— Hatırlryor musun arizim? On beş sene evvel evlenmemek için bahse * girişmiştik! Karısı sanmış! Mahkemede: Hâkim — Demek sabahın saat i - kisinde mutbak kaprımda Akıl Beyin | apartımanına girdiğinizi itiraf ediyor- sunuz? Maznun — Sarhoşlükla benim a - partıman zannetmiştim, efendim. Hâkim — Madem ki, öyle de niçin Akıl Beyin karısı salona girince pen- cerenin arkasına sanlandınız? Maznun — Karım geldi sandım! Acemi aktör Aktörlüğe heves etmiş, nihayet bin rica ve minnetle — bir piyeste kısacık bir hizmetçi rolü alabilmişti. İlk tem- sil gecesi sahne arkasında heyecanla dolaşıyor, boyuna — bir tek cümleden » Abaret rolünü tekrarlıyordu: — Beyefendi, altınış yaşlarında bir hanım sizi bekliyor. Nihayot sırası geldi, sahneye gir - di. Ve rolünü söyledi: — Beyefendi, altmış senedir. sizi bir hanım bekliyor! Daha beteri var Hastahanede iki yatak komşusu ko- nuşuyorlardı. Biri dedi ki: — Müthiş bir yağmur yağıyordu. Tramvay yoktu, yol da uzaktı. Buna rağmen otomobil masrafı yapmıyayım dedim. İşte böyle hastalandım, Öteki şöyle dedi: — Ben otomobile bindim! B Yapılması düşünülen, " ETRRARIN ğ 5 BAA Maruzatta — bulunacaktım, Ka itnset $ zer lla müdür urn beyefendi.. ğ Telefonda Şimdi duymuyorsam da o sıcak nefesini, Bâri uzaktan olsün işiteyim sesini ! Böyle teskin edeyim gönlümün hevesini, Bari uzaktan olsun işiteyim sesini! Baktım ki hiç gelmiyor bu ayrılığın sonu, Dedim: Nasil arasam ben nasıl bulsam onu, Ben işte bugün açtım nihayet telefonu, Bari uzaktan olsun işiteyim sesini! Seni hatırladıkça ağlayıp inliyorum, Hemen telefon edip biraz serinliyorum, Reseptör kulağımda söyleyip dinliyorum, Bari uzaktan olsun işiteyim sesini! Kadın mantığı Münasebetsizin biri K. Hanıme » sormuştu. Hanımefen:- — Evlendiğimiz zaman kocam ©- tuz yaşımda, ben de ön sekiz yaşın « daydım. Kocam şimdi altmış yaşmda olduğuna göre bir misli yaşlanmış. Şu halde ben de otuz altı yaşındayım, Antika Antikacı dükkânında: — Bu tüfek tâ Cengiz Han zama- nından kalmadır. — Alay mt ediyorsunuz? O zaman tüfek yoktu. — İşte onun için bu tüfek nadir | ve çok kıymetli ya!.. İki yaş Küçük Selime yaşını sordular. Ce- vap verdi: — Evde beş buçuk, — tramvayda üçl. Reklâm Amerikada reklâm fevkalâde iler - lemiştir. Reklâm içir en akla gelme - dik şeyler yapılır. Bir misal: Nevyorklu — bir Jokantanın kaprısı önüne şu levha asılmıştır: “ Yemeklerimizden memnun kalır- sanız gene geliniz, memnun kalmaz - sanız dostİarmızı gönderiniz. Bu on « lara iyi bir muziplik olur! Her türlü şikyetler için Şeytan fa GT Y el kât yapılmıyan şeylerden: Hkkabazlık J: Avram ve Kohen bir ziyafete da « vet edilmişlerdi. Ev sahibi zengin bir adamdı, her tarafta kıymetli kıymetli eşya bulunuyordu. Koben bu cici bici eşyadan bir ta- nesini olsun kendisine mal edebilmek hırstyl eyanarken — Avramın bir çift gümüş çatal ve kaşığı gizlice cebine sokutğunu gördü. Ne yapmalı? Kendisi de böyle bir ganimet istiyordu, fakat yanı pek ka- labalık olduğu için arkadaşı gibi ha - reket etmesine imkân yoktu. Birden aklına bir fikir geldi ve ya- nındakilere: Benim — hokkabazlık bildiğimden haberiniz var mı? Diyerek sordu. — Etrafındakilerin bir marifetini göstermesi için ısrar et- tiklerini söylemeğe hacet yok. Kohen ısrarlara dayanamamış gibi yaptı: — Pekâlâ, dedi, — size bir tecrübe yapayım. Bakın şu önümde duran ça- talı ve kaşığı cebime koyuyorum. He- piniz gördünüz yam Şimdi sayıyorum: Bir.. iki.. üç..- Avramın cebine bakı - nız, çatal ve kaşık ona geçmiştir. Sevgili Hanım biraz geç kalmış! “müracaat ediniz. Oğlum boks şampi - oğluma | yonudur!” bi NĞEŞR l | Tanışdıktan yiı;mi sene sonra.. — Nedir 0? — © yolu bilmedi Açlığının sebebi? İskoçyalılar. hasislikleriyle meş - hurdurlar: İskoçyalılara dair bir fık - ra: Bir Tekoçyalı Londra sokakların » da gezerken düşüp bayılmış, “kemen hastahaneye kaldırmışlar. Muayeneye gelen doktor adamcağızın üç gündür bir şey yemediğini anlayınca sormüş: — Demek bu kadar parasız kal - mıştınız7 İskoçyalı cevap vermiş: Te— Param var, fakat çok aradığım halde İskoçyalıya tesadüf etmemiş - tim. — İyi amma niçin İşkoçyalı arı » yordunuz? — Niçin olaca? Aldanmamak için. Fiatler hakkımda bir. vatandastan ma- lümat almak istiyordum. Bir cevap Edebiyat meraklısıdır, yeni bir şiir kitabı çıkarmıştı. Selâmi İzzet “Soh- betler” inde bunu — adamakıllı tenkit etti. Geçen gün karşılaştılar. Şair hid - detle bağırdı: — Nedir bu yazdıkların?. Sen beni sersem mi sanıyorsun? Selâmi İzzet cevap verdi: — Hayır azizim. Fakat anlamış ola- bilirim! NOT: Bu fikta adaptediril Söyle bana: > Bi dğriti p> BNN — Namus dairesinde para kazan manm bir tek yolu vardır. i ben zaten anlamıştım. A Kurnazlık Kâmil Bey, Kadıköy — iskelesinde vapur bekliyordu. Bir boyacı çocuğu ona âdeta musallat oldu. — Boyayalım beyim... Kâmil Beyin vakti yoktu, fakat ço- cuk ta, bir türlü onun peşini bırak - “Miyordu. Nihayet elinden kurtulmak için boyacıya yüz para vermeğe razı oldu, Çocuk müthiş sevinmişti. Teşek - kür etti; sonra: — Ben çalışmadan geçinenlerden değilim. Borcumu ödeyeceğim. Ayak- kabılarınızı bedavadan temizlerim. Kâmil Bey çaresiz razı oldu. Ço - Başka ne bilirsin? Yakup işsiz kalmıştı. Irktaşların - dan bir zenginin yanına giderek iş is- tedi. — Açım, dedi, evde bir karımla on bir çocuğum var. Zengin adam işle meşğuldü, başımı kaldırmadan şöyle dedi: — Pekâlâ.. Başka ne iş bilirsiniz? Mektup Sevgilim! En gönülden, candan itiraftır bu, İnan ki ağlıyorum yazarken bu mektubu! Hangi akşam olacak bu hicranım gurubu? İnan ki ağlryorum yazarken bu mektubu! * Neden bir bakışımla sardın muhayyelemi? Neden artık bitmiyor yokluğunun elemi? Titriyen parmaklarım tutamıyor kalemi ! Sevgilim! Ağlıyorum yazarken bu mektubu! O pamuk ellerinle bu zarfı yırtacaksın, — ” Belki de okumadan bir yana atacaksın, Ne zaman yüzüme bakacaksın? , Sevgilim! Ağlıyorum yazarken bu mektubu! -