Amerikada işçile- rin grevi kanlı ha- diseler çıkarıyor I' Derdim. Sonra üst dudağımla burnumun arasını yoklar, hiç bir | tüy bulamayınca içimi çekerdim: —Ö zamana kadar Hatice başkasına varır. Diye içlenirdim. Onun artık benim için bir ya- bancıdan farksız olduğunu hatır- lamak işime gelmiyordu. A 46 Yazın eve döndüğüm zaman | tanberi Haticenin peşinde dolaşı - karşıma Zehra çıktı. Geçen seneye göre oldukça bü- yümüştü. Yüzünün çizgileri de, gölgeleri #e adam akıllı belirmiş- Hi. Çocukluktan kurtuluş zamanı - nı yaşıyor gibiydi. Önümde Haticenin sekiz on yıl evvelki modeli vardı. Lâkin yüzünün bu kadar ben - zemesine rağmen onda ablasının huylarından ve hallerinden hiç bi ri yoktu. Anneme sokuluyor, onun secca- desine ve yanıbaşma diz çöküyor, ellerini dizlerinin üstüne koyu- yor, sessiz duruyor, dudaklarınm ucunda gizli bir duayı geveliyor - du. Annem onun saçlarını, - sirtini okşuyor: — Senin adını Melek koymalı! Diyordu. Aradan üç gün, dört gün geçti. Hatice görünmedi. Annem onunla aramızda geçenleri bilmediği için sormaktan çekinmedim, Bana u - Şasene bir yoydun vVahseder gibiş cövap verdi: — Onun adımmı bir daha anma!. Böyle olacağı zaten belli idi. — Ne oldu, öldü mü yoksa? — Öleydi daha iyiydi. Fakat bizim için ölmüş sayılır!.. — Anlamıyorum!.. Geceleri yatsıdan sonran cin- | lerden, şeytanlardan bahseder gi- bi sesini kıstı, parmağını ağzına götürdü, azarladı: — Sus, dedim, sana, Onu an - 1 artık! Dudaklarının arasından bir du- ayı mırıldanıyordu. Tesbihini çe - kiyor, sağa sola sallıyordu. Merakla ona bakıyordum. Ku- lağıma eğildi #dir fısıltı halinde | şunları — Şeytana fena!.. “Fena kadın,, m ne olduğunu bir efsane gibi biliyordum. Bun- lar yarı çıplak, efelerin ortasında oynarlar, onlara rakı verirler, öte- kiyle berikiyle nikâhsız yaşarlar- mış. Hepsi de sonunda bir oturak âleminde bir kurşun veya bıçakla m 'uydu. Fena oldu; Melek ve Şeytan —rYcazan: Kadir Can | | varmış: Genç adam Haticeyi ni- | içindeki Hatice ile bu küçük kız No. İ2 eee iledenmiş, zenginmiş; Hatice ile bir bakış, bir tanış, ve bir öpüşten sonra nikâhsız olarak beraber ya- şamağa başlamışlar. Fakat bu hal kasabanın gücüne gitmiş. Efeler: — Bu İzmirli züppe kızımızı ayarttı; bizi kodoş yerine — koyu- yor! Diye baskın vermişler. Halbuki içyüzü başka imiş: Kabakulakların Mehmet efe çok- yormuş. Fakat genç kadın aldır- mıyormuş. Azılı âşık hıncını çıkar mak için arkadaşlarını kışkırtmış ve bu işi kasabanın namusu hali - ne sokmuş. Eline bir şey geçmiş mi? Ne | gezer? İki sevgili. baskını evvelden ha- w ber almışlar ve ilk trenle İzmire kaçmışlar. Söylediklerine göre şimdi yalı- da büyük bir konakta oturuyorlar mış. Haticenin ayakları yere değ- mez, otomobille gezermiş. Hiz- metçiler çifte çifte, elmaslar, al - | tınlar hesapsızmış. Eski basma entarilerin yerine en son moda ipekli elbiseleri varmış. Huriler gibi yaşıyormuş. Zaten güzeldi a- | ma, şimdi o kadar güzelleşmiş ki yüzüne bakmağa doyulmazmış. Her şey iyi, herşey — yolunda imiş, fakat çok büyük bir eksiği kâhla almıyor; kapatma gibi tutu YörmüşTTOŞ; YTevcemu da değilmiş ama, keşke daha mes'ut olaymış ta nikâhla alsay- | mış.. | Yaz ayları tatsız ve kederli geç- ti. Haticenin hayali gittikçe ben- den uzaklaşıyor, fakat hasreti her an içime siniyordu. Yalnız ara sıra Zehra ile karşı- Taşınca ince bir teselliye rastlamış gibi oluyordum. | Beni görünce yüzünde penbe | bir sabahın rengi dalgalanıyor, gözümden kayboluyordu. Vücuduna derisi gibi yapışmış olan daracık, kızıl, ipek elbiseler armen aa | az arasında ne büyük fark vardı? ı Büyük bir şaheserin küçük bir mo deli gibiydi. Lâkin muhteşem sof- | ralarda yiyen adamlar, yokluk za- manında kuru ekmeği de tatlı bul Kraliçe. s;r_f; Z Hasbuhal . . Bazı esnaf niçin çekiniyor? Gazetemizde esnaf sayfası a - çıldığından beri, Istanbulun muh telif semtlerindeki muhtelif esnaf | la görüşüyoruz. Şimdiye kadar gezdiğimiz yer- lerde çok dertlilere rastladığımız gibi, çok ta gamsızlara rastladık. Olabilir ya: İnsşanların kimi mes'uttur, kimisi bedbaht... Bizim, asıl garibimize giden nokta şudur: muşlardır. Henüz bu kadar kestirme düşü- nemiyordum. Annemin korka korka bahsetti- ği şeytan, bir defa rüyama girmiş, bir defa yoluma çıkmış ve bütün hayatımca beni arkasından sürük- ölüp giderlermiş. Bu haber beni şaşırtmıştı. Tıp- kı bir İzmirli kızı andıran o kibar, ince ve güzel Hatice nasıl orta malı olabilirdi? Onda değil efe - lerden birini, Eğirdirin en yakı- şıklı delikanlısını bile yadırgayan bir gurur vardı. Annemin de, benim de hakkı- mız varmış. Zira o orta malı olma- mıştı, efelerin kucağına düşme- mişti. Akranlarımdan şunları öğren - dim: Beş altı ay evvel istasyon me- murluğuna İzmirden Ali Bey winde bir genç gelmiş. Koca baş yadeler diye anrlan meşhur bir a- lemeğe başlamıştı. *..- İzmirde dört yıl kaldım, otomo- bille geçen her güzel kadına: — İşte o!.. Diye ümitle baktım. Fakat onu göremedim. | Şek>i Yunanlılar aldılar. O yaz lisenin on birinci sımnıf imtihanla - rını verdik. Evime döndüm, On dokuz yaşında idim. Baba- mın yanında çalışıyordum. İstik - Iâl kavgasının heyecanlı, buhranlı günlerini yaşıyorduk. Bu sırada bizim evimizin de bir harp mey- | danından farkı yoktu. İki fikir çarpışıyordu. *Devamı var) Bazı esnaf vaziyetleri hakkın- da bir şey söylemek istemiyor. A- deta hallerinde bir çocuk çekin- genliği var. Niçin? Söyliyecek şeyi yok ta ondan mı? Hayır.. Değil! Çünkü — biraz lâfh açar ve sabredersek hayli ar- zuları olduğunu görüyoruz. vk 'âuydu Niçin bu çekingenlik var? Eş - nafımız ve işçilerimiz kendi men- faati icabı derdini açıkça söyle- melidir. Bunda sakınacak bir şey yok, bilâkis bu işte fayda vardır.. “Ağlamıyan çocuğa meme ver- ; mezler!,, | A,Rı. (Vaziyetindenmem- nun bir bahtiyar Sultan Hamam tocu Mehmet Er yor? “Dükkânların vaktinde kapan- masından hele bizim gibi esnafın kağında man- n Efendi ne di- erkekleri köpeklere parçal saat 7 de kapanmasından çok | memnunuz, Öyle ya saat 7 den sonra kim manto ve buna benzer | | eşya almıya çıkar, Hem bu kararla boşuna gece yarısımna kadar beklemekten kur- tulduk. Şimdi istirahatimizi lemin ediyoruz. Herkes vazifesini ve ça- lışma saatini biliyor.. Ben kendi hesabıma yaptı- ğım işten çok memnunum.. Kaza- nıyorüm. Hiç bir derdim ve şikâ - yetim yok.. Demir ve lâstik tekerlekler Balatta, 168 nu | marada demirci Halil Efendi, da mir tekerlekler konulmasına da- ir belediyece it- tihaz edilen usul hükü- metin ve ciheti | askeriyenin dik- | katini pek mü - Halil Ef. him noktalar ü - zerine celbetmiştir. Bu mesele- den, üçüncü sayfamızda, “Benim görüşüm,, sütunumuzda bıhıolu-:' nuyor, | Şerbetçi kışın ne yapar ” Edirnekapıda şerbetçi Mustafa usta diyor ki: İşte geldik, işte gidiyoruz. Bizim işimiz nihayet birkaç ay yazın ha- raretini teskin etmekti.Soğukların üzerine, | ğu için, orman N atırdı. e ıstırdığı rm gff yağmurla beraber eli kulağında * dır.., Şimdi de insanlara harar€ veren bir mesleğe başlıyacağım-" Yani bizim vazifemiz yazın soğu' luk, kışın sıcaklık... Sakım büy” yapıyorum zannetmeyin.. Yazın buzlu şerbet... Kışm bel tatlılr baklava!... Onun için biziff san'atımız çok iyidir; hayırlıdi Hem para kazanırız. Hem desf' vap... Öyle ya yüreği yınıkllff buz vermek az hayır midır. Va$” yetimden memnunum... « Kadıköy—Çarşı—Kasap —Hf E endi ne Bizim, yani bi yor? ütün Kadıköy FY saplarının derdimiz kaçak et W" selesidir. Kimin gücü yeterse # dip Pendikten, şuradan burad# kaçak et getiriyor... Buna kar$ı tabit Belediye şey yapamaz.. *Bunu menedecek ancak bizifİ Fakat maal cemiyet de her nedense bu “ı, meşgul olmak lüzüumunu l'ıiııt"“; yor, Eğer bu lüzumu duysalar mücadele yölunu araştırırlardı- bil cemiyetimizdir. Ortaköy Şifa Yurdu Sahip ve müdürü Dr. AHMET ASIM Istanbulun en güzel, en ıem? ve en ucuz hususi hastanesidi"" Yatak fiyatları: 2 liradâ? tibaren. Doğum ve hertürlü Kaf ve erkek ameliyatları: 10 gü ikametle beraber 40 İira., Telefon 4222