| tlere ü ııı 19za f h—Yîfndakı resme bakm!) r Yhhıllık bir kıfıleydıler...ı kilometre murabbar büyük bir devlet kur- işli topraklar üzerinde S , Nm kişi yaşıyor ve zengin Otümi € a Telszuhur ederdi. Te İlüği 3, lıııı..e kaldı. Yolunu arıyordu. Büyük| M k* Madeninin izini bulmuş-| t —_Oım Bu yüz kurcalzmakla meçgul-İ kişilik kafilenin içinde, | tarafından yapılmış orfı kanunları cariydi! lçlenn-i 0nun| Mden harice — çıkılmazdı. onun demesine bağlıydı. amanlar, Trifis ismindeki 'Bdılı kafileye reislik et- Wl adamcağız fücceten Brken. “hükümet,, Anthol İti "'H.,ı öteden beri, aralarmda| ı:'-'"."ltn:ııyım rekabet — güden rdeşti. Bilhassa, Antholların| KN ©lan Karlonun yirmi yaş- Bize i oğlu, Arturodan küçük ol.., Paulos nefret etmek- Bu oğlanla karşılaşınca,| İky © diken diken olurdu. Onda, &| ğ n ç a n Il_î Si du_"un küstahlığını daima gö- k.“l“un Margareta isminde 21 vardı. Kafilenin ıçındeı tüne kadın, oydu. Zün bir rekabetten sonra, bü- thol, küçüğünü — sindirdi. los, altın arayıcıların ba Yilsiz şartsız reis olmuştu. onun dedikleri dinlen'yor- o"dı kumanda etmek, hattâ “Medip iera eylemek hakkı bi- "l' Birini öldürse, kimse, ı;"' yaptın? diyemezdi. Ş !"ih, Artoro, babasına gele- d B'İI Margaretayı seviyorum. S alacağım... dedi. | P'l'. © seni? h Eo da beni seviyormuş... Lâ- sının müsaadesi olmadan b.'. varamazmış... Öyle de-| k*k* güldü: &dln daha kolay ne var?. ilenin reisiyim... Ne zöy- n öyle olur. Kardeşime: “Kı-| ? D, dersem itiraz — edebilir imkân yok... Haydi, git, Artur .“:_lloçı koşa amcasının ya- S Babam sizi çağırıyor. '.ı rettanın babası, nefret et- Sğlana, istihfafla baktı. indi geliyorum... liğiyle rejs olan ağabeysi- dı. Çizmelerini sü- 'lkıhıu parmaklarile ta- M aheste yürüdü. bir hale gelmiştir. i Maktulün intikamı bazan kendine böyle eğlenceler öaalür Almanyada HABER — Akşam Postası Ağabeysi, ona: — Paulos.., dedi, Kızını evlen- direceksin... Adam titredi: — Kiminle... — Margareta, birini seviyor... O “biri,, de onu sevmektedir... Bu iki gencin birleşmesine sebep ol- mak iyi bir şeydir... Hem, böyle - likle, bizim de aramız bulunmuş olur... Paulos, ağabeysinin ne demek| istediğini anlamıştı bile... O nefret ettiği oğlan, damadı mı olacaktı? — Yani, Margaretayı Artoroya mı vereceğim?.. . — Evet... — Asla... — Peki, sebep?.., — Sebebini söyle... — Söyliyemem... — Öyleyse vereceksin... — Veremem... Aralarında bir münakaşa açıl- dı. Münakaşa kavgaya — çevrildi. Artık, bu, Paulos için, bir izzeti ne- fis meselesi olmuştu. Bu — herif, kalile reisliğini elinden almıştı? Kızmada mı, istediği gibi tasarruf ediyordu: — İşte buna hakkm yok... Taş çaltlasa kızımı alamazsın.. .Ona e- mir vereceğim... Benim ermimi a- İmnca, ondan dışarı çıkamz... Ar- turoya Margareta navip değildir... Reis, fena halde kızdı: — Ben, emrediyorum.. — Böyle olacak... — Senin emrin kaç para eder?.. Kızı alamıyacaksın! Karlosun bütün- hükümranlığı kırılıyordu. Bu muhavereyi, mai - yeli işitiyordu. Artık, söz geçire - mez hale gelecekti. Bilhassa, bi - raderi, şayet kızma: “Evlenmiye -| ceksin!,, emrini verirse, çok muti olan kızın boyun eğeceği muhak - kaktı. Karlos hiddetle, baltasını kap- tı, Ve kafile teamülünün kendine verdiği hakla, bu müthiş ve iptidat | silâhı, kardeşinin başına ir.dirdi, Paulos, yere yıkıldı. Fakat: — Arturo Margaretayı alamrya- | hak... Alamaz... diye inildedi. — Bir de alacak ki... Görürsün.. — Alamaz... Çünkü Arturo be- nim oğlumdur... Gençliğimde yen- gemle sevişmiştim... Bu aşktan Arturo doğdu... — İzdivaca bunun için mani olmak istiyordum... Reis, sendeledi... Oğlu da sen - deledi... Ceset haline gelen Paulos, baba oğulun ve müstakbel gelinleri Mar garetanın arasında, bir daha asla kapanmıyacak bir uçurum açmıştı. Bir adm, son nefesini verirken, katilinden ancak, bu kadar - inti- kam alabilirdi.. (nılkı surmıl Üçüncü Murat büyük bir has- talık geçirmişti. Yer, yer hapiste- ki mahkümları serbest bırakıyor- du. Karesideki hapistanede de mahkümların affedilmeleri emre- dilmişti. Karesi hapishanesi bo- şaltılırken — sakalı göğsüne ka - dar inmiş olan bir. mahküm dr hapishaneden dışarı — çıkarılmış, valinin huzuruna getirlmişti. Vali hepsine cürümlerini soruyor aldı- ği cevaplara göre serbest bırakı- yordu. Valinin yanında bulunan- lJar beyaz sakalı göğsüne kada: inmiş olan ihtiyarı görünce vali- nin kulağına fısladılar: — Aman efendim. Ne yapıyor: sunuz. Bu beyaz sakallı, nurani çehceli adamın kim olduğunu bili- yor musunuz?. Bu meşhur yol ke sici ve hırsız Kara şeytandır. Ci varda söndürmediği hanüman yıkmadığı ocak kalmadı. Zinhar bu nabekârı çıkarmayınız!.. Vali, gözlerini gözüne dikmiş, sessiz bir halde duran beyaz sa- kal'lı Kara şeytanı hayli süzdükten sonın yanma çağırdı: -- Behey.. sakallı adam.. Bak beldenin eşrafı senin için ne di - yorlar?. Kara şeytan toplandı ve cevap verdi: — Ne derlerse desinler.. Ben gençliğimde günah, kabahat işle- dim. Artık ıslahı hal ettim. Cür- mümün cezasını — senelerdenberi çekiyorum.. Fakat şunu da söyli yeyim: Ben eşrafı beldenin iddia- ları ürte katil bir adam değildim. Kara şeytan admı taktılar, ben' öldürtmek için üstüme sahte dost- lar gönderdiler. Cinayetlere b. beldenin eşrafı sebep oldular.. Her c'nayeti bana — vüklediler. benden şüphelendiler.. Şimdi © bu kötü namı taşıyorum... Vali kara şeytanı zaten affe- decekti: — Bana bak ihtiyar, ben seni şim©; affedip hapisten halâs ey- liyeceğim. Yalnız daha evvel ko- luna, bacaklarına boynuna iğne ile şu yazıyı yazdıracağım. “Ar:- tık günaha cinayete tövbe ettim,, Şayet hapisten çıktıktan sonra ge ne cinayet, günah işlersen dere- cesire göre yazılı bulunan âzâla: rmı kestireceğ'm. Sonunda de boynun vurulacak'tır. Şimdi var git.. Ne istersen yap!.. Sakalı hapiste iken çıkan v beyazlaşan Kara şeytan vadetti: — Kasem ederim ki hiçbir ci- nayet yapmıyacağım?.. Mahpuslarla birlikte Koya şey: tan da halâs bu'du. Vali kendisi- ne çalışımncaya kadar geçinmesi i çin bir miktar akçe de - vermişti. Kara şeytan doğru harıama git ti. yıkandı, cıkarken hamamcıyı eski bir ağaç iki, natıra beş akçe verdi. Sevini yordu. Sahaveti tutmuştu. Faka muhi'i kendisini çok kötü tanı mıştı. Hamamda beş akçe — alan natır Kara şeytanın bu sahavetin- den Si phelenmişti. - Bu, diyordu. Mutlaka gene bi, can yakacak, bir ocak söndü rec:k. Nöşesi üzerinde.. Ve natır hamamdan çıkan Kara şeytanın pe; — takıldı. Bakalım bu adam nereve gidecekti. Kara şeytan ha- mamdan çıkınca doğru bir helva- €: dükkânma gitti. Ekmek, pey - nir, helva aldı. Bu sırada eline al- dığı büyük bir bıçakla - helvayı, ekmeği kesti natır bir köşeder bu he". gözetliyordu. — bBak, bak diyordu. Eline bı- çak aldı. Kimbilir. helvacıyı mı öldürecek? Yamından geçenlere de Karr şeytanı gösteriyordu. Kara şey- tan karnımı doyurdu yola - çıktı. Biraz ilerde bir kuyumcu otur- muş, önündeki tetsiye koyduğu altınları sayıyor, -var mı para bozduracak diyordu. Kara şeytan şöyle ilerledi. Altınların bulundu- ğu tepsiye elini uzatırken natır, uzaktan sarrafa işaret etti, sarraf hemen: — Haydi geç yoldaş... Akşam oluyor... Bundan sonra altınlara elini sürdürmem, dedi ve kara şev'atır omuzundan yere itti, dü- şürdü. Kara şeytanın kafası yarıl- dı. Yerden