İ%ırı::îırçası ayrı Dir heyccau. a Galınacakı macera, sıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU gğ , Madam Janet Beker'e: — Matmazel Moliyeden haber var mı? diye sordu. — Hayır yok.. Zavallı kızın ha- yatı tehlikede demişlerdi, Ben de merak içindeyim.. Ne olduysa Mösyö Moliyeye oldu, Hem can- bazhane, hem kızmdan olmak.. Doğrusu dayanılır şey değil. Süleyman başımı salladı, ve; —Doğru, dedi. Ne olduysa Mös yö Moliyeye oldu. Bu sırada, içeriye bitkin bir va- ziyette Mösyö Moliye girmişti. Doğru Süleymanm yanına - geldi, Yanmdaki boş yere çöktü.Ellerile, ellerini yakaladı ve: — Üzülme, Süleyman, dedi. Felâket hapinizden ziyade benim başıma çöktü. Hem kızdan, hem ganbazhaneden oldum. bir Orada hazır bulunanlar şaşkın | bir halde durakladılar. Kimse ağ- zınr açamıyordu. Nihayet Süley- man: — Kızcağızı kurtaramadık mı? —Hayır Süleyman, daha ölmüş değil, bon karakolda iken ağır ha- berini getirdiler. » — Ümidi kesmemeli.. — Kendimizi aldatacak deği- İiz ya.. Zavallı kızım bir kaç saate kadar gözlerini dünyaya yummuş Bulunacak.. İşte bir delinin yap- t tkldeması'e »- ” ' Süleyman gene teessüre kapıl- mıştr. Moliye bunu çok çabuk an- hadı: — Sen üzülme Süleyman, de- di. Bu adamım kasti sana değil, bana idi.. Sebebini söylemeğe lü- zum görmüyorum. Gerçi seni de kıskanmıyor. de- ğildi. Fakat daha çok düşmanlığı- nt bende tecrübe etti. Muradımna da erdi. İşte artık ortada ne — kı- zım, ne de canbazhanem var, Böy- le söylemekte haklıyım; — kızım yaşasa bilö ömrünün sonuna — ka- dar kötürüm kalacak. Moliyenin bu sözlerinden anla- şılan şey, acıkça — söylememesine rağmen gayet sarihti. Rumiö kırk beş yaşına ve gece gündüz sarhoş olmasına bakma- dan Moliyeden daha on sekiz ya- şını doldurmıyan - kızmı - istemiş, canbazhaneye ortak olmak sevda- sına kapılmıştı. Moliyenin bunu kabul etmeme- si işte bu felâketin doğmasma se- sebep olmuştu. Rober Dupon Ernest Moliyeyi teşelliden sonra: — Şimdi ne yapmak fikrindesi- niz Moliye, diye sordu, — Şurası muhakkak ki can- bazhaneyi eski baline getirebil- mek benim için, hele bu yaştan sonra imkânsız.. Hepinizi ayrı ayrı sevmekle beraber içinizde en çok itimat et- tiğim Süleymandır, Bunu gene he piniz bilirsiniz. O neyapmak is- terse öyle yapsın... — SÜLEYMANIN KARARI Gece olmuştu. Abbasiye mey- danına derin Bir sessizlik çökmüş- Wi. Daha dün, canbazhaneye akım akm gelen halkm gürültüsü yerine 'ı Tefrika No, 7 Yery'” nünde korkar gibi çok acı ve tuhaf bir his veriyordu. | Konuşanlardan biri ötekine: — Acaba, dedi, Süleyman ka- rarını verdi mi? — Bilmiyorum. Fakat — daha zannetmem, — Bu felâketi nasıl önliyebile- ceğini merak ediyorum, — Artık önlenecek tarafı kal- dı mi ya!.. — Doğru.. Biraz sonra: — Yaoo.. Bak.. Benimle konuş- mazsan iş sarpa sarar.. Şimdi as- lanların da kalmadı ki beni kor- kutoşın.. Anlıyorsun ya.. Hergül, bu sözü düşünmeden — Acaba Moliyenin kızı nasıl? | söylemişti. diye sordu. ı — Fena diyorlar. Ölüm tehli- kesini atlatmış ama, sakat kalaca- ğı muhakkak.. — Yazık.. Rumiö hakikaten çıl- dırmış mı? — Bilmem.. — Ben akıllı bir adam bunu yapmaz diye düşündüm, Fakat, herşeyden evvel Yavuzun talisizli- ğine acıyorum... Sen ne dersin?.. — Sahaya ilk çıkacağı günde böyle bir hâdise olmaşına hakika- ten acınır. — Zavallı çocuk. Demin gör- düm, Küçücük yaşma rağmen fe- | lâketi büyük bir adam gibi tâ için- | de hissediyordu. Aslanları için na- sıl ağladığını tasavvüur edemez- sin, İ İki gözü, iki çeşme.. Mütema- diyen ağlıyor ve döğünüyor. — Zavallı çocuk.. Ben felâket- ten sonra daha kendisini görme- dim. Haydi gidelim., Hem onu, hem Süleymanı görür, konuşuruz. — Gidelim.. İki arkadaş ayak seslerinden ürker gibi yavaş adımlarla beş on metre ötedeki Süleymanla Yavu - zun bulunduğu çadıra ilerlediler.. Süleymanla Yavuzu görmeye giden bu iki arkadaştan biri Mo- ris, öteki, isminden ziyade Her- gül adıyle tanılan Alfretti. Hergül, cambazhanede kuvvet tecrübeleri yapar, Moris de nişan atardı. Bunların her ikisi de Sü- leymanı tapacak derecede sever- Jer, Yavuzu kendi çocukları gibi benimserlerdi. Çadırdan içeriye girdikleri za- x.an Süleymanla oğlu Yavuz ve Muradı yalnız bulmadılar. Blanş Allarti Yavuzu tesliye ile meşgul, Süleymanla Murat d baş başa vermiş konuşuyorlardı. Süleyman, Hergülle Morisin kendilerini ziyarete geldiğini gö- rünce ayağa kalktı. — Hayrola.. Yeni bir haber mi var?.. Hergül: — Haber sizde Süleyman, diye | cevap verdi. Ben daha çok Yavu- zu, sonra da seni görmeye gel- dim, — Büyük dostun Yavuzu mu?. — Ona ne şüphe.. Hergül, kendi yanında bir nokta gibi kalan Yavuza, ekseri- ya büyük dostum, diye hitap eder- di. Süleymanın elini sıktıktan son- ra, Yavuza yaklaştı: — Nasılsıın bakalım?. sordu, diye — Aslanların da kalmadı ki.. Sözü Yavuzu beyninden sars- mıştı. Hele yangından sonra, baba- siyle vahşi hayvanlar vapyonunu dolaştıktıkları zaman — gördüğü manzarayı hiç unutamıyordu. As- lanlarından birçoğunun ıstırap i- çinde can verdiklerini anlamak müşkül değildi. Bazısı tamamiyle kül olmuş birkaç tanesi de yarı yanmış, yarı yanmamış bir halde ölmüşlerdi. Yalnız birçok araştır- malarına rağmen “Bora,, nm ne ölüsüne, ne de bir izine raslryama- | - dılar., < (Devamı var) g NUN NNN L Tz aai B gaa a y0 gy agyyyaK İK gço ĞNN gp DN0T aa y yfT ipyyer İN y DNi li Benzinli çakmak Fitilli çakmak Çakmak taşı 1 — Şirketimizin hükümet aldığı ve şirketimiz inhisar damgasını taşıyan çakmakların perakende satış fiyatları yuka- rıda gösterilmiştir. 2 — Toptan alan esnafa 0/0 6 (yüzde altı) iskonto terkolunur. Bataklık (Baş taratı 5 ınci sayıfada) Çocuk sesleri — haykırmaktay- | dı: — Bernard baba! Bernard ba- | ba! Bataklıkta. gitgide hafifliyen bir ses, aksiseda gibi: — Bernard Baba! Fakat, diğer çocuklar, Sesler dindi. Bu süküt, ihtiyarı korkuttu. Ça- lılar arkasından çıktı. Sisler için- de, eller ilerde, gözlerinde haina- ne bir ışık, yürüdü. Şimdi artık, suyun yanma gel- mişti. Tam satıhta bir kumaş gör- dü. Elini uzatıp aldı. Bir çocuk beresiydi, , Altından saçlar çıkmıştı. Titriyerek, bunla- rı çekti ve gördüğü manzara kar- şısında inledi: kaçıştı. — Felicien! Lâkin, kalbindeki — merhamet hissi, son damlasımna kadar tüken. mişti. Göz yaşlarının zerresi kal- mamıştı. Ağlamadı. Müteessir de olmadı. Cesedi çekip çıkardı. Sahile bı- raktı. Aheste adımlarla yürümeğe başladı. Bu sırada, köylüler de mahut çocuklar da, koşa koşa ge- liyordu. Sadece: — Boğulmuş.. - dedi ve yoluna devam etti. O günden itibaren, ihtiyar, ar.- DN GK uatf ortasında tık, tamamiyle çocuklaştı. sırada, bataklığın kenarma # Değneğiyle sulara vurur. birdenbire ürkerek koşmıya | lar, Çocuklar, artık ona ukıll"'; lar ve takılmamakta haklari X var: Arkadaşlarının öldüğü £ ihtiyarı da öldürmüş oldular: Mütercimi: mıııı.sunw" 4 Sporcularımız Odesadan dönüy? Kiyef, 16 (ALA,) — Ajansının Rusyadaki Türk 5 cu kafilesine refakat oden ©! muhabirinden: İki gün süren bir tren Y"w ğundan sonra, dün akşam K“n | muvasalât ettik. Odesaya bl'fı_ eden trene, vakit olduğu kî:iij Ver Arad idet ğ | file reisi, Okranya Cümh! icra heyeti umumi kâtibi kafski yoldaşı ziyaret etti. Otelde şerefimize verilen A yafet çok samimi oldu. Y sonra şebri gezdik. Vapura 1'* mek zarureti — olduğundan d ve Odesadaki maçlardan vaz$', çildi. Çünkü ikinci vapur 30 A ğustostadır. Kief'ten istikbalde olduğu Vı dar teşyide de ayni parlak met simle uğurlandık. Tanesi T. L. 2,75 (yassı şekilde pirinçten, ınikelden mamul deri j — ve saire kaplı.) Tanesi T. L. 1,50 (yassı şekilde nikelli) : Tanesi 10 kuruş inhisarından devren bu fiyatlar üzerinden 3 — şirketimizin Ingiltere'de “DUNHILL,, fab- rikasına ısmarladığı hususi şekildeki maklar Eylül sonlarına doğru gelerek satışa çıkarılacaktır. WTPggygp Ü gp goygyMMUKagg yaygyyaAİTMRDypgpaM a gASA yyoAMKgyygunlyayıgl çak- ğ nhisar çakmaklari |