. Demirse kollarını açıp gerinerek ve yaltığı yerde esniyerek: — Kahvede biz niçin kavga ete tik, diye sordu. n — (Devamı var)