—. .2 Eylül 1934 HABER'in hikâyesi —-Son sayıfadaki resme bakın! — — Son sayıfadaki resme bakım — |Norveçli rahip Antalli, Ham- burgtan vapurla Fasa seyahat e- derken, bana, macerasımı anlatı- yor. O zamana kadar, daima şi- mal memleketlerinde dolaşmış- ken, bundan bir müddet evvel, ilk | defa olarak hattrüstüvaya yakın | Monhitti adasına gitmiş ve oranın yerlilerinden Fingirin isminde bir kıza âşık olmuş... Nihayet dayanamadım. — Bizim dinimizde rahipler i- çin bir kızı sevymek yasaktır, Fin- girin! dedim. Lâkin, seni seviyo- | Tum... Senin, benim olmanı istiyo- Tum. — Sen, günaha katlanmağı gö- ze alırsan, bile, ben alamam... de- di. — Niçin? — Zira, bizim dinimizde de ya- banecı dinden bir. erkeği sevmek günahtır. Ağzımdan, şu sözler, sanki ken- | diliklerinden döküldü: | — Öyleyse ne olacak?.. Sizin dininize mi gireyim? Baba, oğul ve ruhulkudüse tapacak yerde, si- zin ilâhlarınız olan güneş, su — ve toprağa mı tapayım?... Ah, Fingi- rin, bilmem ki, o zaman beni se- vecek misin? Gözlerini yumdu: — Bilmem... dedi. Şimdi bunu düşünemem... Sana erkek nazari- Te bakamam.., Ancak din değiş- tirmelisin, güneşe, suya ve topra- ğa tapmalısın ki, ruhumun gözle- rini yüzüne çevireyim... — Ya o zaman, — gene beğen- mezsen... — Bilmiyorum... demekle ikti- fa etti... Artık, resmi beyaz rahip elbise- sini terkettim... Sakalıma saçıma sini terkettim... Sakalıma saçıma bile itina edemiyordum. Adanm içinde tam manasiyle serser gibi dolaşıp duruyordum. Kulübeden kulübeye giriyor - dum.. Süt, meyva ikram ediyor - lardı. Hayvan gibi yiyordum ve gü - neş vücudumu kavuruyordu. Ru - humsa Fingirinin aşkiyle tutuşu - yordu: — Ey Meryem! Beni affet... dedim. Sen erkek ruhunun ne de- mek olduğunu semavatta herkes - ten daha iyi anlarsın... Ve başımı önüme eğerek, Mon- hitti adasının baş kâhinine gittim. Odasına girdiğim vakit, koca- man bir kütüğün üzerine birtas su koymuş, içine dikkatle bakıyor - du. Ayak seslerimi duyunca, ba- şını kaldırdı: — Geleceğini anlamıştım... de- di, Sen, Fingirini seviyorsun... O- nunla evlenmek için, din değiş- tirmekten başka çare olmadığını görüyorsun.. Fakat, ruhunda, hâ - lâ eski dininin muhabbetini sile - Memişsin... Buraya gelirken bile, mukaddesatından istimdat ettin.. Fakat, emin ol, hakiki ilâhlar, gü- Neş, su ve topraktır... Hayat bun- lardan çıkıyor... Havayı bile bun- lar doğurdu... Bütün kâinat, bun- lardır... Önünde, tevekkülle diz çök - Ben K rahiptim, vazifem, in - Vahşi kız uğruna... "'_"!ırı din değiştirtmekti; şte bu HABER — Akşam Postası —J zenci kadını, üzerimde — müessir olmuştu. Sözlerinin doğruluğuna inanıyordum... Ne İsâyı, ne Mer - yemi düşünüyordum... Bir takım dualar mırıldandı... Karşımda soyundu... Bir takım dint -akıslar yaptı.. İbadetleri böyleymiş... Beni de ayni,rakısları yapmağa davet et- ti... İşte bu suretle — tabir caiz- se — adanım dinine vaftiz edil- miş oldum... Büyük merasimle nikâhımız kı- yıldı.. Zira, kâhin, kıza: — Büyük sevaba girdin, bir kâ- firi hak dinine soktun!.. — dedi. Şimdi artık, sevdiğine, sevmediği- ne bakma da şuna var... Ailem zengindir. Şahsi serve - tim vardır. Buna rağmen, kendi arzumla rahip olmuştum. — Artık burada yaşamamıza lüzum kalma- mıştı... Memleketime — döndüm. Karımı da beraber götürdüm... Fakat, orada — tahlil edeme - diğim bir sebepten dolayı — ha - leti ruhiyem, birdenbire — değişti. Bu kadını, memleketinde iken gü- zel, cazip ve dayanılmaz