* el | DA ea ai S Sbe e İi 5 NİSAN — 1935 HABER — Akşam Postası 47 : Osmanlıcadan Türkçeye Söz klavuzunu neşrediyoruz 1 — Öz türkçe köklerden — gelen sözlerin karşısına (T. Kö.) beldeği (alâmeti) konmuştur. Bunların her biri hahkında srası e urmanlarımı zın (mütehassıs) yazılarını yazete - İvi TT Leralıklarin işi ayırd edilmesi itin, — gereğine göre, İransızçaları yasilmiş, ayrıca örnek - der de konulmuştur. 3 — Kökü türkçe olan kelimele - rin ünkü işlenmiş ve kullanılan illeri alınmıştır: Astı ak olan hal. aslı üçüm olan hüküm, türkçe “çek,, kökünden gelen şekil gibi. Ebeveya — Ana baba Örnek: Edevenye İürmet evlâtla- Fin ilk vuıuuıu' :.ı Arr bal ya n ikların ilk ödevidir. .’E'N?::= Dilsiz, epsem Ebr — Bulut Ebrar — İyiler, iyciller Ebru * Kaş Ebter — Güdük Ecdad — Dedeler Örnek: Ecdadımızdan kalan esa.: ler * Dedelerirrizden | zlan izerle . Ecil — İçin, sebep Örnek: Bu ecilden * Bunun için. Ecir (Bak: ücret) Eclâf — Ayak takımı, baldırı çıp * Taklar Eenebi — Yaduyru — (Pr.) Suje* öşeee Örnek: — İstanbuldaki zduym , lar ” Les sujets ötrangers & İstanbul Eda —e Ton (T. Kö.) Örnek: Söyleyişindeki özgül ton n Öteki ayırıyor. < p ta ee Söyleyişindeki —asli Çoriginal) edı, ea diğer natx: ” 'ardan ayiriyor. F Aa (Şive, cilve anlamına) — Ba; la *« (Fr.) Griüce, eharme Edakı — Baylan — (Fr.) Gracicuv charmant Ürnek: Edalı edali yürüyordu “ Baylan baylan yürlüyordu. da ay =7 yor Örnek: Edayi deyn etmak istiyor- du ” Borcunu ödümek istiyordu. Edeb — Edeb Edille (Bak: delli) * Kanıtlar Örüek! Düvânnı edillesiyle —izah eti — Dilevini kanıtlariyle açımla - dı. Edib * Yazman Örnek! Büyük Türk edibi * Bü ük Türk yazmanı, " gükder umümiye — Kamusaldü - şün — (Fr.) Opinion publigue Örnek: Bir memlekot öfkâri u - mümiyesini gasetelerinde görebili - râs * Bir ülkenih kamusaldüşününü gazetelerinde görebiliriz. Reyi âm * Geneloy Örnek: Sar'da yapılan reyi düm * Sar'da yapılan geneloy. Efrad * Etat Örnük: Bölüğe yeni gelen efrad” Bölüğe yöni gelen erat, * efraz — Kaldıran, yükselten Örnek: Alemefrası isyun * Azı bayrağını kaldıran. - elruz * Parlatan, aydmilatağ, tu - tuşluran Örütek: Dilefrüs * Gönül aydın - Tatan, gönül tutuşturan, Efsâne — Masal I Örnek: Bu asırda efsuna kim ina- mir S Bu asırda afsuna kim inanır” Efsus — Yazık Örnek: Efsus, sadhezâr ofsus * Yazık, yüz bin yazık! » efşân — Saçan, dağıtan, silken, serpen Örnek: Dürefşân ” İnci saçan, EBtrafa ziya efşân olmakta * Her yantı ışık dağıtmakta. » efal * Artıtan, çoğaltan Örnek: Meserret efzâ * — Serinç artlıran, (çoğaltan.) i$ — Artma, çoğaltına Efzün — Çok artık, yukarı Örnek: Sinni 25 ten dün, 35 ten efzün olmuyanlar © Yaşı 25 ten aşa - ğt, 35 ten yukarı olmuyanlar. Ehadiyet — Birlik Ehali, abali — Elgün Örnek: Ehaliye karşı * — Elgüne karşı. Ehemmiyet — Önem — (Fr.) İm - portance Örnek: Bu işin ehemmiyetini an. lamalıdır & Bu için önemini anla - malıdır. Ehemmiyetli (mühim) — Önemli - (Fr.) İmportant Örnek: Bu ehemmiyetli fikirleri ilk önce ondan işitiim * Bu önemli düşünceleri ilkk önce ondan işittim. Ehemmiyet vermek — Önemek, ö - nem vermek (Fr.) Attacher de I'impor- tance, dönner de İimpoörtânce Ehli — Evcil Örnek: Sözlerine ehemmiyet ver- lerine önm — vermedi - hayvanlar. Ehlileştirmek — Evcilleştirmek Örnek: Yırtıcı hayvanları bile el İileştirmeğe çalışıyorlar * — Yırtıc. hayvanları bile evcilleştirmeğe çalı - şıyorlar. Ehli vukuf, ehli hibre — Ayırtman Örnek: Ekli vuktıfun verdiği ra porda * Ayırtmanların verdili ra 'da, Ehliyet & Erdik Örnek: Ehliyetsiz adamlara İş ver. memelidir. * Erdiksiz adamlara iş vermmelidir. Ehven -« Ucuz Örnek: Bunun flatini ehven bul madıniz mi? * Bunun pahasıni ucüz bulmadını: mi? Eizze (Bak: asiz) * Erenler Ekâbir — Büyükler Örnek: Ekâbiri Kureyş * Kureyş büyükleri. Ekal — Ka âz, en aşağı Örnek: Ekalli micasar * Cezala rın &n dzı. Ekalli üç saatte oraya vüsıl olabi » lir, ondan evvel gidemez * Enaz üç saatle oraya varabilir, ondan Önce gi demez. Ekalliyet & Azinlık & (Fr.) Mi - norit Örnek: Kamutayda azınlık parti - leri yoktur, bağınsız. saylavlarımız vardır *& Büyük Millet Meclisinde 1. kalliyet fırkaları yoktur, müstakil mebuslarımız - vardır ” İl n'y a pas de partie de minoritt â la Chambro, mais il exist des indöpendas is. Ekseriya — Çoğun, çok vaklt, çok » l r Örnek:; — Ekseriya İşine vaktinde gelmez * Çoğun işine vaktinde gel » wmez, Ekseriya — önü çalışırken görür « düm * Çok vakit onu çalışirken gö « vürdüm. Ekseriyet — Çoğunluk — (Fn) Majoritt Örnek: Önergeniz çoğunlukla ku bul olunmuştur * Teklifiniz büyük bir ekseriyetle kadbul olunmuştur — Vorte prosition est eceeptde —h une grande majeritü Eksibe — Kumul v Ekanimi selâse * Üç örkümler Örnek: Ekanimi selâse, htristiyan. lik itikadlarının esasıdır. * Üç ör . külmler, hiristiyanlılı inanlarının te « melidir. Ekber * Ulu Ekâl * Obur El'an * Daha, henüz, Örnek: Gönderdiğim adam el'an gelmedi — Gönderdiğim atlam daha (henüz) gelmedi. Elâstiki « Esnek « (Pr.) Blastigur Örnek: Elâstiki cisimler * Esnek cisimler. Elâstikiyet » Esneklik Elaaticitd Örnek: Bu cismin elâstikiyeti a . zalniş * Bü cismin esnekliği azal « imiş. Elbet, elbette Kesin olarak, üt - - (Fr.) koes Önekt Elbet (elbette) önun dedi. Zi olacak * Üzkes onun dediği ola « cak, Elbise * Giylm, uruba (Lütfen sayılayı çevirinis) “ Baştarafına gitti. Burada da bir delik X2 BORJİYA başında gemlel şapkası öldüğü halde | Stella tayfalarından ayırd edilmiye- cek bir kıyafete girdi. — Şövalye, siz buradan kimıldan- mâayımız. Yukarda görünmeyinit, ben bir gante kadar aize doğru havadisler getiririm, Sözlerini söyleyip hemen güverteye firladi. Kaptan Cozepyo yelkenleti kötittol ederek ve âfa sıra bazt ermmirler vererek dolağıyordu. İs- pada