GA —— Yazan: Sadircan Kafi Limana girmeden önce şehrin beğine haber saldırıldı Çünkü bu Şeytan adası yağma- pan her birine en az yüzer dü- altını düşmüştü. Gemi için ay- han Pay da caba... Fakat Deli Mehmed, bu zafe- ee büyük yeğiti, tasa çekiyor- Babasını diri bulmak isterken! ününü bulmak onu çok sarsmiş-! Ty babasına kavuşmak için esl, fakat babasının düşmanla - > dolu olan Batı ellerinde, el- geldiği kadar fazla adam öl dürmek için yaşıyordu. rte Şeytan adası definesin - iy e ösine ayrılmış olan oOen ı da yoldaşlara dağıt - Ruşti, Payı da yoldaş ğ üç yolcu Ali Reis Mesinayı güzel bir ,Bâr altında, rahat rahat geç - a Şimdi İtalyanın cenubunu ; aşmış, Otrantoyu geçmişti. Su dag cek depolarını sıkı sikıya| een Avlonyaya uğra - yayvan girerken de bir yan - Ül, olmasın diye önceden bir H ile Kara Yusuf ve Gyz m gitmiş, #ehrin (o beğine| er vermişti Çünkü Ali reisin| Misi bir Venedik geli *1z olduğu için topla karşı -| 1, şehirde opanik olması bilirdi, Gömümi.. kis Hü 1, 2emisinden farkı olmamakla hp T her ihtimale karşı böyle N Astı, l Oraya uğradıkları iyi olmuş -| #ygj kü Mezit beyin birkaç ay diğ, “arayı Venediklilerden al - vi öğrendiler, ri, “i Fais Şeytan adasından ayrı- “* Yaleryonun kotrasını da ar:| ema baz üz * bağlamıştı. Bunun Vene-|, Kay, Suluğunda işe yarıyacağını Kaş, işti, Sonra da kendisinin | Ka ef ve Sansar Osmanla İç , * Venediğin biraz berisin - *.. “Taya çıkmasını, orada şeh. “ahiyg lerini, geminin de karşı Ber ki küçük adalarm arası- iş #nmesini, bir gün kolliya- Ya, e Bün yene karaya çıktıkları ln alarını tasarlamıştı. beraber dönüş işi o ka - is < değildi. Nasıl olsa, Şahin| Kalay rtardıkdan sonra, denize; bir kayık falan bulabilir! trayı geminin ardma sonra Venediğin ya : dar gemisiyle birlikte Vazgeçti. Bu korkulu! iken kotraya geç - doğrusu Venedikten Ona binerek doğruca Ve-! kollarını sallıya.| Venedikte bulundukları Zeminin açıklarda u- vi ası da korkuluy- teyi ölçerek, biçerek yap- n Âli reis Avlonyada a Şaresini bulmuştu: | i Zara artık Türkle- | işti, gemi orada Kay, Kiye her şeyin tıkırın. ik or, seviniyordu. bir an evvel Vene- ,diğe girmekti. Uzaktan yakından geçen Ve- nedik Cenova gemilerine ağızla- rı sulanarak bakıyorlar, fakat yoldan kalmıyorlardı. Üçüncü gün dümeni sancak tarafına doğru yarı yarıya kırdı- lar. Zaraya sapmışlardı. Şimdi vaktile küçük bir kayıkla, silâh- sız ve yorgun bir halde geçtikle. | ri, az daha Dalmaçya korsanla- | | ş İ Karışık konser, 22: Al Li rının eline düşecekleri bu deniz- | Karışık konser KEM DOŞEİ de alınları yukarıda olarak dola- şıyorlardı. Geniş bir boğazdan henüz geç- | mişlerdi. İleride kendi önlerinde giden başka bir gemi gördüler. Direğin ucunda duran Sansar Osman bağırdı: — Provada bir gemi var.. Bu ses başka zamanlarda bü- tün korsanları ayaklandırmağa, av görmüş aslanlar gibi baş kal- dırarak baktırmağa yertedi. Fa- kat artık bu sese alışmışlardı ve yolda hiç bir gemiye ilişmemek için söz vermişlerdi. Yalnız bir ülkü!.. Yalnız bir şey vardı: Şahin reisi kurtarmak. Kimse aldırmadı ve Sansar Osman da bu sözü tekrarlamadı. Öndeki gemi, ağırdı. Oda bizimkileri görmüştü. Gemi yavaşladı. Herhalde arka- larından geleni kolluyorlardı, O nun tüccar kılıklı olduğunu anla- | i Sulh Hukuk Hâkimliğinden: mışlar, yağlı parçaya çattıkları- nı zannetmişlerdi. Deli Mehmed ayakta duruyor du. Ali reise haber verdi: — Öndeki tekne yavaşladı. — Ne haltederse etsin! Bize ilişmesin de... — Göz koymuşa benziyor. — Bize göz koyanın gözü çı- kar, Ali reis ayağa kalkmıştı. Di- ğer leventler de onunla birlikte doğruldular. Öndeki gemiye ba- kıyorlardı. Ali reisin gemisi eskis* gibi ve bildiği gibi yoluna devanı ediyor du. Fakat (öndeki gemide bir başkalık vardı. Gövertede hâlâ gidip gelmeler görülüyor, O top kımıldanışları sezilebiliyordu. Kara Yusuf gözünü dön mıştı: — Bizi avlamak istiye:lar! aç» Diye mırıldandı. Deli Mehmed | cevap verdi: — Atalar sözüdür. Ava giden avlanır!.. Küçük Hüseyin birdenbire rei- se doğru başını uzatarak; — Tanıdın mı? Diye sordu. — Neyi? — Dalmaçya korsanlarını,. Kara Yusuf atıldı: — Sahi, Venedikten kaçarken bizi kovalıyan aç gözlüler bun- lardır. İşte... Ta kendileri, Yel- kene iyi bakın.. — Evet... Kuru kafa ve şaprast kol kemikleri... Ali reis birdenbire o eski ve a- cı hatıra ile yüreğinin sızladığmı duydu. Birdenbire elini kılıcına attı: (Devamı var) İ lâr. 21: Haberler, 21,10: “Unteri Gövesineinile Girik ldu. | Konferans, 22,35: Mandolin övertesinde bir kaynaşma oldu. | İTANBUL: 18: Fransızça ders 18,35: Dans musikisi plâk, 19; Karamon — Ope- rat — plâk, 19,50: Haberler, 20: Konferans: Selim Sırrı Tarcan, 20, 30: Bayan Jale Çan — piyano ile, 20,35: Hafif musiki —* plâk. 21,15: Son haberler, 21,30: Bayan Bedriye Tugün, radyo Tango ve caz orkestra. si 223 Klız. VARŞOVA, 1345 m. 19: Dans, — Sözleh, 18,35: Şar- kılar, 18,50 zler, 19,15: Piyano konseri, 19,45: Plâk — Sözler, 21: Şarkılı birliğiyle saksafon konseri, 21,45: Haberler. 22: enfonik kon - ser, 22,45: oKnferans, 23: Reklâm. lar. 24: Dams musikisi, 175 Khz, MOSKOVA, 1724 m. 18,30: Karışık konser, 19,30: Kolkax neşriyatı (musikili), 21: yat. 2305: İngilizce neşriyat, 24,05: Macarca neşriyat, 545 Klız. BUDAPEŞTE, 550 m. 19: alon kuarteti, 19,25: Alman- ca ders. 20,30: Konferans. 20,45: Haendelin (o eserlerinden o “JOSH- HUA,, adlı oratoryum. 22.40: Ha - berler. 23: Salon kuarteti, 24; Çin- gene musikisi, 1,05: Haberler. 950 Klız. BRESLAU, 316 m. 17,80: Hafif musiki, 19: Sözler. 19,20: Küçük hikâyeler. 19,50: Söz- kundaner kolman,, adlı skeç. 22,25 Piyano konseri, 23: Haberler. 23,25: | Dans musikisi, BÜKREŞ: 13 — 15: Gündüz plâk neşriyatı, 18: Radyo orkestrası, 19: Haberler, 19,15: Radyo orkestrası, 20: Komfe- rans, 20,20: Plâk, 21: Sözler, 21,15: Plâk, 21,30: Oda musikisi, 22,15: konse- ri, 23,05: Haberler, 23,30: Konser nakil, Btanbul Sultanahmed Beşinci Küçükler; Yaşar Sulhiye vesa- irenin mutasarrıf oldukları Fatih- te Altay mahallesinde Meymenet sokağında 4 sayılı ve açık arttır. ma suretiyle mabkememizce satt- | lacaktır, Mubammen kıymeti 600 liradır. iBrinci satış günü 27—-3— 935 Çarşamba gün üsaat 16 dan | 17 ye kadar, ikinci (o satış günü 13-—4 —935 Cumartesi günü ! saat 16 dan 17 ye kadar, diğer şart | lar mahkemedeki şartnamede ya- | zılıdır, İstiyenler yüzde 7,5 nisbe- | tindeki pey akçesi ile İstanbul E- | m'nönü Kaymakamlığı binasında | ki mahkememize 935 — 127 dos- ya ile müracaatları ilân olu- başlarında toplanan adamların | nur. (3998) | HABER Akşam Postası İDARE EVI ISTANBUL ANKARA CADDESİ Belgrai Adresi; İSTANBUL MAH Telefon (Van: 25872 İdare: 24P1ç İ ABONE ŞARTLARI | i NO OZ ayan İ Filridye: 120 S9 #00 1380 Huş i Geneli: 184 #45 #40 1610 ILÂN TARIFESİ i Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US , Banılarğı yer: (YAKIT) Matbaası İ KUPON | 25-2-935 İ memişti., “sanıyorsunuz ?... Esir Ka HABER'in dın No. 28 tefrikası | Aşk ve His Romanı Birdenbire, Vâhid, yüreğinden gelen, samimi bir sesle âdeta inle- | di: — Ah, Kâmileciğim... Kâmile - ciğim... Bu sirada, kapı açıldı... Kulü - bün garsonu, Feride doğru ilerle - di. — Banka satılık, efendim,.. — İki yüz lira var... Garson, uzaklaştı. Fakat, Krup- yenin sesi duyuldu: — Banka yüz elliye... Diğer bir ses: — Yüz yirmi beş... — Yüz elli... — Yüz yetmiş beş... Garson, Feridin verdiği raka - mı haber vermişti. Gene Krüpyenin sesi: — Bankada iki yüz lira var.. Artık arttıran olmadr.. Ortalıkta bir süküt hüküm sür- | dü... Ferid, kapıya doğru yürüdü.. Vâbid, onun (arkasından, gü- lümsiyerek baktı.. o İhtiyar adam ise, geriye dönmüş, hem heyecan- Iı, hem de gayri memnun bir yüz - le bakıyordu... Henüz hiç bir şeye karar veril- Buna rağmen, Kâmile, müreb- biye ile “farzı muhal,, Vâhid ge - | olacağına | lirse odasının neresi dair münakaşa etti. Hattâ şu söyledi: —Görüyosumuz ki, kabil değil. Çünkü, ev pek küçük... Sonra, birdenbire, başını dim dik kaldırdı: — Matmazel... Yoksa onun bu- vayâ gelmesinden korktuğumu mu garib ocümleyi bile ! Bu suale birlikte, dudakların- da çizilen çizgide hiç de samimi - yet ifadesi yoktu.. Bir müddet geçince, —Kâmile, vücüdunda bir takatsizlik duya - rak, yatağa devrildi.. Mürebbiye, için için memnun - | du: “. Ah, ne kadar mes'ud!,, diye düşünüyordu... Kâmile, gözlerini kapamış, ba - şını yastıkların arasına gömmüş - tü. Matmazel Jackson, ancak yüzü- nün alt kısmını, etli dudaklarını, boynunu görüyordu... Saçları, dur var tarafındaki pano üzerine bir demet çiçek gibi yayılmıştı. . Dudakları biribirine sürtünü- yor ve güzel bir nemlilik manza- rası arzediyordu. Burnunun ka- nadları açılıp kapanıyordu. Bu| son harekette nasıl bir aşkla mü- | cadele ifadesi vardı. Kâmile, yavaş yavaş, kuvvetli omuzlarını oynattı. o Matmezel Jackson, hâlâ, Kollarını zayıf göğ- sü üzerinde çaprazlamıştı. oBü- zülüyordu. Buna rağmen, üşümek teydi. Belki fazla harareti vardı. Şöyle düşündü: “ Ah, aman yarabbi! Bu ka- dın ne mes'ud.. Güzel ve bekli- YOK sv, Ve ilâve etti: “ Kocası da ne mes'ud bek- leniyor!,, İ Kâmileye de âşıktı, & Vahide! Yeni neşriyat de... Aşka âşık olduğu için, bun- ları da seviyordu. Şu güzel Kâmi- leyi kolları arasına alacak olan Vahidin yerinde bulnmak istedi. dudakları öpmek, bu saçları, bu gözleri... Bu taze göğ- ğüs, Vahid için kabarmış duruyor du. Kâmilenin kolları çıplaktı. Matmazel: “— Bu kollar, Vahidin boynu- na sarılacak!,, diye düşündü. Bunlarm ne kadar kuvvetli ol- duklarını ve ayni zamanda okşa- masınt nasıl bildiklerini düşündü. — Bir şey söylemiyorsunuz Mat mazel, —Ne söylemeli? — Fikrinizi, Bu nemli — Siz, kararınızı vermiş değil misiniz? Küâmile, gözlerini açmadan ba- şmı salladı. Sonra, kollarmı kal dırarak, ensesinin arkasında ka- vuşturdu. Bu haliyle, ne çocuktu!, — Haydi, gidin, artık uyuyun, Matmazel!,.. —Ya siz? — Ben, düşünmeliyim. Hem, size birşey söyliyeyim mi; müsbet bir karar vereceğimi de umma- yın... Bunun imkânı yok.. İmkânı yok. Matmazel Jackson ,uyumak ar- zusunu duymuyordu. Lâkin, çe- kilmek zaruretindeydi. — Allah rahtlık versin, kızım... Hissiyatmın taraflısı ol... Hissiyat insanı aldatmaz Gene, içinden: “Bu kadın, bütün tamamiyle, onun olacak!,, Yavaş yavaş, ayaklarının ucu- na basarak ve öksürerek uzaklaş» tr. Eşikte durdu. Odanm içine bir kere daha baktır. Geniş yatağa ve tatlı bir ışıkla aydmlanan güzel kadına baktı, baktı... Kâmile, kendi odasıyle Mat- mazelinki arasında bulunan tuva- | let odasında kuru bir öksürük işit- ti. Sonra, bir kapı açıldı, kapandı. Derken, denizin hışırtısımdan baş- ka bir şey işitilmez oldu. Aşk mübtelâsı olan Jackson'un karşısındayken, Kâmile: “ Onun gibi olmamalı!,, di- ye düşünmüştü. Şimdi, yalnızdı; başka düşünüyordu: Kendisinin de aşktan nefreti yoktu. 5 İmkânı yok! İmkânı yok!,, derken, kendi sözlerine kendi de inanmıyordu. Daha iyi düşünebilmek, yalan. cı tereddüdünün zevkini daha iyi tadabilmek içi, karanlıkta kalmak istedi. Lâmbayı söndürdü. Böylelikle, deniz ve denizin bı. şırtısı daha fazla yaklaştı. (Devamı var) Uyanış devirlerinde Tercüme nin rolü Profesör Hilmi Ziyanın uzun emek» lerle, derin tetkiklerle bir çok kay- naklardan alarak vücuda getirdiği 25 formalık parlak bir eserdir. Son formaları doğrudan doğruya memle- ketimizi alâkadar eder. Rasışı da bü- itinalara ve zahmetlere mal olmuştur. Ehemmiyetle tavsiye ederiz (100) ku- rug.