! ustos 1934 on sayfadaki resme bakım!) ya Ali, idam edilmezden ev ' Zehra ile görüşmek isti- i Ni KA EDA da va- nedamet . getiriyorum. nim Zehranm bu mülâkatı , , “tmemesinde... Halbuki, o oluyor... mn arzusu ve memnuniyeti ir surette görülüyordu. Ne vay liyeyim, ben, ondan mu- Temet göreceğimi sanmıştım da dolayı teselli bulmuştum. Zin söylediğim gibi, içimde fena s vardı. Sanki bu boğuşma- vi bir felâket çıkacağını anlıyor! idim, iç amafi, kadın; canla başla olduktan sonra, iş işten çık” » ek yaymdan fırlamıştı. > Haydi öyleyse... e Zindana ia bacı. dedim. Amma, iyi| dari Münasip görmüyot- la, vam cayacakmışım.. Haydi, y Ki gardiyan, kadın ve ben, ai evvel geçtiğim yerlerder w ve mahut kapıyı açtık. , diri içeri koyverirkeni İm >> İşte sözümü tuttum, Ali.. -de i Sag Haydi, sen de uzun etme... İh # Yarım saatlik müsaade... Va- tn Mi, nasihat mi, ne verecek- Yer. ii. arım saat... “diye muırıldan- “> Daha fazla brakamam... i trkanarak: © Kâfi... Kafi... *, kadma, yiyecek gibi baktı... Sira; yılanm karşısmda bü- işi bir tavşan yavrusu gibi, *Ye büzülmüştü. Onun da asa- yeli bir his kavramış olacak- titriyordu. ağla riayeten bir kere daha > Biz gidelim mi, Zehra? Zehi iş, “Aranm yerine Ali cevap ver- > Gidin.. Gidin... şi sim i ise, aksisada gibi, onun rini tekrarladı: Gidin... Gidin... ek gayri ihtiyari kapıyı üzer- kapadım. Mya ve tecrübeli zindancı- >> Çok fena yapıyoruz... Çok... da larını çevirdiler, pe Bekir Ağa: kğ, Beyim. “dedi. o Şimdiye Ma, dediklerimizi — dinlemedin fimdiden sonrakileri dinle... Mm m dk e lay, merdivenin üstünde bir Mimeç vardır... Oraya göz uydu- ii ir İlci içi görünür... A- rismm ne ettiklerini ogöz e pa a aş Miran bulundurursun... Eğer bir Mei, etizliğe kalkışımsa önüne Mi ünasebetsizliğe kalkışa: anlar, KİS, önüne geçelim?... Mz karı koca idiler ve adam- yi son arzusu karısile görüş- » Eskiya olsun, zalim olsun, k idamı mahkümunun son dile- İayyerine getirmiş olmaktan mü- değ © bir mi duymalı e Buna rağmen, elk telkinatile, yüres İduğunu (o duyuyor- M Ağanm emrini mihaniki za getirdim... Merdi- ** tarafma çıkarak, gözü - oi » uydurdum... Zehra, bir köşeye büzülmüştü... Hakikaten avcmiın karşısmda v şikâr manzarası arzediyordu... li, ona doğru, usul usul, sinsi sinsi yürüyordu. Bacaklarının ve kolla- rmın mafsallarını bükmüş, başmı ileri doğru uzatmıştı... Gözlerini, sabit olarak, karısma (dikmişti... Sağ elini, yakalamak istercesine| uzatmıştı. Öylece ilerliyordu... Zehra ise, onu, karşısından silmeği arzu e- der gibi, —bir hayal uzaklaştır- mak ister gibi,— elini sağa sola sallryordu. Kaçacak yer arayordu. Buraya girdiğine çoktan pişman olmuştu belli... Lâkin, gözünü kocasınmr| kinden ayrramıyordu. Ali, boğuk bir sesle: — Gız... Gel... Çarşafmı indir de görek... İndir... İndir... »diye inildedi.., Zehra, eğer bu emre itaat et- mezse akıbetinin feci olacağından korkuyordu zahir... Titreyen kr nalı parmaklarile, başörtüsünü çı- ... Sarı başak gibi saçla” rı, penbe yanakları, billür gibi te- ni göründü... Ali, soluk soluğa: — Gel... Gel... Gel... Iş anam gel... — Nideceğin beni? — Iş anam... Gurban olayım gel... Ve, karısını, bileğinden yaka- ladı... Bir çekişte, yeldirmesini sök- tü, çıkardı... Entarisini de yırta kopara par- çalamağa başladı... Bu ne biçim muhabbetti?.. Kadmı saçlarmdan tutmuş, ot