I San'at Bahisleri ı Ulusal —— musiki Ulusal musikiye doğru başlığın- dan ulusal havalardan söz açaca ğım sanılmasın. Ulusal havalar- dan söz acanlar cok oldu; ben, iş- lenmiş musikide de ulusallığa va - rıle bileceğ'ni gücüm yettiği kadar anlatmağa çalışacağım. Şimdiye kadar musikiyi tarif ederken hislerin en ince tercüma - nıdir;başkasının anlaması için ke- Hmelerden istifade etmek ilhliya - cını duymöz. her kulağa, her yü - reğe ulaşır, sınırı yoktur, denilm'ş tir. Bu hem doğrudur, hem yanlış! Musikinin duyguları taşıyan en ince, en nazik bir ifade oldu- ğunda şüphe yoktur. Ama, bu yüz- den dilini bilmediğimiz yabaner - ların, dilimzi öğrenmeden — musi- kimizi dinley'p, ondan hoşlanma- ları o musikinn doğduğu yerle onu doğuranların damgasını — taşıma- | masını icap ettirmez... Tersine o, damgas'le birlikte hoşa gittiği i- | ç'n makbuldür. Öne sürdüğümüzün doğruluğu- nu ispa' etmek için musikinin gec- mişinden kısaca bahsederek — asıl muasır musik'den söz açacağım. XVI ncı yüz yılda musiki hemen hemen İtalyanlarm inhisarı altın - da idi. İşlenmiş musik'nin bildi - gimiz bütün çeşitleri opera, orato- rlo, kom'kopera, bale, senfoni, ve sonat, Gerçekten hep bu ülkede Voğdu yetişti. O zamanlar musiki demek İtalya demekti. Fakat XVT nci yüzyılda İtalyanın bu yolda ilerlemesini kıskanan Fran- sızlar, İspanyollar, Germenler ken dilerini yavaş yavaş güzel san'at- ların bu kısmıma 'dâ vermeğe baş- Tamışlardı. O zamanlar bu cins işlenmiş musik'nin dinleyicilerinin de kıt olmasına rağmen iş ilerledi XVHİ ncu yüzyılda ulusal ayrılı - şın ilk işaretleri belirdi. Sonunda bu ayrılış o raddeye vardı ki musikiden — anlıyanların karşınımda Bah'tan, Kuperin'den, Skarlati'den ayrr ayrı havalar ça- lmnsa onlar bu havaların hangi bes telâra ait olduğunu dem'yelim de hangi uluca ait olduğunu farke- derlerdi. Belki Bah'ın bazı parçaları Fransız musikisini andırır, Kupe- v'n'in cok canlı geçitlerinden ba- zıları Skarlatin'n musikisi sanılır ama iyi lin'sr : cek olursa bir cok yerlerde gene de ulusallığını mey- dana kovan ye lere tessdüf edil'r. | Bu arada bazı bestekârların iki üç ulusun duygularını, biçimlerini kendilerinde cemettikleri de — ol- muştur. Meselâ Gluk'ta hem İtal- | yan'ık hem de Fransızlık vardır. | Hela Mozart Fransız. A'man, İtal- | yan mus kilerinin bir halitasıdır | ve bu yolda gerçekten usta kesil - | miştir. Böyle olmakla beraber ulusal - hk ilerlemede devam — ederek XIX ncu asrın ilk yarısında bu | yolda en büyük zafer Germenlere müyesser olmustur. Germenler | Haydn, Subert, Veber, Suman, | Betofen, Mendelzon gibi ustalarla tıpki XVI nci yüzyılda İtalyanla- sik'ye hâkim olmuşlardır. Bu tarihten sonra Macarlar ve Çekler başta olarak her ulus ken- dine göre bir musiki yaratmak sevdasmna düşmüştür. Bunun soy- sal sebepleri vardır. at ve | ğD rın yaplığı gibi 1850 ye kadar mu- | XIXncu yüzyılın ortalarına dağtu Avrupa uluslarında bir kay- naşma olmuş, halk tabakaları ara- | sında farklar daha ziyade belirmiş larak birbirlerine karşı aksülâmel- | leri ziyadeleşmişti. Bu hal musiki- | ye de tesir etmekten geri durma- mış yalnız bir sınıfa değil bütün sınıflara hitap eden havalar beste- | lenmeğe başlanmıştı. | Avrupada ulusal mus'kinin a - | sıl bayraktarı şüphe yok ki Macar piyanist ve bestekârı List olmuştu. | List yalnız kendi memleketinde ulusal musikiyi yaratmakla kalma mış başka memleketlerde de bu çeşt musikiye rehber olabilecek genç bestekârları bulup meydana koymak bahtiyarlığına nail olmuş- lbur. Meselâ Avrupada Rus musikisi | hakkında zerre kadar malümat | yökken o Glinka'yı, Bolokiref'i, | Boradin'i, Rimski Korsakof'u, Mu sorgeki'yi eserlerile tanıyarak Av- rupaya tanıtmağa çalışmıştı. 1784 de yazdığı bir mektupta Rus ulusal musikisini Rimski Kor- | sakof kadar kimsenin temsil ede- miyeceğini isabetle yazmıştı. Ayni | tarihte Petersburg'un şöhretli mu- siki kritiği Laroş, Borodin'in uyu- muş Prenses adlı melodisile alay ediyor, bundan daha tatsız, kötü bir musiki işitmediğini yazıyordu. Gene List 1854 de kimsenin da- ha adını bilmediği bir bestekâr meydana — çıkariyordu. * Şezar Frank 1870 de de Sen Saus adın - daki Fransız bestekârını müsiki âlemine takdim ediyordu. 6 Mart 1865 de Sgambati'yi çok beğendiğini yazıyor, 1868 de her - | kesin nefretle bahsettiği bestekâr | | Grig'i kritiklere aldırmıyarka tut- | tuğu yolda yürümesini tavsiye © - derek teşci ediyordu. Bir taraftan | Çek bestekârı Smetana'yı öteye beriye tavsiye ederken diğer taraf tan Albeniz'e hocalık ediyor ni- hayot kızımı Vagner'le evlendire - | rek onu damadı yapıyordu. Listin teşci ettiği genc bestekâr- | lar, Rimski Korsakaf'lar, Borodin- | ler, Bolakiref'ler Grig'ler, Sezar Frank'lar, Sen Sans'lar, Sgambati | lez, Smetana'lar, Albeniz'ler hep geleceğin ulusal musiki üstatları idiler. 1870 harbinden sonra Fransa - da milli duygularm galeyani niha- yet orada da ulusal muiskiye gö- | ve bu tabakalar ayrı ayrı güç bu- | HABER — Akşam Postası — ı piyade zabitini Sent Hargörit ada- sına nefyederek hapsettirmişdi. Adada uzakdan, hava iyi olsun fena olsun her gün Tulon limanına girip çıkan kadırgaları seyreder, içlerinde kürek çeken mahkümla- rı hatırlar, onlara acır, kol kuvve - tinin yerine buhar kuvvetini ikame etmeği düşünürdü. Yalnız onun bir huyu bir şeyi düşündü mü onu hemen yapmağa kalkışmaktı. İşte zabit delikanlı iki yıl sonra, affedilince memleketine dönerken kâğıdın üzerinde gemisini kur - muş, — zihninde dumanlarını tüttüre tüttüre yürütmeğe başla - mışdıbile.. Fransaya ayak basar basmaz daha ailesine uğramadan Jufrua Daban doğruca Parise gitmişdi. rülmemiş bir hayal veriyor, Sezar Frank ile eSn Sansın peşini Kos- tiyon, Fore, Dupare, ve nihayet | Döbüsi muvaffakıyetle takip edi- yor, vaktile Kuperin'in, Ramo'nun Berlicz'un zaman zaman yaratmış | oldukları ulusal musikiyi ihya edi- | yorlardı. İşte bu satırlarda ulusal ı vasiki- yi yaradanlardan söz getirdim, ge- lecek yazımda bu çeşit musil inin nasıl ve ne gibi esaslar dahil'nde meydana geldiğini anlatacağım. S. Karsel SŞSEREEERETSEREEZEEEİZETTETİTEETENEZEENTÜNENA Sti r.Kemal Osman: ( ( Bevliye Mütehassısı | |B Karaküiy-Ekselsiyor mağdzası yanında No. 34 Hergün 14-20 ye kadar Telf. 41285 ETTEMENTURNRENERNTİDEUSLEN ENNNURMEENUELAEMNUTNN dı oldu “Şayonun ateşli bombası,, denilen bir makine şimdiki Vilson caddesinin dibinden Sen nehrinin sularını çeker,Trokaderonun yerin deki bir sarnıca doldururdu. Deli- kanlı, Parisde kaldığı müddetçe sabahdan akşama kadar bu ma - kineyi seyretmekle vakit geçirmiş, nasıl işlediğini iyice öğrendikden sonra ailes'nin yanına dönmüşdü. Ailesi onu soğuklukla karşıla - mışdı. O da zaten bunu beklediği için kalkıp Bom le Damda rahibe olan kız kardeşi Mari Aleksandrin in yanına geldi ve kız kardeşi, kendisini kabul edince, gece ruy - yalarıma kadar giren gemisini in « ş şaya koyuldu. Oranın yegâne kazancısı olan Purşoya çekiç kuvvetile tek sad - meli bir Vat makinesi yapdırarak, 12 metre uzunluğunda bir kayığa O vakitler Parisde bir İngiliz ica - | | kanadlar vardı. Makine buram Dabanın vapuru âdeta kanadlı | idi. Yanlarında ördek ayağı gibi | buram dumanlar püskürerek işle - di mi bu kanadlar açılır kapanır, gemiyi yürütürdü. O vakit Rober Fulton daha he- nüz üç yaşında idi. Gemi vakıa yürümüşdü. Fakat beklenilen neticeyi vermemişdi. Makinenin kuvveti kâfi değildi. Kanadlar lâzım gelen sürati temin | etmekden uzakdı. O zaman Da -| ban kalkıb Liyona gitti. Orada el - | bette Puşodan daha usta adarlar | nın gerek olduğunu bildirdiği bulacakdı. Liyonda altı yıl uğraş- dıkdan sonra Vatı da geride bıra -*| ris yolunu tuttu. karak kendi icadı olan çifte sad- meli bir makine yapdı ve onu 45 metre uzunluğunda bir vapura yerleştirdi. Vapurun güzel çark « Tarı vardı. 15temmuz 1789 da Liyonda (10000) kişi bu geminin Sen neh - rinde işlediğine şahid oldular. Bu sırada köprünün üzerinde elinde tabanca soluk benizli bir delikanlı duruyordu: Bu, tecrübesi muvaf - fakiyetle neticelenmezse tabanca- sile beynini uçurmaya karar veren Jufrua Daban idi. Bu gemi tam on bir ay Sen neh- rinde' gezdi. Rober Fulton bu sı - | rada 11 yaşında idi. Teşebbüsünün muvaffakiyetle neticelendiğini görenDaban icadı- ni tamim ederek bundan istifade etmek için bir işletme imtiyazı al- maya kara verdi ve bu yolda bir istida ile birlikte nazırlardan Ka- lon'a gemis'nin ve makinesinin bir ha Go İ (e i Yoz Gemiler, bu istihaleleri geçirerek şimdiki şekillerini — bulmuşlardır. |* İlk buh İyi arlı gemiyi yapan « d Rin adamın acıklı macerası.. « V. BĞi A7 - ea DA Rör lYlelııeb görmüş kime sorarsa - , yerleşdirdi. 1776 yılı haziran ve | teferrüatına kadar gönderdi. nız ilk buharlı gemiyi Amerı'kılıı temmuz aylarında, hayret ve kor- ! lon tabiatile bu plânlardan bir Rober Fültonun inşa ettiğini söy-| kudan dona kalmış ehalinin önün- anlamadığı için işi fen akadem! ler. Meğerse ondan çok evvel Juf - | de oradan geçen Dub çayı ile ona | ne havale e.ti, fen akıdemisi | rua Daban adında b'r Fransız bu-| dökülen Kuzanken suyunda tecrü- teşebbüsüua kab'li tatb'k olup harla gemi işletmeğe muvaffak | belerini muvaffakiyetle y-pdı. madığını tetkik etmst, üzere olmuş, bir Fransız tarihçisi son za- | komisyon teşkil etti. : manlarda ileri sürdüğü bu iddiayı I Kör tali demeıla'r mi? Kon şöyle hikâye ediyor: yona Perye adında biri reis y 30 Eylül 1754 de doğan Jufrua di. Bu Perye de vaktile su üzeri Daban asil bir ailenin evlâdı idi. de. buhul: emi yürütmeğe Ki O vaktin asilzadeleri gibi kılıç ku- | kışmış fıkıt'Dıbıy: a| u:l ge şanacak çağâ geldiği vakit küçük | yiğ işliyem'yeceğini ,id:iı yaşındanberi riyaziyeye meraklı ; d' hy_:]c TÇ l işti olduğundan kendisi topçu veya is- | | smdı ep“ n T; lı:.:?m)ı:'ı'u tihkâm sınıflarından birine ayrıl - Ylllı enBö eıry;.' .d £ m ğ mışsa da o zamanlar hor görülen < :ı-ılıcık ’ Ş Iâ Z :T ;:Y iş 6i bu sınıflara girmesine ebeveyn' & e- Ba m;:.[?:::;îî :ın,ş:“; b I mani olmuş o da istemiyerek piya ü îgn—na"'g._.:— — B n im & i de sınıfına yazılmış ve istemiye rv:—n—sr_noıı"&__ * KST o’-!z S ol:;: D:; f istemiye piyade zabiti olmuşdu. — —zazumarmmm Föamar a. F* da y'ıpı.hn tec..mb.-ı" XA Gel OKT git zaman Jufrua Fulton'un — Klermon OâPlra :edı l;ı_r 'f"ı“ff?."f.î'ısf: '“' n Daban bir ktzı' sevtniş, fakat ken : | 160 ton hacminde, 40 melre u- | rcdı Daban'm'gönderdiği İi disine kralın ikinci oğlu rakip çık- | zanluğunda ve 5,40 metre geniş- lât ile makinenin resim ve p 4 mış ve kıza üzülmeden tesahüp et- | liğindeydi. Makinesinin kuvveti rt fen akademisinin evrakı 1 mesine engel olabilecek olan bu ise 19 beygirdir k nından kayboluveriyordu. Bu esnada Fransa ihtilâli, ? lıyor, halk birbirine giriyor ve * van Fransayı terketmeğe me€'| oluyordu. Memleketine 1796 da dönecekti. Döner dön? de her ne bahasına olursa olsuf, cadını umumileştirmek ar7 yeni bir şey inşasma başladı. ! lâl Daban'ı mahvetmişti. P yoktu... yoktu ama şatosu V" ya! Şatonun bir tarafımı yıkti: j minin demir ve ahşap malzer ni bu enkazdan temin etti. | ni tecrübenin Pariste yapılı VA korusmı ve çocuklarını alarak . 9 Ağustos 1803 günü idi. Gö” rine, kulaklarına inanamı! geliyordu. Sen nehrinin bir cemmi gafir toplanmış, eski vapuruna benzer bir v nasıl yürüdüğünü seyredi Vapurun şekli kendi vapu şi idi. Yalnız aradan yirmi taiş olduğundan makinesi Bu vapuru 1784 yılında eden ve Daban'ın bütün P ken Fulton inşa etmişlerdi. Bütün ümitleri kırılan * Jufrua kend'ni - topl 1832 de koleradan öldü. O © zaman buharlı gem'ler 4€ aşıyor, koca kıt'aları bi ( İryor; beşeriyete kendisin? fin he &a İ * ha ti h b B * suların üstünde buhar ' j le daha mütekâmildi. D kademisinin komisyonuna F na vâkıf olan Perye ile müf | fakrü zaruret içinde 18 - T€Ügi dilen bu nimetten dolayı plânlarını ve tafsilâtını en ince kutluluyordu.