Hançerli ( zemanı “|Kadın ŞERİ Sivil memurun yarası çok ağırdı, ölmesi ihtimali vardı | Seniha Hanm, Bedianın yant- | biseleri giyerek, vakadan bir saat azan; İshak Ferdi ma sokuldu: sonra apartmandan çıktı. KB Aman yavrum, Yavuz bey -| — Bedia kapıda sordu: n 'den böyle şey umulur mu? Komi-| —— Nereye gideceksin? ser bey eksik kimse var mı — diye sordu da onun için söyledim, Al - | lah göstermesin, — Yavuz beyimi t kimseye değişmem doğrusu.. İlk tahkikat pek sudan - geçti.. ; Misafirlerin hepsini elekten geçir- — Arnavutköyündeki evimize.. — Oranın adresini hiç kimseye söylememiştin, değil mi » — Deli misin... Söyler miyim Biraz sonra müddeiumumi bey | hiç....?! meseleye parmağını koymuştu. — Haydi... Allah selâmet ver - sin. Ben yarın seni gelir, görürüm. — Sakın ihmal etme! Pencere - ye bir kırmızı bez parçası asaca - ğrm, Onu görünce emniyetle kapı- yı çalabilirsin...? — Ya görmezsem.....? Yavuz dişlerini sırıtarak güldü: — Yakalandığımı ve evde bu - — Miler.. Sorguya çektiler. i Hiç kimse sadre şifa verecek Bbir şey söyliyememişti. " Göğsünden yaralanan Seyfi B. Basta otomobiliyle derhal Fran- &81z hastanesine nakledildi. Misa- — Firler birer birer dağılıyordu. lunmadığımı anlarsın! ' — Müddeiumumi bey ihtiyata ri- . . * üyet etmiş olmak için tahkikat a- O gece Galatasaray polis mer- rasında Yavuz beyi yoklamayı da Yhmal etmemişti. Apartmanım üst katma çıktı.. Bedia hanımm büyük bir endişe ! “Hle kapıyı açıyordu. ? — Yavuzun apartmada yattığına Kimse inanmamıştı. D İçeriye girdiler.. " Bedia heyecanmı gizlemeğe ça- — İlşirken, müddeiumumi bey - çar. — gabuk odaları gözden geçirmişti. O ne? Yatak odasında birisi yatıyor- Mu! İ Bedia hiddetinden küçük dili - — mi yutacaktı.. Yavuz horul horul Hyuyordu. ' Müddeiumumi bey döşemesi “gok temiz bu apartmanda oturan nileden hiç te şüphelenmemişti. Bediaya döndü: — Affedersiniz, hanımefendi! Bizi fazla rahatsız etmek istemem. ' - Diyerek merdivenlerden — inip gitmişti. — |. Bedia kapıyı arkasmdan zin - tirledikten sonra işeriye — koştu. kezi binasında başlıyan tahkikat sabaha kadar devam etmişti.. Müddeiumumi, Yvuz beyin va - ziyetini tetkike lüzum görmediği halde, merkez komiseri Benli Be- diadan şüphelendiğini ve kocası - nın tevkifi muvafık olacağımı söy- Tiyordu. Bu işi ertesi günü — düşünmek | üzere iptidat tahkikata — nihayet wermişlerdi. ı' h v Fo Seniha hanımın evindeki cina - yet hâdisesiyle — polis müdüriyeti sivil memurlarından Keramettin bey meşgul oluyordu. Keramettin bey müdüriyetin en zeki, en işkü- zar ve tecrübeli memumrlarıindan . Seyfi bey hastahanede yatryor- du., Hâlâ ağzından bir kelime öğ- renmek kabil olamamıştı. Keramettin bey: — Hele o biraz iyileşsin.. Ken- disini kimin vurduğu derhal mey- dana çıkacak. ordu. — (Yavuz yataktan fırlamıştı.. Elle- Diy rinin üstünde hâlâ kan Jekeleri | Doktorlar yaralı memurdan ü - wardı. mitsiz görünmüyorlarsa da, tama- — Herif gitti mi? miyle iyileşeceğinden de emin de- YAR K ön;?:âhyi la kan zayi etmi: Bedia koltuğa serildi: 'azla yi etmiş. &- Nl: ,W.Y.m'! Ortalık | ti. Dili tutulmuştu.. Beyninde de nlt üst oldu. Sivil memuru neden | Mmüthiş bir uğultu vardı.. — Başmı wurdun? * Yavuz soğuk kanlılıkla cevap / werdi: — Benim yerimde sen de olsan, | yarasmın iyiliğe yüz tutması lâ- wururdun! Beni tevkif edeceğini | zımdır. söyliyen adama karşı: — (Haydi,| — Diyorlardı. gel beni yakala!) diyerek teslim | — Keramettin bey ıııerıhıhn olamazdım ya...! çıldırıyordu: — Seyfi ölürse, —bu cinayetin esrar perdesini nasıl kaldıraca - — Seni tanıdı demek ha...? — Evet... — O halde sen hemen başka bir yere git. Çünkü biraz sonra mü- — düriyetten başka memurlarım gel- — meleri ihtimali kuvvetlidir. — — Memuröldümü acaba? — Ölmemişti.. Fakat, ağzından /— Bir kelime öğremmek kabil olma - &. Müddetumumi bir kaç — defa / Sorduğu halde, mecruh cevap ve - tr. Yavuz ellerini yıkadı.. 'Ayni el- ] İIn;ğZigç; dersleıî] Müellifi: ömer Rıza Hdi car “İhere is no water here, said the im- Wpı'iuııl Tark; theyhave all göne - out and forgatten me, not a drop of water to drink! My throod is dry 15) and burning 16), there is fire and ice in me, and the air is so heary. Alas! İ must dic, | must leave the warm sunshine, the fresh green troes, and all the besutiful things that god has made. And then he put biş beak into the cool gran, to ref- resh himselfa bittle, — and his eye fell mpon the daisy and the bird knew her a- gain and said” You too will wither 17) here, you poor little flower! They have given you to me, and thoe plece of gren around inetsad 18) of the whole world, which was mine before.” “Oh, that | coculd comford him!" | thought the daisy, but she could not move, yet the fragrance which came from her delicate blosşam was strenger than is usual with this flower; the bird noticed it, and althoughm panting 19) with thirst, he tore the green blades from tha carth, he did not harm tre flo- wer, İt was evening and yet no öne came to bring the poor bird a drop water, he stretched out his slender wings and shook ihem several times, and the bird heart broke froam thirst. İhe flower eould not now, as on the lest evening fold tegether her petels ard slsep, *hebent down — sadiy to thae ground. 'The boy did not come till the next morning, and when saw the bird dııd they wept bitteriy duğ a grave they | on wkish they senttered flower petals; the bird'e dead body was put in a pretty red fox and was buried. But the piece ol earth with the dalsy in it was thown İn to the road, no one thought of her who had feld most for the bittle bird, and who had so much wished to comfort him. 1) eheerful (çirful) şon - şatır, 2) sunshine (sanşaym) güneş ışığı. 3) mournfully (mornfuli) kederli ola- rak. 4) Alas! (elas) vah! vahl 6) flight (flayit) uçuş 7) aky (kay) sema 8) prisoner (prizoner) mahpus —— 9) willingiy (vilingli) isteyerek. 10) imprisomed (improzond) hapsetti. 11) totear out (tir avt) söküp atmak. 12) trembled (trembeld) titremek. 13) fear (fir) korku 14) freedom (fridom) hüriyet. serbesti 18) dry (dray) kuru 16) burn (bern) yanat 17) withar (vizer) sular 18) instead (ineted) yerine 19) panting (penting) sulamak. (Devamı var) ——— Askerliğe davet İstanbul vilâyetinden: Birinci teşrin 934 celbinde bir buçuk ve iki senelik hizmete tabi 316, 326 bakayasiyle 327 doğum- kulardan geri kalanlar ve 328 do « ğumlu ve bunlarla muameleye ta- bi olanlar ve deniz ve muzika sı- nıfma mensup 316, 326 bakaya - siyle 327 ve 328 —doğumluların hizmeti tamme erbabınm sevko- lunmak üzere askerlik şubelerine müracaat eylemeleri ilân olunur. HABER Akçgm Poo_ta.ı ——— Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM Bazıklığı yeri (VAKET) Matbaaaı birlaci teşrin 1934 — AKDENİZ KORSANI ŞAHIN REİS Büyük macera, aşk ve harp romanı Şahin Reis ne yapacağını şaşırmıştı, genç kız acaba ölmüş müydü? Göğsüne dikkatle baktı. Fakat orada bir şişip inme göremedi. Ku lağını kalbinin üstüne koymak is- terken gebeş Mustafa içeri girdi: — Emret reis!.. İlk olarak bir hastayr Gebeş Mustafanın eline brrakmamak ih- tiyacını duydu. Bu güzel Arap kızma kendinden başka hiç kimse nin dokunmasını istemiyordu. Kulağını onun kalbine koydu. Gene bir şey anlıyamadı. Yüzünde gittikçe büyüyen bir telâş ve acı ile doğruldu. Ne yapa- cağını şaşırmıştı. Hiç kımıldama- dığına göre herhalde ölmüş — ola- caktı. Ölüm ihtimaliyle kalbi yandı. Lâkin Gebeş Mustafa imdada yetişti. Dışarıdaki yaman fırtma - nım, yağmur ve dolunun gürültü- sünden, ancak işitilen bir sesle re- ise dedi kit — Ağzma bir ayna tutalım.. Şahin Reis, Mustafanın uzattı- ğt küçük aynayı çılgm gibi kaptı. Genç kızın dudaklarımın önüne ve burun delikleri karşısma tuttu. Ayna buğulandı. Reis: — Yaşıyor, ölmemiş!.. Diye, sevinçle söylendi. Gebeş Mustafa tastik etti: — Evet.. Fazla su yutmuş ölma- , hem onun için boşaltmak Hastayı baş aşağı tuttular, mi - Yere, belki bir kova kadâr su dö- küldü. — — Gebeş Mustafa: — Şimdi soymak ve yatırmak lâzım!, Böyle kalrrsa üşür!.. Dedi. Sonra üçü de birbirinin yüzüne baka kaldılar. Şahin Reis, önüne çıkan — km- metin karşısımda hâlâ hayrandı. Ona doğru eğildi. İlk bakışta do. kunmaktan körktu. Fakat genç kız artık derin derin nefesler alı- yordu, Elini, ayaklarını arada sı- rada kımıldatryordu. Demek ki ar tık kurtulmuştu. Tamamile kendine gelmeden onu soymak lâzımdı. İK Soydu. Sanki büyük bir Razinenin içi- çe konmuş olan sandıklarını birer birer açıyordu, Hepsinde — başka bir güzellik vardı. Bu — güzellik gittikçe artıyor; Şahin Reise, o zamana kadar ve bilmediği duygular veriyordu. ğin içinde nefis bir vücut, şimdi bin kat güzel ölmuştu. Bir kaç saniye onun göğsünün sert çıkm- tılarma, İnce bir belin, olgun kal- çaların, ıncvmnha“ı!nnll' Aç&hlmydırhl.. hafif es. mer derisinin parladığı görülüyor- du. Şahin Reisi birden kendine gel- desini ve ciğerlerini bastırdılar. dt tpekli maşlâhı, daracık kadife zayir, di, Bir hamlede gömleği de çıkar. dı. Genç kızım çıplak vücudunu kalın pamuklu kumaşlara, yün battaniyelere ve kürklere — sardı, sedire yatırdı. Başımm altına bir yastık koy- mayı da unutmadı, Sonra karşısma geçti. Doymak bilmiyen bir lııyruılluı baka - kaldı, Hastanın yüzüne renk geliyor- du. Bir aralık kirpiklerini araladı. Orada, iri kara göz bebeklerinin, kalbin ta içine işliyen — parıltıları Yeniden daldı. Şahin Reis seviniyor ve ellerini Gürültü etmeden kapıya doğru yürüdü; açtı ve dışarıda bekliyen Gebeş Mustafaya: — Çabuk bir çay yap!.. Sıcak, sıcak hastaya vermeliyim!., Dedi. — Bir çay mı?... Fakat gemide ateş yakmak... — Biliyorum. Gemide ateş yak- mak yasaktır. Fakat bumu kendim için istemiyorum. Haydi, sen be « mnim dediğimi yap! Margş.... 'Tabansız da, küçük Hüseyinle kör Ali de orada — bulunuyordu.. Reisin, solgun bir ışıkta ihtirasla parlryan 'yüzüne baktılar... Şahin Reis onlara döndüt — Herkes yerli yufmol . Blnz Hlerideki bir kas- kursan, işil M!Hn KBr Ali ile ııkıdıîluı şöyle ko - nuştuklarımı duydular: — Gemide ateş yakmak?.. — Gemide bir'kadın da varın — Bir gemide hem ateş, hem dım eder? Kör Ali adımlarını sertleştirdi. Korsanlar sustular. Fakat Kör Ali ile arkadaşları uzaklaşmca kulâk- tan kulağa fısıltılar dolaştı: — Gemide hem kadın var, hem de ateş yakacaklar... — Reis buna ne diyor? — Bunları reisin kendisi yapı» ,ot!... » ADK LÜ NAN — V TT Gınç kız büsbütün kendine gel- miş, gözlerini açmıştı. Bir saniye alçacık tavana, düvarlara ıııMı.l Büyük bir hayretle söylendi: _' — Allahım, ben neredeyim? Şahin Reis senelerdenberi Ce « 'Tunus ve Trablusgarp — t- hirlerinde İolı'ıh için arTapçayı öldukça ö Genç kızın .Iiıhn Şahin Reisle karşılaşınca büsbütün ürktü. Ör - tüsünü gözlerinin hizasına kadar çolımk köşeye sindi. “ Şahin Reis gülen bir yüz ve tat- İr bir sesle onu selâmladı: — Korkmaymız, güzel Kız! Bir Türk gemisinde ve namuslu bir Türk levendinin yanmdasmız... — TDevamı var)