29 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

29 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 y , - ""['—_[" Z [ i m.lz f I Esnaf ve Işci ı ' Bolu köylerinde mani ile Türk işcilerinin mektuplaşanlar.. Bolu muhabirimiz yazıyor: ı bir ah çeken karşısındaki söylü- Bolu köylerinde bir nevi “kar- | yor: şılıklı mani söyleme edebiyatı,, ol * Deniz dibinde çörek.. duğunu yazmış, bundan evvelki | Gene ah çekti yürek.. beş mektubumda bu manilerden | Her şeylere dayandın.. numuneler almıştım. Bu mektu- | Buna da dayan yürek. bumla bazı maniler daha not edi- Öbürü, buna şöyle bir teselli yorum: manisi ilâve ediyor: Akibetini iyi görmiyen bir köy | Su gelir taşa deyor.. delikanlısı ölümden niçin korktu- | Kirpikler kaşa deyer.. ğunu sevgilisine anlatıyör: Ah çekme deli gönül.. Ahtım olur tim olur, Bir gün başbaşa deyer. Sebehi mevtim olur, Bunun üzerine, hasretzedeler- Öldüğüme gam yemem, den biri şöyle bir temennide bulu- Sevdiğim yetim olur. nuyor: Fakat, sevilen genç kız da gü- | Dağlar kalkm aradan.. zel bir cetvap veriyor: Mektup gitsin karadan. Çubuğunda lüleyim, Yusuf Zeliha gibi, Sen söyle ben ağlayayım, Kavuştursun yaratan, Yalnız bırakma beni, Öbürü dağlara karşı şu maniyi Kucağında öleyim. söylüyor: İçli bir köy delikanlısı, köy kız- | Kolumda pazum ağlar.. larının yanından geçerken söylü- | Arkamda tazım ağlar.. yor: | Yol ver dumanlı dağlar.. Dem olur hey dem olur, | Sılâmda kuzum ağlar. Gözler dolar nem olur, Ve, bir müddet susarak gözle- İçinizden, kara gözlüm rini uzak dağ silsilelerinde gezdir- Hanginiz annem olur?.. | dikten sonra vaziyetlerinin ne ka- Dertli bir âşık, oarmanm 1ssız | dar dokunaklı olduğunu tarif edi- bir köşesinde epeyce —zamandan | yor: beri başında öten bir bülbüle açı- | Şu dağlar ulu dağlar.. hyor: Btrafı sulu dağlar.. Dağıtır hey dağıtır.. Bizim bu hasretliğe.. Öt bülbül yar dağıtır.. Gökte melekler ağlar. Bu gönlümün gammrı.. Ancak o yar dağıtır. Ve akşamm hazin manzarala- riyle kendi istirabı arasında bir ya kınlık gören zavallı âşık, etrafını dağlarla dert ortaklığı yapı- yor: Hey dağlar! Kmna dağlar.. Kuş uçar kanat ağlar.. Bu akşam yar mi ağladı? Boyandı kana dağlar, âşık gurbeti ne güzel tarif ediyor: Su gelir deste gider... — ” Ayrılır dosta gider... Yıkrlasıca guürbet, , Sağ gelen hasta gider. Öbür hasretzedenin teessürü artmıştır, fakat, şu manisiyle, faz- la teessürün fena netice verebilece Bülbül bu, devran gider.. Yel eser yuvan gider.. Hey dağlar! Taşlı dağlar.. Gurbet elde ölenin, Çiçekli kuşlu dağlar Evine .figan gider. Sen de yarden mi ayrıldın? * Gözlerin yaşlı dağlar, Bu son manisiyle de dağlardan | bir yardım umuyor: Hey dağlar! Meşe dağlar.. Vermiş başbaşa dağlar.. Yarim küsmş gidiyor; Koğmayin 'aça dağlar. Gülerim sağlar gibi.. Sevgililerinden uzak kalan iki | Her gelen bir gül ister, delikanlı gurbet elinde man'leşi- | Sahipsiz bağlar gibi. yorlar: | . » n Halini kimseye açamıyan içli bir köy delikanlısının söylediği bir mani: Ağlarım çağlar gibi.... Derdim var dağlar gibi.. Ciğerden yaralıyım ; i. Vasli Dağına hey dağına.. Gül getirdim bağma.. PASTIRMA SLEŞEE CĞN ŞUKRU ZADE HAKKI Konsam yar.kucağna. BALIKPAZAR — No. 16 Diğeri şu cevabı veriyor Karşıda kamâ tandır, Eğer bu paslırmadan bir - dilim Yandır Allahım yandır, yiyecek olursanız ömrünüz ç nldıılıçı | Beni bir kuş edince, başka pastırma yemeyeceksizini, Yarin yanmma kondur. AGIZDA ERİR SINİRSİZ Aldı öbür delikanlı: YUMUŞAK / GIDASI BOL. Ak üzüm pembe üzüm, Şükrü zade Hakkı mağazasında Öksüzüm ben öksüzüm, satılan pastırmalar — halis Kayseri malıdır. Yarı sardığım gece, Söylerim gizli sözüm. Ouılıî, ne halde olduiıınu anla- ’_—x tıyor: Ben âşıkım arrm yok.. Bir yerde kararım yok.. Kendim yanar ağlarım.. Kimseye zararım yok. Arkadaşı buna mukabele edi- Ihsan YAVUZ Kadın ve erkek terzisi Bütün sıklar hep orada gi- yinirler. Her keseye ve her arzuya uygun elbisenizi ancak orada yaptırabilirsiniz. yor: Su akıyor bulanık.. İstanbul Yenipostahane kar- Aşıkın bağrı yanık.. şısında Foto Nur yanında Leta- fet hanmımda, Ne müşkülmüş ayrılık, El üyür ben uyanik. Bu maniyi söyledikten sonra Bu mani üzerine coşan diğer | ğini arkadaşına anlatmak istiyor: | 'hakkı kayboluyor l Bazıfırıncılar gizlice ecne- 'bi işcileri çalıştırıyorlarmış ' — Ekmekçi ve simitçi fırınlarında | iş çok olduğu için geceli gündüzlü çalışılıyor. Bu sebeple fazla ame - |leye ihtiyaç vardır. Bazı fırm | sahipleri bu fazla ameleyi ecnebi tebaası işçileri geceleyin gizlice çalıştırmak suretile temin ediyor - lar. Bu hareket, pek tabii, küçük sanatlar kanununa muhaliftir. Bu yüzden yüzlerce mütehassıs Türk işçisi açıkta kalmaktadır. Gecele - yin fırınların kontrol edilmesi bu vaziyeti meydana çıkarmağa kâ - fidir. Alâkadarların nazarı dikka- tini celbetmenizi rica ederim. Fırın pişiricilerinden . Bekir Sıtkı * Buhran nihayet kalkacaktır Uzunçar$ı tuhafiyeci- Mehmet Emin Bey diyor ki: Ortalıkta buhran — olmasına rağmen, bizim işimiz fena değil- dir.. Yalnız bugünü göz önünde tutarak söylüyorum... Birkaç sene evel sizi temin ederim ki; bu ka- saba günde yüz liradan aşağı düş- mezdi. Fakat şimdi nerede o pa- ra! Maamâfih gene — halimizden | memnun olduğumuzu — söylerim. Ve ben şahsan pek kısa bir zaman sonra buhranın kalkacağını düşü- nüyorum., O zaman şüphesiz ki gene işler düzelecektir. Tabii diğer esnaf — kazanırsa, bizim de alış verişimiz olur. Seyyar satıcılar ve Belediye memurları Sirkeci — Demirkapıda seyyar esnaftan Mustafa efendi diyor ki: “Bizim çektiğimizi bir biz, bir de Allah bilir! Bu kadar — yükün altında sokak sokak — dolaşmak, bağırmak yetmiyormuş gibi, bir de belediye memurlariyle kovala- : maca oynuyoruz... —- Onlar bizi kovalıyor, biz onlar- dan kaçarız. Yakalanırsak mer - | keze gideriz... Neden bu eziyet bize reva görü- lüyor, anlıyamadık... Ya bize sey- yar tezkere vermesinler, yahut da mademki tezkere veriyorlar, ra- hat bıraksınlar. Biz dosdoğru seb- ze satıyoruz. Gümrükten mal ka- çırmıyoruz ya!..,, Ucuz satılan peynirlerin illeti ! Balıkpazarında bir pastırmacı | diyorlar ki: | Bu çarşıda dehşetli hile var - dır..., h Bazı esnaf halkı zehirliyor ve | belediye de bunu görmüyor. Bakınız bu iş nasıl oluyor: | Burada manda peynirini tene - | kesi bir buçuk, iki liraya satıyor - lar. Fakat bu peynir emin olunuz ki zehirden başka bir şey değildir. Ne yağı, ne tadı vardır. Kireç- ten hiç farkı yoktur. Belediye tah- lil ettirsin, bu peynirlerde yağ na- mına bir şey olmadığı derhal mey- | dana çıkar! Ucuz satıldığı için halk alıyor. Bari belediye bu işe mani olsa... — Bu yüzden bizim de satışımız dur- muştur.. Halkın ve bizim gibi es- | nafın menfaati namına belediye - den bu işin hallini istiyoruz. — T- 5000f Yaz. Aka Gündüz |— VS 1 ROMAN BAŞLIYOR. Bu eserimi Sırplı Prençip'in öl- mez adına ve büyük ruhuna arma- gan ediyorum. Bugün yirmi yaşma giren nesil- ler 1914 Temmuzunda henüz doğ- ,« mışlardı. Onun için Prençip'i bilmezler. Öğrenmeğe vakit bulamadılar. Çünkü Avrupanın göbeğinde pat- lıyan bir ateş ve ölüm kasırgası- nn kucağına doğdular. Ana sütü yerine ana memesinden ve ana gözünden iplik, iplik sızan kanla- rı eradiler, Açlıkta emeklediler. Yoklukta ve yoksullukta çocuk ol- dular. Ve Cenevrenin biteviye fal- so etmek için kurulan — fangarını dinliye üzüle delikanlılık çağına girdiler. Bilseler bile pek çoğu yanlış ve ters bilirler. Bu yanlış bi- liş kendi suçları değildir. Onlara Prençip'i; insanlarla ve insanlıkla hiç bir deyirli (*) ilişiği olmıyan, kendi kafataslarının içinde kendi kendilerine yaşayıp konuşan — ki- tap filozofları ile diplomasi mis- yoönerleri şöyle anlatıp öğretmiş- lerdir: — Prençip mi? Tiksininiz on - dan! O Sırp delikanlısı bir yıl- gardır! (**) Bütün dünyayı ateşe verdi. Ve onun yüzünden — altmış yetmiş milyon silâhlı insan, dört buçuk yıl birbirini boğazlardı! Dünyanın bugünkü delikanlıla- rma ve yakında ana olacak genç kızlarına hemen söyliyeyim ki bu; yanlış değil, yalandır! Sırbığ'ının we yirminci yüzyıl tarihinin bu yi- git delika nîıîı hic te önTarT dikleri gibi değildir. Çocuğun bü- yük benliğine ve yüksek adına —İnsaniyet pudrası ile makyaj e- dilmiş— çirkef atıyorlar. Prençip bambaşka bir varlıktı. Bu “Balkanlar çocuğu, nun adına sadece Prençip dememeli, ona ya- raşan adı vermeli, ona Prençip Balkanâlp demeli. Prençip Balkanâlp etçe, kemik- çe, kanca iyi bir Sırptı. Fakat bü- tün deyilmez (***) varlığınca bir insandı. Bu yüreği, kafası ateş ve ülkü dolu insana tam bir delikanlı bile denilemezdi. O kadar güçsüz, çe- limsiz, o kadar ince yapılı, sıs- kamsı bir gençti. Tutulduğu ve- rem; gövde ve düşünce yorgunlu- ğu ile yoksulluğun hızı — altında ilerliyerek bütün sağ, sol ciğerle - rini kaplamıştı. Ince, ince, kuru kuru öksürü- yor ve damla damla, kırmızı kır- Ama ruhu; bir erkek aslandan daha yılmaz, bir çelik obüs nam - lusundan daha sağlamdı. Onun gözünde Sırp yurdu, üs- tünde gezilen bir toprak ülke; Sırp budunu arasında yaşanılan etten kemikten bir kelabalık de - ğildi. O, bunları öz benliği ile ha- mur etmişti. Ona Sırp yurdunu sorarlarsa hemen işmar parmağını göğsüne dayar ve: — Ben, derdi. İşte ben oyum! Ona; Sırp yurdunun bir karış, bir cekim enfiyelik toprağı kalma- dı, deseler; titremeden, sararma - dan: — Ne çıkar? derdi. Su ince gö- ğüs tahtamdan yeni bir Sırp yur - du yaratırım! Yurdunun varlığına ve sonsuz- * 29 birinci Alma ve başka dile Devlet yasasınca b0 luğuna bu kadar idi. her an ve kızıl yu budun doğar! Budununun köklülük” şıyacağına öyle in ğ “İnsanları, bütün sanca düşünür, İ İnsanlığı zorbalıklar” lerden, baskılardan " ü den kurtarmak için 'H | mez bir hırs ve hız yurdunun ve bud çası da hiç kimseye bir imparatorluğun kıvrım kıvrım kıvranı! Hayır! dedi bir ya, ne bütün dünya İ 2 boyun eğmemeli buna'| budunun eziliyor! İst Tuma sürükleniyor! Yurdunun, budunuf ğu, ve dünya insanlığı? bir parçası Prençip! — Hadi bakalım, iş Prençip Balkanölp versite arkadaşı rr sinden beş yaş büyük! 7 daş Sırp mıdir? n Fransız mıdır? Nedir? ! nu bir gün bile di Fakültenin ilk sını! rstı. O a nun ne olduğunu anlı kültesinin son smrfındi torasını hazırlıyordu. — varda kendi kendine v* gizli gizli bir şeylere ? şırdı. Bir gün: — Prençip! dedi. VE tınla sağalır. Ondan bende bir tane bile yerine ben senin için £ çük bir aşı ve kürekl birer küçük şırmga Bana inan Prençip, leme. İlk önce profi ma sarılırlar. Olm: diye haykırırlar ve larsa formüllerimi denemeğe kalkarlar. — Bari iyi bir şey — Bilmiyorum. Y liyorum: Faydası korkusu, kötülüğü h bikten çekilmiş beş kadar temiz, korkut” ki işe yarar. a — Yararsa deset” dun gitti. ; — Hayır. Yarâf karşı insan oldum * — Ne olursa o! kadar dirice ve yorum! Havaya: l sıl ihtiyacım var$i, kat var. Hiç olm'” — Uğraşırız (*) Deyirli: (ıo) Y,lsıl'. (* Deyil j A ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: