& S1 5000 jj — Senden daha önce gidecek yüz binlerce... — Devletin emri emirdir. Ben gideyim de isterlerse (seni adama benzetemedik git işine!) diye kor- sunlar. Marahgozün kartsı © kocasının yüzüne baktı. Kocası yere baka- rak karısına söyledi: — Benim torbâyı, kunduraları nereye koydun? Komşu ile bera - ber gidip görünelim. İki komşu yolda bir şey konuş - madan bayraklı yapının önünde tramvaydan indiler. Yapmın önü iğne atılsa yere düşmiyecek kadar kalabalıktı. Her kalabalığın az çok bir şamatası vardır. Fakat bu büyük kalabalığın nefes aldığı bi- le sezilemiyordu. Birbirlerine küs- künmüş gibi düran bü insanlar sı» ra bekliyorlardr. Miskin, komşusu ile yan yana durmuş dört bir bucağa bönbön bakınıyordu. Önünde uzun boylu, Alma ve bâşka dile çevirme! Devlet yasasınca koru'udur. mı? Öteden bir ses: — Bir dayın ve onun bir kartı varsâ yarar, Esnaftan biri söze karıştı: — Katıra sormuşlar: “Baban ' kim?,; O da “dayım attır!,, demiş. Susmuşluk düğümü gitgide çö- zülüyordu. Pehlivan yapılı, pos bir yıkiı, kolları srvalı bir adam man- trk yürütüyordu: — Bizi ne diye götürürler? Bi- zim işimiz var. Biz olmasak halk da askerde et yiyemez. Bizi bırak- salar da... — Sen kasap mısın? — Hem atadan kalma kasa- bım. — Daha iyi ya, en önde seni götürmeli. — Neden? — Bu iş kasaplık iş de ondan. uzun yağlı saçları omuzlarını kir. | leten sıska bir genç duruyordu. 1- kide bir yanındaki favurileri Va - lântinoya benziyen, kısa boylu, ye- şil zeytin yüzlü delikanlıya mırıl- danıyordu: — Monşer! Amcamın gönder - diği kartı içeri vereli iki saat oldu. Beni öyle de almıyacaklar böyle de. Ne diys beklete beklete ruhu - mu incitirler bilmem ki? Zeytin yüzlü soruyor: — Sizin askerliğiniz yok mu? Karşısındakini yukardan aşa - Zıya kurumlu kurumlu süzerek: — Yok ya. Ben şairim! — Demek şairleri almıyorlar? — Güzel san'atlardan olanların öyle kanla ateşle ne ilişikleri ola- bilir? — Öyleyse beni de almamaları gerek, — Şair misiniz? Elini bir fırça ve paket tutar- mış gibi yaparak: — Hayır, ressam. — Almamaları doğrudur. kerlik kanununa bakmadmız mı? — Öyle bir kanun var mı? Mermer merdivenli büyük ka- pınm önüne gelen bir yazıcı $airi çağırdı. Şair kalabalığı incitmiye- rek gitti, Ressam derin bir düşün- ceye dalmıştı. Kart verecek bir amcası yoktu. Kanunu da bilmi- yordu. Fakat hak haktı. Marangoz yavaşça Miskinin kolunu dürtüp şairle ressamı gös- termişti. Şair çıktı. Yüzü gülümsüyor- du. Askerliği varmış ama amcası- nın kartı üzerine depo alayı ya- zıcılığnda bırakmışlar. Ressam sordu: i | İ mi benzetiyorsun efendi?! As| — Demek Güzel san'atlar için | kurtuluş:... — Şimdilik yok. Gelecek yılba- şından sonra bir kanun çıkarılma sı düşünülüyormuş. Sosyalist marangoz dayanama- dı: — O güne kadar ölme ressa- mım ölme, kanun çıksın da kur- tul! Diye yarı sesli bir kahkaha ko- yuverdi. Bu kahkaha taslağı ora- dakilere de geçti. Sol yakasındaki bir avuç toplu iğneden terzi olduğu anlaşılan | gişmanca bir adam; — Güzel Sanat dediğin de ne? diye sordu. Ben bu şeh'rn içinde en güzel kostümleri dikerim. Bu Bir pol's mütekaidi olduğu ya- kasındaki rozetten anlaşılan adam atıldı: — Harp siperlerini . salhaneye — Şey.. Hayır.. Öyle demek is- temedim. — Ya ne demek istedin? — Hani.. Şey demek istedim. Karşımıza çıkacak yatları bir çır- pıda doğramasmı bilir de.. Hani âziz yurdumuzu korumak.. Kasap polis mütekaidine sor- du: — Efendi, senin yaşm geçkin. Sizin doğumluları da mı çağırıyor- ! lar? — Hayir. Ben oğlum için gel- dim. Çocuğun biraz nezlesi var. Bir kaç ay izin almak için dokto- | ru göreceğim, Doktor bizim eski apartıman komşusudur. Miskini çağırdılar, Ezile kakıla, itile dürtüle, zar zor merdiveni çıktı. Marangoz kurnazlık etti. Miskinin arkasın- dan yürüdü. — Seni çağımadılar, sen ne di- ye sıramızı kapıyorsun? Sesleri yükseldi. Marangoz sağa sola Mis- kini göstererek fısıldadı: — Ben bu şubenin değilim. Bu önümde giden yarı deli, yarı aptal bir saralıdır. Ona yardım ediyo- rum, Sızıltı sesleri durdu. Marangoz, Miskine yapışık gibi daldı içeri. İki döktor Miskine baktılar. — Senin bir hastalığın var mı? —Yek. — Hiç, hie bir hastalığın da mı yok? — Hayır, yok. — Romatizman falan? — Yok, — Sıtma cektin de dalak olma- dın mı? — Olmadım. — Fıtık da mu yok? — Yok. — Tuhaf şey! Doktorlar bakıştılar. Sonra birisi , sordu: — Başın olsun şöyle azıcık ağ- rımıyor mu? — Ağrımıyor, — Bak sağ elinin iki parmağı sakat, — Kalan üç tanesi yeter. — Tuhaf şey! Tuhaf şey ! Sıhhi- ye Müfettişinden teskere getiren #en değil misin? — Değilim, — Sıhhiye Müfettişini tanımı. | kanun çikarsa bize de yarayacak» | İ yük bir köydür. Bu semtin şehir .HABER — Akşam Postası, i e e Resimde görülen Mis Doroti Pognton ile Mis Flinor Jarret Los Ancelosta “atletik klüp,, na- muna bu seneki Amerika yüzme yarışlarına girecek olan iki yü- zücü kızdır. Her ikisi de geçen seneki Amerika yüzme müsaba- kalarında iyi dereceler almışlar. di. sr iaanei seren ere sn, Şikâyeter, Temennier: Rami halkının temennisi Rami halkı namına gazetemize gönderilen bir mektupta şöyle de. niliyor: “Rami iki bin küsur haneli bü- le muvasalesini daha kolay bir hale getirmek maksadile buraya otobüs işletilmesini belediyeye verdiğimiz bir istida ile rica et - miştik. Tetkikat yapıldı, otobüs işletilmesi muvafık bulundu, hat- tâ otobüs seferlerinin Cümhuri - yet bayramında başlıyacağı bile umuluyordu. Fakat henüz sefer - Ter başlamamıştır. Kış gelmek &- zeredir. Bu mevsimde buraya o- tobüs işlemesi halkı çok memnun edecektir. Rami — Sirkeci veya Rami — Beyazıt otobüs seferleri- nin bir an evvel başlamasını te- menhni ederiz.,, Bu rezaletin önüne geçmeli “Aksarayda Valde camiinin karşı tarafındaki yangın yeri ors talık karardıktan sonra namuslu kimselerin geçemiyeceği bir hale geldi. Burası akşamın saat yedi- sinden sonra bir takım uygunsuz kadınların pek fazla dolaştıkları ve bazı münasebetsiz erkeklerle çok çirkin hareketlerde bulunduk- ları bir yer haline gelmiştir, Bütün mahalleli şikâyetçidir. Bunun ö- nüne süratle geçilmesi alâkalı makamların nazari dikkatlerini celbetmenizi rica ederim.,, Aksarayda: K.E. Bir malâlün temennisi “Bendeniz malülüm. 934 sene- sine ait ikramiyem verilmediği için Bursa askerlik şubesine mü- racaat ettim. Mesele Ankara te- kaüt şubesine soruldu. .5/7/934 tarih ve 2038 - 21014 sayı ile ve- rilen cevapta bu matlübumun es- kisi gibi İstanbul şubesinden alı- nacağı bildirildi. Bu sarahate rağ- men bir tefsir ihtilâfı dolayısile evrakım ikidir Bursaya, oradan da İstanbula havale ediliyor. Az maaşlıyım, Bursaya oradan da İs- tanbula sık sık gidip gelmeğe ma- Ki iktidarım müsait değildir. Alâ- kadar makamların meseleyi tet- kik etmelerini rica ederim.,, Küçük Mustafa Paşada kadın- lar hamamı karşısında 24 mıma- ralı evde malül mütekait Ali yor musun? —Tanımıyorum. — Be miskin adam! Öyledir de | onun arkasından koştu. Kolundan | dığa vurdu. Tok sesler dW” bizi iki saatten beri ne diye uğraş- sun? Utanmaz! İ dört defa kapalı gözle 1 ikine! teşrin 1931 AKDENİZ KORSANİ ŞAHİN REİS Valeryo, defineyi başkasile paylaşmamak çaresini arıyordu İhtiyar korsan iki ayağının üs- tünde çömelmiş olarak yavaş ya- vaş hem yerlere bakıyor, hem de yan taraftaki kayalıklara doğru ilerliyordu. Orada yerden tavana kadar belki yirmi tane oyuk vardı. Hepsinin de karanlık ağızları bu cesur ziyaretçileri yutacakmış gibi açılmıştı. O sırada mağaranın diğer kapı- sında bir taş düşmesinden doğan gürültü oldu. Valeryo bir yay gibi doğruldu ve kılıcına davrandı. Deli Süleyman