HABER'in hikâyesi ; Ne güzel kadın... Aman yarab- bi... Ne güzel kadm... Kendisine hayranım!... Nice ;::ındu'ııı beri arkasında dolaşı; n... Hem genç, hem İlı, bekaila enç, de akıllı, Bir Fransız şöyle demiş: îh'— Ah, eğer gençler bilseydi ve tiyarlar yapabilseydi... İşte, bu kadında bu ideal tahak kuk etmiş... Osmanlı güstosiyle bir tabir kul lanayım; Kemal ile cemali birleştirmiş!... Nihayet emelime muvaffak ol- dum: Nigâr Hanımefendi, benim sev gilim oldu... Bu genç kadınla ni- şanlanacağım-.. Onunla evlenerek | mes'ut olacağım... Onu, büyük bir aşkla göğsüme basacağım... Pıml_-l(.lnrıum ucundan — başlı- yarak, e?ımn Üstünü, bileğini, kol- | larmı, nihayet yanağını, dudakla- yını, saçlarmı öptüm, öptüm, öp- tüm.., Oh, artık, bahtiyarım... İ Yalnız, ben çok mutaaasıp, kıs- anç bir adamım. Evleneceğim bir ü admın fena bir mazisi olmasını istemem... Nigârcığrmın hayatında hiç bir fena hâdise olmamasını isterim... Hoş, olmadığıma da eminim ya... Zira, bunun aksini akıl kabul e- 'der mi?... Yaşı'ne , başı ne?... Nişanlımı öpmekte devam edi- yorum. Saçlarını, dudaklarını, ya- « Birdenbire irkildim. Zira, ku- lagının tam arkasmda bir ğ nızıc_ıln dikkatime çarptı. | : ani, gemiciler, kol öğ- | dürerek tenleri üzeıine"::ınl:::î | Zar, yahut resimler yaparlar... İş te, bu da, onun gibi bir yazıydı. Mini mini bir imza... Okudum: “Alfons!,, Beynimden vurulmuşa — dön- yazı, 'dşııı... Nişanlrmım gizli bir yerine, bir ecnebi, imza atsın... — Bu ne?,.. -diye haykırdım.- Kulağınızın - arkasındaki — imza ne?.., Nigâr, mrrm kırın etti. medi. Demek ki onun bir sevgilisi var... Hem de hiristiyan bir sevgi- hi... Böyle, vücudunun mahrem yer lerine kadar imza atacak - derece- lere varmışlar... Hiç ben böyle bir kadınla evlenir miyim?... Taş çat lasa evlenmem... Allah verme, ya- rabbi... Derhal sokağa fırladım... Nigâ- yı, yalnız bıraktım... Söyle- Şimdi, Hassa Hanımı -seviyo- rum... O da, Nigâr kadar genç ve güzel... Fakat, heyhat... Talih yar olmuyor... Onu da göğsümün Üüsş- tüne bastırır, sever, öperken ne ol- fu biliyor musunuz? Gözüm, kula Zınım arkasma ilişti. Bir dene göreyim. Aym imza: Alfonş!,.. Kadmlarımızın harimine bu de N;ee 'Ohılın bu müthiş Donjuan kim? -diye küplere biniyordum... Artık, kadımların kulakları ar- !iıımı bakmak benim için bir il- :.::m:ll'. Ne dersiniz: Dört ta- S e dika : ı a SK :yııı imzayı keşfet | imza atan sanatkâr Çıldıracaktım... Artık kıskançlı- ğım ve asabiyetim son- raddesini bulmuştu. “Bu Alfons kimse onu öldürmeliyim!,, diyordum... Nihayet, son sevgilim olan Ha- cerin de kulağı arkasında aynı imzayı görünce, tapmırcasına â- $ık olduğum bu akıllı ve genç ka- dımı kolundan yakaladım: — Söyle... -diye haykırdım.