Tarihi tefrika: 37 Aradan üç gün geçmişti. Bir akşam Fehim Paşanın sa- dık bafiyelerinden Servet Efendi koşarak geldi: — Paşam, dedi, bugün Seren- cebey yokuşundaki evin önünde dolaşırken, pencerelerin perdesiz- liği gözüme çarptı.. Köşedeki bak kala sordum: “A.. Onlar dün ge- ce taşındılar...,, diye cevap verdi. Servet Efendi sözünü tamam- Jayamadı. Fehim Paşa yıldırımla beyninden vurulmuşa döndü: — Nereye taşınmışlar... Sen rü- ya mı görüyorsun? Diye bağırdı. Servet daha ciddit bir tavırla: — Vallahi taşınmışlar, Paşam! Kaçmışlar... Mahalleden hiç kim- 8e nereye gittiklerini bilmiyor. de di, Fehim Paşa hiddetinden küp- lere biniyordu. — Eyvah, bütün plânlarım alt üst olacak.. diye söylendi. Palto- sunu giydi, — Haydi, düş önüme... Ve bir arabaya binerek Beşik- taşa geldiler. Serencebey yokuşu- nu çıktılar.. Saadetin kapısını çal- dılar. Ses yok. Bir daha., Birkaç defa daha wurdular, Kapı açılmadı. Fehim Paşa mahalle bekçisini buldurdu: — Kır şu kapıyı..! Kapıyı derhal kırmışlardı. Fehim Paşâ evi baştan başa dolaştı. — Alçaklar.. ha...?! Evde nereye gittiklerine dair | ufak bir iz bile bulamamışlardı. Kaçıramadıkları bazı büyük ev eş yasını odalarda bırakmışlardı. Fehim Paşa bekçinin yakasına yapıştı: — Geceleri uyuyor musun a kâ- rata...? Koskoca evi soysalar ha- berin olmayacak, Bunun bir hır- sızlıktan ne farkı var? Ve bekçiyi ayağının altına ala- rak kamçılamağa başladı. Ondan sonra dayak sırası, köşe başımdaki bakkala gelmişti. Çünkü mahalle bakkalı hafiyelerin adamıydı. Ma hallede olup bitenleri derhal sivil Tefrika numrııı : 50 aldattılar | HABER — Akşam Postası Yazan: Ishak Ferd; memurlara haber verirdi. Fehim Paşa Necdetin nereye verdi; — Necdet Bey dükkâna - geldi, hesabını gördü, evvelce sarayda oturduklarını, ve tekrar saraya git melerine iradei seniye sadir oldu- ğunu söyledi. Kendilerini selâm- ladık.. Beşiktaşa doğru indiler. Buna siz de olsanz inanırdınız, Paşam! Fehim Paşa şaşaladı. — Acaba...? Diye içine bir şüphe girdi. Evin kapısını kapadılar ve bekçiyi ka- pıya bırakarak arabaya bindiler. Fehim Paşa evvelki kadar hid- detli değildi.. Bakkalın verdiği malümat kendisini biraz teskin etmişti. Kendi kendine: — Belki de Padişah irade etmiş tir. Birdenbire Saadetle Necdeti tekrar saraya aldırmıştır, diyordu. Fehim Paşa bu düşünce ile Yıl- | dız sarayma gelmişti. O gün sarayda Mabeyinci Nuri | Bey nöbetçi bulunuyordu. Fehim | Paşa Nuri Beyin odasına istemiye rek girdi: — Sizi vakitsiz rahatsız ediyo- rum, ama.. İş icabı.. Ne yapalım? | — Diyerek bir koltuğa oturdu. Fehim Paşa Nuri Beyden hiç de hoşlanmazdı. Bir müddet biri- | birlerine mânalı tebessümlerle ba- kıştılar. Fehim Paşa Nuri'Beydöt haber bekliyordu. | “ — Sizinkiler gene geldiler!,, Diyecek sanıyordu, Halbuki Nuri Bey önündeki i- şiyle meşgul olmağa başlamıştı. Fehim Paşa tekrar terlemeğe başladı. Sormağa cesaret edemi- yordu. Daha bir gün evvel, Nuri Beye: “— Bütün gizli teşkilâtı yaka- lamak