Ü Reisicümhur Hz. dün Iş Bankası sergisini gezdiler Birbirimizi ancak gözlerinin parıl tısı belli olan birer karaltı halinde görebiliyorduk. Yüzlerimizin çiz- gilerini, biçimini, rengini farket- menin imkânı yoktu. Adam da beni baştan ayağa ka dar süzdü, Neden sonra cevap ver di: Kadın ona baktı: — Aaa... Üç lira değil miydi? — Üç 'ira yalnız dün verdiğim.. Daha evvel aldıklarıı — unuttun- mu? — Onları ödeşmedik mi? Cüzdanımı çıkardım. On lira - lik bir kâğıdı adama uzattım. — Almız!... Aldı hiç bir şey söylemeden bizi yalnız bıraktı ve gitti. Yarı karanlıkta onun ancak göz lerinin ve dişlerinin parıltısını ve biraz da yüzünü görebiliyordum.- | Kim bilir kimdi? Bunu öğrenmek ve onu tanımak arzusunda değildim. Sadece has- | ta bir kadımı hodgâm bir erkeğin oyuncağı olmaktan kurtarmıştım. Kendim gibi bir dertliye destek olmuş, ona hiç olmazsa bu gece kendi derdiyle başbaşa kalmak fırsatını vermiştim. Zaten onu hiç tanrmadan ta- nrmış gibiydim: Hepsi de aşağı yukarı birbirine benziyen satılık kadımlardan biriydi. #—Adma, sanmı, kimin nesi-oldu- ğunuü bilmeğe ne lüzum vardı? Bir adım aralıkla, göz göze ba- kıyordum. Titriyordu. — Beni nereye götürmek isti- yorsunuz? Dedi. Sesi daha çok kısılmıştı. Ben de üşümüştüm, Nezlem büsbütün azmıştı. Bo- | ğazım yanıyordu. Burnum tıkan- mıştı, onunki kadar kısık bir sesle cevap verdim: — Sizi evinize kadar götürmek isterdim. Fakat görüyorsunuz ki ben de hastayım. Biraz telâşla sordu: — Fakat hesabıma verdiğiniz para?, Onu ödemek lâzım... — Eğer bu yola düşmeseydiniz, namuslu bir tüccar olacakmışsı- nız? — Gene de namusumla çalışryo- Tum. Bu garip bir düşünüştü. Başka bir zaman ve başka ağızdan duy- saydım, gülerdim. Fakat o, bunu öyle vakur bir sesle söyledi ki ga- yet tabit buldum. — Şüphesiz.. Yalnız, aceleye lüzum yok,. Elbette ödeşiriz. Daha | iyisi bunu ben bağışlarım, siz de Iâtfen kabul edersiniz!... — Hayır, ben ödeşmeyi herhal- | de istiyomum. Beni istediğiniz ye- re götürünüz, hastalığım çabuk geçer. Yalnız sıcak bir yer olsun!. Koluma girdi. Caddenin aydınlığına doğru yürüdük. Onunla beraber pansiyona git- meyi istemedim değil. Fakat ben bu çeşit kadmlardan her zaman garip bir ürküntü duyardım. Za- ten işte bu yüzden bekârlık haya - Melek ve Şeytan Yazan: Kadir Can No. 18 | trmı bir papaz gibi geçirmiştim. [ Kolumda, titrememek için ken- dini zorluyor; fakat bir türlü bu - nu beceremiyordu. Eli yavaş yavaş aşağı kaymış, elimi avuçlamıştı. Fırından yeni çıkan bir ekmek kadar sıcaktı. Ben de bir elimle onun tuttum: — Siz çok hastasmız, hemen evinize gitmeli, yatmalısınız!... Dedim. Hafifçe sıyrılarak kolumu da, elimi de çektim. Cebimden cüzda- nımı çıkardım. Oradan on İiralık | bir kâğıt çıkardım, elini — tutarak avcuna koydum ve parmaklarını paranın üstüne doğru kıvırdım. Almak istemiyor, bana sokul - mağa çalışıyordu. — Siz de geliniz!.. Diye kekeledi. Yalvarır gibi yüzüme bakıyar- | | du. O sırada