Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Gn sayıfadaki resme bakımn!) % Ali, idam edilmezden ev | knl'lBt Zehra ile görüşmek isti-; razı oluyorsam da va- nedamet getiriyorum. Zehranın bu mülâkatı b“l &tmemesinde.., Halbuki, o Tazı Oluyor | lı:f;dm'n arzusu ve memnuniyeti| Yalan bir surette görülüyordu. Ne Ukay söyliyeyim, ben, ondan mu- l Bwemet göreceğimi sanmıştım da w Z âan dolayı teselli bulmuştum. | '_'Oyledıgım gibi, içimde fena 18 vardı. Sanki bu boğuşma- ir felâket çıkacağını anlıyor '?dım !ıhımf'h kadın; canla başla Paiş Dld“ktan sonra, iş işten çık- 5 ök yaymdan fırlamıştı. | H“Ydl öyleyse... Zindana Ğ'ıme Tit ümüdi | , ı”hcırı cnyacakmışrm Haydi, -.elı,h lkı gardiyan, kadın ve ben, 'H“ç'“t evvel geçtiğim yerlerden ve mahut kapıyı açtık. Tnı içeri koyverirken: — İşte sözümü tuttum, Ali.. -de Ha'!dı, sen de uzun etme... « Va- .'l' » — Daha fazla brrakamam... Sesi tıkanarak: |Ş Kafi... Kâfi... D © kadma, yiyecek gibi baktı... P Yük “*hra, yılanm karşrsmda bü- ' kğ *dmiş bir tavşan yavrusu gibi, h “h büzülmüştü. Onun da asa- P tk; 8izli bir his kavramış olacak- ıhtl'ıyordu : wht'?ata riayeten bir kere daha B'Z gidelim mi, Zehra? Ü. *hranın yerine Ali cevap ver- - Gidin.. Gidin... ış,zık“_dm ise, aksisada gibi, onun *rini tekrarladı: - 5 Gidin... Gidin... » gayri ihtiyari kapıyı üzer- y B ae ı!ı hhy" ve tecrübeli zindancı- S A e ee E — Çok fena yapıyoruz... Çok... ! * başlarını çevirdiler, * çle"ltııt:!erı Bekir Ağa: k“ -dedi.- Şimdiye %:r dedlklenmızı dinlemedin ş'ır. timdiden sonrakileri dinle... ç.ui'— merdivenin üstünde bir ıu%ı&rdrr , ÖOraya göz uydu- hücrenin içi görünür... A- ı'“Il'—uııı ne ettiklerini göz 1|:'lllı.u'ıdı.'ı'ı'ıırııun Eğer bir sizliğe kalkışırsa önüne -— ı S M b Si —'k'lı- munase'betsızlığe kalkışa- B“lıll, önüne — geçelim?... ' “!htm k'“l'l koca idiler ve adam- İ hqm Son arzusu karısile görüş- T ıııı. Eşkıya olsun, zalim olsun, ğ'lı d"m mahkümunun son dile- « - - —— , lev,e“ le getirmiş olmaktan mü- | memnuniyet duymalı Kİ hi Miydim?... Buna rağmen, haricin telkinatile, — yüre- i%. Ğıu: burkulduğunu — duyuyor- '“ı-sqnf Ağanm emrini mihaniki n * Yerine getirdim... Merdi- Lst tarafma eçrkarak, gözü - l,h'ağ“ “?rlurdum e G ç MT HRBER — nggaın Postası ) gördüğüm manzara, beni — şaşırt- Ü. Zehra, bir köşeye büzülmüştü... Hakikaten avecmm karşısımda bir şikâr manzarası arzediyordu... A- li, ona doğru, usul usul, sinsi sinsi yürüyordu. Bacaklarmın ve kolla- rınımn mafsallarını bükmüş, başmı ileri doğru uzatmıştı... Gözlerini, sabit olarak, karısma — dikmişti... Sağ elini, yakalamak istercesine uzatmıştı. Öylece ilerliyordu... Zehra ise, onu, karşısından silmeği arzu e- der gibi, —bir hayal uzaklaştır- mak ister gibi,— elini sağa sola sallryordu. Kaçacak yer arayordu. Buraya girdiğine çoktan pişman olmuştu belli... Lâkin, gözünü kocasımm- kinden ayrramıyordu. Ali, boğuk bir sesle: — Gız... Gel... Çarşafımı indir de görek... İndir... İndir... -diye inildedi... Zehra, eğer bu emre itaat et- mezse akıbetinin feci olacağından korkuyordu zahir.., Titreyen kr- nalı parmaklarile, başörtüsünü çı- karıp attı... Sarr başak gibi saçla- rı, penbe yanakları, billür gibi te- ni göründü... Ali, soluk soluğa: — Gel... Gel... Gel... İş anam gel... — Nideceğin beni? — İş anam... Gurban olayrm gel... Ve, karısını, bileğinden yaka- ladı,. Bir çekişte, yeldirmesini sök- tü, çıkardı... Entarisini