Kapya ona yaklaşıp Yavaş ses. le: — İki yolecu nerdedir? diye sordu. «« Baş tarafta. Zatnedersem bun- lar canıntıı sıkiyorları Fakat - bütün mes'uliyeti üzerime aldığımı size söy- lemiştim. — İhtiyatlı davranmak daima fay-| dalıdır. Ispada Kapya doğruca geminin vardı. Şövalyenin Badık uşağı işsiz bir fayfa gibi bir halat yığrnımım Üzerine Htandı. Ve yavaş yavaş başını delik- ten içeriye soktu. Evvelâ hiç bir şgöy göremedi. Son- Ta gözleri yavaş yavaş karanlığı alış- tığından en köye tarafta, şimdiye ka- kadar görmediği bir kadın ve butun yanında Bir delikanlımızı bulunduğu- | ııMBumu.mıuım sim günlerinde Papanın maiyetinde görmüştü. Hemen papaz Anjelo oldu- ğunu tanıdı. Ispada Kapya iki saat kadar din- ledi, gözetlek Fakat bu iki yoleunun müksatlarını öğrenecek bir kelime bile işitmedi. Nihayet kalktı, Ragastanın yanıma döndü. nırtu sordu: —B.. Ne yaptın?. ..Rorkı::k'lir#! yok Müösyö, O Adamı tanıyorum. Papanın müiyetin- de bulunan papaz Anjelo isminde bir Zençtir. Kadına gelince onu / tanıya-| Mmadım, Fakat herhalde Senyöra Lük- =ı hizmetçilerinden uriılü;-"l*"*- de Kaprera adasına gittikleri mu- hakkak.. — Hig bir yey konuşmuyorlar mı? — Hayır. Akşamın saat altısına doğru gemi Kapreraya yaklaşmıştı. Ragastan gü- verteye çıkıp geminin ucundaki halat ların bulunduğu köşeye gizlendi. Kaprera sahili, yalçın kayalıkları, Lükresin beyaz şatosu ile uzaktan iyi- ce seçiliyordu. Ragastan bu şatoyu büyük bir ihtirasla seyretti. — Kalbi anlaşılmaz bir heyecanla çarpıyordu. Cozepyonun verdiği bir kumanda Üüzerine gemi birden bire sahilden çevrildi. Bu mahevraya şaşan Ragas- tan kaptanı çağırttı; — Sahile yanâşmıyacak mıyız?.. — Daha şimdi değil, vakit gelince- ye kadar kıyıdan uzaklaştımmak için biraz volta edeceğim.. — No vakit yanaşacaksınız?. —« Gedölü. Ragastan kendi kendine düşündü : — Gecet,, Demek ki bu İki yalcu da bizim gibi, görünmek — istemiyorlar. Düşündüğümüz gibi bunlar şatoya gideceklerse neden gühdüzün yanaş- miyorlar?. Bu sırada güneş batmıştı.. Gemi dahâ iki sast kadar hdanm Önünde volta edip daireler çizdikten — sönra birdenbire kayalara doğru ilerledi. Geğce pek karanlıktı. Bir saat kadar Bonra yelkenler indirildi. Fakat de- mir atılmadı. Geminin arkasına bağlı olan gandal yan tarafa getirildi. Ve bir ip Mmerdiven uzatıldı. Bu sırada Ragastan Kapreraya ç kacak İki yolcunun delikten çıktıkla. vt gördü. Lâkin lanıyacak vakit bu- lamadı. Bunlar derhal sandala bine- rek uzaklaştılar, Cozepya Ragastana dönüp: — Görüyorsunuz ya, işimiz 6 kadar uzun sürmüyor. Yarım saat sonra sandal geriye döneceği için biz de Sardenyaya hareket ederiz, dedi., — Şato nerdedir? ——— ——— — — Buna emin misiniz? l — Muhakkak surette eminim! Çün- kü oruya kendisile birlegmeğe gidiyo- rum. — Üyle ite beraber gideceğiz.. — Biz de Kapreraya mı gitmek isti.- yorsunuz? — Hattâ bu akşam yola çıkacağım! — Ah Monsenyör, Üyle ise siz Kap- | reranın nasıl bir yer olduğunu bilmi - yorsunuz! Lükresiu, Romada - öldür - meğe cesaret edemediği adamları giz- lice oraya davet ettiğinden haberiniz yok. Ada bir batakhanedir. Ragastan, Primveri düşünerek tit. ır:ılı. Tatamadığı bir hıçkırıkla bera - r'ı — Siz de, Lükres - Börjiyanın ' sev- diğim bir kızı oraya kuçırdığını — bil- miyorsunuz. Bu anda onun hâkkında reva gördüğü zalimce hareketten ha- beriniz yok! diye bağırdı. Şövalye daha fazla söyliyemedi. Primverin kaybolduğunu üğtendiği günden beri pek büyük bir azap için- deydi. Her türlü eziyet ve belâya da- yanan bu kahramanda şimdi kuvyetli bir aksi lesir baş göstermişti. Kendi- sini yatağa attı. Başını yastıkların a- yasına gömerek bir çocuk gibi ağla- mağa başladı. İspada Kapya Ginko- möyü odadan diğarı çıkardı ve: — Bırakınız ağlasın, zavallı Şöval- yenla buna Çok ihtiyacı vür, dedi. Sönra, Kapreraya gitmek için en kisa yolun hangisi olduğunu ihtiyar. dün sorap öğrendi. $övalyenin Uğra. dit sinir buhranının çabuk geçeceği- ni, arkasından hemen yola çıkılacağı- nt idrak ederek her şeyi hazırladı. Ha- kikâaten yarım saat kadar sonta Ra- gaustan kendisini çağırarak yol hazır- lığı görmesini emretti. — Her şey hazırdır Monsenyör. — Öyle ise hemen aflara binerek VMMM"__ BORJİYA N —İl— OSTİ BIMANI Ragastan atına binerken Giakomo kendisiyle vedalaştı. * Sizi bu tehlikeli yolculuktan vaz- geçirmek için ne göylesem baştur. Ren de Kapreraya giderek Lükresle birle- şeceğim, Çünkü ondan henüz ayril- madım, — Niçin bizimle beraber gelmiyor- sunuz?. — Lükres bunu muhakkak surette haber alacağı için hem sizin işiniz ya- rım kalır, hem de ben mahvolurum. Siz ayrı gidiniz, ben ayrı — giderim. Yalnız size bazı şeyler söyliyeyim, Şa- tonun solunda sahil boyunca on böş dakika kadar gidilirse balıkçı kulübe- lerine rastlanır. Bu kulübelerin üçün- cüsüne giriniz, ve Ginkomo taralm- dun geldiğinizi söyleyiniz!, Sizi iyi kabul edeceklerdir. Başka yere gider seniz sizi hemen ele verirler. Ragastan ihtiyarın elini sikarak yola çıktı. Roma ile Ostinin arası iki Üç saatlik bir yoldu. Şövalye ile üşü- Bt atlarmı sıkıştırarak gece yarısı li- mana vardılar. Geceyi Ostide geçirmek lâzım geli. yordu. Ragastan barınmak için bir o- tel âradıysa da ışıklar tamamen sön- müş ve kapılar kapanmıştı. — İspada Kapyaya dedi ki: — Geceyi açıkta irel li- bal.. Fakat zarar yoş'ııhiı“ı:ıüı_n — Mösyö, eker arkamdan gelirseniz size bir yer bulacağımı temin edetim, — BSen Östiyi biliyor musun? —Evet Monsenyör. Eski san'atimde iken her ihtimale kargı daimâ hazır bülunmak İcap ediyordu. Bu ihtimal. ler içinde denizden kaçmak da hesap- da vardı. Bunun için sahildeki Bemici. Terle tanışmıştım. Zaten Kapreraya gitmek için mühtaç olduğumuz şeyle. — Forma: 32 hei edimizli do ddi B S S ASA PC B EL a