Geçen kısımların hulasası Tarihi tefrika: 20 Abdülhamit, Paristeki Jün Türk « terle muhabere ettiği vehemiyle (Wec- det) izminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda taryik ve istiçvap cttirmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- rinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - risli rakkase aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahın damadı Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir | gevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya nelyetmiştir. Halbuki Abdülha . midin (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu canada Tıbbiyeli Necdeti BEVİYOT ... Kâzım Bey gittikten sonra, Ca- fer ağa odasında duramadı. -— Kâzımm dilinin altmdaki baklayı çıkartmalıyım! Diyerek peşinden gitti. Cafer ağa Kâzım Beyden şüp- he etmeğe başlamıştı. Yoksa o ge- ce karanlıkta ayağıma kurşun atan ve çantayı kapıp kaçan yaver Kâ- zım Bey midi? Bu şüphe Cafer ağanın beynini sardıkça sarıyor- du. Abdülhamit o günlerde oğlu Selim efendiyle yeni barışmıştı. Şehzade Selim efendinin (Nec- miseher) hanıma göz koyduğu şa- yiasının aslı olmadığı hakkında padişaha teminat verilmişti. Necmiseher bu suretle büyük ve tehlikeli bir fırtına atlatmış o- luyordu. Selim efendinin Yıldız- daki dairesinden babasmım sara- yına geçmesi menedilmişti. Ab - dülhamit: — Evlâtlarımdan her hangi biri beni görmek isterse, evvelâ — baş mabeyinciye haber vermelidir... Demişti. Bu müddet zarfında Naime Sultandan başka şehzade| ve sultanlardan babasını görmek istiyen olmamıştı. Nnaime Sultanın ziyareti de bir evlenme meselesiyle alâkadardı. Naime Sultan Kemalettin Paşadan ayrıldıktan sonra Mahmut Celâlet tin Paşa ile evlenmeğe karar ver- mişti. Bu izdivacı padişahın ka- Bul etmesi şayanı hayretti. Çünkü “Celâlettin Paşanın sefahate faz - la inhimaki olduğu,, Abdülhami- din kulağmma da irişmişti. Padişah buna rağmen kızmm — Celâlettin Paşa ile izdivacına razı olmuştu. Bu hengâmede Abdülhamidin gözdeleri arasında müthiş bir kıs- Tefrika numarası : 33 Yazan: Ishak Ferdi kançlık ve geçimsizlik başlamiıştı. Bir gece Fehim Paşanın sarayda uzun müddet Saadetle mühim bir mesele etrafında görüştüğü habe- ri Necmiseheri çıldırtmıştı. Fehim Paşa Saadetle ne konu- şabilirdi? Necmiseher Cafer ağaya rasla- du. — Fehim Paşa Saadeti görmüş. Öylemi diye şordu. Cafer ağa dudak bükerek: — Haberim yok.. Diyip geçmişti. Cafer ağaya da ne oluyordu?! Saadete toz kondurmak istemi- yen harem ağası şimdi bu Eyüplü kıza İâf ta söyletmez olmuştu. Necmiseher o gün bir şey sez - meden uyuyamıyacağını anlayın « ca baş mabeyinciye koştu: — Celâl beyciğim, dedi, bu çap- kın adamı Saadetle nasıl görüştü- rüyorsunuz? Böyle birisi benimle görüşmeğe gelse: “Sen padişalı gözdesisin! Bundan sonra başka bir erkek karşısına çıkamazsın!,, |« diyerek hepiniz şahlanır ve üzeri- me yürürsünüz! —elillK — Organı e Dedi. Necmiseherin zekâsından | çekinen baş mabeyinci bu vaziyet karşısında şaşalamıştı. Celâl beyin bu mülâkattan ha- beri yoktu. — Vallahi bir şey bilmiyorum, yavrucuğum! Diyerek genç kadınm omuzun- dan okşadı.. Ve önündeki evrakı karıştırarak: — İki gündür rahatsızım, Çok mühim işler birikmiş. Dedi.. Başını önüne eğdi., Kâğıt Tarı kartştırmağa başladı. Necmiseher baş mabeyincinin yanından da bir $ey öğrenmeden çıkmıştı. Maamafih Celâl bey bu işi kendi hesabına tahkik ettirmek ten geri durmadı.. Kendisine ve - kâlet eden mabeyinci Nuri beyi çağırdı ve gizlice sordu: — Fehim Paşa Saadetle görüş - müş.. Efendimizin bt mülâkattan haberi var mı? — Evet.. Evvelisi akşam zatışa« hane ferman buyurdular.. Fehim Paşa saraya geldi.. Bir buçuk sa- at huzur kaldıktan sonra, efendi - mizden aldığı talimat üzerine Sa- adetin odasına gitti., Kendisiyle Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - G eçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebe'i hayatı terketmek istemiyor. Onun için, kızı Türkân Hanrmmı Ceral Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlkami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memüuru olan — Fik: retin önüne, testdüf, Şadiye Hamm isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanlı ile alâkadar oluyor, Bu esnada, Fikret: — Söylediğiniz gibi, buradan çı - kınca, Osmanlı Bankasınımn önünde, otomobilde bekleyin... Ben, bir çeyrek sonra gelirim... Memurlarım — gitmiş : bulunurlar... Şadiye Hanım, itiraz etmedi. Para- Tarım aldıktan sonra, çıktı. * Fikret, hem memurlarının gitmesi- Nü) ni belkledi; hem de kahveciye bir göz attı. Bu adam, bir liraya ay sonunda beş kuruş faiz alarak bütün banka halkına pura ikraz öden bir mürabahacıydı. Fikret, Şadiye ile gezmeğe gidecekli. Halbaki yanında kâfi miktarda para olmadığını, kadına karşı küçük düşe- bileceğizi düşündü. Onun için, bir tak: rip, hesabı cari şübesinden ayrırlarak kahve ocağına yaklaştı. — Bana yirmi beş Hira kadar bula- bilir misin, Ahmet Efendi? Mürababeci, derhal cebine el attı: — Memnuniyetle Beyefendi.. Bu - labilir miyim ne derrek?.. Ne zaman is- terseniz... Pilesatlar BeePAJ vasjadaedi. Parsla. * mömnuniyetle c-bine koydu valr:. Bey, sonra Şekip çıktı. Şair Nuri — dal- ma en evvel giderken, bu sefer, akti- Fıkra müsabakası Benim hâlim! Kadın hasta olmuş, yatakta ya- tıyordu. Bir gün kocasına: — Ben ölürsem senin halin ne olur, dedi. Kocası şu cevâbı verdi: — Ya sen ölmezsen benim ha- lim ne olur? ..» Adamın biri yüksek bir ağacın yanında durup: — Bana her kim beş kuruş ve- rirse onu bu ağacın tepesine çı- kartırım, dedi. Etrafına halk toplandı. Açık göz adam da hepsinden para aldı ve sonra: — Bana bir merdiven getiriniz, dedi. Halk: — Kavlimizde merdiven yoktu, diyince: — Merdiyensiz çıkarmak ta be- nim kavlimde yok, cevabmı vor- di. Edirne: Süleyman uzun hylı; kı.ınıı;lu. V — Neler konuştuğunu — biliyor musun ? — Bilmiyorum.. Çünkü, Fehim Paşa huzurdart çıkınca zatışaha - ne bendenizi çağırttı: “Fehim Pa- işittiklerimi, Fehim Paşa saray gittikten sonra efendimize arzet tim... Çok memnun oldu. Mesel: şudur: Tıbbiyeli Needet İstanbul- da gizli çalhşan ne kadar — (Jon Türk) varsa hepsini tanıyormuş. Padişah Saadeti Necdete yarak her ikisini de saraydan u - Serencebey yokuşunda bir küçük) ev verecek, Bu müddet zarfında Saadet tıbbiyeli Necdetin kimler - le düşüp kalktığını ve Jon Türk -| lerin nerelerde toplandığımı, kim - Terle muhabere ettiklerini öğrenip saraya bildirecek. Zatı şahane bul plânın tatbikine ve hariçte ken -| dilerine el altmdan nezaret edil - mesine Fehim Pıııyı memur etti ler. (Devamt var) lik geri kaldı. Fikret, sabırsızlanıyordu: “Ah şu münascebetsiz oğlan... Her işi tarasşut- tur..” Fakat, çok şükür, daha fazla sinir. lenmesine lüzum kulmadı. Şair, hesap | defterlerini bir tarafa fırlattı. Cebine bazı kâğıtlar koydu. Şüphesiz, bunlar şürler ve bulanmuş kafiyelerdi... Sonra, dairelerin bulunduğu taraf- “benden