k | İğ | f K ; b z : ki vü Tarihi tefrika: 41 Necmiseher Yaver Kâzım Beyi çıldırasıya seviyordu. İtiraz ede- medi: — Peki.. Kabul ederim! ne istersen yapacağım! dedi, Kâzım Bey, Necmiseherin ku- | lağıma eğildi: — Padişahı Anladın mı? Necmiseherin tüyleri ürperdi.. Birdenbire beyninden yurulmuş gibi sarsıldı. — Ne diyorsumuz, Kâzım Bey? Közım Bey kaşlarını çatmıştı: — İşte okadar , dedi, ilk ve son sözüm.. Yani ilk ve son teklifim budur, Necmiseher korkudan titriyor- du: — Ben bu işi yapamam, Kâzım Beyciğim! Diyerek, genç zabitin ellerine sarıldı: — Siz beni kendinize çekece- Zinize, ölüme sevkediyorsunuz! Bana hiç merhamet etmiyor mu- sunuz? Kâzım Bey genç kadınım elle- rini bıraktı. Ve ayağa kalkarak: — Birleşmemiz için Obundan başka çare yoktur, dedi, o hayat- ta kaldıkça ne biz, ne millet.. Hiç kimse rahat yüzü görmiyecektir. Bir müddet birbirlerine bakış- tılar. Kâzım Bey genç kadının çehre- sinden kendisini çok sevdiğini an lamıştı. Bu fırsat Kâzım Beye her zaman düşemezdi, Necmiseher: 4x Pekiw Yaparım. Padişahı zehirlemeğe çalışacağım!, diye söz verirse, bir kaç gün sonra yep yeni bir devir açılacak ve istipdat idaresi temelinden yıkılacak de- mekti, Kâzım Bey mânalı bir tebes- sümle Abdülhamidin gözdesini süzdü: — Demek ki beni sevmiyorsu- nuz..? Demek bütün sevgileriniz yalan ve sahte imiş. Zaten kadın- dan fedakârlık beklenir mi hiç...?! Bu, belki de, Kâzım Beyin son sözü idi. Necmiseher hmçkırarak ağlamamak için kendini güç tutu- yordu. z Kâzım Bey kapıya doğru yürü- lü: zehirliyeceksin... Tefrika numarası : 54 — Nasıl olsa bir gün galebe bende Abdülhamit Gözdeleri ve Yazan: Ishak Ferdi — Pek âlâ, Necmiseher! Ziya: nı yok.. Bu vesile ile birbirimizi daha iyi anlamş olduk. Bir daha birbirimizi belki de ebediyen gör- miyeceğiz. Allahasmarladık. Odanın içinde bir çığlık kop- tu: — Kâzım... Beni bırakma! Necmiseher kendini tutamadı. Hımçkırarak ağlamağa başladı. Abdülhamidin gözdesi, Kâzım i Beyin, son defa olarak kendisine: İ o“ — Necmiseher..., Diye hitap ettiğini görünce, de likanlıya karşı ruhunda duyduğu temayülü, aynı şekilde mukabele etmek suretile izhar etmekten çe- kinmedi. i — Ben sensiz yaşayamam, Kâ- zımciğım! Ne istersen tereddüt- İsüz yapacağım.. Ancak, sen de pek âlâ bilirsin ki, ben sarayda ğilim, âzım Bey, sevgilisinin yola i gördü. Elini cebine s0- — Ben her şeyi hazırlamıştım, dedi, işte, sana ufacık bir şişe! Ve elinde tuttuğu zehiri uzat- tr: — Bunu Abdülhamidin içeceği | suya, çaya, süte ve yahut bir şer- betin içine dökeceksin! Bunun ne tadr vardır, ne de tuzu. Yalnız kimseye göstermemeğe çalışacak- sın) Necmiseher şişeyi aldı.. Tered- İ dütle koynuna koydu: ie — Bu ufacık şey, koskoca bir hükümdarı öldürmeğe kâfi gele- cek mi? — Yalnız onu değil, onun gibi beş on kişiyi daha öldürebilir, Kâzım Bey genç kadma temi- nat verirken, tekrar kulağına eğil- di: lacağız, Necmiseher! (Hepimiz hürriyete kavuşacağız, Sen bu hiz metinle yalnız benim değil, zamanda da milletin kalbinde ya- şıyacaksın. Tarihe (geçeceksin! Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - Nü) fında İzmirde ve benim tesirim altın- İ da muhafaza etmektir. İ Birden bire, yerinden sıçradı: | Oo — Aman, geç kalmıyayım? Başı ucundaki limbayı yaktı, Saatine baktı: On ikiye çeyrek var.. Gürültü etmeden kalktı Yüreği çarpıyordu. Hem İngiliz kadınını uyandırmak» tan, bu aksi insan tarafından terslen. mekten korkuyor, hem de Fikretin kamarasına yalnız başına gideceği ve m e lu, Pijamasınm üstüne (o sabahlığını giydi. Bir iki el darbesiyle saçlarına bir şekil verdi. heykel ayağıdır. İtalyada yapılan haf- zehir tedarik edecek mevkide de- ' mf alm mma Ayaş Resimde gördüğünüz, büyük bir riyatta bu fevkalâde büyük heykel a- yağı bulunmuş ve Romadaki Konser- vatuvar (sarayı önüne konulmuştur. Mermerden olan bu heykel ayağının eski Roma eserlerinden bir heykele ait olduğu anlaşılmışsa da, kimin heyke- inin ayağı olduğu heeüz tesbit edile- memiştir. “Ski” ile dağ tepelerinden kayarak yon, Yazın bu kabiliyetin eksilmeme- si için, devamlı surette idman yapar, çevikliğini korumağı gözetir. Resim, bu yaz idman yaparak, önümüzdeki kışa hazırlanırken alınmıştır. ce vatanperverlerin uzun seneler- denberi yapmağa muvaffak ola- madığı bir inkilâbı sen tek başına — O ölürse hepimiz mes'ut ©- yapacaksın! Haydi, korkmadan git! cesaretini topla..! Metin ve soğuk kanlı ol! Ve ilk fırsatta bu şişedeki zehiri Kızıl Sultanın mi- desine boşaltmağa çalış! Arkan- Düşün bir kere şu ince zarif par- da yalnız ben değil, koskoca bir maklarmla, kudurmuş bir sırtlanı millet var, yıllardan beri hürriye- kolayca yere vurmak, Bu, ne bü- | t€ susayan bir millet. İşkence ve yük bir iştir, biliyor musun? Pa. | istirap çeken bir millet. kati surette söz verdi. Bu akşam, verdiği sözün dışma çıkarsa, gözüm- den düşmiyecek mi? Vücudünden bir ürperme geçti. Kendi kendine bile itiraf etmiyor» du amma, doğrusu, Fikretin sözünde durmamasmı da istemiyor (o değildi. Kendine hâkim olamasaydı. Büyük bir günah işleseydi, Sonra, yaptığın - dan mahcup olsa, genç kadının elleri- ne, dizlerine kapansaydı.. Zannetme- yiz ki, Şadiye Hanrm onu affetmesin.. Belki de, bu kaynaşmalarına büsbü - tün vesile teşkil edecekti. Belki de değil... Muhakkak... Koridorda on iki numaralı kapınm önüne geldiği vakit, içerde bir murıltı işitir gibi oldu. Azıcık tereddüt etti. Acaba yanlış m gelmişti? o Numara aklında ters mi kalmıştı?.. Şadiye, bu sırada, karşı (taraftan üç kişinin gelmekte olduğumu farke - derek, bunlara görünmemek, daha Ayaklarının ucuna basarak, kama- | doğrusu nazarı dikkatlerini celbetme- radan dışarı çıktı. — Fikret acaba sözünde duracak mı? ». diye dilşünüyordu - tecrübe izdiva- mek üzere, yürüdü... Güverteye çıktı: “ — Acaba bizim çarşaflı küçük emın yalnız manevi taraflarına ria - * hanım burada mı?.. - diye O otrafına | . Üzüme arzın tesiri: Bülün Avrupa bağlarını tahrip etmiş olan fliyoksra- dan sonra Amerika çubuklarının getiril. mesine lüzum görülmüştür. Amerika çubukları ile elde edilen üzümden ya: pılan şaraplar eğer çubuklar killi ara- zide ise evvelâ sağlam tatlr olur sonra- İ dan hafif bir toprak cismi alır. o Kireç- Ni arazide üzümün şeker ve dolayısiy- le ispirtosu fazlalaşır. Kuvvetli arazi- de ise en makbul taamda olan şaraplar yapılan bir üzüm yetişir. Asmaya nasıl bakmalı: Gübre üzü- mün cinsi üzerine pek tesir göstermez. Asıl tesiri miktardadır. Gübre miktarı arzın zenginliğine ve fezanım kuvveti. ne tabidir. Asma ne kadar sağlam olur. sa o kadar az gübre ister. Kireçli olmıyan arazide hektar ba- şına dört senede bir yirmi bin ilâ otuz bin kilogram çiftlik gübresiyle bin beş yüz ilâ iki bin kilogram ( “İseorus de deplos phoration,, de ( fosforasyon curufu kullanılır. Son baharda toprak sürülür. Bundan başka her sene (son baharda iki yüz ilâ iki yüz elli kilogram sulfat dö potas ve ilkbaharda (yüz ilâ iki yüz kilogram nitratı dösud o yahat iki yüz ilâ üç yüz kilogram © sulfat dö amonyak ilâve edilmelidir. Kireçli arazide yukarıda gösterilen Hayatta muhtaç ol. İİ maleat bolayem, öğrenilir Ee me m MT Nakil ve tercüme bakkı mahfuzdur gübre miktarının nısfını her iki senede bir kullanmalıdır. Curuf yerine her se- ne beş yüz ilâ altı yüz kilogram kuru- per fosfatı ve sulfat ve amonyak yeri-| ne beş yüz ilâ elti yüz kilogram kuru-| muş kan kullanılır. Azotlaşma > Nitri fekasyon'un güç| husule geldiği ratip topraklarda gübre| | hoş olmaz... Görünürde de yok ya... yerine konpost dedikleri mürekkepler | kullanılır. Kireç veya muhtelif madeni fosfatlar ilâve olunur. | Badem | BADEM — Tatlı veya acı olur. A- Simin him seilekme Bana lar nos asid riyamidrik veya asid prü-, sik vardır. Bu miktar asit mesken va- zifesini görür. Acı badem pir sulp tahrişatını ve kaşımağı bertaraf «| der, | Bildiğimiz tatlı badem, © taze iken; kabuğu ile yenir. Kuruduktan sonra) badem sulyesi ve badem yağı yapmak için kullanılır. Ayni zamanda tatlı ba- dem ıtıryatçılıkta, pastacılıkta, çikolö-, ta ve şekerlerin imalinde “badem ezme-. si” yapmakta kullanılır. BADEM GATOSU — Bir havanda 300 gram tatlı bademle 300 gram şe- keri ve hir kaç acı bademi güzelce dör- meli husule gelen hamura iki kahve ka, şığı pastacı kaymağı veya O60 gram patates fekülü ile dört yumurta ayrıca iki yumurta sarısı, yarım limonun suyu ilâve olunur. (o Hamur bir defa elekten geçirilir. o Sonra bir yufka yaprağı ve- ya yufka halinde açılmış bir yaprak un ortasına hazırlanmış olan hamura ko - baktı, - mafih daha iyi ederim... likte kamaraya dönmek isterse hiç te Galiba, baş tarafa gitti...” Bir müddet sonra eletek çekildi. Genç kadm, tekrar aşağı indi. 12 numaralı kamaranın kapısı ö - nüne gitti, Artık, içerden ses falan gelmiyor- du: “ Temin, ya tevehhüme kapıl « mışim, yahut ta, yanlış bir kamaranın önünde durmuşum...” Usul usul, üç kere, kapıyı tıkırdat- tı, İçerde, bir hareket bir fısıltı ol - du. Şadiye, buna, ne mana vereceğini bilemedi. Çekilip gitmek yahu" kapıyı tek - rar vurmak şıkları arasında mütered- dit kaldı. Maamafih, kararını vermişti: Kaçacaktı. Çünkü, içerdeki