e— ” Z ea ON -— — 1- 5S000 — " Birtürlü bulamıyordu. Vakit geçmişti. Lâboratuvar memurları yemeğe çıkmışlardı. Nöbetçi me- mur yanına geldi: — Sabahtan beri ne düşünüyor- sun? dedi. Yemeğe — gitmiyecek misin? Miskin uykudan henüz uyanı- yormuşcasına mırıldandı: — Öğle oldu mu? — Geçti bile. — Bilmem. Dalmışım işte. “— Hiç böyle daldığım yoktu. Miskin söylemek istedi. Yutkun- du. Utancı söyletmedi. Lâboratu - var memuru kendisini yumuşak bir sesle avutmağa başladı: — Hiç kederlenme. Hayatta böyle şeyler olur. Gençliktir bu. Hepsi gelir geçer. Her şey unutu - — Bana mı söylüyorsun? Ba. na söylüyorsan, niçin? — Hani, şey.. Boykot işine pek aldırma demek istiyorum. — Nasıl boykot işi? Hiç bir şey bilmiyorum. — Öyle ise sana bir iyilik e- deyim. Arkadaşlarımın hepsi sa- na bokyot ettiler. Bunca gündür anlamadın mı? Hangisi sana se- lâm veriyor, iki lâf ediyor? — Benim çok arkadaşım var. — Onlara da söylediler. Eğer boykota katılmazsanız size de boykot ederiz, dediler. — Benim içinse etmesinler, et- mesinler!, Ben kendim, arkadaş- larımla konuşup selâmlaşmam. Tek onlara ilişmesinler. Sonra durdu, biraz düşündü: — Ama, dedi. Ben kimseye bir şey yapmadım ki. — Bilmem orasını. Ben sana bir arkadaşlık olsun diye söyle - dim. — Sen de boykot ettin mi? — Ben talebe değilim ki. Ol- saydım şimdi yanına gelemezdim. — Peki. Teşekkür ederim. De- mek çok darılmışlar bana, Bari gözlerine görünüp sinirlendirme- yim. Beş on gün kızgınlıkları ge- çenedek Yelmeyim buraya. — İyi edersin. Ben profesör- lere söylerim. Biraz rahatsızdır, onun için gelemiyor derim, — Deme, deme!. Ben rahat- sız değilim, Benim için neye ya- lan söyliyeceksin? Yalan fena, — Ya ne söyleyim?, — Arkadaşlarının gözlerine gözükmezse sinirleri yatışırmış, Onun için beş on gün gelmiyecek- miş der, doğruyu söylersin. — Ben sana bir şey söyliye - yim mi? Bu böyle sürüp gitmez. ?ı boykotu kaldırtmağa çalışa - lmn. — Ben nasıl çalışabilirim? Ya gene döverlerse? Bu sefer ölü- rüm. — Onlar Saro ile Güner'in söz- lerinden çıkmazlar. Çıkan olsa bile azlıktır. — Onlar bunu yaparlar mı dersin? — Yapmazlarsa vaz geçeriz. Ama yaparlar sanırım. — Bence de öyle. Sen önce Zeus'a aç. O söylesin onlara — Bak ben onu unutmuştum. Buradaki dayaktan o kurtarmış- tr seni. — Hasta evinde de onlar ara- mer$lardı beni. — Sen git, beş on gün gözük- me. Ben sana haber getiririm. — Sen de ne iyisin. Bütün 8- | ! ! teki insanlar gibi... Lâboratuvar memuru gülme - mek için alt dudağını ısırarak ve Miskine özünden acıyarak uzak - laştı. - Arkasından Miskin meşin çantasını koltuklayarak pansiyo - na doğru tin tin yürümeğe baş - ladı. | HABER — Akşam Postası İîng_ç'lizı:e ders!erıi ; Müelliti: ömer Rıza 'Thousand (Sauzend) Bin Thread (Sred) İplik Three (Sri) Üç Threepence (Sripens) Üç peni 'Throot (Srot) Girtlak Through (Sru) Arasında Throw (Sorv) Anar Thursday (Sarezdey) Perşembe Thus (Zas) Böylece Ticket (Tiket) Bilet Ticket office (Tiket ofis) Bilet da- Bir kaç gün sonra lâboratuvar | iresi memuru pansiyona uğrayıp an- lattı. — Üçü de çok çalışıyorlar.. 