B a Hıç goruımemış Nışanlanma bir canavar (Baş tarafı 1 incide) ra, üç doktoru maiyyetine alarak, muvafık bir zehir — taharrisine girişmiştir. Doktorlar, evvelâ, tetanos mik- * robunu düşünmüşlerdir. Bu müt- hiş hurdebini mahlükattan bir miktar bulmuşlar; Benoyendroya vermişlerdir. Genç adam, bunun- la kardeşinin gözlük camlarını bulamıştır. Sonra, öyle bir vaziyet tertip etmiştir ki, bu camlar, kar- deşinin suratında parçalanıp kı- rılmıştır. Mikrop da kana karış- mıştır. Amarendra her ne kadar has- talanmışsa da mucize kabilinden iyileşerek kurtulmuştur. Lâkin, buyüzden, Benoyendra- nın cesâfet ve azmi kırılmamıştır. Cürüm şerikleri, Bombay bele. Viye hastanesinden, bir tüp için * — de, veba basilleri aşırmışlardır. Banoyendra, evvelâ, bu mil la- rr, beyaz fareler üzerinde tecrübe etmiş; hayvanların yirmi dört sa- at zarfında öldüklerini memnu - niyetle görmüştür. Bir gün, Kalküta istasyonun- “da, Amarendra, tren beklerken, esmer ve kısa boylu bir adam, kendisini iterek geçmiştir. Zaval- h genç, kardeşine: — Allah allah.. Koluma bir iğ- ne battığını hisseder gibi oldum.. Bu hoyrat herif, ne maksatla bana iğne batırmış olabilir?.. - diye sor muştur. k Benoyendra ise, derhal karde- “eetinin kolunu yakalamış: — .— Tevehhüme kapılıyorsun, bir — şey yok, bir şey yok.. 4 t Diye, acıyan yeri uğuşturmuş, böylelikle, mikropların vücuda yayılmasını kararlaştırmıştır. Ayni gün zarfında, Amaren -» dra, müthiş bir hümmaya yaka - — Tanmış, kolu tulum gibi şişmiş, di- İi kararmış, vebadan ölmüştür. Kolunun niçin şiştiğini hasta yatarken anlatan Amarendra za- bıtaya bir ip ucu vermiş oluyordu. Gözlük meselesini ve vaktile teta- — nosa yakalandığını anlatarak ikin — ci bir ip ucu daha vermiştir. Bun- dan maada, hastaneden bir veba | — tüpünün eksildiği de dikkati cel- betmiş, o hastanedeki üç doktorla Benoyendrannı sıkıfıkı dostluğu mazarı dikkati celbetmiştir. Kulakları kirişte olan katiller, yakayı ele vereceklerini anla- — yınca kararı firara tebdil etmiş- lerdir. Artık, bu her hakikati mey- — dana çıkarmıştır. Her yere tamim- lJer, otoğraflar — gönderilmiştir. — Kardeşini öldüren adamla cürüm — gerikleri, aranmaktadır. Lâkin he “nüz bulunamamışlardır. Meclis Reisimizin teşekkürleri — İstanbul, 1 (AA.) — — Büyük - Millet Meclisi Reisi Kâzim Paşa — Hazretleri 30 ağustos zafer bay- —ramı münasebetiyle aldıkları pek gok tebrik telgraflarma ayrı ayrı — eevap vermek — imkânsızlığından — dolayı, teşekkür ve mukabil teb- riklerinin iblâğına Anadolu Ajan- — sımı tavsit buyurmuşlardır. B çaR aa - Kastamonu valisi Ankara, 1 (Hususi) — Kasta - Mnom valisi Fuat Beyin birinci u- — mum müfettişlik baş müşavirliği- ne tavini kararlasmıstır. (Baş tarafı 1 incide) ceği tahmin ediliyor ve iki ay son- ra izdivaçları yapılacaktır.. İngiltere kralının, oğluna dük- lük unvanı vereceği zannedil- mektedir. Bu takdirde şabık Yu- nan prensesi “Düşes,, namiyle a- nılacaktır. Prenses Marinayı, şöyle tarif etmektedirler.. “Dünyadaki en cazip kızlar- dan biridir. Güzelliği kadar, tah- sil ve terbiyesi de İngiltere hal- kını okşiyacaktır. Prens Corç, Ingiltereye güzel bir gelin getiri- yor. Prenses Marina, İngiltereyi eskidenberi sever. Kendisi ve ai- lesi, evlerinde hep ingilizce ko- nuşurlar..,, Prenses Marinanın babası Prens Nikola, Röyter ajansı muhabirine ihtisasatını şöyle anlatmıştır: *Nişanlanma haberi hem ka- rımı, hem beni sevindirmiştir. İ- kimizde İngiltereye yakından bağ lıyız. Marina da öyle,, Bu evlenmede siyasi hic' maksat yoktur, sadece muhabbet eseridir.,, Prens Corç, yeni nişanlısını o- tomobille gezdirmektedir. Eski Bulgar sefiri Bulgaristanın Milletler Cemi- yeti murahhaslığına tayin edilen Ankara sefiri M. Antonof dün ak- şamki trenle gitmiştir, ef Doğru değil Devlet matbaası müdiri Ham- di Emin Beyin vekâlet emrine a- lındığı yazılmışsa da bu haberin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Rusya Milletler Cemiye- tine gire bilecekmi Paris, 1 (ALA.) — M. Bartu, M. Titülesko ile Sovyetlerin mil- letler cemiyetine girmesi, Avus - turya vaziyeti ve şark misakı mü- zakereleri hakında görüşmüştür. Pariste, Sovyetlerin milletler ce- miyetine girmesi için başlıyan müzakerelerin neticesi hakında nikbinlik gösterilmektedir. Bu iş, munhasıran heyeti u- mumiyeye taalluk etmekte ve iki sülüs ekseriyet kâfi gelmektedir. Bundan başka şark misakı hak- kındaki noktai nazar teatisine a- lâkadar devletler arasında devam edilmektedir. Fakat bu müzake- relerin daha bir müddet devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu iki nevi müzakere arasında hiç bir münasebet yoktur. M. Bartu ile M, Titüleskonun 7 — 9 tarihinde Cenevrede baş - lyacak olan müzakerelere iki memleketi bağlıyan sıkı dostluk ruhu dalihinde ve müştereken ha- zırlandıkları zannedilmektedir. Londra, 1 (A.A.) — Röyter a- jansı — bildiriyor: — Gayri resmi Londra mahafiline göre Sovyetle- rin cemiyeti akvama — girmeleri | hakkında üç büyük devlet tara - fından muhtelif bükümet merkez- lerinde yapılan teşebbüse verilen | cevaplar cesaret verici mahiyet - tedir. Röyter ajansı, Sovyetlerin İn- | giltere, Fransa ve İtalyanın teşeb- | büslerinden sonra cemiyeti akva - ma girmek hususunda en müsait b'r mevkide bulunduklarını öğre- nivor. Postası Her parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, Fakat, birer sustalı çakı ile iş bitmiyecekti. Tabancalarını da al- malıydılar, Artık, gizli kapaklı yollara müracaata lüzum yoktu. Doğrudan doğruya silâhlarının bulunduğu yere yürüdü. Karanlıktı; el yordamile — bul- maya çalıştı. Yoktu. Acaba birisi müi kaldırmıştı. Cüneyneden hare- ket ettikleri zaman hepsinin yer - li yerinde olduğunu kuvvetle bili- yordu. Ne olabilirdi?.. Öteki silâblardan ayrı bir yere koyduğu, kendi Karadağ taban- casını aradı. Buldu. Büyük bir se- vinçle beline taktı. Bir kayıştan fazla, yedek kurşunlarını da cep- lerine yerleştirdi. Silâhların kayıkçı