de yırta kopara par- çalamağa başladı... —- Bu ne biçim muhab'bettı" Kadmı saçlarından tutmuş, ot minderin üzerine atmıştı. Derhal üstüne çıktı... İki diziyle göğsüne bastı... Şimdi hali büsbütün vahşileş- mişti... Zehranın boynuna ellerini geçirdi... Sıkmağa, sıkmağa, bü - tün kuvvetile sıkmağa başladı... Yerimden fırlryarak, gardiyan- lara: — Açın... Kurtarm... Çabuk... -diye haykırdım. — Bekir Ağa: — Biz demedik mi, beyim... -diyerek seğirtti. Açtılar.., Soluk soluğa karısmı boğmak istiyen kanlı Alinin pen- çesinden biçare Zehrayı kurtardı- lar.. Aliye: — Ne yapıyorsun... Canım... -diye haykırdım. Eşkıya inledi: — Nideyim?... Nideyim?... E- limde değil, beyim... Kendime sa- hip olamıyorum... Aliyi o yirmi dört saat esnasm- da astık... Fakat, onun sehpadan ziyade timarhaneye lâyık bir — a- dam olduğuna, ben, şahsen kana- at getirdim... Sonra, — dosyalarını tetkik edince gördüm ki, bütün köyleri, sırf kadın öldürmek için basarmış... Bittabi, kendisine mü- manaat eden erkekleri de haklar- mış.., Fakat, bir sansarın zevki nasıl tavuk boğmaksa, onun da aşkı, sevdası, kadınları öldürerek bundan hâz duymak imiş.. Yani, Ali, tam mânasile sadist, tam mâ- nasile Landrü idi... Ona, kanlı Ali diyecek yerde Sansar Ali demek daha muvafık olurdu şüphesiz... - dir. Bu havaliye yakın olan Çar- - göze çarpar. Geniş bir ovada bu- Aıuadoludacetkı&âw Çerkeslerin garip âdetleri Yatak odasında ev sahibinin kızı mısafıre hizmet için bekletilir Bolu civarından bir manzara Bolu muhabirimiz yazıyor: 1 Bolu vilâyeti hudutları, düz ve yeşil ovaları, yüksek yaylaları, üç bin rakıma yaklaşan dağ silsilele- rinin bütün güzelliklerini toplryan bir mmtakadır. Arazisi gibi, im- sanları da bir çok noktalarda bir- birlerinden farklı — hususiyetler gösterirler. Asırlardan beri çok es ki âdetlerinden zerre feda etmi- yen dağ köylerinin yarımda, bam- başka bir hayat tarzı geçiren, ol -| dukça farklı âdet ve telâkkilere bağlanan insanlar da bulunur.. Meselâ; Kıbrıscıkta oturan köylü- lerimizin Kırgızlılardan olmaları- na kuvvetle ihtimal — verilmekte- şambalıların ise giyiniş tarzları ve âdetleri arasında bariz - farklar bulmak kabildir. Bazı havalimiz- de ise bu kabil kabile — âdetlerin- den kalan izlerden daha başkaları lunan (Düzce) kazamız buna en büyük bir misaldir. Burası, Çer- kes, Abaza, Gürcü, Lâz ve saire- lerle meskün olduğundan, yaşa- yış, âdet ve telâkkiler de büyük farklar vardır. İşte, bugünkü ya- zımla size Çerkes âdetlerinden bahsedeceğim. Yalnız; Çerkes â- detleri de kabileler arasında bir çok nevilere ayrıldığından bunla- rınm hepsini ayrı ayrı saymak kabil değildir. Saniyen, bu âdetlerde zamanla tahavvül olduğu görül- mektedir. Onun için, bazı nokta- ların farklı şekilde cereyan ettiği- ni bilenler de haklıdırlar. Bundan maada, âdetlerin bazıları yavaş ya vaş ortadan kalkmaktadır. Çerkeslerin giyiniş tarzını, ra- kıslarını, hepimiz biliriz. Gıdala- rına gelince; buğday yerine (pas- ta) dedikleri mısır ekmeği yerler.. Sevdikleri yemekler de Çerkes ta- ı (Vâa-Nü) vuğu, lâhanadan yapılan mursa) dır. Çerkeslerde hürmet telâkkisi lü- zumundan fazla inkişaf etmiştir, denilebilir. Meselâ, Çerkes âdet- lerine göre, bir misafirin yanında ev sahiplerinin oturması ayıp bir şeydir.. Ev sahipleri misafirin kar şısında saatlerce ayakta dururlar ve belki yüz kere tekliften sonra, bazı kere ev sahibinin yalnız en ihtiyarı oturmağa razı olur. Saat- lerce ayakta durmaktan doğan yorgunluğun ne demek olduğu dü şünülürse bu âdetlerinden Çerkes- lerin de pek memnun olmadıkları zannedilebilir. Misafirle sofraya o- (Ma- turmak ta ayni kaideye tâbidir. Çerkes âdetlerine göre, misafir yemeğe yalnız oturur ve yalnız yer. Beraber sofraya oturamamak hali yalnız misafire inhisar etmez. Bir evde çocuklar, babalarile veya dedelerile; gelin, kayımpeder ve - ya validesile; genç bir erkek —e luk çocuk sahibi dahi olsa— gene ebeveynile sofraya oturamaz. Vel hasıl ailenin bir sofra başında top lanmasına imkân yoktur... Bera- ber yemek büyük bir ayıp imiş gi- bi herkes birbirinden ayrı bir ta- rafta karnını doyurmağa bakar. Bir odaya bir çocuk dahi girse| ihtiyar Çerkeslerin bile hürmeten ayağa kalkması usuldendir. Misa- fire hürmet noktasından çok şa- yanı dikkat olan bir hususiyetle- rini Çerkes köyünde misafir kalan birisi şöyle anlatıyor: _ — ,,, Yatmak zamanı geldiği vakit odamı gösterdiler.. İçeride bir lâmba yanryordu.. Yatağım hazırlanmıştı.. Odamin kapısımı kapaymca evin en genç kızmın o- rada ayakta durduğunu gördüm. Elpençe divan duruyor ve hiç bir şey söylemiyordu. Odamda kızı Siyam Kralı, geçende Berline gitti. - Yukardaki resim, onun otomobil plâka- sındaki Siyamı yazısını, yandaki resim- lerden biri kendisini, şerefine çekilen ziyafette Alman hariciye nazırı Noyra- tın karısile, diğeri Kraliçeyi Prusya Başvekili Ceneral Göringle birlikte gös- teriyor. Birbirine zrt görünüşlü tipler, sanki inadına yanyana düşürülmüş| görünce ben bir hayli şaşalamış- tim. Fakat o, hiç oralarda değil- di.. Odamda iken üstüne - giriver- dim düşüncesile kapıyı aralıkla- | dım.; Bir köşeye oturdum.. Çık- masını bekledim. Aradan bir da- kika, beş dakika, ön dakika geçti.. Kız hiç yerinden kımıldamıyordu. Daha fazla dayanamadım... Artık istirahat etmesini, yatmasını söy- ledim: — Evvelâ siz buyurun!.. Ben de sizin yatmanızı bekliyorum!.. dedi ve bunda ısrar etti. Epeyce vşaşalamıştım.. Yüzümü başka ta- rafa çevirerek soyundum.. Gece - liklerimi giydim.. — Uzaklaşabile- ceğini kıza bir kere daha anlat- tım, O da, benim yatağa girmek- liğim için ısrar etti.. Karanlıkta kalırsa belki gider, düşüncesile gittim, lâmbayı üfledim.. Fakat yerinden bir adım bile krmıldama dı. Beklemekten bir şey çıkmıya- cağmı anladım.. Artık gidip yata- ğa girmekten başka çare yoktu. Fakat bunu yapar yapmaz kız ya- nıma yaklaştı.. Eğildi.. “Yorganrı üstüme çekerek güzelce örttü — ve bekledi. Artık iyice sabırsızlana- rak bir kere daha odamdan çık- masmı söyleyince: — Allah rahatlık versin!.. dedik ten sonra odamın kapısını çekti, gitti, Ben, bu işe fevkalâde " şaş- mıştım; ertesi sabah ev sahiplerin den bunun bir Çerkes âdeti oldu - ğunu öğrendim, Fakat bu âdet şimdi yalnız, çok şayanı itimat sa- yılan misafirlere karşı tatbik edi- liyormuş ve bunun için de son zamanlarda artık nadiren tesadüf ediliyormuş.. Çerkeslerde serbest hayat eskidenberi caridir.. Kadm- lar erkeklerden kaçmazlar.. Dü- günlerde genç kız ve delikanlılar beraber synarlar. Gelecek mektu- bumda, çok meraklı olan Çerkes düğünlerinden bahsedeceğim. — , i. Vasfi % Tepebaşı Belediye Bahçesinde ŞEHIR TIYATROSU. San'atkârları tarafından 2-8-934 Perş” — İstanbul Belediyesi embe günü ŞEhİI'TİIjâİMSIl_ akşamı AAT F L LÜKÜS M“ HAYAT 3 Perde DN Yazan : Ekrem Reşit Besteleyen: Cemal Reşit TeeRAR ŞÖT #,." çT İN . | & "e <— Bi ei ttti ai lll aP ü a