'Till (Til) Tâ. 'Time (Taym) Vakit 'Times (Taymixz) Defatar 'Time - table (Taym tebul) Vakit ta- Fakat nafile.. Bir çok söz anla - | riresi mazlar var ki bütün öteki saf yü- reklilerin duygularını saat kurar gibi kurup zenberek üstünde bı - rakıyorlar. Sana ne hınçları var anlıyamadım gitti. — Kim ola bunlar? Çok şey. Çok şey!, — Benim bildiklerim şunlar: Masan başının oğlu Gönye, 808- yalistlerden Fabrik, milliyetçiler - den iki üç kişi, anarşistlerin kâ. tibi Kama ve bütün monarşist grubu. 'Tin (Tin) Teneke Tired (Tayerd) Yorgun 'To (Tu) Meşguliyetedatı Tobaceo (Tobako) Tütün 'To be sure (Tu bi sur) Emin olmak 'To - day (Tu dey) Bugün Together (Tugezer) Birlikte To- morrow (Tumoro) Yazım Tongue (Tang) Dil . Too (Tu) Dahi 'Too (Tu) Pek - çok Tooth (Tus) Diş H Kamarada yalnız kaldıkları zaman bir dakika yüzyüze baka- kaldılar, Şahin Reis genç krzım mi ni mini yümuşak ellerini kuvvetli iri avuçlarıma almış, okşuyordu. Genç kız bu temaslardan derin bir haz düyuyor, bütün benliğinin, Şahin Reisin alevli gözlerinde eri- diğini, onun varlığına karıştığını hissediyordu. İri kara - gözlerini sonsuz bir saadet içinde yarı yarı- ya yummuştu. Şahin Reise sokul- du. Bu meşhur deniz kurdu, onu omuzlarından tutarak kendine çek ti, sonra kollariyle kucakladı, ha- vaya kaldırdı, bağrında uzun uzun 'Tooth - brush (Tus - brag) Diş Yfir- | sıktı. Çası Towards (Tuvards) Bir tarafa doğ- — Artık Jâboratuvara hiç mi | ru. gitmesem dersin? — Öyle şey olur mu? Dokto- ran ne olacak? — Tezimi çoktan verdim. Gel derlerse bir gün erkence gider, dekanın kapısı önünde beklerim. Miskin o günden sonra üniver- sitenin park kapısı önünden bile geçmez oldu. Tezini müdafaa i- çin çağrılmasını bekliyordu. Bakkalın oğluna gene kimya, fizik okutuyor. Kolacının oğluna hesap dersi veriyor. Gümrük mü- dürünün kızına kıraat okutuyor. Böylece geçinip gidiyordu. Sağlam yelken bezinden dik- tirdiği koca torbasına dört günlük delikli peksimet, bir kat çama - şır. altı çivili bir spor pabucu, bir elektrik cep feneri koymuş, ağzını iyice bağlamış, petrol lâm- bası fitilinden diktirdiği omuz bağlarından tutup tahta karyola- sının başına asmıştı. Boş kaldık- ça torbasmı sırtlar, fitilleri göğ - sünün üzerinden bağlar, çorapla- rını pantalonun paçaları üstüne çeker, postallarını giyer, örtüsüz masasının ortasındaki küçük tıraş aynasında kılığını görmeğe çalı - şırdı. Bu, onun için, gezmek, eğlen- mek gibi zevk verici bir şeydi. Bir gün erkenden büyük bir gürültü ile yatağından fırladı. Arkadaşları kim bilir gene ki- me kızdılar da, onun yerine, kem disini dövmeğe geliyorlar sandı. Ödü patlayıverecekti. Bereket versin gürültü çabucak yaklaştı. Pencereden caddeye korka, çeki- ne baktı. Yüreği biraz serinledi. Town (Tavn) Şehir - küsaba 'Tralin (Tren) Tren Trensure (Trejer) Define Treasure (Trejer) Bir şeye kıymet vererek saklamak Tree (Tri) Ağaç Tremble (Trembil) Titrer Trifle (Trayfil) Ehemmiyetsiz bir şey Tronble (Trabul) Zahmet, meşak - kat Troublesome (Trabulsam) Zahmet verici True (Tru) Doğru 'Trünk (Trank) Hortum Try (Tray) Çalışır Tuesday (Tuyurzdey) Salı günü Tulip (Tiyulip) Lâle Turn (Tern) Çevirir Turn (Tern) Sıra Twelfth (Tvelfs) On ikinci Twelve (Tvelv) On iki Twentieth (Tventiyes) Yirminci Twenty (Tventi) Yirmi Twice (Tuvayis) İki kere Two (Tu) İki (Devamı var) vAvEerAKerCARE AA SASAOCARASEDEKUASRECELAKSEYEN olduğunu öğrenmek istedi. So - kak kapısına inince örktü. — Kalabalık geçsin de öyle, Dedi. O korkunç ölüm günü- rü ürpere ürpere anmıştı. Ne ©- lar ne olmazdı, Cadde biraz boşalınca çıktı. Kö - şedeki kâğıda geten bir halk kü- meciğinin arasına sokulup okudu. Devlet, halka beyanname ç- karmıştı. Bandoölar, - fanfarlarla duvarlırı yapıştırtıyordu. Kâğıt- lar hep bir çeşit basılı idi. Baş tarafında devlet arması ve bayra- ğı. Altında memleket haritası Onlan sonra da şu satırlar: “Ey ahali! “Kahramanlığmızı gösterece- Caddeden belediye bınlooul “giniz gün geldi. Atalardan kal- milli bir marş çalarak geçiyordu. | “ma yatlarımızı ezecek gün bu- Arkasından sayısız bir kalabalık | geliyordu. Çocuklar, erkek ço - | cuklar, kız çocuklar.. Mağaza çı- rukları, esnaf kalfaları, bir çok meraklı ihtiyar kadın.. Daha son- ra yaya kaldırımlardan bile taşan balk. Bando olanca gürültüsü ile ça- | hıyor. Her köşede biraz duruyor. Bir çok resmi kıyafetli insanlar köşenin görünecek bir yerine koca koca kâğıtlar yapıştırıyorlar. Halk bu kâğıtları top top okuyorlar. Ve okuyup dinliyenler çabucak ©- “göndür. Devlet umumi seferber- “Hik ilân otti ve dün gecedenberi “tariht yatlarla top düellosuna “basladı. “Harp ilân edilmiştir. “Herkes on iki saat içinde şu- “besine gidecek. Silâhlanacak. “Ve yirmi dördüncü saatte en ya- *“kın harp yönüne yetişecektir.,, Okuyanlar birbirleriyle ve ya- vaştan vavaşa konuşuyorlardı. — Haniya hiç yatımız yoktu?! — Korunma hazırlığı dediler, ynphl(. Bu da nesi?. radan uzaklaşıyorlar. Koşarcaşı- Yatlar: Düşmanlar. Yön: na bir yerlere dağı'ıyarlar. (| Cephe, * , Miskin de gidip okumak, ne | / KDevamı var) Epeyce bekledi. | . — Canım!... — Artık kavuştuk;, değil mi?... — Elbet... Ve artık hiç ayrılmı- yacağız... — Hiç!... Hiç bir zaman!... sensiz yaşayamam... — Biliyarum. O kadar sev- meseydin bu macerayâ atılmaz - dın.. — Şimdi nereye gidiyoruz? — Yuvamizin kurulacağı ye - re.. Yeşil ve güzel bir sahile... Nereyi beğenirsek oraya.. — Orada hep beraber otura - cağız... Her zaman.. Beni: hiç yalnız bırakma... Yeniden deni- ze açılırsan ben de gelirim. — Olur, canım. Sen istesen bile ben seni bırrakmam.. Uzun bir öpüş... Akdenizin yılmaz Şahini, Ce- zayirin ahu gözlü güvercinine baka baka doyamıyor, o dakika- larda hayatım en büyük saadetini yaşıyordu. Genç kızı sedire oturttu. A - yak kaplarını ve elbisesini, yav - rusuna hizmet eden bir anne gibi güler yüzle çıkardı. Yatırdı, du- daklarından öptü. Bir dakika her