Abdüssamet tarafından ortadan yok edildiği aşikârdı. Fakat, her ihtimale kar- şı bir defa da Moris'e sormak lâ- zımdı. Belki, o, kaldırmış bir baş- ka yere saklamış - olabilirdi. Sor- du. Yalnız ona değil herkese, . Hiçbiri silâhlara el bile sürme- mişti. Bunların Abdüssamet tara: fından kaldırıldığı artık su götür- mez bir şekilde anlaşılmış oluyor- kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU ee Yyety” Tefrika No. 23 ,7,( du. Bu vaziyette Süleymanın yapa- cağı bir tek şey kalıyordu. Bu da, geriden gelen kayıkların daha faz la yaklaşmalarına meydan verme- den kayığın idaresini ele geçir- mek, Abdüssametle, kürekçilerin fenalık yapmalarına imkân bı- rakmamak.. Süleyman, tabancası — elinde Abdüssamede doğru ilerlediği za- man, o, kayığın baş tarafında u » zanmış yatıyordu. Uyuyor muy- du?. Belki.. Süleyman ayağının u- cuyla ayağına dokunarak kaldır- dı. Hergülü ve Morisi kürekçilerin başına göndermişti. Onlar da en küçük bir harekette kuvvetle mü- dahaleye girişecekti. Abdüssamet, Süleymanın başı ucunda, elinde silâhla beklediğini görünce şaşırmıştı. — Ne var.. Beni niçin kaldır- dın? Diye sordu. Süleyman: — Azıcık görüşeceğim, dedi, Fakat bana açıkça hakikati söy- liyeceğini daha şimdiden bilme- lisin, lntihap— encümenleri (Baş tarafı 1 jncide) Etem, İhsan, İsmail, Mehmet, İh- san, Şükrü, Mehmet Sırrı, Samih Fethi, Hamdi beyler. Üsküdar mıntakasında: Muhar- rem Naili, Celâl, Sami, Ahmet Refik, Mazhar, Cemil, Mehmet Ali, Mustafa, Hüseyin beyler. Beşiktaş mıntakasında: Kıy - met hanım, Hükmi, Arif, İhsan, Fehmi, Hikmet, Muhittin, Şevket, Etem Akif beyler, Eminönü mıntakasında: Hacı Recep, Hasan Fehmi, Baha, Hâ - mit, Muhsin, Hasan Basri, Meh - met Ali, Hasan Şakir, Kâzım, Fa- zıl beyler. Beyoğlu mıntakasında: Nakiye hanım, Kadri, Mustafa Faik, Ha- san Sadi, Naci, Nail, Celâl Sait, Nazım Hamdi, Hulki, Ismail Hak kı Beyler. Sarıyer mıntakasında: Yenimahalleden Ali, Sarıyer - den Kâzım, Büyükdereden Hay- ri, Kireçburnundan Aptullah, Ta- rabyadan Ahmet, Yeniköyden Hamdi, Emirgândan Hüsamettin paşa, Kemerburgazdan Sadi bey- ler. Beykoz mıntakasında: Anadoluhisar ve Göksudan Se- dat ve Mümtaz, Kanlıcadan Şev- ki ve Ragıp, Peşabahçe ve İncir- köyden Rifat ve Yusuf, Beykoz Yalrköyden Aptullah ve Tevfik Anadolukayağından Hulüsi ve Vakkas Beyler. a İntihap encümenleri bu sabah- tan itibaren toplanıp Mahalle Tümessilleri tarafından dolduru - lan cetvelleri tetkike başlamışlar- dır. Bu tetkikler kısa bir zaman zarfında neticelenecek ve keyfi - yet vilâyete bildirilecektir. Büti- tetkiki Saktbhan enelimanlarinin Haliç doluyor (Baş tarafı 1 incide) duğu, hatta Kâğıthaneye doğru olan kısımlarda Haliç vapurları- nın pek kısa bir zaman sonra işli- yemiyeceği anlaşılmaktadır. Ha » liç şirketi, temizlenme işine yakın bir zamanda başlanmazsa bazı iskelelere vapur yanaşamıyacağı dolayısıyle birkaç iskelenin lâğvı mecburiyetinde kalacağını bildir- miştir. Deniz ticaret müdürlüğü