bir şekil ve şemailde görüyordum.. Halbu- ki, daha Portekiz açıklarını geçer geçmez, manasızlığını anladım... Hele, memleketime varıp ta kili- selerin çan seslerini duyunca, büs- bütün aklım başıma geldi! Derhal, Meryem tasvirinin ö - nünde diz çöktüm: — Ne yaptım ben... Ne çılgınlık ettim... Affet beni.. Gene ben, se- nin oğlunun dinindeyim... diye i - nildedim... Artık, karımın yüzüne bakamı- yordum... Âmca zademe rica et- tim: — Al şu çeki... Derhal seyahate hazırlan... Fingirini annesinin ba- basının yanma bırak... Onun bü - tün ihtiyacını da temin et... Yola çıktığınzı vakit, benim öldüğümü söylersin... Adada da ayni şayia- yı yayarsın... - Kadıncağız fena mevkie düşmesin... Amca zademden hâlâ haber alamadım... Monhitti adasındaki bir ahba- bımdan sordurttum. Oraya gitme- mişler,.. Hayrettir. Fakat, asıl garibi, ben, gene be- yaz rahipliğe girdim.. Ruhen ta - mamiyle tasfiye edildiğimi sanı - yordum. Halbuki, işte şu Fas kı - yılarına geldik, ruhumda ne his - sediyorüm, biliyor musunuz? Sahilde, kadınlar dolaşıyor... Bedevi kadınları, başlarımı — sıkı sıkı örtmüşler; lâkin, ince ve es - mer belleri kalçalarının üzerinde yılan gibi kıvranırken görünüyor.. hiç bir | İşte, başı üstünde testi — taşıyan şu kızı görüyor musunuz?.. O, be- ni gene dinden çıkaracak... Rahip, üç kere haç çıkardı: — Bana böyle — zaman zaman | ne oluyor? diye sordu. — İklimin tesiri... İkinci defa olarak, cenuba geldiniz... İşte ne- ticesi! — Yarabbi... Ey Meryem... Ha- lime acı... Bu oynak — yılan belli kadınlar... Çıldıracağım.... Çıldı - racağım.... Fasa indik.. Birer ay fasıla ile rahibin iki düğününe davet edildim. Hayır, iki defa evlenmedi. Birincisi sün- Kadıri ve Modâ KUŞLAR Tüyleri! Sonbahar modasının başlıca sür - prizi, süs olmak üzere, kuş ve kuş tü- yüdür. Kuş şeklinde süsler, şapkalar üstünde, saçlarda, omuzlarda yer tu » tacak uzun ve kısa kuş tüyleri de öy; le! Kuşun ve kuş tüyünün bu şekilde moda olması, ilk defa değildir. Bilâ - kis, tarihin — muhtelif zamanlarında bunlar tekrar tekrar moda - olmuştur. Çok eski zamanlarda olduğu gibi, ol - dukça yeni zamanlarda da... Meselâ, Büyük Harpten evvel bu moda vardı. Hattâ, şapka da kuştan ve kuş tüyün - den mülhem olarak şiirlerde yazılmış- bır! Şimdi moda sırasına giren kuşlar ve kuş tüyleri, ekzotik muhitlerde ya- şıyan kuşlar ve o kuşların tüyleridir. Afrika ve Avusturalya ormanlarında yaşıyan kuşların.... Bu arada Cennet kuşu ve türlü türlü papağanlar Bulu- nuyor. Bununla — beraber, yalnız ora- Tardakinden — değil, — buralarda yeti - şen hayvanların tüyleri de moda sa - hasında ortaya sürülüyor. Meselâ, ho- rozların kuyruk tüyleri! Omuzlarda yer tutacak tüylerin, uzun tüyler olması muvafık — görül - müştür. Bunların yakalara dikilmesini icap ettiren modeller varsa da, elbise- den ayrı olması ve tipki omuza — bir kürk alınır gibi, tüylerin omuzla! lmması şekli, daha elverişli sayılıyor. Bu süsleniş, en çok balo giyinişleri i- çin uyğundur. Kuş şeklindeki — süslere gelince, Pariste Sonbahar Modası Hazırlıkları.. Geçen hafta sonbahar için Viyana modasının neler ortaya - koyduğun - dan bahsettik. Bu hafta da Parisin ne- ler ileriye sürdüğünü yazıyoruz, Meş - hur Şanel moda müessesesinin açmak istediği sonbahar modası cereyanını, şöyle gözden geçirelim. Bu müecsseseyi idare eden Matma- zel Şanele göre, elbise, vücut üzerin - de bir süs mahiyetinde olmamalıdır. Elbise, vücude