üzereyim!,, diyen kendisiy- di, Şimdi: “— Onları kaçırdım...,, Demekle Nuri Beyin yanmda nekadar küçülecek, mahcup ola- caktı. Üstüste birkaç cıgara içtikten sonra, başını kaldırdı: Ğ Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Fikret, fena halde üzülüyordu. Bir- — zi yapayım.. con zalt görünmüştü. Kıskanmağa bi- le başlamıştı. “— Keşke tanıştırmasaydım... Hem ne münasebet, canım! nişanlımdır, hem- şirem midir, diye sormadan böyle söz- — ler olur mu?... Ben de Feorhadı ra- brtalı bir çocuk sanırdım... Meğerse ne kadar aldanıyormuşum...,, Filhakika nakeh zuhur delikanlı te- — peden inme öszlerinc devem ediyordu: — Sizi Istanbulda — otomobilinizle gezerken görürdüm... O zamandan beri daima nazarı dikkatimi celbederdiniz.. Fakat bir türlü sizinle tanışmak fırsa- tınt bulamamıştım. Şimdi ne iyi oldu, İzmire beraber gidiyoruz. Bu seyahati birlikte geçirdikten başka — İzmirde de dolaşırız.. Ben orasını, gayet iyi biliyo- rTum... Arzu ederseniz mihmandarlığını- Fikret — renkten renge giriyordu. Genç kadın, bunun farkına varmış ola- caktı. Muhavereyi değiştirmenin — bir Ü — Hakkımda gözterdiniz tevcecüh- ten dolayı çok teşekkür ederim. Fakat eminiz olunuz, hatanız ilk — cümleden başlıyor.. Bu vapurun en güzel kadını: Ben değilim... — Kim ya?. — Birlikte seyahat ettiğimiz çarşaf- h bir hanım var.. Maalesef, yüzü gözü kapalı... Fikret onu peçeli gördü. Be - nimle ayni kamarada seyahat ediyor.. Ah şu saatte yanımızda — bulunmalıydı da, asıl güzelliği onda görmeliydiniz... Şadiye Hanım, uzun uzadıya peçeli kadının ne bulunmaz birletafette olduğu nu anlattı. Fakat delikanlılar — dinlemi- yorlardı bile... Sofrada, yanlarındaki — iskem'elerde oturan diğer erkekler, Şadiye Hanımla alâkadar olmrya başlamışlardı... Her Si- gittiğini sordu. Bakkal şu cevabı | kolayını aradı. Ve derhal şu bahse geç-| ş_ikâîetler.— Temenniler: | Tozdan kurtula- mıyan mahalle Okuyucularımız şüphesiz — hatırlar- lar: Sultanahmette Ticaret mektebi ya- nından inen Nakilbent caddesindeki ev-| lerde oturan hanımlar bundan iki ay ka- dar evvel kafile halinde belediyeye gi- derek şikâyette bulunmuşlardı. Şikâ- yetin mevzuu şuydu! Istanbulun muhtelif — semtlerindeki yapılardan çıkan toprak ve molazlar bu caddeden arabalarla geçirilmekte ve a- şağı taraflar götürülmektedir. Bu yüz- den o cadde toz, toprak içinde kalmış, evlerin renkleri değişmiş, pencereler a- çılamaz hale gelmiş, tabit ahalinin sıh- hati tehlikeye girmiştir. Şikâyetçilere, bu müracaatları üze- rine, kat'i vartta bulunularak bu halin önüne geçileceği bildirilmişti. Fakat... Dün bu mahalleli namına — matbaa- mıza gelen iki hamımızn söylediklerinden anlıyoruz ki iş sadece parlak ve kuru bir “vart,, tan ibaret kalmıştır. Hanımlar diyorlar kâ: “— Şikâyetimiz. Üzerine bir gün caddeyi suladılar. İşte o kadar... Sonra gene ceki hamam, cski tas!.. Moloz ve toprak arabaları gena caddeden geçmek- te, gene ortalık toz içinde kalmakta, ge- ne pencereleri kapalı duran evlerimizin içine kadar giren tozlar her tarafı ber- bat etmektedir... Değişmiş bir şey yok- tur.. Şikfiyetimizi tekrarladık.. Fakat fay- dasız! Beeldiye reis muavini beye git- tik; “Kaymakam gidin!,, dedi, Kayma- kam beye müracaat ettik. Nahiye mü- dürü beye havale etti. İşimiz gene öy- lece kaldı.. Ne yapalım? Holli bu kadar basit bir iş için Başvekâlete, Millet Meclisi- ne mi müracaat cdelim?,, yererece ı reneLARALAAAAELAAEEAALAALASALErRRAAN —Bir şeyden haberiniz yok mu, Nuri Beyefendi? Diyebildi. Fehim Paşa bu #özlâri : söyler- ken, alnından damla damla ter dökülüyordu. Nuri Bey gözlüğünün üstünden baktı: — Hayırola, Paşam.. Ne var? — Canım efendim, sarayda dö- nen işlerden siz haberdar olmaz olur musunuz? Bir şeyden habe- riniz yokmuş gibi davranıyorsu- nuz! Nuri Bey gözlüğünü çıkardı: — Vallahi bir şeyden haberim yok.. Neyi kast ettiğinizi anlaya- madım? Sizi şerefimle temin ede- rim ki, dünden beri mühim bir hâ- disce olmamıştır. Yoksa siz bir şey ler duydunuz da benim ağzımı mı arıyorsunuz? (Devamı var) ayrı bir bah ak, mevzular açtılar... Bir İngiliz — zabiti: — Affedersiniz, hangi Hisan konuşu- yorsunuz? Bu kadar güzel bir dilin mev- cudiyetinden haberim yoktu... diye söze başladı ve çok geçmeden — adam akıllı ahbap oldu.. Bunu fırsat telâkki eden diğer komşu- lar da lâfa karıştılar, Lâkin her birinin halinden umumiyetle hasbihal — etmek değil, güzel bir kadınla Iâf açmak kay- gusu bariz bir surette görünüyordu... Şimdi artık kıskanmak sırası Ferha- da da gelmişti... O da Fikret gibi somur- tuyor, yanımdaki güzel kadını kendine hasretmek istiyordu.. Yemek bu minval üzere nihayet bul. di Güverteye çıktılar... Bir an sonra Ferhat kamarasına in- mişti.. Fikret: “— Ne yazık, diye düşündü, şimdi merdeyse gene gelecek, bu güzel gece- de Şadiye ile başbaşa kalamıyacağım... lik defa olarak ona karşı epeyce mer- butiyet duyduğumu hissediyorum...,, Filhakika, sofradaki bütün erkekle- rin diğer kadınları ihmal ederek Şadiye ile konuşmuş olması, delikanlının naza- 17 Agustos 1934 Nakıl ve tercüme hakkı Yazan: M. Gayulr G T l Keyfi tahlil: Bu nevi tahli'de mü - rekkep cismin, içinde hangi unsurla - rın bulunduğu tayin edilmekle iktifa olunur. Meselâ: Su, klorü sodyom gi- bi cisimleri unsurlarına ayırmak key- fi tahlildir. Bir halitanın hangi ma - denlerden müteşekkil olduğunu bul- mak, bir milhin hangi hamız ve e - sastan — terekküp ettiğini meydana koymak için yapılan ameliyeler keyfi tahlildir. Bir milhin maden ve hamızını ara- mak usulü: Tahli! olunacak — cismin evvelâ rengi, kokusu, lezzeti gibi ev- safına bakılır. Böylece cismin temyi- zine yardım eder malümat elde edilir. Sonra cisim toz haline getirilir ve az miktart bir tecrübe borusuna konur. Üzerine su ilâve eğdilir. Eğer soğuk suda erimezse su ısı- tılır. “Kullanıdacak su — maimukattar yani saf sudur.” Cismin suda tama » men eriyip erimediğini anlamak için su süzülür. Ve süzülmüş mayiden bir kaç damla — bir