kalktı, hiç bir şey söy- lemeden, kan akan yeri bir bezle tutarak çekilip gitti.... Natır peşi- na gene takılmıştı. Kara şeytanın hapisten çıktığı hemen şayi olmut tu. Herkes, gençliğinde cinayetler işlemiş olan bu adamı görmek is- tiyordu. Fakat kara şeytan artık ihtiyarlamış, çökmüştü. Hem ar- tık tövbe de etmişti. Bir kahveye oturmak istedi. Yer göstermedi- ler, iltifat etmediler.... Hakarete maruz kalıyordu. Böylece gece yarısına kadar serseri gezdi. Son- ra senelerce evvel anasının olur- duğu eve gidip misafir olmak is- tedi. Natır ve birkaç kişi daha pe- şini bırakmıyorlar, nereye giderse takip ediyorlardı. Kara şeytar artık tövbe etmişti cinayetlere.... Sarraf başmı yardığı hajde — see çıkaramamıştı. Hem tövbe, hem | kellenin gitmesi korkusu buna sebep oluyordu. Yaksa Kara sey- tan çoktan sarrafı temizlemişti. Peşinden gelen adamları gör- memezlikten geliyor, yoluna de- vam ediyordu. Bir aralık Car bir sokağa saptı, yavaş yavaş yürü- yordu.. Gidip hpıyı çalacak; — Beni içeri alın, bu gece mih- man olayım. Bu evde senelerce evvel anamla ben oturmuştum Bu evin hasretini çekiyorum, di - yecekti. Ev sahibi eğer merhamet- Ni bir insan etkarsa kendişini ka - bul ederdi. Fakat saptığı sokakta Kara Şfa hpıshaneye tekrar neden döndü? “Beni serbest bırak kasem ederim ki artık cinayet işlemiyeceğim..,, ilerlediği ev, gündüz alınlarına bakmak istediği sarrafın evi idi. Şimdi bu evde sarraf oturuyordu. Kara şeytanın peşini takip eden- ler hemen yetiştiler. Kollarından yakaladılar: — Daha bu sabah hapisten çıktın. Gene mi cinayet işliyecek- sin! diye bağırdılar. — Yok, canım yok.. Burası be- nim evimdi. Hapisten çıkınca gö- resim geldi. Bari bir gececik mih- man olayım, dedim. Fakat gürültüye sarraf çıktı. Gündüzkü vak'adan zaten şüphe- liydi, Acaba bu adam kendisini mi öldürmeye geliyordu?. Mahal- leli bir oldular, Kara şeytanı da- yaktan ölüm haline getirdiler. Kara şeytan bu hakaretlere, dayaklara tahammül etti. Çünkü büyük bir tövbe etmiş, üstelik va- liye söz vermişti. Verdiği sözler iğne ile kollarına, boynuna, ba - caklarma işlenmişti. Bunları na- sıl inkâr eder, nasıl izale edebi- lirdi?. Kâğıt parçası değildi ki, yırtıp atrversin?,. Sabaha kadar bitap bir halde bir tarla kenarında sızdı, kaldı, Güneş doğuyor, tarlalarda sapan- lar sürülüyordu. Kendisi sefil, tahkire uğramış, herkesten uzak bir hendekte yatıyordu. Bir zamanlar neydi?. Aatmın üstünde kaç kadıya, kaç valive meydan okumuştu. Morkesi kendi- sinden korkutmuş, — tir tir titret- mişti. Şimdi ise biri kalbinden, diğeri vücudunun muhtelif yerle- rinden silinemiyen taahhütlerin, manevi ve maddi ağır mes'uliyet- lerin ıstırabı altında kıvranıyor, korkuttuğu adamlardan titriyor - du, Saatlerce yattı, daldı, düşün- dü. Nihayet birden yerinden fır- ladı. Doğruca valinin muhteşem konağına gitti. Tokmağı çaldı. İçeri girdi. Sedirde çubuğunu tel- lendiren valiye ne diyecekti?. Bu sırada hâlâ peşini takip edenler de içeri girdiler. Merak ve teces- süsle Kara şeytanın ne diyeceği- ni bekliyorlardı. Onlar Kara şey- tanın valiyi öldüreceğini tahmin ediyorlardı. Kara şeytan yere diz çöktü ve valiye şöyle yalvar- dı: — Ben artık ölmüşüm. Kalbim- deki ahtim, kollarımdaki size verdiğim silinmez sözlerin ıstıra- bi altında daha fazla kıvranamı- yacağrm, Titrettiğim adamlardan şimdi ben titriyorum. Bu, — böyle ben ölünceye kadar sürecek.. Ya boynumu vur, ya kollarımdaki ' caklarımdaki yazıları sil, kurtula- yım.., Yahut beni zindana at, e- ebedi ölüme mahküm et! kurtula- yım.. » Bir saat sonra Kara şeytan lek quı gene hnpı İınneye gir- mişti. Yekta Ragıp