“'BÜYÜK DENİZ ROMANI —— Şahin Yavrusu —— öldüren adam! İki gün evvel Pariste Yazan: Şahin Yavrusunun yüzünde mor çizgi- lerle kan lekeleri birbirine karışmıştı: .. 5-S0 hrtmal, Onu, kırbaçlıyorlardı Bütün esirler geminin daracık anbarına üstüste yığılmışlardı. | Şahin Reisin karısı, örtüsüne sım- sıkı bürünmüştü. Mini mini Ay- şeyi kalbine sokacakmış gibi bağ- rına bastırryor, şessizce — ağlıyor- du. Henüz on iki yaşında olan Şa- hin yavrusu ise annesinin biraz ön tarafında, dimdik duruyordu. San-| ki annesiyle küçük kardeşini her hangi bir düşmandan, her an ko - rumağa hazır bulunuyordu. Yü - zünde boydan boya morarmış bir çizgi ve kan lekeleri vardı. minin güvertesini dolduran bu bir sürü gâvurun ortasıtı — atılacak, | hepsini birer birer hakedecek, ba- basını, yanıbaşında duran annasiy-| le ve kardeşini de kurtaracaktı. O zaman, esirler efendi, efendiler de esir olacaklardı. Zaten bunu denemiş değildi ki. Babasını küreklerin başına zincir- lemek için ondan ayırdıkları za- man az mı çırpınmış, — sağa sola saldırmıştı!... Fakat bütün bunlar fayda vermemiş, fazla olarak kır- baçla vurulmuştu. — İşte yüzünde-| ki mosmor çizgi ile kan lekeleri bundan olmuştu. Anbarın kapağı sımsıkı lııpın-: mıştı. | İçerisi yirmi dört saattenberi biriken sıcak nefesle dayanılmıya-' cak kadar fena köküyor, ciğerleri | 'âç Bırakıyor ve bir çoklarını kesik kesik öksürtüyordu. Bu zaman içinde yalnız bir de- fa kapak açılmış, aşağı bir kucak| ve kapkara ekmek parçası atılmış- tı. Türk esirleri bir taş kadar sert olan bu yiyecekleri — almışlardı. Ağlıyan ve inliyen küçüklerin el- lerine vermişlerdi. Çocuklar on- ları kemiriyorlar, fakat susuzluk - tan kuruyan dilleriyle ıslatama - dıkları için, yiyemiyorlardı. O gece, gemi, fena halde sallan- mağa başladı. Anbardakilerin bas- ları daha çok dönüyor, hattâ otu- ramıyorlardı. Habibe ile mini mi- ni Ayşe de koyun koyuna bir ke- nara yaslanmışlardı. Fakat Ali, sanki babasının denizciliği onun damarlarına işlerken — yüz misli artmış gibi, “bana mısın?,, demi- yordu. Kusanlar, ağlıyanlar, inliyen - ler, kıvrananlar... Birbirlerinin boyunlarına sarılarak — hıçkıran - Küçük Ali bunları gördükçe büsbütün kızıyor, şu anbar kapa - ğını kırmak ve dışarı — fırlamak, bu zavallılara hiç olmazsa — biraz hava vermek için köpürüyordu. — Alil.. — Ne var anne?... — Hıxs di, sen de şöyle yaslanı- ver, hiç uyumadın... Hep ayakta kaldın. Hasta olacaksın!... Ali, anmesinin kendisine doğru uzanan elini tuttu, onu avuçları - nın içinde okşıyarak gözlerine ba- kacak ve şöyle diyecekti: — Sakın üzülme anneciğim!.. Yakında karaya çıkrsağız... Orası elbet buradan rahattır. Ben de az zamanda büyüyeceğim ve sizi de, “ babamı da, babamım arkadaşlarını da kurtaracağım!... Yeter ki bir - birimizden ayrılmıyalım !.. . Metresini: Kadir Can No. 1 yakalandı Geçen Ağus- bir gecesinde Pa - ris — Sens yolun- e ; da cereyan eden Mini mini kalbinde bu hulyaya| bir facianın faili karşı öyle bir inanış vardı ki... lan Goldi Faka bunları söyliyemedi. Çün-| AD Yoldmano - kü annesinin ona uzanan'elini tut-| " iemindeki k; evvi ğ i il iki gün tuğu zaman, kızgın bir maşayı tut-| Ki g ç muş gibi oldu. Pariste tevkif e - O ne ateşti!... dilmiştir. Gözleri korku ile büyüdü. Goldmanoviç — Fakat, sen hastasın anne!...! metresi Marie * Benim bir şeyim yok... Ayşeyi ba-| Bernadette - Pru na ver de, daha rahat et!.... Hay- »<t ve karı koca — T: Yazan: Aka Gündüz — Ben, yapılmamış, yapılmı- yacak işleri propaganda etmedim ki, dedi. Ben yapılacak, yapılma- sı gerek alacak şeyleri söyledim. Gazete patronları o günlerdeki satışları artsın için ardına fotocu- larımı taktılar. Fakat bulamadı- lar, Esoes onlara şu cevabı verdi. — Siperlerden kaçmak için ve- sika çıkarttınız. Ben vesikelrlara resim çıkartamam. Yüreğiniz sağ- Tamsa sipere geliniz, resmimi ora- da alınız. Kocaları sipere giden kadın- lar, gitmemek yolunu bulanları | (Alma ve başka dile P| Devlet yasasınca k nek atımla dört pül var. — Sen barikermişsit. — Bizim köye gö''ü — Ey, bunları Ö Mı istiyorsun? — Yooon... Bir şim var. Başka *" Kırmızı yanaklı !