-- Şahin Yavrusu — BÜYÜK DENİZ ROMANI Yazan: Bu baldırı çıplakların ardında 'elken şişirmezlerdi ama... Küçük Hüseyin atıldı: — Bana kalırsa deniz kenarın- dan gitmeliyiz. Ne olur ne olmaz, gene bir kayık buluruz, yahut bizi İnebahtı" ya götürecek bir gemiye rastlarız. İnebahtı ya gidecek bir gemiye rastlamak, boş bir hayaldi. Çünkü bu civarda gemiler hem seyrek görünürler, hem de Venedik'den cenuba geçerken © uğramazlardı. Olsa olsa, cenubdan gelenler Ve nedike dönerlerken buradan ge- | çerlerdi. O gün ellerinden kurtuldukları Kadir Can | y korsanlar da buralara küçük balık.! çı gemilerini, yahud yakın şehir- ler arasında işleyen büyücek ka - | yıkları avlamak için dolaşıyordu. Böyle olmasaydı şüphesiz bu se- kiz baldırıçıplağın ardında kürek sallamaz, yelken şişirmezlerdi. Küçük Hüseyinin fikri herke- se uyğun gelmişti. Ali Reis arka- daşlarına sordu: — Siz ne dersiniz?.. — Deniz kenarmdan gidelim... Denizcilerin gözleri elbette de- nizde olur... Deniz, onlar için bir sevgili ka- dar sevimlidir. Balık, toprağa çıktığı zaman nasıl nefas darlığı düyar,çırpınıt ve boğulursa, onlar "a öyle olacaklarını sanıyorlardı. Ali Reis emir verdi: O halde haydi gidelim.. Yo- Bu sözleri ne yaşımdan, ne de henüz kalınlaşmağa başlıyan se- sinden umulmıyan bir sertlikle söylişrordu. o Ümidlerinin zerre kadar sarsılmadığımı, sanki yalnız yanmdakilerin yüzlerine değil; şu yalçın kayalara, sık ormanla-| ra, sisli tepelere, engin denize ve denizde yer yer sivrilen taşlıklara da haykırıyordu. — Yolumuz açık olsun!... Cenuba doğru yürüdüler. Biraz sonra sahil, birdenbire yükseldi. Yarların kenarından yü- rürken aşağıda denizin taşlara çarpmasından çıkan ses, ormanm hafif uğultusuna karışıyordu. Fakat onların gözleri hep de. nizdeydi. Bir yelken arıyorlardı. Bu yelken isterse o gün onları kovalıyan korsan gemisine aid ol. sunl.. İçlerinde o kadar derin bir ka- ra sevda alevleniyordu. O gün ve o gece geç vakte ka- dar yollarına devam ettiler, Gece- nin geriye kadar kısmını büyük bir kestane ağacınm altında ge- girdiler. Yediler, içdiler. Sabaha karşı sert bir ayaz çık- mışdı. Alinin kuşağınm arasında kav da çakmak da vardı. Ne olur ne olmaz diyerek ateş yakmakdan vazgeçdiler, Ertesi gün erkenden gene yola çıkdılar. Öğleye doğru ormanın içinden sesler duyuldu. Durdular ve dinlediler. Kara Yusuf: — Bn bir balta sesidir, ağaç ke- siyorlar!... Dedi. — Öyleyse yakında bir köy, ya- wd şehir vardır... -- Haydi, sesin geldiği tarafa gidelim... Süçük Hüseyin fikrini söyledi | ise, gitmemiz hağirli olmıyacak sanırım... Kara Yusuf, ne çabuk unuttun, hani gemide bağlı ikna! senin bir sıra arkanda iri yarı bir Hırvat vardı ya, bir ayıdan daha| yabaniydi. Sapaltada bir Türk| beyi, Bosnada bir Türk valisi var, ama, onlara sesimiz duyuluncıya kadar bu andavallılar bizim canı- mızı cehenneme yollamasınlar... İçimizde hırvatça bilen de yok... Meramimızı nasıl anlatırız?.. He. le yolumuz, henüz Venediklilerin elinde olan Zara taraflarına dü- şerse!.. Kara Yusuf kızdı: — Sen de pek kuruntulusun ya! Artık bu uğursuz yerlerin köylüle. rinden de mi korkacağız be!... Başka biri bu fikri kuvvetlen- dirdi: — Biz onların üstüne saldıra- cak değiliz ya... İşoertle falân ne istediğimizi anlalırız!.. — Evet, evet!... Mademki Türk ülkesidir, ne diye çekineceğiz?.. Haydi gidelim... Küçük Hüseyin, hiç olmazsa görünmeden balta seslerinin çık- tığı yere yaklaşmayı, orada ne gö- rülürse ona göre davranmayı ile- ri sürüyordu. Fakat buna da lüzum görmedi- ler. Hattâ Kara Yusuf kendini tu- tamadı: — Sen, yavaş yavaş Tabansız Ahmedin yerini tutacaksın!... — Sen de kör Alinin!... — Onların ikisi de yeğit adam- lardr. Nur içinde yatsınlar... Elbet ikisine de benzesek fena olmıya- | cakdır. — gp Daknaçya ii & Son sözleri Ali Reis söylemişdi. Buna kimse bir şey diyemedi. Marki Valeryonun baskınmda kahramanca ölen bu iki meşhur levendi saygı ile andılar.. Hep beraber balta sesine doğru yürüdüler, Sesler gittikçe yaklaşıyordu. Ağaçlar seyrekleşdi. Fakat on beş, yirmi'kulaç yük- sekliğindeki sık dallar, yerdeki çürümüş yaprakların üstüne sık bir gölge veriyordu. İleride uzunca boylu, iri yarı bir al : vardı. Yanı başında ge- ne iri bir katır duruyordu. Kesil- miş ve budanmış olan bir kötük yerde yatıyordu. Oduncu, ikinci- sini de kesecek, ikisini birden ka- tırın iki tarafına bağlıyacak oOve köyüne, yahud şehire dönecekdi. Oduncuya on adım ancak kal- mışdı. Baltayı sık Ooo sık akisleri arasında, gelenlerin ayak seslerini duymadığı anlaşılıyordu. Fakat bu sırada birdenbire durdu. geriye döndü. Elini elinde sal- lanan uzun bir kamaya götürdü. Sonra bir kaç saniye gözleri büyü- yerek baka kaldı. Sekiz arkadaşı başdan aşağı kadar süzdü. Ali Reis: — Dur, arkadaş, biz haydud değiliz... En yakın kasabaya, ya- hud şehire nereden gidilir?.. Diye güler yüzle söyledi. Aynı zamanda elleriyle ne demek iste- diğini daha iyi anlatmağa çalışı- yordu. Arkadaşlarından bir ikisi de o-! na yardım ettiler. İ Fakat oduncu birdenbire doğ-| ür HABER — Akşam Postası Müellifi: ömer Rıza miki Bir cümelede kelime çeşitlerin- | den herhang si bulunmıyabilir, Fa | kat fil mutlaka bulunmalıdır. Çünkü bu kelime, cümledeki bü- tün kelimelere hâkimdir ve “cümle ancak onun sayesinde teşekkül e - debilir, Fiil bu vazifyi nasıl yapr- yor, Gene bir orduyu göz önüne geliriniz. Her ordu iki kısma ayrı- hır. Birinci kısımda piyade, süvari, topçu harp edenlerle onlara yar- dım edenler, onlara yiyecek, içe - cek verenler, şayet bunlar yarala- nırlarsa yaralarını saranlar bulu - nur. İkinci kısım erkânı harplerdir ve bunlar birinci kısma emir verir, kumanda ederler, Ceneral, erkânı harbin başındadır. Her şey onun emri altındadır. Cümleler de ordulara benzer - ler. Her cümle iki kısma ayrılır. Onun birinci kışmı fail, ikinci kıs- mı fiildir. Cümledeki her kelime mutlaka bu iki kısımdan birine bağlı olmak şerektir, Fail kısmm- daki başlıca kelime, bir isim veya bir zamirdir. Fiil kısmında da baş- Irca kelime bir fiildir. Ve bu keli - me bütün cümleye hâkimdir. Her emri o verir, ve bütün hareket ve faaliyeti o temin eder. Bunu bir misal ile tavzih edelim: The talle man hit the frighte- ned boy. Yani “uzun adam, korkak çocu- ğu dövdü,, Bu cümlenin İngilizcesini evve- lâ iki kısma