519 Ağustos 1934 “O sayfadaki resme bakmız!— Hilcim sordu: > Anlat bakalım... Nasri ol - *» Çiftlik sahibi Conniyi niçin dasıl öldürdün? taş azm, ayağa kalktı. Kırk By elli yaşlarında kadar vardı. üç daha fazla, belki de daha ek iş ya yaşının kat'iyyetle & kabil olamıyordu. Zira, sa- bagi buyıkları, birer santim 4 derecede uzamıştı. Ha! ay * matruş mu, yoksa sakallı kle mt olduğu anlaşılmıyordu. Bare Efendim, ben, malümunuz ta » Avcıyım... Cenubi Amerika- yn mevkiindeki nadir hayvan» Mo derilerini, tüylerini, hi vapurlara satarım.. Fakat, wan şerâitini biliyorsu- e Benimle ayni meslekte bü- İnanlar gibi, benim de, evim besinde lan büyük bir araba kinğ we Karım, hizmetçim hep * otururlar... Bu;bir nevi im çadırdır... Tekmil ihtiyaç nızr görecek olan eşyayı hâ- Büdü, Avlar, hangi tarafa doğ- N Muhaceret ederse bizde ona Bira hareket ederiz... iş Son Zamanlar zarfında, Conni * beni bu hale koyan Heraldım| likleri civarmda icrayı san'at| ç Yordum, ne © gün, tüfeğimi sırtrma a- k işekliğimi belime sararak yo- Siktım... Arabamdan beş altı ki- bet kadar © uzaklaşmıştım... Başka avcılarm arabaları yanm- dan Yürü; ür, yalar arasmda bir geçit var» “ Oradan geçtim miydi, avla- “ >, Al givcivli olduğu yere vara): d Hü, Tüfeğim henüz sırtımday Çar, Palgm dalgın gidiyordum... sevdiğim karımı düşünmek- ” İn... Son günlerde niçin | ah- glnde bana karşı soğukluk var- Ma, İşte bu meseleyi halledemi- hgirdenbire, çalılar arasında bir & t oldu. Av sandım. Tüfeğime! » Yanmak istedim. Lâkin, buna Mkü kalmadan, karşıma üç kişi Ht, Tepeden tırnağa kadar mü- SAhtılar, Biri tabancasmı bana virdi, >— Teslim ol... »dedi, Ötekiler de, kollarımı kıvırdı Ma, hikayen Cezasız kalan cinayet J | metre ilerisinde oturmuş bir şarkı Kendilerini tanımakta güçlük medi, Zira, sivri osakallısı, Stk sahibi Herald, ötekiler de Ir. Hemen beni kıskıvrak bağladır ti Bir uşak, cebinden bir makas kardı. Saçımı, sakalımı, bıyıkla- kal Öteki, yüzümü sabun- ağ frrçaladı. Sinekkaydı tıraş ler, Yüzümü kımıldatırsam kesile - işimden korkuyordum. Maama - t buldukça: e Nedir bu sizin yaptığımız İp Mir dolaşan bir adamım... Be- halimde, karım bile görse ay, “Yücak... Hattâ aynaya bak- a yabaner ile karşılaştığımı sa- Herald; >> Bunu, senin iyiliğin için ya" >... “dedi.- Haydi, şimdi bu- daş derhal arabana git... Ora El ayı gör... tap, “Timi çözdüler... Tüfeğimi, camı iade ettiler: zelik? -diye protesto ediyor»! w Ben, yirmi yaşmdan beri Ri na bakmadan gerisin! — “emrini verdiler... Söylediklerini yaptım... Arabama gittim... Zaten, kılık değiştirdiğim için o derece müte- essirdim ki, bundan daha tabit bir harekette bulunamazdım... O gün! çalışmama, iş görmeme imkân kal mamıştı... Ancak yatağıma yata” rak, her kederli zamanımda oldu- ğu gibi gevşemiş asabımla bir ya- rım uykuya dalacaktım... Hizmetçim, arabanm üç beş söylüyordu: “Aldırma, aldrma.. #IB “Gelen bizimki değil... *W” “Yabanemm biri... pl Evvelâ, bu şarkının *mânasmı| £ kavrayamadım... Fakat, beni tanr- mayan hizmetçimin yanmdan ge- çerek arabama girdiğim (vakit, gördüğüm manzaranın karşısm - da, şarkının parola olduğunu an - lamakta güçlük çekmedim... Karım, çiftlik sahibi Conninin kucağındaydı... Aşk âleminin en derinlerine dalmışlardı... Tehevvürümün derecesini dü - şünün.. Hemen tabancamı çek- HABER — Akşam Postsüi tim, Ailemin harimine giren bu yabancıyı yere serdim: Değişmiş bir sesle: — Bu kadmın namusuna teca- vüz edenin encamı budur! -diye haykırdım... Karım: — Sen kim oluyorsun?.. Benim namusumdan sana ne?.. -eledi. Ancak sesim tabiileştikten son- ra, kim olduğumu ve meselenin ba na taallâkunu anladı. Yakalandım... Huzurunuza ge- tirildim., Mesele, bundan ibarettir efendim. Bu izahat üzerine, müddei umu mi ayağa kalktı: — Müthiş bir facia karşısmda- yız, reis hazretleri... Lâkin, maa - lesef, adliye, bu cinayetin cezasmı veremiyecektir... Öteden beri, çift lik sahipleri Conni ile Herald ara- sında rekabet vardı, Bunlar, birbir lerinin can düşmanıydılar. Yekdi- ğerlerinin kanma susamışlardı. Lâ kin adliyeden korktukları için, bi- ribirlerine bir şey yapamıyorlar - dı. Herald, rakibinin bir evli ka- nil gayri meşru münasebetini keşfettikten sonra, böyle bir plân kurmuştur. Onu, aldatılan koca nm eliyle öldürtmüştür. Lâkin, maalesef, zorla sakal tıraş etme- nin cezası, kanunlarımızda mev- cut değildir... Esasen, avcı, bun- dan dolayı dava da etmediğini ilk isticvabımda bildirmiştir... Binaen aleyh, Herald ve adamlarmın be- raeti lâzım geliyor.. Avemm ise, zevcesini cürmü meşhut (halinde yakaladığı anlaşılmıştır. Gene ka- nunlarımız mucibince onun da be- raeti lâzım geliyor. Heyeti hâkime, müzakereye çekildi. Müddei umuminin talebi dahilinde beraet hükmü verdi. (Hatice Süreyya) Ortaköy Şifa Yurdu Sahip ve müdürü Dr. AHMET ASIM İstanbulun en güzel, en temiz ve en ucuz hususi hastanesidir. Yatak fiyatları: 2 liradani- tibaren. Doğum ve hertürlü kadın ve erkek ameliyatları: 10 günlük ikametle beraber 40 lira.,, Telefon 42221 Ramis çocuklarından bazıları Ahmet Bey: | — Ah köyümüz de köyümüz il- le de köyümüz! Diyor bir daha demiyordu. — Ahmet Bey de kim? Diyeceksiniz. Galatada Kefe- li Hanm üçüncü katmda muha- sebecilik yapan tath dilli, güler yüzlü, ahbap canlısı, ikramı sever genç bir zat... — Köy hangi köy? Derseniz, onu da söyliyeyim: — İitanbulun © Kadıköyü ile Bakırköyünden sonra en bü- yük köyü olan Ramisköyü... Bu köydeki İdmanyurdu- nun da reisi olan Ahmet Bey, ge- çende tuttu, köyünün bütün şirin liklerini muharrir ve gazeteci ar- kadaşlara göstermek, onlara kö- yünde hoş bir gün ve hoş bir gece geçirtmek için akşam geç vakit bizim Ankara caddesine üç tane otomobil dayadı, ben de dahil ol- duğum halde sekiz, on arkadaşı mehtaplı bir gecede köyün arka- sındaki Sıtkı Beyin bağına götür-! dü, | .