Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
._,_ı_. v B LA h 'e i A Ç V T P tası — ae HND T aar mer b sar Hei .._._p..k-.—ı- A M—ı—ı—ıı-*—*i__g___ - —Ö üei ee üzeleeee ĞN e emadi aa üA aa 5 | V!w! V| ı Kadırcan Kaflı , bileelel * Alı reis Margi Valeryonun yanına asker gırecektı İ ğ Büyük Deniz Romanı Ertesi gün şatoya gittiği zaman Ona şu cevabı verdiler: — Marki Valeryo — Hazretleri hiç kimseyi kabul etmiyor, çünkü tahatsızdır... . Zorladı, ayak diredi, fakat hiç biri fayda vermedi. Oakşam onu pek düşünceli tören hancı ellerini, uğuşturarak Yanına sokuldu: — Muhterem Senyör!. Bir der - diniz mi var?. Bize söyleyiniz, el- bet çaresini buluruz!.. — Dünyada insanlarım ellerin - den gelmiyen üç şey vardır: ÖL - Mmemek, demiri altın yapmak, ha - Vada uçmak!.. Ali Reis bu gibi zamanlarda o - telcilerin ne kadar işe yaradıkları- ni Venedikte anlamıştı.. Bu sefer hancının da önüne bir düka altını atarak: — Ben Marki Valeryo ile görüş- mek ve onun yanına asker olarak girmek istiyorum... — Yaaaa... Bu kadarcık mı?... Aman efendim, üzülmeyin!.. Bun- larım iknicisini olmuş bilin!... Si- zin gibi delikanlıyı kim yanına al- maz?,.. Fakat birincisi — şimdilik! sahiden kimsenin yapamıyacağı bir şeydir. — Neden?7... — Haner Ali reisin kulağmma e- gildi: |. — Çünkü Marki hazretleri bu - î'i-adn değildir. — Nerede?... Hancı düşünüyordu. Ali reis ce- binden bir altın daha çıkardı. Göz- leri faltaşı gibi açılan adamın e- lina sıkışltırınca çenesi açıldı: — Söz aramızda... Bunu ben - den ve bir de Marki hazretlerinin kumandanından başka kimse bil - Mez... Kumandan Antonyo Perini şimdi Venediktedir. Bazı işler i- Çin gitti. . — Antonyo Perini mi?... Kont erininin yeğeni?.., — Evet efendimiz!... Tanıyor Musunuz?... — Yok... Hayır!. Adını duymu- $um gibi geldi de... Evet... Şimdı Marki nerede?.. — Sicilyada! Gene ağrıları tut- Müuş, oradaki kaplıcalara — gitti... ma doğrusu benim böyle va - itsiz ağrılara aklım ermez... Gü - n_'hl boyunlarına, Marki hazretle - Tinin bu Sicilya — yolculuklarına aşka mana verenler de var... — Ne gibi?.. Hancı ıkındı, sıkıntı: — Şey!... Kimbilir... İşte!... Vakitsiz gidiyor da... Diye bir şeyler geveledi, fakat Pe sapa gelen bir şey söylemedi. n sonra: — Şimdi şatoda yalnız Markiz ş:"çîozı. var... Bazı günter köye dar çıkar, tarlalar arasında ge- Zer, k ılll:ı Pek | öylülerle konüşur, hastalara, | k.ı!'ıırlmra yardım eder. Çok iyi pli bir kız!.. Antonyo Perini o-. Vurgundur. iye ilâve etti. İB—— Marki hazretleri ne zaman Ner?, R. S En &Z yirmi gün, lıa.tta bir ay Sonra, | | | Ali reis arkadaşlariyle birlikte odasına çıktı. Yatağma uzandı, gözlerini yumdu ve şimdi çok u - zakta kalan çocukluk zamanlarını düşünmeğe başladı: Perini şatosu, iyi yürekli Civani ve Karolina... Daha sonra küçük Graçyoza... Onunla mazgal arala- rında, şatonun daracık ve dolaşık merdivenlerinde dolaşmaları. Ka- lm ve taştan duvarların ardında küçük bir pencerenin önünde yan- yana durarak denizi, ve denizdei giden yelkenlileri hasretle seyret- tiği zamanlar... Sarışım mavi gözlü Graçyoza, bütün bu dekorun ortasında ince, sevimli ve seyrine doyulmıyan bir çiçek gibiydi... Şimdi o büyümüştü. 