minderin üzerine atmıştı. Derhal üstüne çıktı... İki diziyle göğsüne bastı... Şimdi hali büsbütün vahşileş- mişti... Zehranın boynuna ellerini geçirdi... Sıkmağa, sıkmağa, bü - tün kuvvetile sıkmağa başladı... Yerimden fırlıyarak, gardiyan- lara: — Açın... Kurtarm... Çabuk... -diye haykırdım. — Bekir Ağa: — Biz demedik mi, diyerek seğirtti. Açtılar... Soluk soluğa karısmı boğmak istiyen kanlı Alinin pen- çesinden biçare Zehrayı kurtardı- lar.. Aliye: — Ne yapiyorsun... Canım... «diye haykırdım. Eşkıya inledi: — Nideyim?... Nideyim?... E- limde değil, beyim... Kendime sa- — va Aliş o yirmi dört saat esnasın- da astık... Fakat, onun sehpadan ziyade timarhaneye lâyık bir a dam olduğuna, ben, şahsen kana- at getirdim... Sonra, dosyalarını tetkik edince gördüm ki, bütün köyleri, sırf kadın öldürmek için başarmış... Bittabi, kendisine mü- manaat eden erkekleri de haklar- mış... Fakat, bir sânsarın zevki nasıl tavuk boğmaksa; onunda aşkı, sevdası, kadınları öldürerek bundan hâz duymak imiş. Yani, Ali, tam mânasile sadist, tam mâ- nasile Landrü idi... Ona, kanlı Ali diyecek yerde Sansar Ali demek daha muvafık olurdu şüphesiz... (va-N0) zaman, hücrenin içinde) 7 HABER — Akşam Postası Anadoluda tetkikler Çerkeslerin garip âdetleri | Yatak odasında ev sahibinin kızı misafire hizmet için bekletilir 1 | | Bolu civarından bir manzara Bolu muhabirimiz yazıyor: Bolu vilâyeti hudutları, düz ve yeşil ovaları, yüksek yaylaları, üçi bin rakıma yaklaşan dağ silsilele- rinin bütün güzelliklerini toplıyan bir mmtakadır. Arazisi gibi, in sanları da bir çok noktalarda bir- birlerinden farklr (o hususiyetler! gösterirler. Asırlardan beri çok es ki âdetlerinden zerre feda etmi- yen dağ köylerinin yanımda, bam- başka bir hayat tarzı geçiren, ol - dukça farklı âdet ve telâkkilere bağlanan insanlar da bulunur. Meselâ; Kıbrıscıkta oturan köylü- lerimizin Kırgızlılardan olmaları" na kuvvetle ihtimal o verilmekte- dir. Bu havaliye yakın olan oÇar- şambalıların ise giyiniş tarzları ve âdetleri arasmda bariz - farklar bulmak kabildir. Bazı havalimiz- de ise bu kabil kabile âdetlerin- den kalan izlerden daha başkaları göze çarpar. Geniş bir ovada bu- lunan (Düzce) kazamız buna en büyük bir misaldir. Burası, Çer- kes, Abaza, Gürcü, Lâz ve saire- lerle meskün olduğundan, yaşa- yış, âdet ve telâkkilerde büyük farklar vardır. İşte, bugünkü ya- zımla size Çerkes âdetlerinden bahsedeceğim. Yalnız; Çerkes â- detleri de kabileler arasında (bir çok nevilere ayrıldığından bunla- rın hepsini ayrı ayrı saymak kabil değildir. Saniyen, bu âdetlerde zamanla tahavvül olduğu görül- mektedir. Onun için, bazı nokta- larm farklr şekilde cereyan ettiği- ni bilenler de haklıdırlar. Bundan maada, âdetlerin bazıları yavaş ya vaş ortadan kalkmaktadır. Çerkeslerin giyiniş tarzını, Ta- krslarmı, hepimiz biliriz. Gıdala- rma gelince; buğday yerine (pas- ta) dedikleri mısır ekmeği yerler.. Sevdikleri yemekler de Çerkes ta- vuğu, lâhanadan yapılan mursa) dır. Çerkeslerde hürmet telâkkisi lü- zumundan fazla inkişaf etmiştir, denilebilir. Meselâ, Çerkes âdet- lerine göre, bir misafirin yanında ev sahiplerinin oturması ayıp bir şeydir.. Ev sahipleri misafirin kar şısında saatlerce ayakta dururlar! ve belki yüz kere tekliften #onra, bazı kere ev sahibinin yalnız en ihtiyarı oturmağa razı olur. Saat- lerce ayakta durmaktan doğan yorgunluğun ne demek olduğu dü şünülürse bu âdetlerinden Çerkes- lerin de pek memnun olmadıkları zannedilebilir. Misafirle sofraya 0- turmak ta ayni kaideye tâbidir. Çerkes âdetlerine göre, misafir yemeğe yalnız oturur ve yalnız yer. Beraber sofraya oturamamak hali yalnız misafire inhisar etmez. Bir evde çocuklar, babalarile veya dedelerile; gelin, kayınpeder ve - ya validesile; genç bir erkek —çe luk çocuk sahibi dahi olsa— gene ebeveynile sofraya oturamaz. Vel hasıl ailenin bir sofra başımda top lanmasına imkân yoktur... Bera- ber yemek büyük bir ayıp imiş gi- bi herkes birbirinden ayrı bir ta- rafta karnını doyurmağa bakar. Bir odaya bir çocuk dahi girse ihtiyar Çerkeslerin bile hürmeten| ayağa kalkması usuldendir. Misa- fire hürmet noktasmdan çok $şa- yanı dikkat olan bir hususiyetle- rini Çerkes köyünde misafir kalan birisi şöyle anlatıyor: — “.. Yatmak zamanı geldiği vakit odamı gösterdiler., İçeride bir lâmba yanıyordu. Yatağım hazırlanmıştı. Odamin - kapısmı kapaymca evin en genç kızının ©- rada ayakta durduğunu gördüm. Elpençe divan duruyor ve hiç bir şey söylemiyordu. Odamda kızı (Ma- EEE e, Siyam Kralı, geçende Berline gitti, Yukardaki resim, onun otomobil plâka- sındaki Siyam yazısını, yandaki resim- lerden biri kendisini, şerefine çekilen ziyafette Alman hariciye nazırı Noyra- tm karısile, diğeri Kraliçeyi Prusya Başvekili Ceneral Göringle birlikte gös- teriyor. Birbirine art görünüşlü tipler, sanki inadına yanyana düşürülmüş! görünce ben bir hayli şaşalamış- tım. Fakat o, hiç oralarda değil- ! di.. Odamda iken üstüne : giriver- dim düşüncesile kapıyı aralıkla- dım. Bir köşeye oturdum. Çık- masını bekledim. Aradan bir da- kika, beş dakika, on dakika geçti.. Kız hiç yerinden kımıldamıyordu. Daha fazla dayanamadım... Artık istirahat etmesini, yatmasını söy- ledim: — Evvelâ siz buyurun!.. Ben de sizin yatmanızı bekliyorum!.. dedi ve bunda ısrar etti. Epeyce ışaşalamıştım.. Yüzümü başka ta- rafa çevirerek soyundum.. Gece » liklerimi giydim.. o Uzaklaşabile- ceğini kıza bir kere daha anlat- tım, O da, benim yatağa girmek» liğim için rar etti.. e Karanlıkta kalırsa belki gider, düşüncesile gittim, lâmbayı üfledim.. Fakat yerinden bir adım bile krmıldama dı. Beklemekten bir şey çıkmıya” cağmı anladım.. Artık gidip yata- ğa girmekten başka çare yoktu. Fakat bunu yapar yapmaz kız ya- nıma yaklaştı.. Eğildi.. Yorganı üstüme çekerek güzelce örttü ve bekledi, Artrk iyice sabırsızlana- rak bir kere daha odamdan çık- masmı söyleyince: — Allah rahatlık versin!.. dedik ten sonra odamm kapısını çekti, gitti, Ben; bu işe fevkalâde şaş- mıştım; ertesi sabah ev sahiplerin den bunun bir Çerkes âdeti oldu - ğunu öğrendim. Fakat bu âdet şimdi yalnız, çok şayanı itimat sa- yılan misafirlere karşı tatbik edi- liyormuş ve bunun içinde son zamanlarda artık nadiren tesadüf ediliyormuş.. Çerkeslerde serbest hayat eskidenberi caridir.. Kadın lar erkeklerden kaçmazlar.. Dü- ğünlerde genç kız ve delikanlılar beraber synarlar. Gelecek mektu- bumda, çok meraklı olan Çerkes düğünlerinden bahsedeceğim. , i,. Vasfi Tepebaşı Belediye Bahçesinde ŞEHİR TIYATROSU Sap'atkârları tarafından 2-8-934 Perş” Hitbal Belediyesi embe günü ( ŞehirTiyalrosu kşamı kida 1 LÜKÜS YAN 3 Perde u Yazan: Ekrem Reşit Besteleyen : Cemal Reşit