uygunluk — göstermeli ve vücudün hususiyetlerini barizleş - tirerek, ona mana vermelidir. En mü- him şey, silöettir. Böyle — düşünen Matmazel Şanel, sonbahar — modelle - rinde, kolların elisenin umumi görü « nüşü ile tam bir ahenk temin etmesi- ni gözetmiştir. Onun modellerinde el- bisenin göğdeyi ve bacakları kapatan kısmı, vücudün inhinalarını belli edi - yor. Kollarda, âdeta anatonik bir şe- kilde elbisenin bu kasmı altında omuz- | dan dirseğe, dirsekten bileğe kadar seçiliyor. Elbisenin omuz kıstımlarında, yumu - şaklık, hafif iniş, — gözetilen — şeydir . Sonbahar elbiselerinin yaka ve yenle- rinde, dar kesilmiş olarak kürkler bu- Tundurulması, iltizam ediliyor. Kumaş olarak, kadife, gerek bu tarzda kürk- ten süslere, gerek dantelden — süslere en uygun giden kumaş — mahiyetinde görülüyor. Tabii kadifeden rengi ko - yu olacaktır. Bu senenin modelleri, daha çok aristokrat zevkini gösteren bir ifade - net döğünüydü! Fasta, din değiş- tirip de sünnet olanların da alâa- lâheyle düğünleri yapılmakta i - miş... Kendisine bir nazar takımı he- yaz rahipliğe girdim.. Ruhen ta - diye ettim.. ( Hatice Süreyya) çin kanatları açık ve kapalı örnetler yapılmıştır. Saçla - ra iliştirilecek olanlar, küçük kuşlar - dır. Elbiselerin omuz kısımlarına takı- lacak olanlar da, küçüktür. — Bunlar göğüse de takılabilmektedir! Bu resimdeki, oturma odasındaki yuvarlak örtülen şık bir örtüdür. Bu masa örtüsü, bej rengi ipekten Burada gördüğünüz büyük resim, ' horozün kuyruk tüylerinden yapılmış bir boyun süsünü gösteriyor. Büyük resmin alt köşesinde de, süs olarak saça iliştirilmiş bir kuş görüyorsu « bir masa üzerine Yalnız ve geniş örülmüştür. bej renginde ipekten.... Üzerinde muhtelif desenler bulunmasına rağmen, başka hiç bir renk katılmamış ve bu suretle ye uyğun şekillenmektedir ve bunlar- da Orta zamanda Fransada giyilen elbiselerden birer iz bulmak mümkün- dür. Şimdi gene Parisin meşhur moda müesseselerinden Marsiyal ve Ar - man tarafından ileri sürülen sonba - har modasına gelelim. Bu mücsscse - nin sonbahar modasında yapmak iste- diği yenilik, Şanelinkine zıttır. Şanel, kibar bir sadelik tavsiye ediyor. Bu müessese ise, sarı ve beyaz sırma işle- meli koyu renkte elbiselerin, sonba - harda — pek cazip olacağını söyliyor. Yalnız kumaşta bu da Şanelle ayni fi- kirdedir. Yani kadife, sonbaharda ter- cih edilebilecek bir kumaştır. Bilhas - sa sırma işlemeler tavsiye edildiğine BÖTÜLe Bu müessese, elbisede süs olarak kürke de ehemmiyet veriyor. Fakat, kürklerin renkli olması fikrini ortaya atıyor. Dolayısiyle boyanmış yahut sun'i kürkler olacak... Sırma ve renk- li kürkler!... Bu mücssese, sonbahar- ünüş temini gözetilmiştir! | Viyana usulü bir yemek Mitzel Viner denilen Viyana u- sulü kotlet pane yapmak için da- na budundan avuç büyüklüğünde parçalar kesip dövmeli. Tuz, bi- ber ekmeli, sonra yumurtaya bu- layıp una batırmalı ve yağda iyi- ce kızartmalı. tereyağı konulur. Sofrada, üzerine da hayli alacabulaca giyinmeğe taraf- tar! Biraz da Jodel müessesesinin ne- ker ileri sürdüğünü — araştıralım. Bu Mmücssese, en çok mantolarla meşğul oluyor. Burnus tarazımnda pelerinlerin de sonbaharda omuza alınabileceğini kaydederek, bü'da İkadifeden çeşit çe Şit pelerin ve manto modelleri yap- meştir. Buslar arasında yaka; törellir rı kat kat parçalı, kenarları kürklü e- Tanları, en çoktur. İşte Paris modası, şimdiki halde böyle bir cereyan takip ediyor!