saat camı üzerinde mütebahhir olunur. Bakiye kalıp kal- madığına bakılır. Eğer bakiye kal - | mazsa cisim suda erimiyor demektir. Eğer suda eriyor ve saat camı ü - zerinde asarı kalıyorsa tahlil edile - cek cisşmin kısmı #zamı suda eritilir. Bir kısmı da bir tarafta ihtiyat olarak | bırakılır. Elde edilen mahlül bir “ipti- dai mahlül” dür. Eğer cisim suda erimiyorsa evve- | 1â soğuk suda sonra sıcak suda hamı- zı klorümâ — asid kloridrik veya ha- mızı azotla asid azotik muamele edi - | lir, Böylece ekseri madenler karbo - | nat — karboniyet yahut sülfit — kib- ritiyet yahut klorür — kloriyet yahut nitrat — azoliyet milhleri haline ge - rerler, Eğer cisim hamızlarda da erimez ise mai zerrin * esu rögale ile mua- mele olunur. X Cisim hamızlarda olsun mai zerrin- de olsun — halledilince husule gelen mahlül kuruyuncaya kadar ısıtılarak fazla kalmış hamız veya mai zerrin | çıkarılır. Kalan bakiye suda halledi - | lerek “ iptidaf mahlâl ” elde edilir. Şuraya dikkat etmelidir ki, cisim hamızda inhilâl ederse inhilâli esna - sında vukubulan hâdiseler not edil - melidir. Mesel hamızlarda — karbonat milhleri hamızı karbon, sülfür milh - leri kükürtlü idrojen, — sülfit milhleri gaz kibritiyeti neşrederek inhilâl e - derler. Kibritiyeti baryom, kibritiyeti #trons- yom, kibritiyeti kurşun, kalevi olmı- yan silisiyet “silikat” lar hamızlarda da, mai zerrinde de erimezler. Bu gibi cisimlerin tahlilinde bun - lar karboniyeti sodyom yabut karbo- niyeti potasyom ile karıştırılarak plâ- | tin yahut porselen bir pota içina ko- | mur ve hamlaçta şiddetle izabe edi - | lir. Bu muamelede kalevi Garip bir erkek haleti ruhiyesi! Hoş... Kadınlarınki de başka — türlü değildir ya!?.. Bu sırada, Şadiye, kısa bir tereddüt geçirdikten sonra: | — Size bir teklifim var, dedi, şu u.| rinci mevki güvertesinde dolaşmıyalım.. Haydi, sizinle beraber, vapurun Iıunın) tarafına gidelim... Oradan, yakamozları seyretmek, pek hoşuma gidecek... İlerde bulunmağı da çok severim... Hem size bir şey söyliyeyim mi? Benim, bu, Fer- hat bey hiç te hoşuma gitmedi... Gayet sun'i, hattâ; arkadaşınız olmasa, daha fazlasını söyliyeceğim... Azıcık züppem- Ç Fikret, sadece: — Ya, öyle mi buldunuz! demekle iktifa etti.. Fakat, için için o kadar memnun ol muştu ki, demek, — bu kadının alâkası sade kendine idi... O, bütün Havva kız- Tarınca beğenilen, — ve reddedilemiyen Ferhadı kendine kıyasla dun bulmuştu. Bir erkeğin gururunu okşıyan bundan daha büyük nme vardı... Kıymet verdiği rakibine üstün tutalmak! İşte bu, en fazla koltuk kabartaa bir cihetti... veya silisiyet ile izhilâl etmiyen kâf” boniyetle hasıl olur. Bu karboniyetlef hamızı klorümada halledilir ve dai mahlülü” elde edilmiş olur. Elde edilen — “iptidai mahlül” ÜYf kısma ayrılmalıdır: - Birinci katyonlar, ikinci — kısımla — amyenlif araştırılır. Üçüncü kısım ise kontr” a tahsis olunur, KATYONLARIN ARAŞTIRIL * MASI — Katyonlar başlıca beş grWP” turt 1 — Asid kloridrik “ H CI" İt tortu veren katyonlar: Kurşun, gÜ * müş, merküro, civa katyonları. 2 — Mutedil veya zayıf mahlülleri kükürtlü idrojen H* $ İft tortu veren katyonlar: ğ Ârecalk, 'antinan, Kalay, altıai, D, | tin, merküri, cıva, gümüş, kurşun, mut, bakır, kadiyom, iyonları. 3 — Hafif amonyaklı mahlülleri klotf amonyom müvacehesinde kibrit atf yom — (N H*)? S mahlüliyle tortu VF kobalk | ren katiyomlar: Demir, nikel, manganez, çinko, aleminyom, krom kat' yonları. 4 — Kloru amonyon müvacehesin * de karbeniyeti amonyom — (N H)'U O' mahlüliyle tortu veren katyonlaf' Kalisyom, baryom, stronsyom katyöf” ları, 8 — Hiç bir miyarla tortu vermiyt katyonlar: sodyom, amonyom katyof” ları. Birinci grupta: İptidai mahlül yüzd? | on nisbetinde asid kloridrik mahlüliy/ muamele edilir. Eğer mahlül tortu vef” | mezse içinde birinci grup madenlerif! den bulunmadığı anlaşılır. Eğer torli verirse bu tortu ya kdora kurşun İ CI, yahut kloru gümüş — Ag CI yahutli merkürü klaru cıva — Hg' Cl* dir. Tof” tuyu mayide nayırırız. Az miktarda mf' yi >mükattarla kaynatırız. —Erirse ru kurşundur. - Çünkü — kloru kurşif | suda erir. Erimezse amonyakla mu * amele ederiz. Eğer amonyakta erirtf kloru gümüştün Erimezse kloru cıvf” dır. | İkinci grupta: İlk tecrübede asid kle” ridrik mahlülünde hamızlaştırılmış V" hafifce ısıtılmış olan — “iptidai mahlüle den kükürtlü idrojen gazı — geçiririf' Eğer tortu hasıl olursa mahlülde ikinci grup iyonlarından-biri var — demektir' Eğer tortu husule gelmezse ikânci gtf iyonlarının da bulunmadığını anlarız: — | Tortu husule gelirse tortuyu _!ı' den bir filitre kâğıdiyle ayırdıktan — V* n maimukattar ile güzelce yıkadıktan sof” İ İ | va sarı renkte kibriti amonyom — (*& H*)* S* mahlüliyle altmışdereceye kif dar isitiriz. Bu sırada arsenik, antimt” an, kalay altın, pilâtin, sülfürler erir, d7 | ğger sülfürler sarı kibriti amonyomda J? mez. (Daha bitmedi) — Aman şu metdivenden — ineliee Ferhat beyle karşılaşmayız.. Kamaralarla deniz arasındaki kâ * ranlık koridorlardan geçtiler... E ikânci mevki, sonra döşeklerini yere #6f miş üçüncü mevki halkı., — Ve nihayf dar bir merdiven... Ve vapurun burnu” Ön bayrak direğinin yanma vard” lar... İi Yunus balığı vapurla yarış ©İ7 yardu. Bu güzel manzarayı seyrettiler” Konuşucak pek çok şeyleri vardı... kat, İkkırdıya nereden başlamak A0 geldiğini ikisi de tayin edemiyordus: Fikretin aklına; Yunus yapurun yarışı hakkında felsefeler .; liyordu. Biri hissi temsil eden, öteki ) mantığı — demek — istiyordu... vapur, bir hedefe doğru, bir fikir maht Kü olarak ilerlemektedir. Yunus palıkla ise ne tarafa gittiklerini lîhiy"u Onlar, sadece yarışa kalkışımı Fakat neticede vapura galip kabil mi?. Muntazam ve yeknasak ı*: şüyle, nihayet, hedefe vasıl olacak pur, Yunus balıklarının mecali h":,_' cak.. Yorulup yarışı yarıda — birakâ' bö lardır... İşte, şimdilik Türkânın aşkt güzel ve şairano balıklar gibi, zarifı rif şekiller çizerek ve ziynlar ııew"J (Devamı var)