pZ Ağustos 1924 a, yar bir köylü olan Bernard Pia köy çocükları, ötedenbe- vi ederler, Fakat, Bernarda bir çocuk teslim edilmiş- -İktiyarın kaygusu, bu Felici- “. © gelmemesidir. Onu İş, “Rötürüp getirirken son at, takayyütte bulunuyor. Fa- nyal Felicien, haylâzla- ik Onlarm elebaşısı ile te Kendi hâmisine etmediği- a takmıyor, Bernard, mütevek- »İakat müteessirdir. Felicien, bir gün, onun ayak- May kesti, Böylelikle, ihti. Miyeçe » artık onu mektebe götüre- a Yeceğini sanmıştı. Halbuki, ha- fenalığma rağmen, ihtiyar, © kışta, çamurda, pabuçları- bik aldı. Felicieni (o mektebine ti. Sonra, kasabaya giderek abısmı tamir ettirdi. > Niçin bu oğlan da böyle ol- > diye için için üzülüyor; li ii, bir türlü kızmıyordu; ona '#miyordu. ye bize fayda veren birçok Na Pin v Yanları döğeriz, eziyetlere nıa- akırız da, hiç faydası do- iyan, bilâkis elimizi tırmalı- hi, Van kedisine ilişmeyiz. Onun hareli tini hoş görürüz.. kl ihtiyarın naz *n böyle bir lüks mahlâktu. Dak uzılmazdı. ın > Günün | birinde, ihtiyarm küme- talg birkaç hindi ve tavuk kay- & iu. Bernard, bu hale pek üzül- Felicien de bunu farkederek ebe gidince, lâf arasında, ar- şlarına anlattı, Çete reisi SİX kaçırrsr. Mükerasel bir Mer Ve ML ya, kü k oğlan, üstüne düşen rolü mü- Melen oynadı. ve dönerlerken, trdn; > İşitiyor musun?.. Bu ne?. >— Hindi sesi. > Bataklıkta bağrıyor gibi. > Haydi, gidip bakalrm.. Biçare adam, kendi kendiliğin- N ib yakalanmıştı. Kümes e Yvanlarını çok severdi. Onlarm luşundaki maddi zarardan Örade, hayvanların başına bir fe- May TameMiğ diye düşünürdü. ay Sk adımlarla, bataklığa yak- n lar, Büyük bir hindi, sürünün Rüzellerinden biri, kımışlar nda çırpımıyordu. Can kor- le, sahilden iki üç metre i- de bağırıp duruyordu. elicien: 7 Hapı -dedi. — >> Hayır, : kurtarırız. < dedi. - lığa koştu. ye indi, sahibini tanıdığı için, di, daha hızlı çırpmıyordu. b, © Kalas buldu. Bunu batak Üzerine koydu. Yavaş yav-ş Yvana yaklaşmıya başladı. sâkin, arkasından kalası iten d, Oldu acaba?. Zira, tabta kay- w avallı adam, çamur deryası- Büyük bir gürültü ile düştü. halden ürken hindi, ayağr te eğin kopardı. Sahile doğru birder.kire yle tam bu esnada, çalıların Sm kahkahalar koptu. di, taklığın o tarafı derin değ'i- 1 Lâkin, Bernard baba, oldukça e Her yeri ıslanmış, Bitgig a bulanmıştı. Ayaklarının beğ battığını hissediyor, saz- Yard karak güçlükle kurtulu- İS su, göğsüne kadar yük- | , HABER — Akşam Post Çengelköyünde bir akşam Köyün iki meşhur bekârından biri yakında evleniyor! Çengelköyü, başını dinlendirmek istiyenlere seliyordu. Beş küçük soytarı sahilde neşe ile gülüp oynaşıyorlar; ihtiyarın bu feci hali karşısında insaf etmi- yorlardı. Bernard, gözlerini doğru çevirdiği vakit, licieni gördü. Yumruğunu rak, ona, kinle salladr. çocuklara srka- Üç gündenberi ,onu gene mek- | tebe götürüp getirmekle beraber, artık, hiç konuşmuyordu. artık, onun hüviyetindeki dam ölmüştü. İhtiyar, suya düştükten sonra, kısa bir hastalık geçirmiş, lâkin, öç almak fikri dimağında yer et- tiği için hümma ile mücadele ede- rek ,çabucak kalktı. Şimdi elinde “sima bir kırbaçla dolaşıyordu. Mektebe giden Felicieni bununla yediyordu.. Oğlan, kuvvete karşı boyun eğmişti. Süklüm O püklüm yürüyordu. Çocuk çetesinin reisi olan Ro- bino, ihtiyarın hastalanması üze- rine, ilkönce, telâşa düştüyse de, kamçı meselesi üzerine küplere bindi. Zira, bu sefer, iki kuvvet arasında, tam manasiyle muhare- be açılmıştı. iyi a- Bir akşam, yağmur