ikisi de bir daha sarmaştılar. Genç kız bir türlü ayrılmak is- temiyordu. — Beni yalnız bırakma. Diye yalvarıyordu. — Korkuyor musun? — , Hayır!. Hayır.. Senin ge- minde hiç korkar mıyım?. Yal- nız bana yakın olmanı istiyorum da... Yenidensarmaştilar.. Şahin reis sevgilisini örttü. yas tığını düzeltti. Sanra: — Uykusuz kaldın.. Yorgun - sun!. Dinlenmeğe ihtiyacın var.. Yeniden sarmaştılar. Rahat rahat uyu!... Ben biraz yukarıya çıkayım. Dün akşam - dan sonra benim yokluğumda ne- ler olmuş, meyim.. Hem de yolcul bir az uzun süre - cek; yiyecek, içecek falan var mı, bakayım!. Korsan dediğin her dakika uyanık ve hazır bulunma- hi Dedi — Peki sevgil'm!.. — Vardığımız ilk iskelede ni- kâhımız kıyılacak.. Yuvamızın kurulacağı yerde de düğün yapı- lacak.. — Mademki beraberiz ve ar - Ben Bi AKDENİZKORSANİ ŞAHİN REİS| Şahin âhu gözlü güvercine balsmıya doyamıyordu.. —— beraber olacağız.. " ikinci teşrin 19 hu Ha Ka tü A da Başka şeyler aklıma bile g87 | ** — Yok, Yâzım.. Lâzım © cuklarımız da olacak... Tabt na benziyen bir kız... İ — Tıpkı sana benzıyen oğlan!. — Haydi, bu bahis ıı:ll' cek.. Rahat rahat uyul. — g) Şahin reis kapıyı kilitledi | de nöbetçi koydu. For: rasından geçti. Vardiyan, tokmağını urti kütüğe müsavi aralıkla vü ve kürekler inip kalkıyordu: ” ka birisi elinde kırbaçla çevre dolaşıyor, tembellik e0 rin yarı çıplak sırtlarında ş& mak için hazır duruyordu. — Sahin reis, bu bayaği ra karşı ilk defa bir acrmak * si duyuyordu. Kim bilir ont | da bir aşkları, bir yuvaları, Yf ruları ve sevgilileri yok muy?” Halbuki bütün bir ömür ayat” rındaki zencirlerle bu geminifi | murgasına bağlı olarak kalatf, e LK z e saBİ E F lardı. Bir gün işe yaramaz 1 v hale geldikleri, hastalandık ü yahut ihtiyarladıkları zaman İj çıklarda bir tekme ile denize ğ lacaklar, yahut meçhul bir : de yap yalnız ve çıplak bı! caklardı. İçi titredi. Yürüdü. Güverteye çıktı. Orada yoldaşların çoğu, Cezayir havasmma karşı ler, kılıçları bellerinde, bal rı ellerinde, yorgun bir halde yuyorlardı. Provada, NCi iskelede, kıç kâsarada, direğinde bekliyen sekiz 0 dan artanı da orta xüver“!' melmişler, Kör Alinin s halka olmuşlardı. Kör Ali onlara İbni atlılarından, tam tutulacakla! rada nasıl kurtulduklarını yordu: , — Zaten ben reise W İ tapımırım. Ben nice GA nice kendilerini beğenmiş $ lar gördüm. — Fakat şdıî' | isteki buluşlar, en fena zamö” da hiç beklenmiyen — bir "'“ı baş vurarak tere yağından * kilir gibi sıyrılması M rülmemiştir. — Evet. Bunu Nllf' yaya gittiğiniz halde atlı 87 G nizin sebebini bir türlü ant? 4F yoruz. Evvelâ üç kişi “0 d , pıştımız da onları öld ”/ atlarını ele ıeçıfdînîi? M — Hayır.. " Öyle değile ğ kin yemin ederim ki şita diy? | 'İî İ dar ölümün bu kadar yaft gf | dan defolup gittiğini hiç P ıf miştim. Eğer reis o & # yapmasaydı bizim çoktan ? —— | gövdemizden ayrılmıştı. $ ı ğ — Hangi kurnazlık * Söyle şunu.. Bizi merat” 4f K Tatacaksın? Bunu tabansız Ahmet mişti. Kör Ali güldü. - ADevar Ü Ğ