ayıralım. Bunun fail kısmı: (hit the frightened boy). Bu cümlenin içindeki (hit) füli- ni kaldırdık'mı, geride kalan ke limeler hiç bir şeyi anlatmaz olur. Hit fiili sayesinde adamla çocuk arasında ne geçtiğini anlryabiliyo- ruz, Hit füli ile ondan gelen keli- meler (mef'ul) , fail hakında bir şeyler haber veriyor. Görülüyor ya fiil, diğer bütün kelimelerin hepsnden fazla iş görüyor. O kadar ki İngilizce gramerinin ilk yazıcıları fiile “yerb,, demişlerdir. Verb ise lâtin- ce verbum kelimesinden gelir ve mânası “kelme,, dir. Onlarca asıl kelime fiildi. Onun için onu isim- lerden dahi üstün tuttular, X Devamı var ) ruldu. Bir sıçrayışda, boş katırm üstüne bindi.. — Yahu! Nereye gidiyorsun?.. Dur!... Demeğe kalmadı; kocaman ka- tır, ormanda zikzaklar çizerek gözden kayboldu. / Küçük Hüseyin birer birer ar- kadaşlarının gözlerinin içine ba- kıyor, sanki: — Ben size söylemedim mi? Demek istiyordu. Fakat diyemedi. Yalnız: — Bu herif şimdi bir sürü a - damla üzerimize gelirse!... Diye sordu. Kara Yusuf kızmışdı: — Eğer gelirse göreceği de var. Artık, Türk akıncılarının nal ses- lerinden üç buçuk atan, Türk le- ventlerinin kadırgalarını görünce yüz mil içerilere kaçan bu angut- lardanda mı korkacağız be?. On- lar gelmeden biz üstlerine gitme- liyiz. Böyle çekine çekine orman- da dolaşmakdan bir şey çıkmaz, bir an evvel Türk kalelerinden bi- rine varmak lâzım... Ali Reis, şu hançeri bana ver bakalım!... ” Devamı var ) | Tinzilizced dersleri 2) Yazan: Aka Gündüz Ben 1914 de yetişdim. O günkü No. 44 savaş avadanlığı, toplar, tanklar 1914 dekinin yanında hiç kalırdı. İşte 1914.. Bugünkü savaş ve ö- lüm avadanlığını 1914 görse şaşı- Tır. Evrensel barış bunlarla olmaz. Pusatlar inerse korku da iner, korku inince tepelere savaş biner, ölüm biner. Pusatlar artarsa korku artar, korku artınca çabuk davranmak ülküsü uyanır. Gene ölüm patlar. Pusatları büsbütün yok etsek, o uzada başka çeşit pusat çıkar. Kimya, bakteri, elektrik, radyo, ne bileyim daha ne... Acundan savaşı, boğazlaşmayı kaldırmak için ilk yol, bugünedek' tutulan yolların bozukluğuna i- nanmakdır. Önce buna inanma- malı. Sonra yeni yollar aramlı. Geçen yıl bana Nubelfen ündülü- nü verdiler. Çatlamış bir pota gibi yüzlerine fırlatdım. İnsanları ve insanlığı öldürmek için bulunan dinamitden kazanılan paraya el uzatamam dedim. Para ile günah bağışlatmak! Uçmak anahtarımı satm almak! Nobel ündülleri de bundan başka bir şey midir? Amma bugün Nobeli (o gökler. den inmiş bir Tanrı kızı sayabili- riz. Kendisini öyle gölgede bırak- dılar ki... Diyeceğim şu ki kızım Omikro! Acundan savaşı, boğuşu kaldırmak için hiç başka bir şey kaldırmamalıı. Sadece... Omikro'nun kanburu doğru- lurmuşcasına sarsıldı. Çukur göz“ İleri fırladı.Susan”profesörün. daklarına bakıyordu. Esoes şöyle bir bakmadı, eğildi, en gizlisini en yavaş sesiyle söyledi: —Sadece... — Ölümü kaldırmalı! — Ölümü mü?!! — Evet.. Ölüm nedir? Her ney- se, işte onu ortadan kaldırmalı. Eğer aramızdan ölüm yok olup gi- derse dünya düzelir. İnsanlar bir- birlerini kurşunla, gazla, süngüy- le öldüremiyeceklerini anladıkla- rt gün evrensel barış kendiliğin- den başlamışdır. O gün gelirse öldürücü salgm- lar da ortadan kalkmış olur. Etiy- le, kemiğiyle, kanıyle (o ölmezliğe kavuşan adam için ne hastalık, ne sancı kalmaz. Bunlar ölüme gi- dilen yollardır. Temel olan ölüm kalkınca bu yolların hepsi birden körelir. — Büyük topların atdıklarına ne diyeceksiniz? — Eğer her top güllesi değil, a- tılan bin gülleden birisi bir a- dam öldürseydi yer yüzünde yaşı yan kalmazdı. Amma bir gülle bir adama dokunmuş. Gövdesini tuz buz etmiş. Bu ölüm değil, bir fi zik varımdır. Önüne geçilmez. Fa kat bir kurşun bir kalbi delince o adam neye ölsün. Bir kılıç bir baldırı parçalarsa, bir gaz bom- bası yayılırsa... Asıl korkunçları bunlardır. Kırk yılda bir tam vu- ruşlu bir gülle gelecek de adamı öldürecek.. Bu da insanlığın, ka- çan ölüme armaganı, yolluğu ol sun! Küçük kanbur: — Bu bir kuruntu diyemedi. Çünkü karşısındakinin kim oldu- ğunu biliyordu. Şimdiye kadar 5 altr buluşu bütün bilim evrenin de alkışlarla onaylanmışdı. Bir Amerikalı doktorun çıkar- dığı ingi (bronşit) bingi (nezle) Esoes idi. Parisdeki Staviski adımda bir merikalı milyarder satdı. Esoesin yakın landılar: yorsun? olacak? yapılan bu aşı az Ordinaryos profesör keri kurtardı!) Bu çeşit gazeteler benzerler, başladılar: li ) Profesör Esoesin bulduğu şırımga da böyle du. Akademiye verdiği mr? de Esoes mz sö; lüm düzdür. Kel hiri kadar sert) bir sülüsyo” gi dum. Onu şırmga ediyorum” seri kökünden sağaltmıyo”” 4 rem gibi, frengi gibi sancıları gideriyor. Yale? | Yan gene dinçliği bii Kobra yılanmın zehiri “ lâfını işiden so merikalı hemen kahve ormancılarını Esoese — Ormanlarınızı kurtaracağım ne veriyo —Ne istersen veririz. | Noterde işlerini bitirin” Amerikaya koşdu, batı A taşlara | dökdü” yanda yazıldı ki Kobra 7€ na yetişdi. Delikli şilin, frank, filorin sere birebirdir, kim yılanı isterse Ümanite bin sterlin göndersin, j tane genç kobra gönderi!” kobranın zehirinden çikar. Her tüp üç er EM Alma ve başka dile çeviri Devlet yasasınca ko'u udurl! aşısmı gerçekden bulan P kademisine gönderdi. gok güzel verimler verdi. Bir sörün katına dikildi. yapdı aşının formülünü sald —Niçin hırsızları — Siz karışmayın, dedi. nun çok yerinde hırsızlar, lardan daha itibarlıdır. Ve şey acunun her yanında tatl Ben o aşıyı insanlara | için buldum. Bende kalsaydi lacakdı? Amma şimdi b Dediği oldu. Bir gün ve Amerika gazetelerinde bir ix gara kopdu: (Kendisine p bi adımı veren doktor Esoesis Tİ ta dum diye ortaya atdığı aşı Y* dır. Aşılananları öldürüyor! sin en sayılı bankerlerinden " adamlarından Mösyö Sta bankeri öldürecekdi. Bereket Vi sin Amerikada milyarder PM. cılk iylik kurumu'nun baş do tişdi de yeni bulduğu aşı ile Derken döllşrder başl mir verdi. Bu kez: başka (Milyarder cılk'm ne iyilik sever, fazilet dam olduğunu herkes bilir. de insanları bronşitden ve © sıyle bin türlü hastalıkdan ran aşıdan beş milyon do! İrp yoksullar için işliyen serlere parasız dağıtdı. mize göre bu aşının fo K satın almışdır. Aşılar bund3 | ra kendi sağlık kurumun©?” / zari yapılıp Başka markalar araşdı”5. zda Rİ | m im da Avf to Aa lâğım W Kasa bir Al ağ mi