Sun'i antrasit fab- rikasının bugün temeli atılıyor KUPON 226 15-8-1934 Sıhhi ve ictimai ı' uun ! Hindistanda evle- nen çocuklar Beş yaşından aşağı on beş bin dul vardır! Hindistanda erken evlevenle - rin önüne geçmek için bir kanun hazırlanmıştır. Bu kanun meclis- ten geçip neşrolununcaya kadar altı ayda dört milyon genç kız nesinde on dört yaşından aşağı 8.500.000 evli kadım varken son senelerde bu rakam 15.000.000 u geçmiştir. Beş yaşından aşağı dul kız adedi 15.000 den 30.000 ço- ğalmıştır. Sadece bu yüzden her sene 200.000 ölüm dır. YN ü Gayriraeşru çocukların nisbeti Almanyada yüzde 12.1, İsveçte yüzde 16.1, Yunanistanda 14, | Bulgaristanda 4.0, Büyük Britan- | 'yada 4.6, İtalyada 4.9, Norveçte 7.1, Fransada 8.4 ve Danimarka ile Çekoslovakyada ise 10.7 dir. ... Londra şehri belediyesinin 74 hastanesi vardır. Bunlarda ç.ı"ı şan doktor, eczacı, hastabakıcı hemişre ve memur adedi 18.50” geçiyor. Bu müesseselerin yıllık masrafı 22.500.000 dolar olur | dünyada bir şehir belediyesinin en yüksek hastane bütçesi sayıl- maktadır. » , Son tahrire nezaran dünyanın en kalabalık yer: Hindistan oldu- ğu anlaşılmıştır. Hindistanda 1921 de 318.942.480 nüfus var- ken bu sefer 352.837.778 e çık- mıştır ki Çinden 10 milyon kişi fazladır. ... Almanyada 1932 de Tıp tale- beleri 15.650 idi. Bu miktar mec- mu üniversite talebelerinin yüzde yirmisini teşkil ederdi. 1933 te ise 'Tıp talebesi 24.298 e çıkmıştır. Yani yüzde 55 fazlalaşmıştır. Kadın Tıp talebesi ise bu de- virde 2.718 den 4.913 olmuştur. Almanya Üniversitelerinin mec mu talebesi ise 95.270 ten 92 bin 600 e inmiştir. Tıp talebesinin a- dedi seneden seneye Almanyada çoğalmaktadır. ... Los-Anceleste bu kerre yeni bir hastane açılarak hasta kabu- lüne başlanmıştır. 19 katlı - olan bu hastane inşaatı tam 12.000.000 dolara mal olmuştur. Hastanede *. * .« Paris şehri belediye hastanele- ri bütçeleri 1913 te 23 milyon frank iken bu sene 300 milyona çıkarılmıştır. Bu suretle Paristeki sıhht müessesatta yatak mevcudu 42.000 olmuş oluyor. . .— * Nevyork sokaklarında toplanan 370 dilenciden 150 sinde muhte- hf hastalıklar bulunmuştur. 40 dilencide hâd zührevi hastalık, 110 dilencide müzmin alkol te- semmümü ve 25 inde müzmin u - yuşturucu madde iptilâsı.. Hasta elanlar ve müzmin - iptilâsı bulu- amanlar hemen müessesatı <ıhhiye- ye gönderilmiş ve tedavi altına almmıştır. evlenmek teşebbüsünde bulun- | £ muşlardır. Hindistanda 1921 se- Paşabahçede, dün, şişe ve cam fabrikasının temel atma merasimi yapıldı. Resimlerimiz Başvekil Pa şa ile İktisat Vekilinin huzurile yapılan bu merasimden bir kaç in- | heyeti Zonguldağa götüren tibar tespit ediyor. Altta soldaki resimde — Celâl Bey, fabrika temeline harç koyar- ken, görülüyor. Ortadaki resim, Gül- Ka cemal vapurunu gösteriyor. Altta sağ köşede resmi görülen zat, fab- rika plânları üzerinde Başvekile izahat veren kimyaker mühendis Hüsamettin Yahya Beydir. Iki Yüzlü Adam Bütün dünyaca tanınmış, fevkalâde meraklı zabıta ve tahlil romanı Tefrika N: 