27 Şubat 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

27 Şubat 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

F P # CN A, N îo Polis Hafiyesi (X: 9) Tamanama n ü o 4 b b p b öldürüp altın yüklü bir gemiyi zabi onık matbuatında bir yenilik olarak sayılacak bu roman- birinci İ (üm yatını — zabtediyorlar. — Polis haf defa “HABER,, de çıkıyor. Bu romanı bir sinema seyreder gibi takib | x :9 şifreli bir mektupla işi anlıyor. edecek, heyecandan heyecana düşeceksiniz. Gemidekileri kurtarmak için harekete geçiy?” ' YORLAMTMRAIıygygya SA aeyır BİRİSİ MAKİNELERİ KIRMIŞ MAKİNELİ TÜFEKLERİ MAZIRLANINIZ, TO- KAP-İİTAMIR 1çIm TAM ÜŞ HAFRTA FU DOLDUMUNUZ.BOMBALARI DİLİNİZ. BA- İ LAZIM.. ERŞEY MAZIR OLMALI. Me ŞU GÖRÜNEN Gm> Ü P- EMİYİŞİMDA - ; ö îşn 'çılhııı « NızZ! Ç 3TT ur—'AÇ’IClK BİR HADİSE.. YAKLAŞAN GEMİDE Bız€ KARŞI ÇEVRİLMİŞ BİR TOP VAR, KAPDAN' HERHALDE YAKLAŞAN GE- Mi Biz6t YARDIM EDER. HERHALDE YARDIM EDER... TELSIZTEL.. GRAF DA Bo; MUŞ KAPDAN, "İMDADA ÇAĞIRA- MAYORUZ! H4 BORJİYA Ragastan altını aldı. Evirdi, çevir- di: — Garib şey!.. Evet. Mükemmel bir | Düka altmı!.. Tam bu esnada ağaçdan aşağı sa - pır sapır altınlar dökülmeğe başladı, İspada Kapya derhal atından aşağı - ya fırladı. Yağmur gibi yağmakta bu- Tünan altınları- toplamağa - koyuldu. - Avcunda kırk elli kadar duka altını birikmişti. ' Ragastan hayretle bir ağacın dal - Jarına, bir de yere bakıyordu. Derken gözü — belindeki — kılıecm — kayışına ilişti. — Sezardan zabtettiği — bu kıltemn kayışı âdeta ke mer gibi bir şeydi. Meğer Şövalye dal , dan dala gezerken sivri bir budak be- Tindeki kemere ilişmiş bir — tarafını . yıtırmıştı. Ağaçtan yağdığını sandık- ları altmlar kemerin bu yırtığından düşüyordu. Ragastan eli ile deliği tıkadı: — BSezarın kemeri değil mi ya!. di- ye mırıldanarak hemen ağaçtan indi. Belinden kemeri çıkardı. Kemerde su- cuk gibi altın ve gümüş para İstif e - dilmişti. Hakikaten Sezar yanında her za - man fazla mikdarda para bulunduru- yordu. Çünkü çok kereler bir hançe- Fin veya bir kamanın göremiyeceği işi , bir,avuç Duka altını görürdü. Pgastan yere oturdu. Parayı say- başladı. Gümüş paralardan baş m çok altın vardı. Ragastan e gülümsedi: —Şimdiki halde hu kadar para bi- zim için bir hazinedir. Sağ ol Sezar!.. “ Fenalık için kemerine — doldurduğun paralar hayırlı işlere yarıyacak, Son- ra İspada Kapyaya döndü: — Artık bu ham incirleri yemeğe lüzum yok, Rahat rahat mükemmel yemek yiyecek bir lokanta biliyor mu sun İspada Kapya? — Evet Şövalye!. Buradan bir sa- kadar uzakta, Floransa yolu üze - » rinde bir lokanta vardır. Furş lokan - tası derler. Han gibi bir yerdir. Ora - ya gidersek Romadan ve Borjiyalar - dan iki yüz fersah uzaklaşmıış kadar emniyet içinde bulunuruz. Han sahi- bini tanırım. Dostlarımızdandır. Ha - na çok kere saklanması güç olan ağır eşyaları getirirdik. Hancı bunları yer altındaki bodrumların birinde saklar- dı. Sonra biz de lâzim oldukca oradan alır parça parça satardık. "Tabil ara yerde hancıya da pay çıkardı. — Anlaşıldı. Mükemmel bir hırsız yatağı.. Lâkin zarar yok. Mademki sen uygun görüyorsun oraya gidelim.. Zaten Furş lokantasını ben de biraz tanırım. Ragastan ba lokantayı andığı - za- man orada Sezarla ilk görüşüşünü ve Baron Astore ile olan dücllosunu ha - tırlıyarak gülümsemişti. İki atlı bir saat kadar sonra Furş lokantasına vardılar. İspada Kapya atları ahıra çekmeğe uğraşırken Ra - gastan da otelin alt kat odalarından birine girmişti. Pencerelerin önüne a- sılmış olan çamasırlar odaya serinlik yeriyordu. Şövalye ise açlıktan ölmek derecelerine geliyordu. Han lokantasına bakmakta- olan kadın derhal odaya geldi. Ne istediği- ni Şövalyeden sordu. Ragastan mü - kemmel bir öğle yemeği ısmarladı. Hizmetçi kadın sofrayı kurmakla uğ- raşırken hanın sahibi odaya girdi. Ve Ragyastanı selüimliyarak yavaş - sesle şunları söyledi: — Uşağınızın sözlerine göre siz de bizlerdensiniz galiba... — Sizlerden mi?.. — Evet.. Bizlerden, Hiç korkmayın. Çekinmeyin, ben sizi öyle bir yere sak- larım ki şeytanlar bile bulamaz. Ar- kamdan geliniz... Ragastan gülerek: — Netuhaf macera! diye düşündü, sonunda Roma serserilerinin arasına karışmak ta varmış.. Her ne ise.. İşi | oluruna bırakalım.. Hancı şövalyeyi birinci katta bulu- nan bir odaya götürdü, Odanın mer- diveni avlınun arka tarafında bulu- nuyordu. Merdiven görünmesin diye de Önüne büyük bir fıçı konmuştu. Hancı bu gizli merdiveni Rağıstana göstererek dedi ki: — Buradan yukarıya çıkın? Odaya | girin, hiç kimse sizi bulamaz. Beş ön gün burada korkusuzca kalabilirsiniz. — Teşekkür ederim azizim. Şimdi yemeğimi getirin!. alyenin girdiği yer küçük, dar . Fakat burada misafir o- msenin beş on gün oturacağı ülerek ona göre hazırlanmıştı. Odada bir karyola, bir kanepe, bir masa ile bir meşale, hattâ vakit geçir- | mek icin birçok da kitab vardı. Odayı yalnız bir küçük pencere ay- dınlatıyordu. Bu pencere sokak tara-| fındaydı. Üzerl gayet sıkı pancurlar- Ia daima kapalı bulunuyordu. Tca- bında bu küçük pencereden sokağa fır Tayıb kaçmak — kolaydı. Pancurlar böyle düşünülerek yapılmıştı. Biraz sonra hancı bir sepet yiyecek getirdi. Ragastan iştiha ile karnını doyurmağa başladı: — İspanyada Kapya nerede? Ona da yemek verdiniz mi? — Merak etmeyin monsenyor. Uşak mutfakta karamı doyuruyor., — Tuhaf şey... Niçim mutfakta yi- yor?. — Onunla teklifimiz yoktur da.. — Pek âlâ!l. Yemeğini yedikten sonra buraya gelsin.. Kendisine söy - leyiniz. Otelci çekilip gittikten sonra Ra - gastan kendi kendine söylenmeğe baş ladı: — Roma şehrinin en büyük Senyör- Terile görüştüm. fakat alçakcasına ci- nayetlerden vahşi ve _reıil düşünceler ! (Devam edecek) BORJİYA - 115 den başka bir şeye rastlryamadım. Halbuki hafiyo bozuntusu bir — herif canımı kurtarıyor, Serseri yatağı bir hana geldim himaye gördüm, Bunları bir türlü aklım almıyor.. Yoksa temiz bir kalbe tesadüf etmek için kuru bir lâkab olan sahte asalet ve sahte - ki - barlıktan fersah fersah kaçmak mi lâzım gelecek?.. Bu sırada İspada Kapya odaya gel- mişti. Şövalye sordu: — Yemek yedin mi?.. — Evet efendim!. Öyle tatlı yemek yedimki on seneden beri bana böyle bir yemek nasib olmamıstı. Yenilen her lokmanın, bir zavallı kanma be - del olmadığını bilerek yemek — kadar iştiha açan bir şey yokmuş.. Bunu ilk defa bugün anladım!.. — Üyledir!... Dinlendin mi?. — Bütün gece at üzerinde buluna * bilecek kadar dinlendim.. — Oh'ne âlâ.. Ben de seni gerisit geriye Romaya göndermek - istiyor” dum.. Ispada Kapya birdenbire korktü« Ragastanın kendisini kovduğunu saf” mıştı: — Benden ne çabuk bıktuz Şöral ye?.. — Yanlış anlama!.. Seni Romay& bir iş için göndereceğim. “Dürt—(©7” me,, sokağını biliyor musun?.. — Elbette., Nasıl bilmem?.. İki 8# bir ekmek yerini tutar derler.. Biz aç kaldığımız zamanlar gider o $t5 ” meden su içerdik. — Pek âlâ!.. Çeşmenin karşısınd$ bulunan bir evin kapısını çalar Mösyö Makyavel'i göreceğim de! Bu ismi aklında tutabilecek misin? — Makyavel dediniz değil mi? Ü * nutmam. — Makyaveli görürnün; dostu Raf> eVi burada beklediğimi söylersin. Y rına kadar bekliyebilirim. Mutlakt — gelsin beni görsün. Bunu Makya'

Bu sayıdan diğer sayfalar: