Şahin” in Yazan: we ÖCÜ No. 18 | bisiler Deniz Koi © “Çabuk olmalı, herkes silâh lâh başınal, Sözünü henüz bitirmişti işti ki ye - | ye- niden Osmanın sesi duyuldu: — Bir gemi daha!.. Birincinin dümen suyunda... Onun gibi... | Oo001... Bu bir filodür... Gemile - | rin sayısı üç oldu... Bir filo!.. Hee....y!... Ufukta bir filo var!... İ Deli Mehmedle arkadaşları di- reklere tırmanmışlardı Güvertede bir canlılık görüldü: Deli Mehmedin sesi duyuldu. — Dikkat!.... Yaralılar ambara indirilecek. He... y! Ayı Mustafa! Bu işe sen bakıver! Çabuk olma- Mı! Sonra herkes silâh başına!. Şimdiden: — Tut., Kaldır! He..y! Hasan! Hızır... Çabuk!... Diyen sesler, kılıç, pala, kalkan ve baltaların o hazırlanmasından! çıkan gürültüler duyuluyordu. Deli Mehmed ufuktaki o filoya dikkatle bakıyor: — Hiç de yolunu değiştirmiyor. Anlaşılan karmları tok!.. Ah, biz sağlam olaydık da o zaman gör - meliydiniz!.. o Lâkin, üstümüze gelmediklerine oOhem şaşıyorum, hem de seviniyorum. — Reisi uyandıralım!, Reis zaten uyanmış ve güver - teye çıkmıştı. O da ufuktaki filo - za bakıyor, onun yol değiştirme - diğini görerek seviniyordu. olmadan evvel ondan mümkün ol- duğu kadar uzaklaşmak, aklma' eser de üzerlerine gelirse, görün memek lâzımdı. — Küçük Hüseyin!... Küçük Hüseyin?.. — Emret Reis!., — Çabuk dümene geç ve gemi- yi sancak tarafına çevir!, Şu uğur. suz heriflerden uzaklaşalım... Öy- le kötü zamanda karşımıza çıktı- lar ki... Küçük Hüseyin dümene koştu. Deli Mehmedle diğer elebaşılar genç reislerinin yanına gelmişler. di. Tosun, eğri boynunu doğrulta- i rak içini çekti: — bunlardan yalnız. bir tanesi çıksaydı ve şeytana u- yub da doğruca üzerimize gelsey di!.... i ! Nerede — Pek iyi olurdu. Yavuz sordu: — İki tanesi gelseydi kaçar miy.l dı. dık?... — Nediye kaçalım?... İkisini de haklardık.. Deli Mehmed söze karıştı: i — Eğer dümenimiz sağlam 0- laydı ben üçünün de ortasma gir. »ekten korkmazdım doğrusu.. Bu sözler Ali Reisin hoşuna git- miyor değildi. e Hele, böyle fena bir halde iken karşılarma iyi bir kışmet çıksa, bu kırık tekneyi br-| rakarak zorla o gemiye geçse, ye- niden dünyaya gelmiş gib olacak- t. — Bunlar hep hülya!... Siz şim- di olana bakın... Diye acı acı söylendi. Sansar Osmanın sesi veniden çınladı: — Reis1.. — Ne var?.. — İyi bakın! Bu gemiler Türk y Mili. Vallahi ek eri “görmemişti. 1 rek şimale doğru süzülüyorlardı. Eğer Tür Türk gemileri değilse beni bu direklerden en yüksek olanma' önkilei Bu sözler, geminin güvertesin- de bir bayram topu gibi patlamış- tı. Ali Reisle arkadaşları da direk- lere tırmanmışlar, dikkatle bak- mışlardı. O sırada güverteye çı - kan Ayı Mustafa da filoyu gör - müştü. Hepsinden önce o rapo - runu verdi: — Sansar Osmanm hakkı var... Bu bir Türk filosudur.. — Evet!... Bir Türk filosu... Fa- kat nasıl olur?.... Kimdir bu?.. Ali Reis: — Kim olursa olsun!... sun da... Diye güverteye atladı: — Küçük Hüseyin! Dümeni 1s- keleye kır!.. Doğruca karşiki filo- nun üstüne!... Gün batmadan ev- vel ulaşmalıyız. Hiç olmazsa ken. dimizi tanıtmalıyız!... Güvertede çılgm bir vardı. Renkli külahlar, kenarları tel- li Anadolu çevreleri, İstanbul yaz- maları bütün hızlariyle sallanıyor Türk ol- bayraı Diye bağırıyorlardı. Fakat Tü oya sanki onları kıl kadar Mğiininiğisiz Bütün hızlariyle pupa yelken ve çalakü- İlk sevince şimdi bir korku bü- rünmüştü: — Biz onlara yetişemeyiz... On- lar da bize doğru © gelmiyorlar... Bu ne olacak böyle?.. Gittikçe u - zaklaşıyorlar.... Eğer tanışmaz ve birleşmezsek çok fena olacak!... Ah, onları yolumuza Allah gön - derdi, fakat işte şeytan şaşırta - cak... Ali Reis kendini tanıtmak, fi - loyu kendi üzerine çevirmek için pen geleni yapıyordu. Bağırma - lar, kolların, mendillerin sallan - ması buna yetmiyordu. — Bayrak çekin!... Çabuk... Ar- ka direğe en büyük bayrağı çe- kin!... Diye haykırdı. I O zamana kadar her ihtimale karşı bayraksız olarak gidiyorlar- Bayrak çekildi. Ayni zaman - da bütün leventler hep bir ağız - dan, kollarını sallıyarak bağırdı - lar: —kHe.... yyy! Gitmeyin!... Buraya gelin, buraya! Biz Tür - küz... Türk akıncılarıyız!... Gür sesler denizin alaca aydın- lığında dalgaların üstünde seke - rek her yana yayılıyordu. Fakat Türk filosu hâlâ yolundan kıl ka - dar şaşmıyordu. Güneş iyiden iyiye ufka yas - Leventlerin çoğu, forsalara yar dım için aşağı inmişler, bütün kuv vetleriyle küreklere asılıyorlardı. Lâkin ne yapsalar, yelkenlerini adamakıllı şişiren, her şeyleri yo - lunda olan Türk filosuna yetişme. leri beklenemezdi. X Devamı var ) . halde bu HARER — Am Postası » ngilizce: cedersleri| Müellifi: ömerRıza Gramer bakımından tam tahlil yapmış olsaydık bu cümlelerin sayısını daha fazla arttırmak müm kündür. Fakat maksadımız cümle ayırmak değil, durak işaretleri koymaktır. Durak işaretlerini koymadan evvel bu mektubu üç kısma ayır- manın mümkün olduğu göze çar - par. Mektubu yazan çocuk evvelâ Brighton'da neler yaptığını anla - tıyor ve bunu altı cümlede bitiri - yor. Mektubun ikinci kısmı yedin- ci cümle ile başlamakta ve mektu- bu yazan çocuk bu kısımda gör - düklerini anlatmaktadır. Üçüncü kısım onuncu cümleden başlıyor ve çocuk bu kısımda deniz hava - smın tesirini anlatıyor. Demek ki herşeyden evvel bu mektubu üç fıkraya ayırmak müm Mektubu 17 cümleye ayırdığı- mıza göre her cümlenin sonuna bir nokta koyub işin içinden çık - mak kolay olabilir, Fakat bunu böyle yapmak durak işaretleri koy maktan beklenen maksatların bi - rini tahakkuk ettirmez. Durak işa- retleri koymaktan maksat, okuma yı kolaylaştırmaktır. Halbuki nok taları çoğaltmak bu maksada hiz- met etmez. Bundan başka ikinci ve üçüncü cümleler f/kir bakımından birbir- lerine sıkı fıkı bağlıdır. 7 nci ve sekizinci, 11 nci, ve 12 nci, 15 nci ve 16 ncı cümleler de böyledir. O cümleleri obağlıyan (and) ribka etmek ve bunları birbirine bağlamak sonra birbiri- Bin tebkısr olan cümleler arasına KY Böylelikle iki kaide karşısmda bulunuyoruz. 1 — Bir cümle daha sonra ge- len cümle ile fikir bakımından st- kı fıkı bağlı değilse, o cümlenin sonuna bir nokta koymalı. 2 — Fikir bakımmdan birbiri - ne bağlı olan cümleler birbirinden bir virgül ile ayrılır. Kısa ve sert emirler vermek is- fiyorsanız birinci kaideden ayrıla- bilirs'niz. Meselâ göbeğinize: (Uslu dur) — Be gulet! (Yere yat) — Lie Down! (Git yat) — Go to sleep! Diyebilirsiniz. Yahud heyecanlı bir oyumu tas- vir ettiğinizi farzediniz, Cümlele. ri kısa keserek noktaları çok kul - lanabilirsiniz. Meselâ: Fist our 8'de seored. Then the other side got a goal, That made one al, Then Reed raced down the ring. We all held our breath. Cümlelerin böyle kısa olması, oyununun heyecanını ifadeye çok yardım eder. Ş'mdi gene elimizdeki mektu - ba dönelim, Mektubu evvelâ üç fıkraya ayırdık. Ve on üç cümle - nin sonuna nokta koyduk. Bunu yaptıktan sonra kaç virgülün Jâ. zım olduğunu tayin etmek icab e- er. Altıncı cümlede bir sürü şehir isimleri geçiyor. Bunları b'rer vir. gül ile ayırmak iyi olur, çünkü bu kelimelerin her biri üzerinde dur- mak gerektir. Bu suretle üçüncü kaideye var- mış oluruz: 3 — Birbiri ardınca gelen has isimler ara sna birer virgül ko - nur. Sıfatlar hakkında da ayni kai- deye riayet gerektir, meselâ: di amini ŞUBAT 195. amman mm e be erman senenin ek iimememezizil ies ilmen, Ki | İT.5.000) m Yİ Alma vebaşka dile i Aka Gündüz | çevirme Devlet ya- sasmca koruudur. Y Siüna No. 89 Kızın yüzü gittikçe vee rumuş, kokmuş kan damls*”| | benzi gittikçe sararıyordu. Başta , kıyorlar.. Homurdanıyorla”" nişanlısı olduğu halde herkes kan| (o — Kan! Kan! Kan! i damlasına dikkatle bakmağa ve Gözler büyüyüb küçül uğuldamağa başladı: ları daralıb genişliyor, e — Kan! Kan! Kan! hızlı hızlı almıyor. Ve 3S y Kan damlası gittikçe koyulaşı-| köşelerinden köpüklü, a yordu. Kan damlasından önce in | sular gittikçe çoğalıb köp ce sonra sert, ağır, ekşi bir koku Öyle bir an geldi ki, i çıkmağa başladı. Milyonlarca göz| (o Zeus gözlerini yumdu. “İ | bu ekşi kokulu, koyu kırmızı kan| olduğu yere çömeldi. Prof©' | damlasına dalmış... kolunu havaya kaldırdı. ? — Kan! Kan! Kan! pin yumrukları taş kesildi “ğ g Diyerek bakıyor. Gözlerin akla-! yanm homurtusu gittikçe rı büyümeğe, göz bebekleri küçül| ğe başladı: , meğe, sonra fırfır dönmeğe başla- — Kan! Kan! Ka... a dı. Harb durmuş, müzik durmuş, © Vebirderin suspusluk ye herkes ve her şey o kızıl noktaya| yayı kapladı Korkunç, * bakıyor. ve ürperen bir süküt! a Kızın yüzü büsbütün soldu ve| (© Köşeleri salyalı ağızlar * yavaşça yanağını göstererek: Dişler sırtardı. e Pençeler İ love our long, low, creeper co- | erme simi. ai iü, ik Gİ ri ğ . a adi inen lele ” — Burasi acıyor! Gözler dumanlandı ve 809 Dedi. Prençip komisyoncuyu a- Zultu duyuldu: lıb götürmek istedi. Bırakmadı:| * O Kan! Kan! Kan! lar. Omeganın elinden O kurtulan! Ve bu uğult senii diplomat kızın nişanlısını yakala-| lerde sönerken bir insan, dı, kulağına: da bir damla kan olan insa — Dikkat et! dedi. Bu gülü a-| Jağına sarıldı. Başka biri” tan delikanlıyı bul! O bunu bile:| yılanın gırtlağını kemi rek yaptı. Hukuku düvel muci -| Jadı. Ve bir göz açıb ki bince izahat iste. Vermezse pro - yu kadar, milyonl - testo ederiz. birine saldırdı... Milyonların gözleri büyüyor, o Diş dişe, tırnak tırnağı” A küçülüyor, bulanıyor ve parlıyor.) pençeye, tekme tekmeye, Öyle bir an oldu ki ağız köşeleri| hoğaza, müdhiş bir bo biraz ıslandı. Derken biraz kö- başladı. Düşen, kalkan, püklü, sarımtırak su sızmağa baş- lanan, paralanan.... ladı. Uğultu devam ediyor: Biraz #nce sonsuz se di — Kan! Kan! Kan! | ODapmsmrlen Heran senin Sere dan kayboldular. Zeus titriyor. O- A re İN suz barış, sonsuz insanlı! söyliyen've güzel, Kokulu Bi fl | harebesi yapan yeni insa” ) mikro profesörün koluna yapışmış| di aç, kudurmuş sırtlanlar” (ne oluyor?) gibi o şaşkın şaşkın! ha sırtlanca birbirini yiyefi bakınıyor. riyor, kırıyor, boğazlıyor””. Prençip bir şey düşünemiyor, bir söz söyliyemiyor. Profesör E- soes de şaşırmış. Yeni dünyanm insanları, kızın yanağındaki ku- vered cottage, Birbirinii tak'b eden fiiller de varsa gene böyle yapılır: Meselâ: He sang, İaughed, and shouted as he can, Böylece dördüncü kaideyi de vazedebiliriz: 4 — Cümlen'n içinde geçen $ey- İeri veya kelimeleri: tavzih için kullamlan kelimeleri parantez a - rasma almmazsa virgüller arası- na alınır. Meselâ: 1 — The elown whose cheeks were painted bright red, Was re- ceived wirth roars of applause. 2 — When you get to the yilla- ge, which isonly halfa milea- way, inguire at the post office Beşinci kaideyi de şöyle ifade edebiliriz: 5 — Iktibas olunan sözler güller arasına alınabilir Bu ka'delere göre durak işaretle ri koyarak bu bahsi yazab'liriz: Thar a splendid holiday at Brig Diplomat bir gül araba*”. tünde, ellerini uğuşturarak' ları. kaldırarak sessiz rıtıyor, Komisyoncu bir sirali | basınm arkasından göz makları ile bir şeyler he! Ve yeni dünya insan rinde, tırnaklarında et P sarka sallana; ağızları habire boğuşuyor, habire şıyor... ; Prençip taş kesilen yu”... z kafasına, göğsüne — Sonu bu mu olacakti? i mu bekliyorduk? Diye homurdanıyorda. ” 4) & Esoes gözlerini kapad! vi d umumi harbin (Aylı ri wi lerinin önünden geçirdi sırıttı, Zeus başını kali ' ledi: gi : —,Ne oluyor?! Ne ala Profesör Esoes gene nd rıttı. Ve sırtta sırıta: ' © — Hiç! dedi. Beşer : det ediyor!..... k Gözleri karardı, arif © göremez oldular. g1 Ve ben uyandığım e h 4 1 u pi vir- tığımı terden sırsıklar$ o” hton. İ bathed in the sea every- we —BiTTİ- day, and one day when it was ve - çi! ry hot İ went in three times. We MM he went to E astbourne in a steamer fi called the “Devonia.,, We had se- PA gi yeral splendid ridesina chara-| im! a banc. We went to Lewes, Newha- | v Lie Erta ven, Worthing, Littleha-mpton Dr. Di addesi m and Arun del, | made pa There are two piers at Brighton, Mik süne öcü the west pier. 1 (Devamı var) i