1Acaba Paolinoyu unuttu mu? Hâlâ annesinin dönüşünü mü bek- liyor? Hâlâ küçük Paolinonun za- vallr anneciğini de berabesinde ge- tirerek gene şatoya gelmesini isti- yor mu?... Acaba Aliyi görürse ta- nıyacak mıydı?... Ali reis, gözlerinin önünde, her an biraz daha güzelleşerek derin- leşen bir hayale dalıyor, babasının hasreti yanında sarı kızın yoklu - ğunu da inceden inceye duyuyor - du. Sarı kız!... O sarı kız şimdi na- sıldır? Acaba gene o kadar güzel ve o kadar iyi yürekli mi7... Fakat hayır!... Onu düşünme- meli!... Şimdi düşünülecek yalnız bir şey var: Şahin reisin kurtarılması... yi a TE Ayşe nerede? Yirmi gün kadar böyle geçti. Valeryo bir türlü Sicilyadan dön- mek bilmiyordu. Âli re's de ba-l zan tek başına, bazan da — Kara Yoısu! veya Sansar Osmaula te - raber şatonun etrafında dolaşıyor, fazla göze batmadan her yanını gözden geçiriyordu. Bakışları her kulenin, her maz- galın, kalın demir kafesli her pen- cerenin karşısında birkaç zaman duruyor, oralarda babasının göz- lerini, yüzünü görmek istiyordu. . Fakat bir türlü bu dileğine eremi- yordu. Yalnız karşıdan baktığı, hiç bir şey yapamadığı için çok üzülüyor- du. Birçok defalar merdivenle, ya- hut başka yoldan, bu da olmazsa bir kurnazlıkla şatoya girmeyi dü- şünmüş, tasarlamıştı. Fakat içe- ri girse bile bu kocaman şatonun karışık yollarmd;, sayısız oda ve salonlarında, kimseye görünme- den gezmek kabil miydi?.. Oraya ancak eskidenberi düşündüğü gi- bi bir Venedikli zabit veya asker olarak girebilir, o zaman yapaca- ğını yapardı. Görenleri kuşkulandırmaktan çekindiği için şatonun yakınlarına da sokulamıyordu. Handa her hangi bir kimseye, yahut köylülerden başlıcalarma: — Şahin reis acaba hangi kule- dedir?... Dese, belki doğru bir haber ala- diplomatlarının : / lacaktır. seyahatı Londradan bildiriliyor: İngiltere Avam — kamarasında, bildirilidğine göre, İngiliz mürah- hası Bay Eden Moskova ve Varşo- vaya gidecektir. Bay Hitlerin silâhsızlanma işleri mürahhası olan Bay Ribentropun Londraya gelmesi sözleri vardır. Bu suretle, İngiliz hariciye na - zırı S'r Con Simonun Berlin se- yahati tekrar yoluna konmuş o - İngiliz hariciye nazırı - nın Moskova ve Varşova seyahat - leri hakkında parlâmentoda işçi meb'usu Lensböri izahat istemiş ve hariciye nazırı da Berlin seya - hatinin bir yoluna konmasıridan sonra bu iki merkezde de mevzuü bahis seyahatlerin memnuniyetle yapılacağını anlatmıştır. ziyaretin Bay Eden tarafından ya- pılacağını söylemiştir. Bunun üzerine meb'usu Berline mi yoksa Mosko - vaya mı daha önce gidileceği hak- kında bir sual sormuştur. — Yok - sa, Moskova ve Varşova seyahati Berlin yolculuğundan yapılacaktı?. Sir Con Simon meseleyi karış - tırmak lüzumu olmadığını, İngilte renin serbest bir memleket oldu - ğunu ve tasarlandığına göre Ber - line seyahat tanzim — edildikten sonra akabinde diğer ziyaretlerin de yapılacağını söylemiştir. marım ki hâdiseler böyle cereyan edecektir.,, demiştir . K dişe l sonra Mı Sevindirilen küçükler Hilâliahmer Cemiyeti tarafın- dan bayram münasebetiyle fakir