Otobüste giderken, gazetede | şöyle bir havadis gözüne ilişti: —| ; “Dün çekilen piyango biletle- | 'nndın 4628 Numaranım, birinci | ikramiyeyi kazandığını yazmıştık. Güzel baht kişesinden aldığımız habere nazaran, bu numara, İstan bul İtibarrmilli Bankası memurla- rmdan Pertev Bedri Beye ait - miş...,, Filhakika, 4628 Numaralı bilet | kendisindeydi. Birdenbire 60,000 | Tirası mı olmuştu? , arka- daşlar, yazıhane, akraba, mallar, apartıman, otomobil, — sayfiye... Bunların hepsi birden gözlerinin önünden geçti. Otobüsten atlıyarka koşmak arzusunu duydu. Kalabalıkların tepesine basarak yürümek, koş- mak istiyordu. Bu insanlar, bu ara balar da amma yavaş yürüyorlar ha.., Telefon etmek, telgraf çek- mek, tayyareye binmek, gitmek, bir an evvel gitmek istiyordu. “Güzelbaht,, kişesine uğradı... “Altmış bin lirayr yemekten sonra, bl;ü." getireceklerini söyledi- Bankanm kapısımdan içeri gi- Malike, başını önüne eğdi... Mahçup... Bu güzel projeyi tahak- kuk ettiremiyecek bir tereddüt mü var?... — Pertev Bey... Keşke böyle bir gününüzde değil de daha evvel gö rüşseydik!... Şimdi, servetiniz için buna razı olduğum kanaati hasıl olacak ve kendi nefsimi böyle bir İ şaibeden kurtaramryacağım... Delikanlı, genç kızm elini avuç larıma aldı. Bir çekinme hareketi... Sonra bir “peki...,, Sevinç içinde, bankaya döndü- ler... Biraz sonra, herhalde, para- lar da gelecek... Kapıcıt — Pertev Bey... Sizi, intizar sa- lonunda bir bey bekliyor! -dedi. Pertev, koştu, fakat, suratı asık | bir adamla karşılaştı: — Pertev beyefendi, size maale sef fena bir haber vermeğe gel- dim. Kişedeki memur bir yanlışlık yapmış... Gazetecilere sizin ismini miye yerine, maalesef, ancak yir- mi lira kazanmışsmız. —Müdürü- müz, affınızı rica ediyor. Buyuru- rer girmez, ne merasim oldu!... Seşler yükseldi: — Pertev! Pertev! Başka sesler: raya gel , ba- ğ a Pertev Bedri, gülerek, harkestin elini sıkıyor... Her zaman abus olan müdürler bile yanma gelerek onu tebrik ediyorlar ve hoşa gide- €ek sözler söyliyorlar. Az daha şöyle diyecekler: — 4628 numaralı biletin sahibi olduğunuz için, terfiinize karar ve rildi. Herkes, etrafmda fırdönüyor... Kompliman, kompliman üzerine... Ona bin bir tavsiyede bulunuyor- lar... Parasınm dibine darı ekecek | Yoku. tavsiyeler... Fakat, genç adamm gözünde bunların hiç biri yok... Sade onu bir şey alâkadar ediyor, çekiyor: Malike! Malike, aynı bankada memur- dur. Şimdi, delikanlı, onun yanmna gidebilecek; kendisinin ne kadar harikulâde bulduğunu söyliyebile ra, siz bana lâyık değilsiniz... Ken dinize müreffeh bir hayat yapmalı smnız!... * diyebilecek! İşte, Malike ile karşılaştılar. Genç kız geçerken ona: — Tebrik ederim, Pertev Bey! -dedi. —MHM.Ç&W- yarım, zira, felek kör değilmiş... Sizden bir ricam var: Bu gün, ban kanm ine inmeyip de Benimle beraber lokantada ye- —ky-dıwflnıuuifıiı- nİz: Genç frz, daveti kabul etti... Bu sabah saat dokuzda bu dünya- da, b bir hiçken, şimdi ansızın hem servet hem de sevgili sahibi olmak, ne saadet... Yemek yerken, hissiyatını hulâsa ediyor. — Maülike Hanm dünyadaki uımı!hıı.!“.ıynyebib*hr tatı geldi: Anladımız mı? Nece za- taandan beri sirinle evlenmeği dü N*dmımı.bmıîmldnbu- Tamazdım... Teklifimi kabul 'l in., nuz, sizinle görüşecek. Pertev, sendeliyor. Bayılacak gibi olmuştu. — Allahasmarladık, beyefen- di! ğaznçellindi, gitti. f mamıştı. Gene N“— ..,I .h * takacak, yazıhanedeki yerine otu- | racak. Geçirdiği üç ümit dolu sa- 'atle alay edecekti. Fakat Mali- ke?... O, ne olacaktı?... — Nen var, Pertev... Halinde bir değişiklik görüyorum... Yoksa . Ne diyor- sun?... Fakat, hiç... Hiç bir şeyim Acı hakikati nasıl ıiyl!yı_odl'! Nihayet, bir memura itiraf ediyor: — Hiç bir şeyim yok.. Hattâ | altmış bin lirahık ikramiyem bile... | | Bir yanlışlık olmuş... Müdüriyet- ten haber geldi... — Vah zavallı... Daire müdürü kaşlarını çatı- yor: — Pertev Bedri Bey... Ya iş görün, yahut istifanızı verin... Yoksa, müdiri umumi Bey, bu pi- yıüodınıilohıhyı;eürdiiî— niz intizamsızlıktan dolayı çok müştekidir. yıkılıyor... Bütün dün- yanmn düşman kesildiğini, bir kaç saatlik sandetinin acısı kendisin- den çıkarmak istediğini hissedi- yor. *“— Bu akşam hemen Naim Ke- malettin müessesestine müracaat lerdi... Buraya istifamı verece- ğim... Malikeden uzaklaşmam lâ- zundır...,, İçini çekiyor.. Çıkış zili çalıyor. Arkasından bir ses: — Pertev Bey... — Efendim... — Ah, öyle memnunum ki... — Memnun musunuz? Neden? — Kazanan benmişim... Müecs- .| sesenin isminden dolayı şaşmarak, benim yerime sizin isminizi — ver- mişler... Kuracağımız ailenin ter - | veti, sizin değil, benim — kanalım: | dan geliyor... Şimdi artık size te- reddütsüz “evet!,, diyebilirim. Nakili (Hatlce Süreyya ) zi vermiş... Halbuki, büyük ikra- | Rus TARİN T5 İçisinin getîrd .w ıgı yayı kimse kuramıyacak mıydı? Dördüncü Murat ateş püskürüyor: “Yedirdiğim ekmekler haram olsun, beni el önünde utandıracaksınız!,, diye bağırıyordu.. Padişahım huzurunda müthiş bir uğultu vardı, Uzun kavuklu, basık kavuklu, kırk arşın sarıklı başlar birbirlerine değip uzaklaşı- yor, Gittikçe yükselen uğultu ara- |emda Rus Elçisi sözüne devam e- diyordu: — Evet, getirdiğim diğer şeyle- rin o kadar ehemmiyeti yok. Fa- kat şu yay en mühimidir. Bizim memleketimizde böyle yayları ku- rabilecek slâhşor vardır. Fakat öy le sanıyorum ki bunu siz kuramı- yacaksınız. Elçi yerinden kalktı. Dördüncü Muradı selâmladıktan sonra mai- yetiyle beraber arka arkaya çeki- lerek huzurdan çıktı. Bağdat fethinden dönen dör- düncü Muradı ziyaret eden Rus Elçisi getirdiği hediyeleri taktim ettikten sonra huzurdan çekilmiş- ti. 50 milyonluk bir kitleye siz bu yayı kuramazsınız diyen Rus El- çisinin bıraktığı yay ortada esra- rengiz bir $y gibi duruyordu. Yayı kurmak için bir ucunu sağ ayağın altma almır. Yayın öbür ucu da sol ele almarak bükülür ve sağ elle tutulan örülmüş at kılından ) ipi de hemen diğer uçtaki oyulu yere ü Dördüncü Murat yavaş yavaş — Bu yayı kurabilecek yiğide helâlından bir kese altın var. diye ilân etmişti. Gerek yeniçerilerden, gerek pazusuna güvenen halktan, at etmişler ve bu yayı kurmağa ça- lışmışlardı. Bunlardan çoğu de- ğil yayı kurmak yayı bir parmak bile bükemiyorlardı. Diğer taraf- | tan yayın hâlâ kurulamadığını gö- | ren Dördüncü Murat ateş püskürü | yor, Elinde kamçı ile yeniçeri oca- ğına giriyor, önünc geleni dehşetli bir surette dövüyordu. Şimdi yay tanmımış evlerde ge- | ziyordu. Asılzadeler, bunların seç- me adamları pazularmı deniyorlar dı. Nihayet yay döne dolaşa Sadı- razamım saraydaki dairesine gel- | mişti. O da boş olduğu bir zaman- da yakmak için içeriye odun geti- ren baltacı Mehmet duvara dayalı | olarak duran yayı gördü. Baltacılar sarayın harem tara- l".—’M ve sarayın odununu tedarik ederlerdi. Mehmet te bun- | | lardan biriydi. Dördüncü Muratla | Bağdadın zaptında beraber bulun muş ve yararlığı görülmüştü. İri yarı ve namuslu bir adam olduğun Sadırazam baltacıya sordu: — Bu yayı sen mi kurdun? — Evet, — Çöz bakalım öyle ise, Baltacı korkulacak bir şey ol- madığını görerek rahat bir nefes aldı. Ve yayı çözdü. Sadrazam heyecan içinde idi, — Yeniden kur bakalım. Mehmet gene kurdu. — Çöz. Çözdü. Sadrazam sıkılmasa Mehmedin boynuna sarılıp iki yanağmdan ö- pecekti. Hemen etrafmdakilere: — Baltacıyı pâk edin. Huzura çıkacak diye emrettikten sonra e- tekleri zil çalaraktan Padişahım yanma çıktı. Ve vaziyeti anlattı. Hakikaten biraz sonra huzura ka- bul edilen Baltacı, Muradın gözü önünde yayı tam üç defa kurdu, çözdü. Artık Dördüncü Muradın neşesine payan yoktu. Sevincin- den ağzı kulaklarma — varıyordu. El pençe divan duran Mehmedin omuzunu okşıyarak: — Yarıma hazır ol, Moskof el - çisinin gözleri önünde bunu kura- dan İstanbula avdetinde kendisine sarayın hareminde iş verilmişti. Mehmet de Moskof Elçisinin ortaya tahtından indi. Derhal mr- | kediye ettiği yay meselesini duy- rıltılar kesildi, yavâş yavaş ortaya | y nstu, Kendisi de bunu kurmak geldi. Yerde esrarengiz bir yılan | ; temiş, fakat işinin çokluğu buna gibi yatan oku aldı. Bir ucunu sağ | — jl ÇA nn oda- ayağının altma aldı. Göğsüne ka> sındaki yayın o mahut yay olduğu dar gelen öbür uctunu da sol eliyle kavradı. Ve bütün kuvvetiyle eğ- meğe ve sağ elinde tuttuğu ipi takmağa çalıştı. Herkes merakla Z hayet dayanamadı. Alenen Mura- bakıyordu. Fakât yay yalnız azı | — Ammada zorlu yaymıs be... | da sordu: Hi cık bükülmekle iktifa etti. diyuüblruşmu—l-yıbnm — Getirdiğira vüya 4 i Dördüncü Süultan Muret diyip | ©a aldı. Öbür eliyle diğer ucunu | ., geğil mi? ğ : iniz. Bu adam bir yumruk- tuttu. Demir adeleleri çıliklz'tilgr. — Haagiyen? AaRERDimE ö a bir adamı öldüren altmış okka- Herkese kafa tutan yay bu görül- | — — Geçen haftaki ziyaretimde — lık zırhlr elbisesiyle bir pire gibi memiş kuvvet karşısmda — gururu- | getii Ş İ zıplıyabilen, en sağlam kalkanları | nu kaybetti anım eğdi. Sağe| — Haonumu? * bir vuruşta porçalıyabilen, kısa İiyle tuttuğu ipi de takınca yay l'“' Sadrazama döndü: boylu, fazla kıllı, tam mânasiyle | vulmuş oldu. — Birini çağır da şanu — kuru- çivi gibi bir adamdı.. Yayı büke- | — Tam bu sırada dışarıdan sadı- | versin. |nu evvelâ anlıvamadı. Tecessii le | yanma yaklaştı. Yayı aldı, bira: muayene etti: NM'W'WP“'KT razamın yaklaşan ayak sesleri du- caksın, dedi. Ve işin gizli tutulma sını emretti., İ Aradan tam bir hafta geçmiş ve Moskof sefiri ziyaetini tekrar - lamıştı. Sözü dönüp dolaşıp — yay meselesine getirmek istiyordu. Dördüncü Murat bililtizam mev - zuu değiştirmeğe çalışıyordu. El - çi de yayın kurulamadığını zanne- derek hindi gibi kabarryordu. Ni- kularmdan tiril tiril titriyen vezir- | yaldu. Baltacı Mehmet hemen ya- | met geldi. Yeri öperek durdu: lerine ve kumandanlarıa karşı: — Haberiniz olsun. Moskof çisi bir hafta sonra gene kadar zü önünde bu yayı bulamazsanız hepinizi ye kadar döveceğim. — Herkes bilirdi ki dördüncü Mu radm sözü sözdü. Bir şeyi yapaca- ğam dedi mi muhakkak yapardı. Bunun için g: herkes: Moskofun gö | sendeledi, SA kuracak adam | düşmemesi için kollarından tuttu- ğ gebertinci- | lar. Fakat yayı kurulmuş görünce vdağa4 YA YNU yı brrakıp dışarı fırladı. Biraz son- el- | ra sadırazam odaya girince dura- mWfllhıtıibiıçıhnkı Arkasındaki onlar da sendelediler. Sadırazam: — Bu yayı kim kurmuşsa tez Bulup bana getiresiniz. diye emir bu müthiş tehdide kar- | 7;0 , Latipler, nedimler, hemen fırladılar. Bahçeye çık- — Hay, hay! Ferman sizin sul- | mak üzere olan baltacıyı yakala- tanımız. E'bet tedarik etmeğe ça | dılar. Mehmet şaşırmıştı: Tışırız. — Ben ne ettim ki? Ne kabaha- tim var? diye söyleniyor, bir tür- Fakat günler geçiyor. Bu Yayr | lü bu işi izah edemiryordu. En bü- kurabilecek yiğit bir türlü buluna- | yük korkusu sadırazam paşaya bir mıyordu. Yeniçeri ocağı altüst & | namert tarafımdan yalan yere fit- Kıpkırmızı olarak kafasını eğdi. | j dilmişti. Yeniçeri ağasıı nelenmiş olması ihtimali idi, - — Şu yayı kuruver! Bütün gözler büyük bir heye » can ve merakla kendisini seyredi - yorlardı, Mehmet basit bir iş yapı- — Çiz. Çözdü. — Kur! Kurdu. — Çöz! Çözdü, “Artık Baltacr Mehmet coşmuş - tu yayı iki ucundan ellerile tuttu — ve harikulâde bir kuvvetle eğdi, eğdi, eğdi. Birdenbire bir çatırdı duyuldu. Meşhur yay Baltacınm elinde üç parça olmuştu. Moskof — elçisi gözlerine — inanamıyordu. Murat Selâmi Bir dakika sönra Baltacı Moh | ! *1 |