© dır. — Evermek mi iH7 | — Şey.. Şu birliŞ Esoes istese hem N ri veririm. a — Vazgeç bu —Neden? Düşüne | di!... Annesi, titriyordu: — Çok hasta değilim yavrum!.. Deniz tuttu da ondandır. Fırtma bitince geçer. Haydi sen biraz u - yul... Şöyle yanıbaşıma — otur da, başını dizime koy!.... f Alinin ilk defa olarak — gözleri yaşardı. Annesinin yüzünü avuç- larma alarak okşadı; öptü, öptü!. Mini mini Ayşe her şeyden ha- bersiz, mışıl mışıl uyuyordu. Anbarda ağır bir hava, bir me- zar sessizliği vardı. Yan taraftan, vardiyanların tok l mak sesleri, forsaların kürek çe- kişleri, rüyada gibi duyuluyordu. Genç kadın: — Kocam!... Diye inledi... Küçük Ali ise: — Ah, kurtulmak ve sizin hepi- nizi kurtarmak, gene beraber - ve, | mesut yaşamak kısmet olacak mı? Diye düşündü. Gözlerini vum - du. Koca dalgaların arasında çai - “kanen gemi ve fırtınanın kurkunç| sesi ona küvvet we ümit yeriyor gi - biydi .. Şahin Reis te, kuvvetli kollariy- le küreklere asılırken aynı düşün- ce ve hislerle doluydu: — Her yokuşun bir inişi, her ge- cenin bir gündüzü vardır!... Dedi.. Lâkin bu iniş ve bu gündüz pek uzak olmasaydı!... Aklıma, hiç olmazsa karısını ve çocuklarını kurtarmak için, bir ça- re geldi. Elinde kırbaçla yanıba- şında dolaşan nöbetçiye döndü: — Ben Marki Valeryo ile gö - rüşmek istiyorum. Dedi.. — Sen küreklerle görüş!...Söy - liyeceklerini ancak onlar dinler!.. Oberto isminde Göldmanoviç iki arkadaşı ile — Marsilyadan Parise doğru gelmekte iken arala- rında çıkan bir münakaşa yüzün - den metresini son sür'atle giden o- tomobilden atmıştı. Prunet derhal - yetişilerek Sens hastahanesine kaldırılmasına rağ- men kurtulamamış ve düşme neti - cesinde vücudu hurdahaş olduğun- dan ölmüştü. Karı koca Obertolar cinayetten birkaç hafta sonra birotelde tevkif edilmişler, fakat bütün buçalışma- lara rağmen katil Groldmanoviç bir türlü yakalanamamıştı. Goldmanoviç zabıtayı aldat - mak için derhal sakal koyuvermiş, elbiselerinin şeklini değiştirmiş ve bir rahip gibi yaşamağa başlamış- tı. İki günde bir otel değiştirmek- te ve pek nadir olarak sokağa çık- maktaydı. Bu itibarla izine tesadüf fevkalâde güçleşmişti. , K et ki: . 'da Çi aat nihayek iki gün evvel Kai Dördüncü kara sinek tedlümd İ MT İi? ; & — Sudur ki, sağ maâiyetinde üç dört polisle tevkif mc:ı;:ıı:ı. izkodüyü Belür N gİN elmekıüute ikamet etmekte oldu- H L Nefer (di) diyen ğu otele gitmiştir. - landı. 4 Ş — Esoes bu. Hiç şakası yok. 4 dıiı:v::fn:dn:'î:: î:km.;;:î Makineli tüfengi kapınca açıkta Arkadaşı gözler ateş ediyor. t N durduğu burovnik tabancasmı çe- kerek kendisini müdafaa etmek ve kaçmak teşebbüsünde bulunmuş- sa da nihayet teslim olmak mec- buriyetinde kalmıştır. İlk isticvapta katil cürmünü in- kâr etmiş ve Prunet'in münakaşa esnasında otomobilinin kapısını açarak 25 kilometre sür'atle giden otomobilden atlamak istediğini fa- kat düşüp yaralandığını ve bu va- kadan korkarak kaçtığını söyle- miştir. Sakallı katil hapisaneye götü- gönderdiği için onu öpmek iste- diler. Bulamadılar. Nişanlıları ateşe sürülen kız- lar, sürülmiyenleri sürdüğü için ona teşekkür etmek