tılmasına, başlanmıştır. Dün otuz çocuk sevindirilmiştir. Bugün de bir kısım çocuklara elbiselik ku- maş, ayakkabı verilecektir. | Yeni neşriyat Arkitekt Mimar Bu yıldan itibaren (Arkitekt) adını alan (Mimar) mecmuasının 49 uncu sayısı İstanbul konserva - tuvar binası için açılan beynelmi- lel müsabakaya iştirak eden eser- lere tahsis edilmiştir. Mecmuada mükâfat ve derece alan bütün eserler neşredilmiş- tir. Alâkadarlara tavsiye ederiz. HABER Akşam FPaostası IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİI Felgrat Adrest: NTANHUI. HABEL Yelelon — Vazı: 28!112 İdaret: 249*0 ABONE ŞARTLARI | ı B 8 L2 ayırl : Türkiyet 180 850 660 1250 Krş ! Benebli. 150 ddd Kd0 i6lü ILÂN TARIFESİ! Plcaret İÖânlarının satım 1Z.âL iKesmi İlânlar 10 kuruştur. bahıhı ve Neşsriyat Müdürü: HASAN RASİM US Başılaığı yeri (VAKIT) Matbaası 'KUPON 66 13-3-535 bilirdi, P TER G Ve bu | bir diğer işçi | “U' | cçaocuklara bayramlık elbisa dağı- | Geçiren : NA-Bİ ve1 .KUN GURENA UN RENN — 7 — Ne oldu?. — Eskici geçiyor? Bize kahval- tı edilebilecek şeyi ancak o temin edebilir. — Satacak nemiz var ki?, Eli- mizde ne kaldı? — Sen karışma.. Bir evde lü- zumsuz şeyler her zaman buluna: bilir. Siz işi bana- bırakın.. Ali Cengiz pencereyi açarak “eskiler alayım,, mı çağırdı. Son- ra kâğıt tomarlariyle yapılmış yas- tıkları battaniye ile örttü. Demi- re uzatmasını, yatakta hiç kıpır: damamasını söyledi ve ilâve etti: — Oynarsan, altındaki kâğıtla: rın sesi çıkar.. Her işimiz altüst olur, dedi. “Eskiler alayım,, yukarıya çık- miş ve Ali Cengizin aralık bırak- tığı kapıdan başını uzatarak: — Beni buradan mi çağirdilar? diye sormuştu. — Evet.. Gir içeri.. Fakat gir- meden rica ederim ayaklarınızı si- liniz.. Apartmanımı kirletmeyin.. Sokaklar çamur içinde... — Ayağimi neye sileyim. Ka- pının önünde pazpaz yok ki? Ali Cengiz kapıya koşup baka- rak, hayretle: — Paspas yok mu? Sahi.. Yok.. Muhakkak gene çaldılar.. Zaten burada herşeyi aşırıyorlar.İşte bu- nun için ya eve hiç bir şey almıyo- rum. Haddin varsa git al, getir.. Hemen çalındığını görürsün. Kon- turat bitip de evden çıkıncıya ka- dar bir şey almıyacağım.. Eskici odaya girince, omuzun - daki eski çuvalını yere indirme - den etrafa şöyle bir göz gezdir - dikten sonra: — — Neleri satmak istiyorsunuz? — Âzıcık dur hele canım.. Şim- di gösteririm.. Ali Cengiz, eskicinin, sandığın içini görmemesini temin edecek bir şekilde gidip sandığın yanında diz çöktü. Bir hayli, mühim bir şey arayormuş gibi karıştırdıktan sonra beş tane deniz donunu mem- nun bir çehre ile gösterdi: — Bunlara ne verirsin? Diye sordu. Eskici donları eline aldı, şöyle bir bakıp yere bıraktı.. — Beni bunlar için mi bu kadar yükseğe çıkardınız? — Bunlar için de ne demek?.. Elbette bunlar için; beğenmedin ! mi7. — Yaz yünlerina daha dort ay var, O yüna kadar bunlarin yüzla- rina kim bakar!, — Zararı yok. O güne kadar durur. Keten oldukları için güve , | müve dinlemez bunlar... Sen kork - | ma !,. — Başka bir şeyiniz yok mu ?. — Hele biraz dur bakalım.. Başka daha nelerimiz var.., Ali Cengiz odada — dolaşmaya başladı.. Her tarafı aradı.. Demi - rin yattığı yatağın yanından ge - çerken: —Ah tembel , ah!. dedi. Bu sa- bah yataktan kalkmak tstemiyo - sun! Öyle ya, insan kuş tüyü ya- tağı kolay kolay bırakabilir mi?. Demir cevap vermedi.. — Başını duvara çevirmişti.. Kâğıt yastığın sesini çrıkarmamak için, âdeta ne - fes almaya bile korkuyordu. ÂAli odayı beş altı defa dolaştı .. Fakat göze eski nalınlardan baş - | ka bir şey çarpmadı.. Eskiciye bun- | | | Ingılız ve Alman]: eee | CEBİ ELıKLER İ Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cengizin başından geçenler —_W brris hei rb oe ErEAEEM bbbi hK be elf ei RLAL IDU 'ları gösterdi.. Başını çevirerek: — Bunlar da mı para eder?. — Sen çok tamahkârsın galiba! Sandık almak ister misin? Malüm ya şimdi sandık kullanmak moda.. Hem de antika bir şey!.. İşte baş şurada... Ne de mükemmel san - dık.... Odada çok yer — kapladığı için satacağız, ucuzca veririz.. — Ben sanduk ne yapacağuml!. Hem de antika bir şey!.. İşte bak bir şeye yaramaz!.. Başka bir şe - yiniz yok ise ben yideyum.. Eskici kapıdan çıkmaya davran- mıştı.. Ali Cengiz kolundan tut - tu: — Ne acele ediyorsun! Hele bi- raz bekle.. Odada yeniden dolaştı.. Tahta karyolanın yanımna geldiği zaman hâlâ başı duvara dönük yatan De - mire baktı.. Sonra yavaşça kar- yolanın altında duran bir çift po - tini aldı. Bu Demirin ayakkabı - sıydı. .Ali Cengiz kendi kendine: — Ayakkabıya — yazık olacak amma ne yapayım, dedi... Yalnız kendisinin ayağına uyuyor... Ne ben ne de Nejat kullanamıyoruz.. Demek ki bunda umumi mehnfaat yok... Umumun menfaatini, şah - sın menfaatine tercih etmek lâ - zım., Bundan alacağımız para ile yemek yeriz.. Bu da umumi men - faattir!. Dışarıya çıkmak - istediği zaman da benim ayakkabılarımı giyer, diye eskiciye uzattı... Yahudi: ' — İşte bu biraz işe yarar, daha kullanılabilir... dedi. Ali Cengiz, yalnız yıhudının işi- debileceği bir sesle: Daha oniki defa ya giyilmiş, ya giyilmemiştir. — Yaliniz ayayi pek küçük.... İşte bu bozuyor.. — Amma yaptınız. hal!l.. Tam karar bir ayakkabı.. Yüksek ko - nuşma.. Bu ayakkabı uyuyan ar - kadaşımındır.. Bunları satmak is- temez.. Yalnız, hekim ona kundu- ra giymesini söyledi. Potin giyme- sini menetti. Kendi iyiliği için ondan habersiz satıyorum.. — Buna kaç para istiyorsunuz . — Hepsine birden mi?. — Zannederim.. — Burada ne var ki hepsine ol - sun. Bir don ve bir de potin!.. — Yavaş, yüksek söyleme? Na- lınlardan hiç bahsetmiyorsun ?. — Onlari alamam!.. — Sana bir de yelek vereyim .. Ali Cengiz bunu söylerken san- dığa koştu.. Ve ayni zamanda ilâve ett: — Hem bu yelek hakiki Keş - mir şalındandır... Gerçi düğmeleri yok amma, gene kullanılabilir. Yahudi yeleğe benzetemediği kumaşa göz attıktan sonra: — Yelek bu mu? Peki hepsine ne vereyim?. — Her halde iki yüz elli kuruş- tan eksik olmamalı... Yahudi, elinde tuttuğu donları yere bırakarak: — Ne diyorsun? Sen aklini mi bozdun? İki yuz elli mi? Elli ku - ruş yeter mi? — Elli kuruş! Al!. Ne yapıyor- sun !.. Elli kuruş! Amma da yaptmm ha!.. Haydi, haydi... İki lira ver de iş olup bitsin.. — Bir liradan fazla veremem !. Hem de donlar pek eski!.. (Devamı var) ü GA AF LA CA a dS l