fen heyetinin tetkikatı bitirilince keyfiyet iktısat vekâletine bildi- rilecek ve Halicin tımiıhnmııinu1 bir çare bulunacaktır. Eşrefin şiirleri Eşref merhumun gayrimünteşir asarını bir araya topliyarak ede- bi âbideler ismi altında neşreder mimar Numan beyle bu eserleri basan Milli matbaa sahibi Meh- met Mesih bey aleyhine müddei- umumtlik tarafından bir müsteh- cen neşriyat davası açılmıştı. Dür bu davaya üçüncü ceza mahke- mesinde başlanılmış, suçlular ese- rin müstehcen olmadığını söyle- mişlerdir. Mahkeme suçluların ve- kil tayin etmesi için başka günr bırakılmıştır. Maliye Vekili Şehrimizde bulunan — maliye | vekili Fuat Bey bugün Ankaraya | gidecektir. N l ——— — | Vali B. gitti Vali ve Belediye Reisi Muhit- tin bey Ankarada toplanacak olan belediyeler bankası heyeti umu- miyesinde bulunmak' üzere dün akşam hareket etmiştir. ğı gün vilâyetçe ilân olunacaktır. MNafterlerin Satiselle eli aa » evre eee sekene, Yazan: Rıza Şekip — Ne o, bir şey mi var?. Süleyman, geriden gelen gölge- leri göstererek: € — Bunlar ne?. diye sordu. Abdüssamet, — soğukkanlılıkla kafasını geriye çevirdi. Kendisine gösterilen kayıklara bakarak, a « lay eder gibi: — Kayık, dedi. Süleyman: — Kayık olduğunu ben de gö- - rüyorum. Fakat bu kayıklar, ki- m&hait?.. ğ — Bilmiyorum, — Gatanın kayıkları değil mi? Doğru söyle.. Yoksa bir kurşunda öbür dünyayı boylarsın.. — Bilmiyorum. Abdüssamet, hiçbir şey yokmuş gibi, başını, yastık diye kullandığı bohçaya dayadı. Süleyman, onun bu hareketi karşısında oldukça asabileşmişti. Ayağının bütün kuvvetiyle bir tekme indirerek: — Kalk, dedi. Sana söylüyo- rum. Esrarengiz vaziyetinden sıy- rılman lâzım. Yoksa.. Kayık, yelkenin de tesiriyle a- deta uçar gibi nehrin sularını iki yana ayırarak kayıyordu . Tariflerine göre timsahlı ge- çide oldukça yaklaşmış olacaklar- dı. Süleyman, Abdüssamedin bu vurdum duymazlığından bu neti- ceyi çıkarıyordu. Aklı sıra zaman kazanmak niyetinde olacaktı. Abdüssamet yeniden doğrul - du: — Size ne oldu, kuzum, diye sordu. Galiba korkulu bir rüya görmüş olacaksınız.. — Korkulu rüyayı, — susmakta deyvam edersen, şimdi sen göre- ceksin.. — Benden ne istiyorsun?. — Sen daha iyi bilirsin.. Şu ar- kadan gelen kayıkların Gatanın kayıkları olmadığına emin mi- sin?. — Belki Gatanın kayıklarıdır.. Fakat bundan bana ne! — Sen onun adamı değil mi- sin.. İnkâra kalkışma, ben her şe- yi biliyorum. Doğruyu söylemek senin için daha hayırlı olur. Abdüssamet cevap vermiyor * duü. Artık ortalık tamamiyle aydın- lanmıştı. Şimdi, geriden gelen ka: yıklar daha açık görülebiliyordu. |Süratleri, kayıklarının süratinden daha fazla olacaktı ki, araların" daki mesafe gittikçe azalıyor, her an biraz daha yaklaştıkları hisse- diliyordu. Süleyman, işin uzamasına tar hammülü olmadığına hükmetti: — Söyle, dedi, bizim silâhları» mıizı nereye kaldırdınız?. Abdüssamet bir taş gibi duru* yor ve söylenenleri işitmiyormu$ gibi aldırış bile etmiyordu. ” SoĞrN L A