güldü: — Telâş etme sinyor!... Bir kuş uçmuştur yahut bir kaplumbağa, yürürken bir taşı devirmiştir... Şimdi kayaları eliyle yokluyor- du: —Şu sırala şu yükseklikte bir oyukta idi, Ağzını büyük bir taşla tıkamıştık. Eğer elimiz o ta- $a rastgelirse sarstığımız zaman kımıldanacaktır, Valeryo da duvardaki kaya çı- | kıntılarını sarsıyor, iğreti taşı bul- mağs çalışıyordu. Fakat bulamadılar... Süleymanmı canı sıkılıyordu. Adamakıllı yorulmuştu da. Ter içinde yere çömeldi. Artık daha kolay görünen kayalığa, oyuklara dikaktle bakmağa başladı. Valer- yo sordu: — Ne düşünüyorsun?... — Gözümüz açık olarak bula- mıyacağız!... Anlaşıldı... Bir tec- rübe yapmalıyız!,. ş — Gözünü kapayarak mı ara - yacaksın? — Evet!., —Delirdin mi? Açık gözle gör- miyen... — Kapalı gözle daha iyi görür. Çünkü kafası daha iyi toplanır.. Vaktiyle hangi tarafa © gittiğini, "kaç adım atığını iyi hatırlar... — Mağaradan ayrılırken üç definenin olduğu yeri Oruç reisin Ooönünde bulduğumu sana söylemedim mi? — Evet!, — Şimdi de öyle olacak.. İhtiyar korsan geldiği yola dön- dü.. Geçidin genişlediği yerde, yü- zü mağaranın içine dönmüş ola » rak ayakta durşu. Gözlerini sım sıkı kapadı, ağır ağır o yürümeğe başladı.. Valeryo hayran bakıyordu. Deli Süleyman kayanın dibine geldiği zaman durdu. Duvarı yoklamağa başladı. — Şurada olacak!.. Diye bir noktaya elini bastır - dı: Valeryo da oraya gitti. Kayayı iyice gözden geçirdiler. Süleyman orada her tarafı asıl (o kayalıktan ayrılmış olan bir taş arıyordu. Ni- bayet onu da buldu. Sert ve sarsıl- maz bir kanaatla: — İşte burası. Şimdi şu taşı ye- re atmak lâzım.. - Sandaldakileri | çağıralım da indirelim.. Deli Süleyman mağaranın ka- pısına doğru yürüdü. Valeryo, aklına mühim bir şey gelmiş gibi tuttu: Biz ikimiz indirebilirizf me... — Acaba?... 1 — Siz kaç kişi kaldırmıştı. — Üş!.. Üç amma her biri kişiye bedeldi.. Deli Süleyman son sözleri lerken alaylı gülmüştü.. Valeryo kızdı. Kendisi” hiç umulmayan bir irade 7 —İyi ya!.. Yalnız ben otuf ye bedelim.. Sen de caba! Ihtiyar korsan sözü uzat Hazır danayı yüzüp yüzüp teb” ruğuna getirdiği o sırada çe çıkarmak istemiyordu. içini şöyle söylendi: — Sen bunu başka zaman lemeliydin amin... Halbuki Valeryonun doru ğu tutmuştu. Artık büyük defi, | nin başkaları tarafından kaldi madığına kanaat gelmişti. Be korsanın bu define masalını disinin kaçabilmesi için bir par” ne olarak uydurabileceğini de şünmüştü, Fakat buna da ii yoktu. Zira bu adam her ş€ evvel çok açık konuşan, yür! dekileri gizlemesini hiç bilmif” bir insandı. 4 O halde bu define vardı ve? kayanın arkasında idi.. Deli Süleyman ise: — Belki tayfaları çağırmak y ! hanesiyle kaçacağımı İ sindir.. Beraber gidelirm!.. Diyordu. . Halbuki Valerş9” tık bunu değil, defineye yali” başına sahip olmanın yolunu yordu. Bunun için de üçüne dördüncü bir adamın bu yeri * mesini istemiyordu: : — Hayır onun için değil. si inanıyorum.. Artık hiç bir süpli kalmadı.. Haydi taşı yere yer çalışalım... İhtiyar korsan Valeryonun 1” na mâna veremiyordu. En son? y nun bir an evvel defineye va mak istediğini, yahut henüz © nin var olduğuna inanmalı. zannetti, Beraber kayaya yakl ; tılar.... Valeryo belindeki hançeri” yı şm kenarlarındaki yosunlar” ir Sonra sapını yan taraflara: yi” ğa okarak bir manivelâ gibi landı., pi Şimdi aşağı yukarı küçük e masa büyüklüğündenki 199 VA kolay kımıldanıyordu. Kenarları epeyce açtıkta” a ra taşın üst tarafındaki oyuğ” tr. Oradan gene hançerinin gi la kımıldata kımıldata eyi” got? rıya sürdü, Biraz daha da gif taş büyük bir gürültü ile 76” tü. İkisi de başlarını taş * ii gediğe uzattılar. Bir yığın ve kuru otları çekince biF kenarı göründü. idi İhtiyar korsan geriye © — İşte!., ile İ Valeryo hançerin $8P*” idi —Dolu!...