para almıyan sade sizin tan çıktı. Fakat, kapıya doğru teveccüh edoceğine koridora - girdi. O da kahveciyle yak'aştı. — Ahmet Efendi. Kahveci kaşlarınır çattı: — İaşallah yitmi yedi kâğıdı ge- tirdin.. Yoksa, vallahi seninle me ya- pacağımı bilemiyorum. — Getiremedim, Ahmet Efendi... Fakat, seni neyle istersen temin ede - yim ki, maaş çıkmca, otuz beş lira bir- den vereceğim.. Kahveci hayret etti: — Niçin otuz beş?.. Yürmi yedi de- Bil miydi? — Yirmi yedi idi amma, şimdi e- tuz beş olacak... Çünkü, yedi lira da- ha alacağım... Birini de faiz sayacak- sın... Ayın sonunda, samna tıpa tıp otuz beş lira vereceğim... Anlıyor musun, Nakıl ve tercüme hakkı . Gi | Nişasta Formülü: (C' H* O')x Nişastaş buğday, masır, pirinç, gibi hububatın, patatesin ve sair nebata - tın terkibihde bulunur. Hububattati çı- kan nişastaya amidon —ve patatesten çıkan nişastaya fekül denir. Gerek a- wüdön, görekte fekül ayni (C* H* Ot)x terkibindedirler. Ve muhtelif cesamet- te habbelerden müteşekkildirler. Bu Hubbelerin gekil ve haemi nişattanın eide edildiği nebata göre değişir. Buğ- Kmetredir. Patates nişaslasnın her bir habbesi ise 0,18 milimetredir. Nişasta habbeleri merkezi müttehit tabakâlar. dan müteşekkildir. Ert dahitdeki taba- kanın merkezitide boş bir mahal var. dir. Buna “sürte” demir. — Nişastanımi molekül vezni tayim edilememiştir. Çuüıı x malüm olmıyan bir miktar - Nıııılı beyazdır. Dokunması yağ- lıdır. Su; eter ve ispirtoda hallolmaz. Hararetin tesirinde tamamen tahallül eder. 160 dereceye kadar teshin olu - nursâ Dekâtrin cismine inkılâp eder, Amidon ölem, fekül ölsün — su ile 80 dereceye kadar — teshin olununca hacminla 30 nülsli kadar su cezbede - rek bir pelte halini alır. Bu nişasta pel- tesi veya Yempois” dir. Bu pelteya ten- türdiyod dökülürse mavi bir venk alır. Bu renk seksen derecede zail olur. Fa- kat soğuyunca avdet eder. Şu halde mişastanın miyarı tertürdiyod'dur. Süte karıştırılmayıp mayii nişasta İle koyulaştıran hilekâr sütçülerin bi- lesi bu usülle bulanuk. Filhakika eğer süde nişasta karıştırılmış ise cüz'i bir müktarı almıp içine bir damla tentür - Nişasta cüz'i hamızı ve meselâ ha- mazı kibriti havi su ile kaynatılırsa hilesindeki su tesbil olunur ve evvelâ Kekıtrine, daha tomea Şiükara tahme- vül eder. Hamız gayri mütessir kalır: (C' H* O)x * XH' Ö — x CHO* Bu usülle glüköz istihsal — olumur. Mayie evvelâ biraz tebeşir tozu ilâve- «i ile Kamızı kibrit, kibritiyeti kalsyom halinde tersib edilir. Badelm mayi rü- saptan tefrik ve teksif olunarak soğu- mağa bırakılırsa şurap kıvamında ve- billür halinde glükoz husule gelir. Diyastasların husulünü temin - için arpa taneleri evvolâ filizlendirilir. Son- ra bu tancler ufaltılarak nişasta ve sa ile karıştırıır. ve glükozun husule gole- bilmesi için (60) dereceye kadar ısıtı - hır. Eğer hamızlar veya diyastazlar mişas- ta üzerine az müddet tesir ederlerse glükoz yerine dekstrin hasıl olur, Deks- trinler nişastalar ile glükozlar arasın- da mütevasmt cisimlerdir. Sulp, beyaz, sarımtırak - renktedirler ,surda inhilâl e- derler. Ve pelte kıvamında mahsuller | verirler. Deksetrinler kâğıt yapışlır - ııılı.ııııunııılınlılınıh.boyıvıu 'salın reddetme.. Pek lâzım. — Kahveci kaşlaıınt çatıyardu: — Olmaz, ölmaz... Zaton yok ki, yavrum.. Senin biraz önünden Fikret Bey geldi, yirmi beş ea kaldırdı. — Deme yahuf Daire müdürlerine bile borç para vermekten mağrur oları ihtiyar: — Ne sandındı ya?.. - diye güldü. - banka- direktörü kalıyor... Her halde, yakın- da o da alacak... Şair, hak verdi. Bir müddet dalka- vukluk ettikten sonra parayı kurtar - tı. Sevinç içinde sokağa fırladı. Niya- ti, Balıkpazarındaki meyhanelerden bi- rine girerek, hem kafayı tütsülemek, hem de şilr yazmaktı. Dumanlı beyin- le daha iyi manzume yazacağıma kani. gi. Fakat, tam sokağa çıkmıştı ki, bir kaç adım ilerisinde Fikretin yürümek- te olduğunu gördü. — $u münasebetsize görünmiye - yim... Nahak yere selâmlamam lâzım gelir. - diye düşündü. - brrakayım, yürüsün, gitsin... Ben, ileriki kenar sokağa saparım... Fakat, sapmasına imkân kalmadan, gözüne, otomobil ilişti. Şadiyenin ©- 80 Temmuz 129* aeti Yazari: M. Gl!l" tarlâari kivamlandırımak için İ'” N, Nişasta arhiden oistm, fekil ö dülü atit azötük ile dütelird miktarda turuncu renkte hutf adot — Peroksit dazot gazt Ü Ve Hamizi hummuz — asit ni kuzu kulağı hamızı husule Nişasta sanayide unıı!"'" lamak, mensucata * selâbet deketrin ve glüker istihsal l—* kullanılır. Nişastanın gıda ve mekâlâttıi yeri vardır. — Hububat ve manda fasulye, bakla, mercimekı ye terkiplerinde de nişasta vi za manyok ağacından çıkarılab " ka, htrmanın özünden çıkarılat! dü hiyasta vardır. Amidon undifi tılır. Un nişâsta ile azotlü bir sim olani glütendef mürel Buğday umunu münasip su ile karıştıyarak hamur halin€ Ve bir elek üzerinde su cereyafi da el ile yoğrurlar . Bu e ta habbeleri su ile sizar ve eldü ve sarımtırak renkte olan glöte Nişastalı sa hak üzere bırakılır$? ta tortu halinde dibe çöker, —» Sanayide nişastayı unun çürüterek elde ederler. Bunun p münasip müktarda hava ile ” rak bir kaç gün güneşte 4 sırada hasıl olan tahammuzdan bözülarak suda erir. — Nişasta e sir olmaz ve tortu halinde dibe SOP — Bu suretle elde edilen nişasta ' ayrılarak güzelce yıkanır ve bant i tüvlerde kurutülür. FEKÜL — Patatestenr çıkarılt gastaya fekül denir, Bumu eldt için patates rendelenir ve bir de su cereyanı altında yıkanır. BW da fekül habbeleri su ile berabtf j Hin deliklerinden geçer. Pu su re terkedilirse nişssta tortu bal be çöker. Msah — »v,öac eliyi iahava Formülü: (C* H* O'*) x. Sellüloz gösterilir. Taze nebatların höct” kılıfı saf selfülozudur. Başları batların höcreleri etrafındaki — "| ise gayrı saftır. Mürver ıho* #u, pamak, filitre kâğıtlar saf olduğu halde odun gayri saf dur . Sellüloz beyaz renktedir. S7 to, eter, — esans ve hamızlarda * Bundan istifade ederek saf sellü de etmek için pamuğu sud kaynatırlar. Bu esnada bi maddeler inhilâl eder. / yaz ve şekilsiz bir kitle halinde « Nebati şellüloz yalnız şvayçer da erir. Şevayçer mahlülü bakif ) zünu amonyakta beallederek tof” d. dibe cöker. S7'iüloz hararetif | ile inhilâl eder. a: (Daha bi tomobili... İçinde, sevgil Derhal irticalen bir şir için, “otomobil” ve “hııdü' lerine kafiye arryordu ki, vurulmuşa döndü. Zira, / rada tesadüfen durmadığını ’ rabanın kapısı açıldı. Fikrel; ladı.. Bir motör uğultusu... Ve, otomobil kalkıtı. Şair: | — Yü * diye ağıt “'”fd kaldı. - demek ki, bahveciden — rayı bunun için ıhı,.. zim kuş bııhıl_ r-lı ü/ ta. Fr'-*, ben sana gösteriri” Â Şair Nıınyı, yollırdı ııf'“i ri dolaşarak kafiye ararken ” l'd' O şimdi, Fikrete büyük hırlamakla meşğuldür. Otomobilde giden iki kah üter takip olelümi — Söyleyin bakayım-. " meşğul eden düşünceniz u*'" nedersem, aramızda kısa 24 dostluk husule geldi. Ne dÜ nüzü öğrenmek istiyorum- ( J