- Bu Alfons nerededir? — Paristedir. — Pariste mi? — Evet... — Demek sen, bunu sana Paris- te yaptı. Fakat, bir çok kadınlarda aynı herifin izini gördüm... Bu hal nasıl izah edilir? ,— Basbayağı... Onlar da, A fons için Parise kadar gitmişler- dir... — Yarabbi... Bu ne cazibe... Bu adam, çok mu güzel... Hacer, bir kahkaha attı: — Sen galiba, Alfonsun kim ol- duğunu bilmiyorsun?.... Güzellik için ameliyatlar yapan, elli yaşm- daki kadımnları yirmisinde gibi gös teren sanatkârdır... Fakat, ressam lar tablolarına nasıl imza atarlar- sa, bu da, şekil verdiği yüzlerin bir tarafına ismini yazar... Bunu şart koşar.., İşte, gördüğün yazı bundan dolayıdır... (Hadice Süreyya) N TW'İİ— klaztana Savaştan Barışa Yazanlar: (Vâ-Nü) ile Çürüksulu Meziyet Yeni çıktı Fiyatı: SO kuürüş Askerliğe davet Üsküdar Askerlik Şubesi Riyasetin- den: 1 — Deniz sınıfıma mensup Üskü- dar mıntakası ahalisinden olup şube- miz yerli ve yabancı efradından 316 ilâ 327 doğumluların (dahil) bakaye- siyle gene deniz smıfma mensup 328 doğumluların 13 - 9 - 934 Cumarte- sâ günü sabah saat dokuzda Üsküdar şubesine müracaatleri. Deniz efradın- dan bu doğumlulardan bedel verecek- lerin de bedellerinin 11 « 9 - 934 ak - şamına kadar bedelleri kabal edile - cektir. Bu tarihten sonra bedöl mua - melesi yapılmıyacaktır. 2 — Piyade, Topçu, muzika, mu - habere, istihkâm, nakliye ve süvari sı- mıflarına mensup 316 ilâ 327 (dahil) doğumlu bakayalarla gene bu smıfla. va mensup 328 doğumlu efradın 24 - 1 inci 'Teşrin - 934 Çarşamba günü sabah saat sekizde şubede isbatı vü « €ut eylemeleri ve bu sınıfların ve bu doğumluların bedel paraları da 23 - 1 inci Teşrin - 934 Salı akşamıma ka- dar kabul edilecektir. Ona göre mü- racaatleri ilân olunur. HABER Akşam Poatası İldarehanosi: Benebi; 150 &do Bd0 1010 ILÂN TARIFESİ Ficaret Ulnlarınm satım 12,850 Kosml Uhdalar 10 buruştür. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM Basıklığı yerı (VARIT) Müatbaası AA VO e e e sıııılı bir kadımı öldürdüler Katil, kadının kocasıdır Y riAiee Katil Ismail Ezine, (Hususi) — Ezineye sekiz kilometre uzakta çok güzel manzaralı bir köy vardır: Pazar köy.. Bu köyde Halil oğlu İsmail namımda on dokuz yaşında bir genç, on altı yaşmdaki zevcesi Zelihayı yedisi arkadan ve dör- dü önden olmak üzere on bir b çak darbesile öldürmüştür. Altı aydanberi evli olan bu gençler arasında geçimsizlik had bir şekil almıştı. Bir haftadır ka- dın muhtarın evine iltica etmişti. Maktulenin anası, ayni zamanda katilin babasımım zevcesidir. Ba- ba, oğul; bir ana kızla evlenmiş- lerdir. Anasından başka bir de ablası olan kız, dargınlık zaman- Tarmı ablasının ve muhtarm evin- e ae Pazartesi '.M. 'b'ıb':'vıe ana kasabaya, pazara inmişler. Za - vallı genç kadın, kim bilir hangi | hissin sevkiyle, kapısmı kilitleyip günlerce semtine uğramadığı evi- ni kollamağa gitmiş, koca, esa - sen karısnı uzaktan takip etmekte imiş, kadım eve girip odaya çıkm- ca hemen arkasımdan üzerine hü- cum ederek kudurmuşçasına elin- deki keskin bıçağı zavallı genç kadmın vücudünün rast geldiği yerine saplamağa başlamış, kadın yere yuvarlanmış ve oda kapısı - nm yanında kıvrrlarak can vermiş- tir. Katil kanlı bıçağı ve kesilen elile gelip jandarmaya teslim ol« Vakayı haber alan müddeiu - mumi Hüsrev, Doktor Mitat, jan- darma kumandanı Şükrü Beyler derhal vaka mahalline otomobille yetişerek tahkikata başlamışlar- dır. Köyde kalabalık bir kadım gru- bunun içinde feryadı göklere yük- selen maktulenin ablasınm - sesi ortalığa hüzün veriyordu. Kati - lin ve bu işle alâkadar görülen babasının ifadeleri alımmıştır. Bu çok feci ölüm hadisesi muhitte derin bir teessür uyandırmıştır. Kiralık hane Bakırköyünde Kartaltepe'de Ak su caddesinde 11 Numaralı 6 o- dalı ve 13 Nümaralı 10 odalı elek- trik suyu ve Marmara'ya tam ne- zareti havi fevkalâde havadar bü- 'yük bahçe içinde iki köşk ayrı ay- rı ve büyük köşk te tam veya kıs - men kiraya verilecektir. Aya- sofya meydanma nazır Alemdar caddesinde tramvay durağında köşe başında 2 numaralı hanenin üst katındaki 4 oda elektrik, gaz ve suyu havi daire de kiralıktır.Ga i mektubu Bulgaristan Türklerinin nefretini kazanan ocak Şumnudaki “Medresetünnevap,, artık kapılarını kapamak mecburiyetindedir Bulgaristan Türk akalliyetinin yıllardanberi kanımı emmeğe, malına, canma kastetmeğe doya - mıyan Medresetünnevvap, bu bay- kuş kaynağı, hâlâ, Bulgaristanım Türkü en bol bir yeri olan “Deli Orman,, mmtakasında Şumnu ka- sabasında, hayattan hisse almak cür'etinde bulunmıya çalışan bir irtica ve taassup yuvasıdır. Ne kendini vene de tuttuğu yolun nasıl bir yol olduğunu bil- miyen ve bilemiyen bu (Hayırlı!) müessese, bugün unutulmrya mah küm bir vaziyette bulunmaktadır. Merhumun — Artık nerede ise rahmeti rahmana kavuşacağın - dan buna (Merhum) demek daha doğru olacaktır — hayatından ve sağlığmdaki faaliyetlerinden, bir az olsun, bahsetmeden geçemiye- ceğim. Doğrusu bu müessese, arkasın- dan söylemek gibi olmasım ama, hiç deiyibir müessese — değildi. Nalmmcı keseri gibi yongayı hep kendinden yana yonması, başlıca kötü tabiatlarından — birini teşkil ediyordu. Zavallıcık menfaatine çok düşkün olduğu için, Bulgaris- tan Türk akalliyetinin kâh beyni- ne bir yumruk, kâh kalbine bir si- türlü kendini kurtaramazdı. Camide tarikatı uğruna adam öldürenler, cebinde silâhı ile vaa- zedenler, hizmetçisinin ırzını, na- musunu payimal ettikten — sonra üste rüşvet makamında para ve - rerek o bigünahı kocaya veren - ler, komşusunun haram — malma göz dikenler ve daha ne çeşit hal- müessesenin elebaşrları, kodaman larıydı. Orada — ekseriyeti —umu- miyeyi — meşhur yüz elli- Hikler teşkil ediyordu. Türkiyeden beline yediği tekme ile ilk soluğu *“orada,, alan vatan hainlerine, pranga kaçkmlarına, bu müessese müşfik bir anne gibi kollarmnı açı- yor, onları bağrına basıyor, ve kat'iyyen bu mel'unlara yalnızlık- larmı hissettirmiyordu. Bilhassa “para,, için hiç sıkm- tı çektikleri vaki değildi. Çünkü bütün Deliorman onlar için çalı- şıp didiniyor ve beri taraftan da hükümet, bunlara icap eden ko - laylığı cabasiyle beraber göster- mekten de Hali kalmryordu. Olan- ca kuvvetiyle, gayretiyle - çalışan bu softa fabrikası ramazan >geldi mi faaliyetini bir ay için tatil edi- yor, kendi terbiyesince yetiştirdi- #i yüzlerce çömezi, yüzlerce ma: sum vatan evlâdmı, cerre salıyor, onlara bilmediklerini öğretiyor, yapmadıklarını yaptırtıyordu. Ra- mazandan sonra sıra harman cer- rine geliyordu ki, hakikaten bu, evvelkinden daha ömür bir faali - yet mevzuu teşkil ediyordu. Çömezlerin okudukları dere- ler de pek mahduttu desem yalan değildir. Çünkü bu müessesenin hakiki maksadı, ders okutmaktan ziyade, körpe dimağlar Üüzerine telkin ile tesir edip taassup ve irti- car tam manasiyle aşılamaktı. lata Melek Han 7 numaraya mü - | Daha türkçesi, bugünkü Türkiye- racaat, - 48148)) ye ve Türk idare rejimine muha -« Hf bir unsur yetiştirmekti. Yoksa ilim namına talebeye ancak “Kö- pek kadar karımca!,, tahsil ettiri- lebiliyordu. . » » Bulgaristan Türk akalliyetinin hemen hemen ekseriyeti umumi - | yesini teşkil eden cahil tabaka- dır. İşte bu halkım “Din,, vasıta- siyle zayıf damarıma basan bu milliyetsiz yobazlar gene “Din,, perdesini kendilerine siper ederek bu zavallı halka karşı yapmadık- ları âdiliği, işlemedikleri denaeti bırakmamışlardır. Sırf para ka - zanmak kaygusiyle fırsatı. gani - met bilerek halkı soymuşlar. soy- muşlar ve çeşit çeşit propagarda usulleriyle, o zavallı köylücükle - Tin masum çocuklarımı, adeta zor la ellerinden almışlar, ve bu za « vallr mastımlara da “Menfi terbi- ye,,yi aşılamak çaresiyle uğraşır- larken bunları kör — cahil bırak- mışlardır. Mollalara Türk harsı, Türk in- kılâbı, daha doğrusu, bir kelime ile “Türklük,, hakkında hiçbir fi - kir verilmediği gibi kendiliğinden uyanna, kendinin ne olduğunu öğ- renmek istiyenleri de o baykuş ©- cağımla yaşatımamışçlar hu gibile- re karşı Jâzmmgelen - tedahbiri al - makta da gecikmemişlerdir. Beş vakit namaz mecburi olduğu hal- de bu kaideye riayet etmiyen, fe- sine sarık sarmryan, pantalon gi- yen ve fikrinde en zayıf bir yeni- lik eseri hissedilen mollalara mek teplerinin kaprları daima kapalı kalmıştır. Zaten onların yegâne yapabildikleri iyilik de bu değil midir?. Fakat bugün herkesten evvel başları sıkılan bu softalar, bu çö - mezler, en son ilticagâhlarmı ev - velce beğenmedikleri, mühimse - medikleri o muazzer Türk toprak- larında aramak — mecburiyetinde kalmışlardır. Hatta içlerinde daha şimdiden: Oraya gidersem Med - resetünneyvap veya onun küçük kardeşi olan Medresetünaliyeden — — aldığım paçavradan başka her şe- ye benziyen, diplomalarımla aca- ba beni hangi mektep, hangi mü- essese kabul eder?!,, diye düşi- nüp rüyaya yatanları bile var.. Sorarım size ey softa fabrika - sınm çömez bozuntuları!. Sizin öğreticilerinizin buraya gelmele - rine esasen imkân yoktur. Fakat, — siz, ya siz buraya ne yüzle gelip, kendinize bir de mektep veya meslek arryacaksımız?. Senelerce dört bir yana küfürler savuran yaygaralarınızı nasıl saklayıp in - kâr edebileceksiniz?. Türk ana yurduna ne yüzle ayak basabile - ceksiniz?. Fakat siz de bilirsiniz ki, bu vaziyetinizde ana yurdun şefka - — tine, ulüvvücenabına — güvenerek — kusurlarmızın affımı — istemekten başka sizin için yapacak bir şey. — kalmamıştır. Çünkü — Bulgaristan — sizin ocağınızdan fayda değil, bi- — lâkiş en büyük fenalığın geldiğini anlamıştır. İncir dikilen ocağını - — z bundan sonra -tütmesine im - — kün yoktür! Bulgaristanlı H. Behçet —