önümüzden bir oto- | mobil geçiyordu. Seslendim: — Şoför! Dur!.. Otomobil durdu. Kadının koluna girmek, araba- ya kadar götürmek için elimi u - zattım. Fakat o benden evvel be - | nim iki kolumu da dirseklerimin yukarısından yakalamış, yüzüme sokuluyor, gözlerimi aralıyordu. Başımı çevirince bakışlarımız çarpıştı, elini de ağır ağır açıldı ve parladı. Çok lirdi, çizgilendi, gölgelendi, ve canlandı. İkimiz de hemen hemen ayni zamanda şu sözleri söyledik: — Sen.. Hayrettin!.. Sen ha?... — Sen., Zehra.. Sen ha?.. Dişlerini sıkmıştı, yüzünün de- mişti. Göğsü bütün kuvvetile inip kalkıyor, artık titremiyor, sadece dişlerinin gıcırtısı duyuluyordu. Gözlerinde korkunç bir kin var- dı. — Hayır! Zehra öldü. değilim ben artık!... Dedi. Elimi yakaladı, demin verdiğim parayı avcuma koydu, tıpkı benim yaptığım gibi parmak Jarımı paranm üstüne doğru kıvır- Udı. Zehra Sonra silkindi. Aklına çok mü- | him bir tey gelmiş olacaktı. Cad - | denin iki tarafına göz attı. Rast- gele bir kaç adım koştu. — Nereye gidiyorsun? Zehra!.. Diye tutmak istedim, fakat bu- nu yapamadım. — Bir kaç defa arka arkaya | bağırdı: | Ömer!.. Ömer!.. Ömer!.. Bu sefer deminkinin aksi tara- fa koştu. Gene bağırdı: — Ömer!.. Ömer!... Ömer!... Cevap yoktu. Yoldan geçen Benim de gözlerim bir '“'“ &- | trik şirketinden şikâyetini, bugün gıldı. M “M!.ı ÇANİ | Ja hir termaemen derdini tekip —- dı, eski bir ranliğın ’ç"' | diyor.. Dükkânlarımda motör olan | iyi tanıdığım bir yüz, gittikçe be - | ,,, yanık olduklarını — göreceksi- | bir iki kişi ile şoför ona bakıyor - lardı, Belki de: — Delirdi.. Diyorlardı.. Eski karım bir ileri bir geri koşuyor, Ömeri çağırıyor, fakat cevap alamıyordu. Aşağıda; Yeni Jersay açıklarında iken gçıkam bir yangın neticesinde — yolcudarın- dan bir çoğu Ho Birlikte yanan 11528 ton. tuk Morokazli vapurumun facla canasında tayyarodon alınmış bir resmin! görüyor- sunuz. Satdaki resimlerde; gemide gözle vi yanmış bir. kaptanım ve bir - yolamuz baygın bir haldo yardıma koşan gemlder sahile çıkarılışları eanasında — alınmıştır. BSağ köşede, kazadan bir saat üÜnce kalp Hasbuhal Esnafın Nafıa Vekilinden ricası Geçenlerde bu sayfada yazilan | bir araba imalâthanesinin — elek- | larm hepsine gidiniz: Ayni derl- lllıı-ı Biz tornacımın şikâyetine birşey ilâve etmiyeceğiz. Onun sözlerin- den vaziyetin fecaati bütün — çıp- laklığı ile gözüküyor. Elektrik şirketi, göz göre göre, rileri gerilmiş, bembeyaz kesil- | zaten fakir olan esnaftan Ffazla para alıyor.. Acaba esnaf bu parayı kazana- biliyor mu? Şüphesiz bunu elek- trik şirketi düşünmez. Düşünme - mesinde de haklıdır! Fakat artık, onun bu haksızlı- ğına müsaade edilmiyecek devir gelmiştir. Çelik iradeli Nafia Ve - kilimiz buna artık fırsat vermiye- cektir. Elektrik şirketi ancak istihkak ettiği parayı alabilir... Bütün işlerinde halkı sevindi - ren Nafia Vekilimiz Ali Beyin, esnafın derdine de vaktinde şifa sunacağını ümit eder ve bekleriz. A, Rı. Fırın işçilerinin canı can değilmi? € Kadıköyünde, ; Yel değirmenin - de 40 numaralı fırında Rama - zan Efendi di - yor ki: “Belediyenin verdiği — karar mucibince şimdi dükkânların bir kısmı akşam sa - lıınııııı Et, at yedide diğer bir kısmı da dokuzda kapaniyor, Elektrik Şirketin- den şikâyet Mahmutpaşa - | da — Mengene | meydanında 14 | numarada tes-" vıye ve tornacı | | “Bi:im bir bu- çuk beygir kuv - vetinde bir mo - e törümüz vardır. Hamdi Ef. Elektrik şirketi ile yapılan mukavele mucibince senede üç yüz kilovat mecburi e - lektrik sarfedeceğiz. Şirket lâmba nın sarfiyatını da motörden verir. Ve onun için de ayrıca senevi yüz kilovat sayar. Bu hesaba göre her sene 400 kilovat yakmamız, sar- fetmemiz lâzımdır. Halbuki biz senede ancâk 200 kiloyat, hattâ daha az sarfedebili- | Tiz.. Sene başı olduğu zaman elek- trik şirketi bizden 400 kilovatm parasını alır, Bundan başka da her ay şirket bizden lâmba, saat parası 'diye ayrrca 210 kuruş alır... Velhasıl, açıkçası bu elektrik şirketi bizi mutazarrır. ediyor. Ah.. Bu kumpanyalar! bundan bütün müstahdemin mem nundurlar. Biz fırmm ameleleri ise gece ve gündüz. bilmez — uğraşır dururuz: Bizim için erken kapan- mak yoktur. Hemen ekserimiz birer aile yYuvası reisiyiz. Böyle olmıklı_h" beraber, bir saatimiz bile çoluğu - | muzun çocuğumuzun — yanında | geçmez. Belediyeden rica ediyoruz: Hiç | olmazsa eskiden olduğu gibi fırın ları Cuma günü öğleden sonra | kapatmak için emir verse... Esa- sen halkım alacağı ekmek öıleye kadar tamamlanmış olacağından bundan hiç kimse zarar görmiye - cektir. Belediyenin vereceği — bir emir, istirahat nedir bilmiyen biz- leri sonsuz sevindirecektir, | ter. Makine işi el işini harap ediyor! Kadıköy < OK Haydarpaşa l tim caddesindi kunduracı Sey ! | fettin Etendı ni dünet “Bizim bütü! derdimiz — işsif liktir. Buna di sebep ayakkab makinesinin, bi Seyfettin Ef. tün işleri ucuzd çıkarmasıdır. Ben ayakkabıcı - ol duğum halde, ayağımdaki ayak kabı makine işidir, çünkü 2,5 lir# ya veriliyor. Yaşadığımız devir ar yılı dı['“ kâr yılı olduğuna göre, herkes işi iyisini değil, ucuzunu arıyor.. Sonra önüne gelen bir kundu' racı dükkânı açıyor. San'attan hif beri olan da, olmıyan da bu işe £ tılıyor. Bu sebeplerdendir ki işsif| likten sikâyet ediyoruz. Makineler bizi mahvediyor Üsküdarda marangoz Halil V ta ne diyor: “Marangozluk ta, kund gibi sönmeğe mahkümdur. Fakt tutulursa, tutan olursa kurtarıl$ * bilir. Makinelerin, fabrikalarm şısında bizim san'atımız da miz de kayboluyor... Artık bizim için fılırıhl işçilikten başka yapacak şey ’,l' Serbest san'at yapmamıza bi şerait dahilinde imkân kılıııd Biz bugün hâlâ yıııyıbilıî" sak, bu ümidimiz olduğu k—'nd' Elbet hükümet bizi de düşünüY?, Ve bizim gibi küçük san'at €7 bını da koruyacaktır.. Bugün yalnız “ekmek,, di , nüyoruz.. Yarın belki insanct » şamayı da hükümet bize temif decektir. Ve bütün ümidimiz, emelisi” â