istediler. Bu- —Değil ama, işin — Niçin olmasın — İlkönce o ca bir mülâzım! FfT salmış. En büyük #" i4 lamadılar. Yavrularını süngüye vermeğe | mem ne doktorluğu gönderen analar, gitmiyenleri | köydeki tombalak #” gönderdiği için ona sarılmak is- tediler. Bulamadırlar. Sen vereceksen, Bulamadılar. Çünkü o, bir haf- | ver. Keçilerle tadan beri siperlerin en ateşlisin- | binek atın senin olsi” de, en ölümlüsünde göğüs göğü- || — Dur bakalım, se, kurşun kurşuna döğüşüyordu. mıyız? Esoces ilk haftada alayın içine | —. Biz öleceğiz bir masal ünü salmıştı. Yedek za- | Esoes misağ kala: bit Esoes'ın almadiğı alıp başar- | bizden önce o.. madığı kanlı iş yoktu . Askerleri — Peki. Başüstütü onu gökten inmiş, yüzü çirkni, fa- böyle ıöyledin' iştel kat gönlü güzel bir yiğitlik şama- yoruml ğ nr sayıyorlardı. Bir asker otuz adım karşıdaki düşman ıiperindegı gözünü —ayır- mıyarak yanındaki < .ere dedi deri ayırmayarak sol — Ben üç kara sineği nasıl dü- | Janan yaralıyı şürdüğünü gördüm. — O, bizim alaya gelinciye ka- dar doğrusu tayyarelerden hepi- miz ürküyorduk. — Bombardıman — tayyareleri- nin adına kara sinek diyiverince hepimiz gülümsedik. İçimize bir güveüi geldi. — Böyleleri yedek zabit yap- mamalı. Ordunun kök zabitliğine almalı. — Yedek te olsa kök te olsa başladı: — Neden haber vermiyorsun?..| — *? Valeryonun hoşuna gidecek — bir rülmüştür. sözüm var!... Nöbetçinin yağlı kırbacı Şahin| doğru gelmiye başlamıştı. Rcisin yarı çıplak omuzlarında ve — Ne var? Ne oluyor?... boynunda şakladı: — Sus, diyorum sana!... Şahin Reisin dişleri gıcırdadı. Gözleri öyle korkunç — bir surette büyüdü ki nöbetçi bir an korku ile geriye fırladı. rüşmek istiyorum. yeceğin varsa bize söyle!... liyim!... Çok mühim... — Ben Marki Valeryo ile gö - — Ne yapacaksın?... Bir söyli - — Hayır, kendisiyle görüşme - aldığı işi başarıyor ya, sen ona bak. — Sana bir şey söyliyeyim mi? Ama aramızda kalsın. O zabittir, biz nefer; duyulursa bize darılır- lar. j — Neymiş o söyliyeceğin? — Ben köyümde biraz - varlık- Tryım. Köylüler beni epeyce sa- yarlar. — Amma da sın. Bir kurşunda ta ateş ediyordu. Makinelinin kesildi. Şahin Reis, doğrulmak ve bu sersem herifi bir tokatta yere ser - mek için silkindi. Fakat ayakla - rmı geminin kalım döşemesine bağ hıyan zincirler buna meydan ver - medi. — Alçak!... Diye mırıldandı. Sonra sesini yükseltti. — Bütün kürek mahkümlarını yerinden hop latan, gök gürlemesine — benziyen| bir sesle haykırdı: — Heeee...... yl.. Kim var ora - da? Zabit efendi.. Buraya baksa - nal.a Güverte kapısındaki zabit za - ten gürültüyü duymuş, — o tarafa — Neden bahsedeceksin?... — Benden ve paradan. — Marki Valeryo senden bah - sedildiğini istemez. Fakat parayı çok sever doğrusu... Zabit hızlı hızlı uzaklaştı. Biraz ileride, yan yana duran küçük Hüseyinle Kara Yusuf, baş- larmı ikide bir çeviriyorlar, reis -| lerine bakıyorlardı. * Şahin Reis biraz evvel kapıdaki zabite: Diye bağırdığı zaman ikisi de hemen onun yanma koşmak: — Emret reis!... (Devam edecek) aö Kd öibesitllüelik gel DÜ he D Derelele SA ee e ĞÜ ÜLA İA ĞĞ DA AÇ e BİLAL — Ben köyümü bilmem, tanı- | — Siperin mam, Beş aylıkken babam ölmüş. Anam sütninelik etmek için ka- sabaya gitmiş. Beni de bir hama- lın karısına bırakmış. O günden buralara geldiğim günedek güm- rükte hamal yamaklığı ettim. A- ma burası iyi doğrusu. Kurşun, ölüm varsa da adama yiyecek, i- çecek, giyecek veriyorlar. — Lâfımı kesme. — Söylemiyorsun ki. — Söyliyeyim. Ben köyümde biraz varlıklıyım, Otuz keçim, 45 koyunum var. İki ineğim günde sekiz dokuz litre süt verir. Bir bi- iyitıraş bıçakların