Haber 17 Ağustos 1934 sayfa 5 | Gaste Arşivi

17 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

17 Ağustos 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

T e& Ka « z j nT di vı-'ı:ı'iı.'ı.!r * & —İı_!'l'î'.'i!_'ıı—ı— İhti Bap, Yar bir köylü olan Bernard Ü özay >aya, köy çocukları, ötedenbe- yeümp ederler, Fakat, Bernarda Ür İhtıuı çocuk teslim edilmiş- eîle M kaygusu, bu Felici- kbe gelmemesidir. Onu Mbe götürüp getirirken son k&t, takayyütte bulunuyor. Fa- Mektepte, Felicien, haylâzla- bmîte Or. Onların elebaşısı ile Ni bara kendi hâmisine etmediği- kij t 'Takmıyor. Bernard, mütevek- , “akat müteessirdir. l“’hn bir gün, onun ayak- Arını kesti. Böylelikle, ihti- ':;u artık onu mektebe götüre- 'ln_:eğ'm sanmıştı. Halbuki, ha- fenalığma rağmen, ihtiyar, &, kışta, çamurda, pabuçları- Mdgl Felicieni — mektebine onra, kasabaya giderek 'hkl“ bısmı tamir ettirdi. — Niçin bu oğlan da böyle ol- lil:i; * diye için için üzülüyor; iîer * bir türlü kızmıyordu; ona lemIYordu ha ira, bize fayda veren birçok h'nları döğeriz, eziyetlere nia- khhın lklnı da, hiç faydası do- Iyan, bilâkis elimizi tırmalı- V._n kedisine ilişmeyiz. Orun ll'"ekatını hoş görürüz.. ke; #te, ihtiyarın nazarında len börle bir lüks mahlüktu. kızılmazdı. G“nun bırınde, ıhtıya.rm kume— LUld:.n birkaç hindi ve tavuk kay- & Bernard, bu hale pek üzül- Felicien de bunu farkederek be gidince, lâf arasında, ar- larına anlattı. Çete reisi ’Hu kaçırmsdı. Mükememiel bir Tt'ı'îruu. Ve doğrusu ya, ” kü- Oğlan, üstüne düşen rolü mü- Melen oynadı. Eve dönerlerken, — birder.k're İh"İu: > İşitiyor musun?.. Bu ne?, - Hindi sesi. S Bataklıkta bağrıyor gibi.. Haydı, gidip bakalım.. knlsl.l'e 'adam, kendi kendiliğin- İK tuzağa yakalanmıştı. Kümes Ç'lnlnmı çok severdi. Onların boluşundaki maddi zarardan üe. hayvanların başına bir fe- gelmesin diye düşünürdü. ikadımlarla, bataklığa yak- k"*lıı Büyük bir hindi, sürünün İüıo llerinden biri, kzmışlar “'_'mdı çırpınıyordu. Cın kor- Yyle, sahilden iki üç metre i- l— İnğırıp duruyordu. Felicien: — Hapı yutmuş.. -dedi. * ı.;kıuqv, kurtarırız., - dedi. - ığa koştu. ,ĞMİ sahibini tanıdığı için, d, daha hızlı çırpınıyordu. ü ir kalas buldu. Bunu bataklı- İĞ Üzerine koydu. Yavaş yav-ş yaklaşmıya başladı. —îLmn’ arkasından kalası iten & Odu acaba?. Zira, tahta kay- da z“lllı adam, çamur deryası- Bu Üyük bir gürültü ile düştü. din halden ürken hindi, ayağı- Wb'*ml kopardı. Sahile doğru di::t* tam bu esnada, çalıların nd*h kı.hkıhılu' koptu. d o tarafı derin değ'!- L Lu“" Bernard baba, oldukça Nmıştı. Her yeri islanmış, _tzi':. ı:'"lllnn'nştı. Ayaklarının İq,. '" h“hğmı hissediyor, saz- )o,d:“;:ınk güçlükle kurtulu- - HABER — Akşam Postası — — seliyordu. Beş küçük soytarı sahilde neşe ile gülüp oynaşıyorlar; ihtiyarın bu feci hali karşramda insaf etmi- yorlardı. Bernard, gözlerini — çocuklara doğru çevirdiği vakit, ancak Fe- licieni gördül Yumruğunu srıka- rak, ona, kinle salladı. Üç gündenberi ,onu gene mek- tebe götürüp getirmekle beraber, artık, hiç konuşmuyordu. Fakat artık, onun hüviyetindeki iyi a- dam ölmüştü. İhtiyar, suya düştükten sonra, kısa bir hastalık geçirmiş, lâkin, öç almak fikri dimağında yer et- tiği için hümma ile mücadele ede- rek ,çabucak kalktı. Şimdi elinde ?eima bir kırbaçla dolaşıyordu. Mektebe giden Felicieni bununla yediyordu.. Oğlan, kuvvete karşı boyun eğmişti. Süklüm — püklüm yürüyordu. Çocuk çetesinin reisi olan Ro- bino, ihtiyarın hastalanması üze- rine, ilkönce, telâşa düştüyse de, kamçı meselesi üzerine küplere bindi. Zira, bu sefer, iki kuvvet arasında, tam manasiyle muhare- be açılmıştı. Bir akşam, yağmur yağıyordu. Beş çocukla ihtiyar, çimenli yol- dan eve dönüyorlardı. Hava so- guktu. Hepsi de pelerinlerine bü- rünmüşlerdi. Bataklığın yanına vardıkları vakit, yağmurdan gay- rete gelen kurbağaların viyakla- makta olduğunu farkettiler. Fe- licien: — Pis hayvanlar! - dedi. - Şun- alm>mm#’ma.u BÜÖYAk5 134 Robino: - — Sahi.. - diye haykırdı. - Hay- di çocuklar. İhtiyar ,homurdandı: — Yağmur yağıyor.. Eve gide- lim. Felicien: — Sen karışma., Ben burada kalıyorum.. İstersen kendin git. — Hayır, gitmem.. Robino: — Görürüz, bakalım... Koçun tos vuruşu gibi atladı. Kafasiyle ihtiyarın karnma vur- du. Dört çocuk bunun üzerine az- dılar.. O zamana kadar görülme- miş bir tarzda, öyle bir hücum et- tiler ki, ihtiyarı yarı koşar, yarı düşüp yerlerde emekler vaziyet- te, ric'ate mecbur ettiler. Simdi artık, zavallı adam: — Artık bu hal devam edemez.. Öyle betbahtım ki.. Allah benim sizden intikamımı alsın.. - diye in- liyordu. L Bir çalmın arkasına yıgılmxştı Onu böyle kaçırdıktan sonra, çocuklar, bataklığın — kenarına gitmişler, çotandır oyunlarına baş lamışlardı. Birdenbire, feryatlar yükseldi: — İmdat.. İmdat., Boğuluyor! Bernard, kulak kabarttı: — Boğuluyor mu?.. Kim boğu- luyor?. Çalılar arasından baktı: Robinonun çırpındığı yordu. Kumandalar veriyordu: — Koşun.. Köye gidin.. İhtiya- yı Çağırın. görülü- İhtiyar kendi arandığını duy- duğu halde kımıldamadı bile.. Bu hain piçlerden biri boğulacakmış! Boğulsun varsın.. İşte, allah, inti- kamını alıyordu —t' o $ (KM 6 “meti ıayıfıdı) ) '| ğu yerde terter tepiniyordu! Çengelkoyunde bir a akşam' Köyün iki meşhur bekârından biri yakında evleniyor! Çengelköyü, başını dinlendirmek istiyenlere Çengelköyü çocuk Sandalımız hamallar iskelesine | yanaşırken dışarda bir gürültü pa tırdıdır gidiyor, on on beş çocuk bir ihtiyarın etrafımı — sarmışlar, boyuna: — Yorgaki, Apostolaki, Hiris- taki, Vasilâki! Diye bağırryorlar ve onlar böy- le bağırdıkça doksan beşlik - ihti- yar da elindeki kalım — bastonunu çocuklara savurarak onlara kalay- ların en parlağını basryor ve oldu- Çocukların en irisine sordum: — Kim bu adam? — Bu mu? Bıma Bekâr Ağa derler. Herkes kendisini Bekâr A- ğa! diye çağırır ama asıl adı Ha- cr İbrahimdir, tam doksan beş ya- şındadır, -— Peki, siz ne için Bekâr Ağa, yahut Hacı İbrahim diye çağırmı- yorsunuz da Yorgaki, Apostolâki, Hiristaki, Vasilâki! diye — çağırı- yorsunuz ! — Biz mahsus öyle çağırıyo- ruz. Çünkü öyle diyince kızar, if- rit olur da onun için! Zavallı ihtiyara takılan bu ha- şaratı oradan dehlerken — aklrma Bakırköy.hastanesinin meşhur us- ta Toması geldi. Bakırköy hasta- nesinin zararsız gedikliler kovu- şunda bir usta Toma vardır ki a- sıl adı Mehmet olduğu halde bü- tün hastanedekiler kendisini usta Toma diye çağırırlar. İsterlerse Toma diyve çağırmasınlar da Meh- met yahut Ahmet Efendi desin- ler! Diyemezler ki... Zira böyle de diler miydi, beriki derhal kızar, köpürür, parlar, alev alır ve ağzı- na geler' etrafa savurmaya — baş- lar. İşte Çengelköyünün ihtiyar Be- kâr Ağası da bunun gibi, fakat o, ötekinin aksi... Doksan beş yaşın - da olduğu halde hâlâ vapur iske- lesinin yanındaki sandal ve kayık iskelelerinde fahri kâhyalık ve değnekçilik yapan bu adama ara- sıra büyükler de takılırlar ama o hemen hiç çekinmeden onların da ağızlarının paylarını verir. Vak- tile simiti, mahallebisi ve hele ay- vası, sonra da yaz geceleri koy sa- fası ile pek meşhur olan Çengel- köyünün bir Bekâr Ağası daha var ki o da yetmiş yaşında sandal- cı Yorgakidir. Bütün Boğaziçinde Cüfi lâkabı ile tanınmış olan bu yaşlı balıkçıya: — Senin adın nedir? Diye sorulunca: — Bekâr Ağa, efendim! Diye cevap veriyor, Fakat Be- kâr Ağa sen misin, yoksa Hacı İbrahim mi denilince: — Hacı İbrahimin adı * w — Bekâr! biçilmiş kaftandır! ları eğleniyorlar! Diye cevap veriyor. Yetmiş ya- şına kadar hiç evlenmemiş olan bu yaşlı sandalcı diyor ki: — Ama artık evleneceğim... Çünkü bu yaştan sonra bekârlık güç geliyor. — Kimi alacaksın? — Fenerde mi, Balatta mı, Ay- vansarayda mı yetmiş beşlik, kim- sesiz, paralı bir kocakarı varmış, onu alacağım! — Nikâhımız nerede kıyılacak? — Nah, işte şurada bizim Çen- gelköyünün meşhur (Bekâr dere- si) var ya, orada kıyılacak! — Kim kıvacak? Çengel kbyünün 95 lik meş- hur “bekâr ağası,,Hacı lbrahim Efendi — Yukarda Ayazma gazinosu- nu tutan Niko var ya, o kıyacak! Yazın başını dinlendirmek isti- yenler için Çengelköy tam biçil- miş bir kaftan... Vapur iskelesin - deki Ali ve Gavril Efendilerin de- niz üstündeki yalı gazinoları ol- sun, tepedeki ÂAyazma gazinosu olsun mütekaitler, hava tebdilli- ler ,yaz tatilcileri için birebir... Hele yukarıki gazinonun esmer Çengelköy koyunu tepeden tıpkı büyük bir havuz gibi gören akşam manzarasına gün batarken kolay kolay dayum olmuyor. Çalıgılı, şa tafatlı, ve biraz da cavultulu, cu- vultulu sahillerden, bahçelerden, kırlardan bıkanlara Çengelköyü- nün ıssız, sadasız, cavultusuz cu- vultusuz hakıkı koy hayatını, ve Halbuki asıl bekâr benim! Akşamları iskele meydanında serinlik alanlar köy manzaralarını tavsiye ederim. Kırlara tırmanan keçiyollu bayır- ların altındaki arka mahalleleri bi raz da İstanbulun kenar ve fakir mahallelerine pek benziyen Çen- gelköylülerin şimdi bir ricaları var ki o da yakında bozulup şose- ye çevrilecek olan parke caddeleri nin bozulmamasıdır. Çengelköyü mümessili Zeki Bey köy namına diyor ki: — Şu gördüğünüz parke cadde pek yakmda bozulacak, taşları başka yere götürülecek, burası da şose yapılacak... Halbuki — burası şose oldu muydu, buradaki esna- fın hali haraptır.Çünkü, şose kışın çamur, yazm ise dehşetli toz ya - pacak ve buradan kalkan tozlar aşçıların, kasapların, bakkalların, kahvelerin, evlerin içine dolacak bu suretle yapılan hayır ürkütülen kurbağaya değmiyecek... Böyle yapacaklarımna o lâzım olan yer için buradaki parke taşları söke- ceklerine Üsküdardaki Paşa lima- nında dünya kadar taş var, onları oraya nakletseler de bizim cadde- mize dokunmasalar çok iyi olur! Köylünün bu ricasmı elbette lâ- zım gelen makam göz önüne alır. Biz gelelim şimdi buranın denizi- ne ve yüzgeçlerine: Sıcak havalarda Çengelköyü koyunun suları âdeta sıcak ha- mam sularına döndüğü için insa- nın geceleri yatağını deniz üzeri- ne sereceği geliyor! (kAsıb deniz banyosu yapılacak yer burâsı!: Ne yazık ki burada ne hamam var, ne plâj! Fakat yakmda bura - gençleri arasında büyük bir yüzme yarışı tertip edilecek ve Çengelköyü gençleri bu ılık suyun içinde Bey- lerbeğinden Vaniköyüne kadar yüzeceklermiş! Ne diyelim, haydi hayırlısı! Ha- yırlısı ama, ben de bir daha Çen- gelköyüne gidersem iki olsun! — Neden? Mi diyeceksiniz! Onu orada fotoğraf çektirmek için uğradığım zorlukları gören Çengelköylülere sorun! Oranın seyyar fotoğrafçı- sı: — Karakoldan izin almayınca ben fotoğraf çekemem! Dedi. Karakola gittik, polisler şaşırdılar, önce: — Biz ne karışımrız? Dediler. Sonra telefonla merke- ze sordular, merkez işi nahiye mü dürlüğüne havale etti, vakit geç olduğu için nahiye müdürü bey o- rada yoktu. Derken oranm eski muhtarı ve şimdiki mümessili gel- di, fotoğrafçıyı kandırdı da güneş batarken bu resimleri zorla çeke- bildik! zavallı

Bu sayıdan diğer sayfalar: