15 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdülhamit HABER — Akşam Postası Gözdızleri Tarihi tefrika: 35 Abdülhamit Yıldız Sarayında kendisini hiç de emniyette görmü yordu. Gece olunca büsbütün si- nirleniyor, gözüne uyku girmi- yordu. Kapısının önünde beş on cariyenin bir yemiş sofrası etra- fına çesçeyvre oturup sabaha ka- dar eğlendikleri sırada Kızıl Sul- tan uyumağa çalışıyordu. Eğer kendisine bir suikast vaki olacak olursa, bir sürü kızın vaveylâsı el- bette Padişahı çarçabuk uyandı- racaktı. Abdülhamide bu tedbiri 'Mabeyinci Nuri Bey tavsiye et- mişti. Vaktile eski Roma İmpa- ratorlarından biri de tıpkı böyle yapmış ve hayatmı her gece ö- 'lüm tehlikesinden kurtarmağa 'muvaffak olmuştu. i O akşam Fehim Paşa saraya igeldiği zaman, Mabeyinci Celâl Bey odasında yalnız oturuyordu. Fehim Paşa bütün işlerin yo- lunda gittiğine kaniydi. Mülkiye ve Harbiye talebeleri sıkı bir inzi- bat altına alınmış, Tıbbiye ve Hu- kuk talebelerinden başı yukarda gezenlerin boyunları aşağı eğdi- rilmişti. Son Bahriye mektebi hâ- disesi de hemen hemen kapanmış gibiydi. Babıaliyi telâşa düşüren (Bos- na ve Hersek) meselesi de az çok yatıştırılmış addedilebilirdi. bu yüzden Avusturya ile Sırbıstan a- rasında devam eden ihtilâftan Ab dülhamit istifade yolunu bulmuş- tu. ÂAvusturya hükümetini bir müd det daha oyalamak siyaseti esasen Babıâlinin de iltizam ettiği siya- setti. Abdülhamide o günlerde hiç kimsenin söylemeğe cesaret ede- mediği bir mevzu vardı: Hürriyet ve Meşrutiyet.., İki kelime ile ifade edilebilen bu mevzua Abdülhamit tahammül edemiyordu. Vezirlerile bu mese- leler üzerinde konuşmaya —ba- zan kendisi için faydalı neticeler verse bile— yanaşmazdı. Halbuki o akşam Fehim Paşa saraya geldi- ği zaman zaruri olarak Padişaha bu iki kelimeden bahsedecekti. Celâl Beyin delâletile huzura çıkarken, Abdülhamidin nabzına göre şerbet vermeyi düşünen Fe- him Paşa (Saadet) in herşeyi caksın! dedi. Yarım hemen Saade- 48 Yazan: Ishak Ferdi Abdülhamit baykuş gibi bir koltuğa büzülmüş oturuyordu, Fe- him Paşayı görünce kaşlarını çat- tı: — Tam haberi getirdinse din- liyeyim!... Diyerek doğruldu.. Düşük —©- muzlarını kaldırdı.. Ve Celâl Be- | : : Eyun tuzlu bir mayi olduğunu an- yin yüzüne dikkatle baktı: — Ebülhüda Efendi ş'uıildiye kadar neden gelmedi acaba?... — Haber gönderdin, — şevket- lim ! Nerede ise gelirler. Biraz ra- hatsız olsalar gerek. Söz söylemek sırası Fehim Pa- şaya gelmişti. Abdülhamit gözünün ucu ile işaret ederek: — Anlat bakalım, dedi, ne var ne yok? Fehim Paşa anlatmıya başladı: — Herşey yolunda Padişahım! İstanbulda çalışan (Gizli — İttihat şebekesi) nin izi — üzerindeyiz. Necdetin bu şebeke ile alâkası ol- duğu tahakkuk etmiştir. Bugün Saadeti gördüm, bir iki güne ka- dar hainlerin (!) hepsini yakala - tacağını söyledi. Abdülhamit birdenbire bir şişe şarap içmiş gibi neşelendi.. — Aferin Saadete.. Ben zaten onun çok sadık bir kız olduğunu söylmiştim. Bu işi sarayda ondan başka kimse beceremezdi. Ve gülerek sordu: — Şebekenin kalabalık olduğu- nu mu tahmin ediyor? — Evet şevketlim, eli kişi ka- dar varmış. Abdülhamit gözlerini açarak bağırdı: — Elli kişi mi? — Belki de daha fazla. — Bu mel'unları şimdiye kadar meydana çıkaramıyan hükümet teşkilâtının hikmeti vücudunu an- İryamıyorum vesselâm, Celâl Bey söze karıştı: — Sadrazam Paşa Hazretleri debu işlerle meşgul olüyorlar, şevketlim! — Sadrazam göbek büyütmek- ten başka bir şey yapmıyor. Fe- him bu işlerin erbabıdır. Ve Fehim Paşaya dönerek: — Şebekeyi meydana çıkarır- san ölünciye kadar gözümde ola- ÂAşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) : — Galiba, bundan sonra, bizim yollarımız birbirimizden — ayrılmıya - cak, Şadiye,.. Genç kadının dimağına binbir si - — tem birden hücum ediyordu. “Ona sahip olamıyacağını kati surette an - ladığın günün akşamı, hemen bana geliyorsun, öyle mi?.. Ah, başka va - ziyette olsam, seni tahkir ve reddet - ÜN ÇEEYÜE Lâki neylersin ki, şimdi buna imkân gö - İ remiyorum...” — ÜÖyleyse, mukadderatın önüne niçin mani koyalım, Şadiye... Genç kadın, heyecanımdan - tıka - nacak gibi olduğu için bir şey söyle - miyordu. — Seninle evlenirsek, dünyanın en sakin ve rahat ailelerinden birini teş- — kil ederiz... Bu macera, bu dekor, bu husran ve genç kadının bu vefası ve iyi kalp- u sua P od PN a d A OA ati ll liliği, şüphesiz ki, daha şairane, âşı - | kane cümleleri davet ediyordu. Lâ - “kin, Fikretin dudaklarından ancak bu — İzdivaç kararını demek bu ka- dar çabuk verdiniz? — Siz, beni yepyeni iklimlere sü- rükliyeceksiniz, buna eminim... Ah, bu gece, bu vapurda yalnız başıma olsaydım, ne kadar betbaht olacak trm... — Halbuki ben.. Genç kadın, cümlesini tamamla - madı. Düşündüklerini içinden söyledi: “—— Halbuki ben, başka kadın ye- rine geçiyorum... Silici, — unutturucu, yıkıcı bir rol oyniyacağım... Ben, bu- na mrı lâyikım?..” — Halbuki siz... Fikret, yalan söylememek için sus- mak mecburiyetinde kaldı. Zira, o da şöyle düşünüyordu” iE Sdkü t elkamdi dd d Fıkra müsabakası Eniyı, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Su nasıl şeydir Bir İngiliz kaptanı ömründe su içmediğini söylerdi. Ayık gezdiği yoktu. Kendisine neden su içmedi ği sorulduğu zaman şöyle cevap vermiş: — Su ile ayak yıkanır... Yalnız bir kere başımdan bir kaza geçti. Denize düşmüştüm. O zaman su- ladım, Canip Emin Fransaya giden Sovyet tayyarecileri Liyon, 14 (A.A.) Sovyet tayyarecileri dün öğleden sonra | M. Heryo ile diğer bir çok mülki ve askeri zevatın refakatinde Liyon tayyare limanmın tesisatını ziyaret etmişlerdir. Akşam, Liyonun büyük lokan- talarının birinde Ceneral Bensist tarafından şereflerine bir akşum yemeği verilmiştir. Tayyareciler, bugün Rusyaya müteveccihen hareket edecekler- dir. v TT T Hakimler arasında tasfiye mi yapılacak? Ankara, 14 (Hususi) — Adliye Vekâleti müsteşar vekili ceza iş - leri müdürü Hasan Bey, hakimler arasında yapılacağı yazılan tasfi - yelerin bir tahminden ibaret ol - duğunu, derecesinde müddetini bitirerek terfie hak kazarmırş ha- kimlerin listesini hazırlıyacak tef- tik ve intihap encümeninin henüz vazifeye davet edilmediğini söy - lemiştir. te git.. Kendisine yüz altın götür ve mesaisinden çok memnun ol- duğumu söyle! Fehim Paşa yerlere kadar eği- lerek geri geri yürümeğe - başla- mıştı: — Mahzuziyeti şahanelerini ya- rm derhal kendisine tebliğ edece- ğgim. Mühim bir haber alırsam, ge- ne efendimize arzederim! Fehim Paşa huzurdan çıkmıştı. Celâl Bey henüz Abdülhami- din yanında bulunuyordu. Kızıl Sultanın başka bir derdi daha var dı, O gece mutlaka (Ebülhüda) yı görmesi lâzımdı, (Devamı var) “ — Türkânın aşkından doğan is- tirabrmı uyuttunuz... Beni teselli et - tiniz...” . — Siz., Siz, - diye tekrarladı. - ben de, siz de artık on yedi yaşında ço - cuklar değiliz ki, aramızda delice bir | hassasiyet mevzuu bahsolsun... Kırdığı pottan kendi de sıkıldı; “ — Türkâna karşı o hassasiyeti beslerken çocuk muydum?..” Sustu. Bunun üzerine, genç kadın silkin- di: — Fikret Bey.. Birbirimizi daha i- yi tanıyalım, birlikte bulunalım, izdi- yi etmemiz ondan sonra — olur.. Be- nim de, sizin de acelemiz yok.. Hele üzerinizdeki bu hal geçsin... Fikret sustu: — Bu biçare kadını daha fazla tah- kir etmeğe ne lüzum var? - diye dü - şündü... Artık İstanbul kaybolmuştu.. Gece, bütün ihtişamiyle, semalara ve denizlere hâkim olmuştu. — Amaerikalılar, tecrübe izdivacı yaparlarmış... Tam manasiyle, mad - deten manen evlenirlermiş... Yalnız gidip kaydolmazlarmış... Eğer geçine- bileceklerini anlarlarsa kaydolurlar - | Pratik 1 — Kaptan esbabını tetkik ettik- ten sonra masrafı rizası ile yapmalı veya zarara rizası ile katlanmalıdır. 2 — Yapılan masraf geminin ve hamulenin müşterek menafii namına ve onların hüsnümuhafazası için ya- pılmış olmalıdır. 3 — Faydalı bir netice elde edilmiş olmalıdır. k Büyük avarya hamule ve gemi ile mücehhez tarafından müştereken tes- viye olunur. Emtianın kıymeti tahli - ye mevkiündeki kıymetlerine göre he- sap olunur. Avaryanın mahiyeti ve her bir ta- rafa isabet eden miktarının tayini hu- susi eksperlere aittir. Küçük veya hususi avarya — Kü- çük veya hususi avarya yalnız sefine ve yahut yalnız hamuleye isabet e - den avaryalardır. Bunlar masrafı mu- cip olan veya zarara uğrıyan malın sa- hibi tarafından tesviye — olunurlar. Kaptan veya mürettebatın dikkatsiz- liğinden vukua gelen hususi avarya- larına hamule sahibine terettüp eder. hine müracaat ederek zararını - telâfi ettirmek hakkına maliktir. B Badana BADANA — Binaların dahil ve haricine sürülecek badanalar arasında fark mevcuttur. Dahili badana sön - müş kireç ile yapılır. Sönmüş kireç içine “klorü sodyom” deniz tuzu koy- mak lâzımdır. Tuz kirecin söndürüle- ceği suya konur. : / , Busuretle hazırlanan — badana sabit olur. Hariç için badana şu suret- le hazırlanmalıdır: OÖn litre sönmüş kireçe beş litre döğülmüş ve toz ha- linde kireç taşı ilâve olunur ve heye- ti mecmuası içinde beş yüz gram şap eritilmiş on litre su ile karıştırılır. Bu nisbet dahilinde hazırlanan badana daha sabit olur. Mutfakları badana ederken kireçe bir miktar hayvani tutkal ilâve olunur. O vakit badana daha sabit olur ve yıkanabilir. Evle - rin yüzleri muayyen zamanlarda ba - dana edilmelidir. Bağ BAĞ — Bağlarda görülen başlıca hastalıklar şunlardır: A - Mantarların mucip olduğu has- talıklar — Oidyom: Asmanın bütün yeşil aksamma musallat olur. Bunlar- da soluk yeşil renkte lekeler husule getirir. Lekelerin üzeri küf kokan kül MiŞ... yalnız manevi kısmını yaparız... Bir - likte bulunuruz... Bakalım, sonra, mu- kadderat, ne gösterecek.. — Peki, nasıl isterseniz... Lâkin, delikanlı: “ — Bu işi amma dallandırıp bu - daklandırdım... - diye düşündü. - hal- buki ne basit surette halledilmesi mümkündü.” Bu esnada, zil çaldı. Birinci mevki yolcuları yemeğe ça- ğgırılıyorlardı. Fikretle Şadiye, davrandılar. De- minki İngiliz kadınının önünden ge- çerken, onun hayret feryatları kopar- dığını işittiler. Çarşaflı kadına birşeyler söyliyor- du. — Ne bağırıyorlar böyle?.. Siz, İn- gilizce bilir misiniz, Şadiye Hanım?. — Evet, genç kızken Amerikan Kollejine devam etmiştim... Oldukça bilirim... Bu İngiliz kadını, benim ka- mara arkadaşım... Kamaramız, üç ki- şilik.. Galiba üçüncü yer de, bu çar - şaflı kadının olacak.. Garip şey.. De - mek ki, bBu kılık kıyafette olmasına rağmen o da İngilizce biliyor... İngi - Hiz, ona, “Haydi yemeğe inelim!” De- Fakat kaptan, gemi mücehhizleri aley: Biz de bu tecrübe izdivacının | miş. O da “Hayır! Bize yasaktır!” Hayatta muhtaç olacağınız ameli malümatı kolayca öÖğreniniz B 46 — Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Yazan: . Gayur rengi bir tozla örtülür. Oidyomun e siri ile üzümler küçük kalır, ç& çekirdekleri meydana çıkar. Tedavi usulü: Bir kükürt ko"“ii ile şüblimeli kükürt ekmeli. Bu haf talık tebarüz etmeden ihtiyati tedbir olarak hiç olmazsa üç defa yapılma K hdır. Birincisi fidanların sekiz ilâ ©? santimetre suya yüz yirmi beş permanganat de potas lıı:nrıq.tn'l»ıll"k fiskiye ile serpilir. Mildiyu: Yapraklar her iki tarâf” tan lekelenir. Bu lekeler yaprağın â“ sathında kuru —yaprak rengindedir Dahili tarafta ise ün serpintisine zer lekeler kurur ve delikler husu! gelir. Yeşil üzümlerde lekeler gri bir toz üzere örtülüp bu suretle lekele taneler kararır, kurur ve düşer. £ Tedavi usulü: Fiskiye ile a mahlülleri fidanlara serpmektir: t 1 — Seksen litre suda eritilmiş h_' buçuk kilo göztaşı, on litre suda ©" tilmiş sekiz yüz gram kireç.. : 2 — Seksen litre suda eritilmi$ bir buçuk kilo göztaşı ve on litre SW da eritilmiş yedi yüz gram esud bil- lürü. 'Tedavi hiç olmazsa üç defa tekraf edilir. Birincisi: Tomurcuklar on İ on iki santimetre boyunda iken, ikin"* cisi: Çiçeklendikten sonra, üçüncülü: altı hafta sonradır.. Sıcak ve ılık havalarda “Sis v şebnem olursa” her sekiz, on günfı' bir tedavi tekrar olunur. BLAK ROT — Bu hastalıkta ölü yaprak lekeleri mildyininkinden kü b çükti*. Lekelerin etrafında küçük 8!* İç tarafta fötr manzarası hasıl olma?z: tülür. Tedavisi: 1 — Hastalığa uğrami? yaprakları ve üzümleri toplayıp yak- malıdır. 2 — Mildyuda — kullanılar mahlüllerle tahaffuzi bir tedavi yı__' pılmalrdır. Hastalık asarı gözükür g©* zükmez yağmur yağmakta bile olsâr hemen ilâçlamalıdır. Bağ şarbonu — Esmer veya kır* mızımtrak lekeler husule gelir. Bun” lar kurur ve yaprak delik deşik olur" Deliklerin etrafı esmer bir hat ile çev” rilmiştir. Tedavisi: Kış esnasında kütükleri âtideki terkiple ve bir fırça ile bıdln: etmelidir. Kibritiyeti hadit “sülfat dö fer,, 50 kilogram, su, yüz litre; hamız! kibrit “zaçyağı,, bir litre, terkibi ha" zırlarken hamızı kibriti — suyun için? dökmeli, suyu hamızı kibritin üzeri * ne dökmemelidir. Asmalara musallat olan böcekler? (Devamı var) di ye cevap vermiş. İngiliz, bunun üz€” rine “Allah allah.. Görülmemiş şey:” Yemeğe inmek yasak olur mu?” Di - ye bağırıyor.. “Niçin kamarada yiy*” cek imişsiniz?...” Diye protesto edi * yor.. Fikret: — Demek, kamaranızda üç kişi * siniz? - diye sordu. - vah vah, rahat* sız olacaksınız... Halbuki, benim ye * rim bir kişilik... Hem de büyükçe kâ* mara.. İsterseniz size orasını vere * yim, ben başka yere geçerim... Şadiye, bu teklifin altında ikinti bir maksat gizli olabileceğini düşüne” rek gülümsedi: — Hayır, teşekkür ederim... Tek başıma yatmaktansa, bu kadınlarla yatmağı tercih ederim. Bu müstehzi söz acaba Fikreti mü” teessir mi etmişti de, İngiliz kadını - le çarşaflıya döndü, döndü bakti* Belki, onların yerinde olmağa can a" tryordu. — Sofraya oturmazdan evvel, bir* az yüzümü gözümü düzelteyim... — Ben de ellerimi yıkamak içif kamarama inmek istiyordum... r : (Devamr var) 15 Agustos 1934 — W —zKCJHM sa/7 e - yah noktalardan birer eser görülür. Daneler kurur ve siyah lekelerle GS':;;'S !

Bu sayıdan diğer sayfalar: