Odesa başkonsolo- su hapse mahküm oldu Ingiltere Deniz yollarında hakimi- yetmı ıdameye çalışı_ııor Fransızca Le Journal gazetesi yazıyor: İngiliz dostlarımız hakikate karşı boyun eğmekte bazan geçikirler. Fa- kat şurasını da tasdik etmeli ki, bir şeye kanaat getirdikleri zaman bir lâhza tereddüt etmezler ve lâzım ge- len tedbirleri sürat ve cesaretle tat - bik ederler. Sir Maurice Hankey'ye tevdi olunan vazife İngilterenin, ha- li hazırda beynelmilel vaziyetin gös - terdiği tehlikeler karşısmda âni sav - detinin yeni bir tezahürüdür. Sir Maurice Hankey, İngilterenin gdeğerli idare memurlarından - biridir. Kendisinin hem İngiliz kabinesinin daimi kâtibi olması, hem de İmpara- torluk müdafaa komitesinin kâtipli - ğinde bulunması, hakkında gösterilen büyük teveccühe en parlak bir delil - dir. Sir Hankey dün Avusturalyaya Hareket etti, Teşrinievvel ayında Mel- bourve şehrinin tesisinin yüzüncü se- nel devriyesi şenliklerinde — buluna -« gaktır. Giderken cenubi Amerikaya ve dönüşte Yeni Zeland ile Kanadaya uğrayacaktır. Londraya gelecek se - nenin başında dönecektir. — Merkez murahhası altı ayda İmparatorluğun muhtelif aksamı ile temasta buluna - cak demektir. Acaba bu vazifenin kendisine verilmesini icap ettiren se- bepler nedir? Sir Maurice Hankey'in merkezle Gominyonlar arasındaki ticari müna - sebetleri tetkik edeceği şimdiden bi » Hniyor. Ottava konferansından beri iktısadi şartlar değişti. İngiltere, pi - yasasını müdafaa mecburiyetinde kal. dı. Merkeze olan ihracatın azalması, dominyonlarda bir hoşnutsuzluk u « yandırdı. Bunir teskin etmek lâzım - dir. Maamafih bu vazife İngiliz dev - let adamımmın vazifeleri arasında — tali bir mevki tutar. Asıl mesele, İngilte- renin ve İngiliz milletleri ittihadının emnü selâmetine taallük eder. İngiliz- lerin uzun müddet tatbik ettikleri “Muazzam infirat” siyasetinin artık zamanı geçmiştir. İngiltere — bizzat kendini müdafaa için Avrupa — kıtası Üzerine zuhur edecek bir mücadeleye karışmak — mecburiyetinde — kalabilir. Bu gibi yeni vaziyet karşısında do - minyonların noktai nazarı nedir? E- ğer bir harp zuhur ederse merkeze ne miktar yardımda — bulunabilecekler - dir? Iş bu kadarln bitmiyor. Gerek İn- gilterenin, gerek İmparatorluğun em- nÖ selâmeti denizyollarının emin ol - masına mütevakkıftır. Hali hazırda emniyet münselip olmuştur. Çünkü İAmerikaya deniz kuvvetlerinde mü - savat verilmiştir. Japonya da bir ta « kım mütalebelerde bulunuyor. Bu va- zöyet karşısında İmparatorluğun muh- telif aksamına sevkeden denizyolla - | rındaki hâkimiyeti nasıl temin etme- lidir?, İşte bu meseleler, Sir Maurice Hankey'in halletmeye çalışacağı — bir takım meselelerdir. Biz hâdiseyi son derece dikkatle —takibe mecburuz. Çünkü İngiliz İmparatorluğunun kuv- vet ve tedafüi vaziyeti bizi doğrudan doğruya alâkadar eder. Zağrebe —gı'—d—t;cek atletlerimiz Türk Atletizm Federasyonundan: Beşinci Balkan oyununa iştirak i- gin (Zagrep) © gitmek üzere seçilmiş ölan aşağıda isimleri yazılı on yedi atletin eşofman ve müsabaka takım- larını Milli spor mağazasından bizzat alarak Ağustosun 22 inci Çarşamba günü akşam üstü sanat sekizde Sirkeci Tetasyonu bekleme salonunda eşyala- tüyle hazır bulunmaları tebliğ olu - Bur. Atletlerin isimleri: Mehmet Ali, Besim, Haydar, Ars- “Ey Sultanım, kayınvaldeniz,beni hiddetle aldı... Sizi namussuzlukla odasına götürünce...,, Iki Yüzlü Adam Bütün dünyaca tanınmış, fevkalâde meraklı zabıta ve tahlil romanı Tefrika N: 27 giderken, bir elimi de silâhtan a- yırmıyordum. O zamana kadar, bu adamı gör - memiştim. Yüzü, birdenbire içi - me korku verdi... Tuhaf bir tarz - da giyinmişti. Elbisesi, kumaşı | itibariyle iyi idiyse de, kendine büyük gelmişti. Pantalonu paça- larından sarkıyor, ceketinin ya - kası, ensesinden kayıyordu. adam kim, ne iş yapar diye de dü- şündüm. Heyecanla sordu: — Aldmız mı? dedi. Yazılanla- Tı alıp getirdiniz mi? Heyecanı o kadar göze çar- par bir şekilde, ve kuvvetliydi ki, bir ara omuzumdan da tutarak be- ni sarstı.. Elini geri çekerek: — Buyurun, dedim. Odaya gi - riniz, hem, henüz kendinizi tanıt - madığmızı da unutuyorsunuz. Ve kendisine yer gösterdim: — Affedersiniz, dotkor Lan - yon, dedi.. Telâşımdan, muaşeret usüllerini şaşırdım. Buraya mes- lekdaşınız, doktor Cekil tarafın - dan geliyorum. Sanırım ki — siz Ce Burada, durdu.. Elini boğazıma götürdü.. Bütün tabit görünmek arzusuna rağmen, bir illetin ken- dini sarmakta olduğu - seziliyor - du: lan Haydar, Fethi, Salim, Teoharidi, Karakaş, Pulyos, Sedat, Reşit Veysi, Irfan, Tevfik, Raif, Mufahham, Ci - hat. Bu, | içindeki mayi, koyu erguvani bir 21-8.934 — ÜÖyle sanıyorum ki, diye de - vam etmekistedi... Siz, doktor Ce- kilin evinden... Bir çekmece... Fakat bu ara kendisine acıdım. Biraz da, çoğalan merakımı yene- mediğmi için, çabucak: — Evet, evet, diyerek masa - mın yanı başmda, yerde — duran çekmeceyi işaret ettim. Birden sıçradı. Sonra durak- lryarak elini kalbinin üzerine gö- türdü. Çenelerinin şiddetle ka- vuşmasından, dişlerinin gıcırda- dığını duydum diyebilirim ve yü - zü o kadar değişti, berbat bir hale girdi ki, ölecek veya çıldıra » cak diye korktum. — Kendine gel! dedim. Müthiş bir gülümseyişle, dudak- ları gerildi,.. Sonra çekmeceyi aç - | tı. İçindekileri görünce, boğazın - dan yüksek bir hınçkırık duyul - du. Ben yerimde kalakalmış - tırn... Bir bardak istedi. Yerimden kalkarak istediğini verdim. Teşekkür etti. Ve ölçerek, kırmzı renkli ma- yün bulunduğu şişeden bir kaç milim bardağa boşalttı. Üzerine tozdan ilâve etti, Toz eridikçe, mayiin rengi de- ğişiyor, ve fıkırdıyarak bir takım dumanlar çıkarıyordu. Sonra birdenbire bu kaynama- lar, fıkrdamalar durdu. Bardağın 1 sizin koynunuzdan itham etti., Lâkin Çeviren Hikmet Münir şekil aldı. Burda da kalmıyarak yeşile döndü. Karşımdaki adam bütün bu de- gişmeleri, soluk almaksızın, dik - katle seyrediyordu. Gülümsedi ve | bardağı masann üzerine koyduk- tan sonra, gene ayni dikkatli göz- lerle yüzüme baktı, — Şimdi, dedi. İşin geri kala- nına bakalım.. Acaba soğuk kan- Kim oluyor Sahte bir “Ermeni cene“ ralı!,, aleyhimizde bulunuyor Ş İskeçede çıkan Türkçe (Milülyet) gazetesinin 18 Ağustos sayısı " | Ermeni Cenerali de — kim oluyör?m” başlığı ile yazıyor: “Geçen hafta Torkum isminde meşhur Türk düşmanı bir ermeni g47 bi Trakya kasabalarına geldi ve €Y * velden hazırlanmış zorlama bir şatâ * fatla şurada, burada karşılandı, şere" | fine ziyafetler verildi, hakkında ilti * | fatlar gösterildi. “Ermeni kıtaatı komandanı” ismi” ni taşıyan bu ermeni komitecisi, bf çok emsali gibi, eski Türk vyatandâf” larından biridir. Ekmeğini yediği, bif türlü nimetiyle perverde olduğu Türk vatanına hiyanet ederek, pek çok ve" nelerden beri, Türk milletiyle boğut” muş, — her fırsattan İstifade ederek Türk varlığının boğasına sarılmak bif” siyle mimlenmiş — bir sergüzeştçidet başka bir şey olmryan bu adam hak « kında geçen hafta memleketimizin bar zı mülki ve askeri mehafili tarafındat gösterilen hüsnükabul cidden tanaccür be şayandır.” Onun, Garbi Trakya kasabaların * da gezerken, hâlâ Türk ekmeğiyle kaâ* rın doyuran bir çok ermeni taşnakçı" ları tarafından izaz ve ikram edilme- sine hiç bir cihetten hayret etmedik" se de, Yunanlılıkla hissi ve vatani hif bir âlükası olmuıyan bu sahte unvanl! ermehi serkerdesinin, askeri kuman * danlar, belediye reisleri ve küçük bü* yük devlet âmirleri tarafından lüzum” suz ve ölçüsüz iltifatlara garkedilme" sinden, doğrusu, pek çok — tessüflef duyduk! Trakya kasabelarında gezi) aa aei zebandirazlıkta bulunan bu sahte e" meni cenerali, Gümülcenede Akrop0" lis otelinde askeri rical şerefine iade" ten verdiği bir ziyafette cüretini bif kat daha arttırmış ve “Türk ordusu İ* le daima çarpışmak arzusunda bulun” | duğunu” söyliyecek kadar ileri git * miştir. Türk düşmanı ermeni komite* cisinin bu sözlerini, neşeden ağızlari kulaklarına kadar büyüyerek dinliyett bir kaç ermeni taşkıncısı ile birlikter bugün dost Türkiye ordusunun silâh arkadaşı olan ordumuzun erkânından bir ceneral ile, Gümülçüne kasabasın! temsil etmek sıfatını Türk reyleriyle kazanmış olan bir belediye reisi efen” di de kemali sabru sükünetle dinle * mek tahammü'ünü göstermişlerdir! Adi bir ziyaretçi gibi Trakya valil hlığını muhafaza edebilecek mi- sin? Acaba çileden çıkıp bana bir zararn dokunmak ihtimali yok mudur? Şu bardağı elime alıp, hemen kapıdan dışarı gideyim mi? Yoksa, merakın o kadar art- mıştır da, bu işin muhakkak — 8$0- nunu mu görmek istersin? Cevap vermeden önce düşün. Senin kararına göre hareket ede- ceğim, İşin alt yanını burada ta- mamlamama muvafakat edersen, daha çok zenginliyecek veya ak - In artacak değildir... Bu bir maz- hariyet değil.. Ancak, felâkete uğ- ramış bir adama yardım etmek, manevi zenginliklerden biri sayı- labilir. Bu cihetten kazanırsın. — Efendi, diye cevap verdim. Sizin konuştuklarınız. muamma gibi... Bir şey anlaşılmıyor. Söyle- diklerinize de pek inanmıyorum, diyebilirim. Fakat bu meçhul yol üzerinde o kadar yürüdüm, ki, ar- tık sonunu görmeden bırakamam. — Pek âlâ, Lanyon! Sen ki, mesleğinin şimdiye ka- dar en dar çerçeveleri içinde ha - umumisi tarafından sureti hususiye * de ancak evinde kabul edilmiş olan bu sahte cenerale, Gümülcüne — fırkâ kumandanmın, belediye reisinin, İs * keçedeki mahalli memurini askeriyt ve mülkiyenin resmi — kabuller terti? etmesini, iki millet arasındaki büyük dostluk namına pek münasşebetsiz V€ manasız bulmaktayız. Yunan ordusunda — ayrıca ermefİ | kıtaatı bulunmadığını ve böyle der * me çatma şeylere kuüdretli ordumu * zun hiç bir suretle ihtiyacı olmadığın” malümumuz — bulunduğu — halde, b? “Ermeni kıtaatı cenerali” nin | orduda resmi bir vazifesi mi var ye düşündük kaldık. Fakat, bu sur€?” | le de; ordudan, Türkiye aleyhi me terennüm eden şarkıların bile Kf dırıldığı bu zamanda, mütecaviz © * meni komitecisinin ne cesaretle ceri” rallar huzurunda Türklük aleyhibd? zebandirazlıkta bulunduğu — bir türlü reket etmişsin.. Sen ki, insanı de ğiştirebilecek bütün ilâçları İ etmişsin., Böyle bir şeyin rne'f' ” diyetine inanmamışsın.. Kendi? den yükseklerini istihkar ettie İşte bak, gör!, (Dovamı v&r) /