sesler vazih su * rette işitiliyordu. — Açın Aç... — Canım, nasıl olur? — Basbayağı olur.. Aç, görsün... memesidir. ç KOLERA — İki nevi kolera vw” der: r men Bilki sezi Bimdlledeim 3 k İ mayi halini alır. Hasta sık sık Yazan: . Gayur narak yufka yaprağı güzelce Ni Gais fırında pişecek hale gelince üz | rine şeker tozu ekilir ve tamamen pi şinciye kadar ateşte bırakılır. BADEM SUTÜ — 150 gram ti badem sıcak suya atılarak ü ki zarlar temizlendikten sonra cüzi ** ile havanda dövülerek gayet inc hartur haline konur. | Sonra 150 679” şekerle bir Titreyi bulanciya > imdar #8 ilâve olunur, Husule gelen koyu mayi sonra şehriye, tavuk çorbaları çorbaların pişirlimesinde kullanılır: Ef ğer bir miktarı alınır ve yarıya ini kadar kaynatılırsa husule gelen kof” mayi cildi serin tutmak için cilde #i lecek bir madde halini alır. BADEM MERHEMİ — Ellerin ei dini yumuşak tutmak için, zarı 2 mış iki yüz gram badem biraz va ile havada dövülür. Husule gelen b” entek üiteiş gröm yitinç en ve YE gram iris tozu ilâve (olunur. pi bol su içinde altı gram karbonat GÜ potas eritilir. Hamurla karıştırılır. Ye" ni hamurun üzerine damla damla of gram kadar yasemin esansı v6 bir parça neroli esansı damlatılır. Hamo” iyi kapalı kapta muhafaza edilmelidir” BADEM SULYESİ — Bu, Sirof dorgeati — sira dorja İsmi ile bir meşruptur. Tatlı badem dö İ elde edilen koyu mayiin içine şeker “€ portakal çiçeği suyu karıştırılarak 79 pilır, Barsak > BARSAK — Barsak hastalık | larının başlıcaları apandisit, kolera, s4” cı, ishal, enterit, tifo humması ve basi Virgül şeklinde ve öldürücü bir bun hazım cihazında husule getirdiği ş sarı ve intani bir hastalıktır. Avrupai” Hintten gelmiş olduğu için Hint koler#* #1 İsmi verilmiştir. i Arazı: Hastalıktan evvelki araz Öf ilâ yedi gün sürer. Sari ishal, başi!” Bu ishal sancı ve veca vermez. işi ha yerindedir. Sonra iki gün kat'i ar#* görülür, Sancı ve burkuntu başlar. İ hal boyazımtırak köpüklü lüzeei | b tüzel # maddeler kusar, susamak hissi kuvvet lenir. Karım içeri çöker, nabız hafif ” ler, yüz zayıflar, birden tamamen mey dana çıkar. Umumi incimat hali görü” Tür. Eğer bu hali hemen ölüm etmezse “ki bu enderdir, bu araz b* fifler ve aylarca nekahattan sonra haf” ta iyileşir. Fakat bağırsakları ve ka” ra ciğerleri hastalıklara müstenit Bi halde kalır. EL ş Bir kadın ve erkek sesi konuşu” yordu. $ Erkek sesi Fikret. Açmak tarif” tarı olmadığı anlaşılıyordu. Buna #8” men, Şadiyeyi buraya çağıran oydu” Bu muhavere üzerine, kapı açıl * 1 ! | dı, Eşikte, delikanlı belirdi. © Sırtın? mavi bir bir robdöşambr vardı. y Şadiyenin yüzüne yalvarır gibi Li kıyordu: — Aman Yazabbi.. - diye inilğf” 5 di, İ Genç kadın sordu: k | — Ne var? — Felüket... — Ne oldu, canım... , — Rica ederim... Buradan gidini — Peki, gideyim... Fakât, ne oli” nuz?.. Bir felâkete mi uğradım? Fikretin omzunu münâ' mini Wi “© tuttu. Onu, yarım sağ çevirdi. >. İşte, o zaman, Şadiye, sevdiği keğin. oniuz başında bir enden gö sinin belirdiğini gördü (Devamı çar)