— Artık gelsin muhabbet, pe muhabbet... Saat dokuz buçukta! asmaların arasına yerleştik, saba- ha karşı iki buçukta hâlâ tatlı ta- rafından açılan bu muhabbet bir türlü bitemiyordu. Ogün İstanbul sıcaktan pelteye dönmüş olduğu halde biz o gece Ramisin arkâsm- daki bu yüksek bağda âdeta üşü- meye benzer haller geçiriyorduk. Hattâ Elif Naci gibi Mümtaz Faik! gibi içimizdeki ince yapılı delikan| Irar hafiften titreşerek etraftan ariyet pardesü, palto falan arıyor- lardr. İmam Sait gibi kalın kıyım-! lar ise karşıki HacıOsman bayırı sırtlarından, püfür püfür esen Ka» radenizin gece rüzgârlarma karşı: — Oh be! Dünya varmış bel! Gündüzün İstanbulda yanıyorduk be! Şimdi ise burada kalaycı kö- rüğü karşısında imiş gibi ammada serimliyoruz be!.. Lâkin buranın rüzgârı, buranm serinliği ammada iştah açıyor, insanı ammada acık- tırıyor be! Diye memnun oluyor- lardı. Ahmet Bey köyün havasını, manzarasını, bağını, bahçesini bir| haylı metettikten sonra gece oya” rısı Senih Muammere sordu: — Nasıl buldunuz köyümüzü Muammer Bey? | — Enfes kardeşim!... Cidden! enfes... Zaten Üsküdarm neresi enfes değildir ki... — Hangi Üsküdarın? — Üsküdarın tepesinde değil. miyiz şimdi? — Hayır Yakacıktayız, Üskü- lar) yahu, burası Ramis, Ramis... dar çok geride kaldr... (Kahkaha- — Ha! Sahi... Otomobille gel- diğimize göre Ramis olacak... * Şu pa l Ramis bahçelerinde — Çocuklar, darılmayın ama, | bu akşam, nedense benim tersim! dönmüş!. Peki ama, bu Ramise İs-! tanbul mu karışır, yoksa Çatalca mı? Elif Naci — Onu bilse bilse Etem İzzet ve Refik Ahmet Beyler karşıda görünen bol ışıklı yer Ba- kırköyü mü? — Hayır Yeşilköy!.. (Tekrar kahkahalar) orası da Şişli! Ramis idman yurdu âzalarından bir Istanbul yanarken biz nerede ise donuyorduk!.. Ramis köyünün en güzel bağında geçirilen mehtaplı bir gece.. gibi Şehir Meclisi âzaları bilir! İmam Sait — Şu çukurda görü- nen ağaçlığın arkası Terkos gölü- mü? Vakit muharrirlerinden Üsküp- lü Kemal Bey — Ha ha!.. Tam bastın üstüne!.. Abe birader orası benzer Eyüp denizine... Terkos ise çeker buradan yürüyerek tam ye- di saat! Mütercim Feridun — Biz şim- di Karadeniz sahilindemiyiz, yok- sa Marmara sahilinde mi? Ahmet Bey — Ne sahili (Oefen- dim, biz şimdi tam tepedeyiz! Feridun Bey — Neyin tepesin » de? İmam Sait — Minarenin tepe- sinde! (Haydi bir kahkaha daha) Mümtaz Faik — Burası biraz Belçikanın şimal tarafındaki kırla rını andıriyor. Şoför Civanım Ali — Yolları da Belçikanın yollarını andırıyor mu Bey? Ahmet Bey — Ne yalan söyli- yeyim arkadaşlar, köyümüz em- salsizdir ama, yollarımız biraz ay- nasızdır! Feridun Bey — Canım, bırakın şimdi “yolu, şoseyidessiçimizden sesi güzel olanlar şu mehtaba kar- şı bir şarkı söyleseler de dinlesek! Feridunun bu teklifine hemen hazırmış gibi VAKIT muharrirle- rinden Üsküplü Kemal Bey atıl- dı ve Rumelinin o pek meşhur: Aluşumun kaşler kare, i | Sen açtm sineme yare, Bulamam derdime çare, Gürdünüz mi şol civan Aluşumi Tuna boyunda... Türküsünü tutturdu. Kendisini şimdiye kadar yalnız alafrangacı sandığımız bu mübarek adam da meğer alaturka musikiden'de ne- İer varmış, neler... 4s” Ramisin en güzel bağında ge- girdiğimiz o geceden sonra Ahmet Bey ertesi gün bize köyün idman yurdunu, kütüphanesini gezdirdi, münevver gençlerile (o görüştürdü ve akşama doğru: — Gene buyurun efendim, bu- rası bizim değil, sizin! Diyip hepimizi güle güle artık oradan sepetledi! Osman Cemal ii gi grup (Ortada ae Reis Ahmet Bey)