21 — Ne diyeyim Mister Aterson!. Eğer bu adam benim efendimse, yüzünü neye saklıyordu?, Niçin bir fare gibi ses çıkarıyor, benden kaçıyordu. Senelerce ona hizmet ettim ve sonunda..., Pol, elleriyle yüzünü kapar gibi bir harekette bulundu. Mister Aterson: — Bu vaziyet hiç — anlaşılacak gibi değil, dedi. Fakat ben yavaş yavaş kavramıya başladım. Senin efendin o hastalıklardan birine yakalanmıştır ki, hastayı delice hem muztarip eder, hem şeklini değiştirir. Onun için sesi başka türlü gelmektedir. Dostlarından onun için kaçıyor, ilâcı da dur- maksızın araması, gene bu sebep- tendir. Onunla, tam bir afiyet el- de edebileceğini zannediyor. İn- şallah aldanmaz.. İşte ben böyle anlıyorum. Acıklı bir haldir. Dü- şünmesi, dayanması güç, çok acık- h bir bhal. Uşağm rengi büsbütün değişe- rek: — Ne söylüyorsunuz Mister A- terson dedi. O, kat'iyyen benim efendim değildir. Benim efendim. (Uşak burada yavaşlıyarak) u - zun boylu ve yakışıklı bir adamdır Bu ise, buruşmuş, çökmüş.. Bir cüce diyeceğim geliyor. Aterson itiraz edecek oldu. Pol devam etti: — Aman efendim, dedi. Ben yirmi senelik efendimi tanımaz mıyım. Kendisini her sabah gör- düğüm lâboratuvarım kapısının neresine kadar geldiğini bilmiyor muyum?. Hayır Mister Aterson.. Bu odadaki adam Dr. Cekil de- ğgildi. Kimdi bilmiyorum, faka! Doktor Cekil plmadığına yemin 15-8.934 edebilirim. Bana öyle geliyor ki, içerde bir cinayet oldu. Dr Cekil'i öldürdüler. — Fakat bu mektuptaki yazı, onun sağ olduğunu gösteriyor. Bu, onun yazısı.. Ben, doğrusu şa- şırdım. Kapıyı — kırıp girelim... Avukat, bundan - sonra, uşak Pole teminat verdi. Gelecek —herhangi — zarara, mes'uliyete karşı, kendisini koru- yacağını söylüyordu. Uşak, Aterson'a bir balta bul- du. Aterson, bu iri, meş'um şeyi yüklendi ve uşağa: — Kendimizi mühim bir. tehli- keye koyduğumuzu da unutma, dedi. Uşak: — Ona şüphe yok efendim, di- ye cevap verdi. Avukat bundan sonra: — Madem ki iş buraya kadar vardı, dedi, açık konuşalım: Şu odanım içersindeki adamın yüzü- nü gördüğünü söylüyorsun, tanı - dm mı?, Kime benzetiyorsu — Efendim! Kendisi o kadar çabuk davrandı ve boyu bosu o derece iğri büğrü bir — haldeydi ki, tam Mmanasiyle — göremedim, diyebilirim. Mister Hayd olmasma ih veriyorsanız, bu — mümkündür. Çünkü görünüş itibariyle ondan farklı değildi. Ayni derecede çe- vikti. Sonra, lâboratuvar kapı- sından Hayddan başka kim gire- bilir?. Hatırlıyorsunuz ya efen- dim, Keru cinayetinin olduğu za- manlarda bile kendisinde hâlâ bir anahtar bulunuyordu. Fakat bu kadarla bitmiyor.. Siz, Hayd'ı görmüş müsünüzdür?, Çeviren Hikmet Münir — Evet, bir defa konuştum da.. — Öyleyse, bizim kadar siz de tanırsınız. Onu görünce herkesin duyduğu, nefret, korku ve garip vehimleri her halde siz de sez- mişsinizdir.. — Evet.. — İşte efendim, ben de bu oda içersindeki mahlüku gördüğüm wakit, onun derhal gözden kaybol- masına rağmen birden, içim, ade- ta yandı, ürktüm, — Evet - bili- yorum, bu bir. delil olamaz: — Bunu bilmiyecek kadar cahil de- ğilim.. Fakat insanın duygusu ba- zan yanılmıyor. Size yemin ede- rim ki, bu adam Mister HaydA — Ah, ben de asıl bundan kor- kuyorum. Şimdi onun öldürüldü - ğüne ben de inanıyorum. Cekili, öldürdü. Hâlâ da odasınm içinde dolaşıyor.. Bunun - intikamını al- malıyız, Pol!.. Bana Bradşov'u 1 çağır.. Diğer bir uşak olan Bradşov çağrıldı. Adam korku içindeydi. Atersöon ona cesaret verdi. — Bradşov kendine gel! Bu vaziyet, görüyorum ki hepinizi yemiş bitirmiş! Buna bir nihayet vermeğe karar verdik. Pol'le be- raber, lâboratuvara zorla girece- ğiz. Bunu yaptıktan sonra, artık ben bütün mes'uliyeti üzerime a - lırım. Ehliyetim ve mevkiim, ge- | lecek herhangi bir zararı — önle- meğe kâfidir. Şimdi siz de şuna bakacaksınız. Olur ya, içerdeki, bir de arka taraflardan kaçmak ister. Sen yanma bir başkasmı da- ha alarak ve ellerinizde ağır sopa- larla, arka kapıda bekleyin.. Haydi on dakikaya kadar yerinizi | alınız.. (Devamı var) Olimp dağın kurulan klüp Yunanistandaki “Olimp,, dââ” esatire göre, İlâhlarla meskündür En büyük Hlâh Zevs'in tahtı, ** | muazzam dağın en yüksek kasıdır! Eski zamanlarda burası mukad” des sayılır, yalnız eteklerine dar gidilirdi. 1913 senesinde, İsviçreli Alpi" nistler, en yüksek tepeye eriştiler Buraya “Mitika,, deniliyor. 1 senesinde de burada “Yunan AtP ciler klübü,, kuruldu. Buraya Atr nadan itibaren on saat trenle, * saat otomobille, dört saat yayâ yürüyerek çıkılır. Klübe ait kurü” luş merasiminde, “Hagyos yas,, manastırının bir rahibi dua okumuş, temel taşı bu suretle ati | mıştır. Yunanlılardan Patraslı M. Di” yakides, bu dağın bir çok tepesint tek başımna tırmanmağa muvaffal olmüş bir alpcidir. dürlinl ei Laikak Bataklık ortasındâ (Baş tarafı 5 inci sayıfada) Bu suretle kat'i bir ilânıharP” ten sonra, çocuk çetesi uzaklaşiP gitti... | İhtiyar: — Ne yapacaklar... Aman y# rabbi, acaba ne yapacaklar?... — Diye inildedi... Bütün çocuklar mektepte Robi nonun arkadaşı olmağa can atar” lardı. Hocaların bile korktuğu b" çocukla iyi geçinilmezse rahat e menin, talebe arasında sivrilme” nin imkânı yoktu. Felicien de, ayın arzuyu duydu- Esasen, Robino baba Bernardın ç© cuğunu maiyetine almak iıliyoi“ ama, teşebbüsün karşı taraftan 8$' mesini bekliyordu. Daima Robinonun tertip ve idâ” re ettiği oyunlardan birini oynat” ken, elebaşı, Feliciene, cilerlıti“i ağızdan çıkartacak bir yumruk if” dirdi. Çocukcağızın ağlaması 8© lerek baktı. Robino: n t — E, ne olduk... Diye sordu. Bizim oğlan, dişlerini sıktı: — Hiç... Acrmadı ki.., — Ver öyle ise elini... Sen yaâ* man olacaksın yaman... Dostluk, böylece başladı ve bt dostluğa istinat ederek, Robin0: meş'um plânını kurdu. Mütercimi: (HaticeSüreyy3) Arkası yarın * Yurttaş: Ankarayı görmedin mi?. Cümhuriyet bayramımda a * çılacak sergi münasebetile ye prlacak tenzilâtlı tarifelerdef istifade ederek yeni Devlet me' kezimizi mutlak gör: Hem 7" yaret, hem ticaret! Milli İktısat ve T! Cemiyeti Fa a ü Göz Hekimi Dr. Süleyman Şükrü Bahıtli Ankarı caddesi No. 60 Telefön, 22566 A LH P uLr v