yağıyordu. Beş çocukla ihtiyar, çimenli yol- dan eve dönüyorlardı. Hava s0- ğuktu. Hepsi de pelerinlerine bü- rünmüşlerdi.. Bataklığın yanma vardıkları vakit, yağmurdan gay- rete gelen kurbağalarm viyakla- makta olduğunu farkettiler. Fe- licien: — Pis hayvanlar! - ları sustursak.. dedi. - Şun- » diye haykırdı. - Hay- di çocuklar. İhtiyar ,homurdandı: — Yağmur yağıyor.. Eve gide- lim. Felicien: — Sen karışma. Ben burada kalıyorum.. İstersen kendin git. — Hayır, gitmem.. Robino: — Görürüz, bakalrm... Koçun tos vuruşu gibi atladı. Kafasiyle ihtiyarm karnma vur- du. Dört çocuk bunun üzerine az- dılar,, O zamana kadar görülme- miş bir tarzda, öyle bir hücum et- tiler ki, ihtiyarı yarı koşar, yarı düşüp yerlerde emekler vaziyet- te, ric'ate mecbur ettiler. Şimdi artık, zavallı adam: — Artık bu hal devam edemez. Öyle betbahtım ki.. Allah benim sizden intikamımı alsın.. - diye in- liyordu. Bir çalımın arkasına yığılmıştı. Onu böyle kaçırdıktan sonra, çocuklar, bataklığın kenarına gitmişler, çotandır oyunlarına baş lamışlardı. Birdenbire, feryatlar yükseldi: — Imdat.. İmdat.. Boğuluyor! Bernard, kulak kabarttı: — Boğuluyor mu?.. Kim boğu- luyor?. Çalılar arasından baktı: Robinonun çırpındığı yordu. Kumandalar veriyordu: — Koşun.. Köye gidin.. İhtiya- vı çağırm, İhtiyar kendi arandığını duy- duğu halde krmıldamadı bile.. Bu hain piçlerden biri boğulacakmış! Boğulsun varsın.. İşte, allah, inti- kamını alıyordu. e ÇA 6 cr i sayrdada) ) görülü ancak Fe-| Fakat | | İbrahim mi denilince: Çengelköyü çocuk Sandalımız hamallar iskelesine | yanaşırken dışarda bir gürültü pa tırdıdır gidiyor, on on beş — çocuk bir ihtiyarın etrafını sarmışlar, boyuna: — Yorgaki, Apostolaki, Hiris- taki, Vasilâki! Diye bağırıyorlar ve onlar böy- le bağırdıkça doksan beşlik ihti- yar da elindeki kalın Obastonunu çocuklara savurarak onlara kalay» larm en parlağını basıyor ve oldu- ğu yerde terter tepiniyordu! Çocukların en irisine sordum: — Kim bu adam? — Bu mu? Buna Bekâr Ağa derler. Herkes kendisini Bekâr A- ğa! diye çağırır ama asıl adı Ha- cr İbrahimdir, tam doksan beş ya- şındadır, — Peki, siz ne için Bekâr Ağa, yahut Hacı İbrahim diye çağırmı- yorsunuz da Yorgaki, Apostolâki, Hiristaki, Vasilâki! diye yorsunuz! — Biz mahsus öyle çağmıyo- ruz. Çünkü öyle diyince kızar, if- rit olur da onun için! Zavallı ihtiyara takılan bu ha» şaratı oradan dehlerken (aklıma Bakırköy. hastanesinin meşhur us- ta Toması geldi. Bakırköy hasta- nesinin zararsız gedikliler kovu- şunda bir usta Toma vardır ki a- sıl adı Mehmet olduğu halde bü- tün hastanedekiler kendisini usta Toma diye çağırırlar. İsterlerse Toma dive çağırmasınlar da Meh- met yahut Ahmet Efendi desin- ler! Diyemezler ki... Zira böyle de diler miydi, beriki derhal kızar, köpürür, parlar, &lev alım ve ağzı- na gelen etrafa savurmaya (o baş- lar, İşte Çengelköyünün ihtiyar Be- kâr Ağası da bunun gibi, fakat o, ötekinin aksi... Doksan beş yaşın - da olduğu halde hâlâ vapur iske- İesinin yanındaki sandal ve kayık iskelelerinde fabri kâhyalık ve değnekçilik yapan bu adama ara- sıra büyükler de takılırlar sma o hemen hiç çekinmeden onların da ağızlarının paylarını verir. Vak- tile simiti, mahallebisi ve hele ay- vası, sonra da yaz geceleri koy sa- fası ile pek meşbür olan Çengel | köyünün bir Bekâr Ağası daha var ki o da yetmiş yaşımda sandal- | çağırı- cı Yorgakidir, Bütün Boğaziçinde (8 Cüfi lâkabı ile tanmmış olan bu | yaşlı balıkçıya: — Senin adın nedir? Diye sorulunca: — Bekâr Ağa, efendim! Diye cevap veriyor. Fakat Be- | kâr Ağa sen misin, yoksa OHacı| Bekâr! | — Hacı İbrahimin adı Halbuki asıl bekâr benim! Krilniiş a ları eğleniyorlar! Diye cevap veriyor. Yetmiş ya- şına kadar hiç evlenmemiş olan bu yaşlı sandalcı diyor ki: — Ama artık evleneceğim... Çünkü bu yaştan sonra bekârlık güç geliyor. — Kimi alacaksm? — Fenerde mi, Balatta mı, Ay- vansarayda mı yetmiş beşlik, kim- sesiz, paralı bir kocakarı varmış, onu alacağım! — Nikâhımız nerede kıyılacak? — Nah, işte şurada bizim Çen- gelköyünün meşhur (Bekâr dere- si) var ya, orada kıyılacak! — Kim kıvacak? ümmi Köyünün 9S lik ape hur “bekâr ağası, Hacı Ibrahim Efendi — Yukarda Ayazma gazinosu- nu tutan Niko var ya, o kıyacak! Yazın başını dinlendirmek isti- yenler için Çengelköy tam biçil- miş bir kaftan... Vapur iskelesin » deki Ali ve Gavril Efendilerin de- niz üstündeki yalı gazinoları ol- sun, tepedeki Ayazma gazinosu olsun mütekaitler, hava tebdilli- ler ,yaz tatilcileri için birebir... Hele yukarıki gazinonun esmer Çengelköy koyunu tepeden tıpkı büyük bir havuz gibi gören akşam manzarasına gün batarken kolay kolay doyum olmuyor. Çalıgılr, şa tafatlr, ve biraz da cavultulu, cu- vultulu sahillerden, bahçelerden, kırlardan bıkanlara Çengelköyü- nün 1$1Z, sadasız, cavultusuz cu- vultusuz hakiki köy hari, ve köy manzaralarını tavsiye ederim. Kırlara tırmanan keçiyollu bayır- ların altındaki arka mahalleleri bi İ raz da İstanbulun kenar ve fakir mahallelerine pek benziyen Çen- gelköylülerin şimdi bir var ki o da yakmda bozulup ş$0se- ye çevrilecek olan parke caddeleri Çengelköyü mümessili Zeki Bey köy namma diyor ki: — Şu gördüğünüz parke cadde pek yakmda bozulacak, taşları başka yere götürülecek, burası da şose yapılacak... Halbuki (burası şose oldu muydu, buradaki esna- fm hali haraptır.Çünkü, şose kışm çamur, yazın ise dehşetli toz ya - pacak ve buradan kalkan tozlar aşçıların, kasapların, bakkalların, kahvelerin, evlerin içine dolacak bu suretle yapılan hayır ürkütülen kurbağaya değmiyecek... Böyle yapacaklarına o lâzım olan yer için buradaki parke taşları söke- ceklerine Üsküdardaki Paşa lima nında dünya kadar taş var, onları oraya nakletseler de bizim cadde mize dokunmasalar çok iyi olur! Köylünün bu ricasmı elbette lâ- zım gelen makam göz önüne alır. Biz gelelim şimdi buranın denizi: ne ve yüzgeçlörine: Sıcak havalarda Çengelköyü koyunun suları âdeta sıcak ha- mam sularına döndüğü için insa- nın geceleri yatağmı deniz üzeri- ne şereceği geliyor; .Asıh “deniz İ banyosu yapılacak yer burâsı!; Ne yazık ki burada ne hamam var, ne plâj! Fakat yakmda bura © gençleri arasında büyük bir yüzme yarışı tertip edilecek ve Çengelköyü | gençleri bu ılık suyun içinde Bey- lerbeğinden Vaniköyüne Okadar yüzeceklermiş! Ne diyelim, haydi hayırlısı! Ha- İ yırlısı ama, ben de bir daha Çen- gelköyüne gidersem iki olsun! — Neden? Mi diyeceksiniz! Onu orada fotoğraf çektirmek için uğradığım zorlukları gören Çengelköylülere sorun! Oranın seyyar fotoğrafçı- sız — Karakoldan izin almayınca ben fotoğraf çekemem! Dedi. Karakola gittik, polisler şaşırdılar, önce: ricaları nin bozulmamasıdır. zavallı — Biz ne karışırız? Dediler, Sonra telefonla merke- ze sordular, merkez işi nahiye mü üne havale etti, vakit geç olduğu için nahiye müdürü bey o- i rada yoktu. Derken oranın eski muhtarı ve şimdiki mümessili gel- di, fotoğrafçıyı kandırdı da güneş batarken bu resimleri zorla çeke- bildik! Osman Cema!