8 Temmuz 1934 iğ e RK ARR. ln HABER — Akşam Postası Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMİiL 8-7-9034 Her Hinkiı Mahfuzdur Geçen kısımların hulasası Mütarekeden sonra Istanbul'da Anado iu lehinde çalışanlar aramna katlan İlha- mi, İngilizler lehinde çalışan Fatma Nüz- bet'le tanışıyor ve onunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıbanesin(e inilii kuvvetlere çalışan Feridun Bey Pan- tikyan tarafından takip ettirilecektir. bütün Türkiye bir sevinç dalga - sile çalkandığı sırada Recep Bey, Anadoludan dönmüştü. Buraya Is — #anbula niçin gelmişti. Onu yalnız — kendisi biliyordu. o Herkesin neşe içinde çalkandığı bugünde o, çok durgun görünüyordu. Ne olmuştu? Nesi vardı? Recep Beyin bu durgun ve dü - şünceli hali beğenilecek gibi de « ğildi.. Ondan Üsküdara geçmek için ayrılmıştı.. Daha İstanbula dün ayak basmışken bugün Üsküdara geçmek istemesinde bir mâna ol - duğu muhakkaktı.. Recep Bey, etrafından gelip geçenlere hiç ehemmiyet verme - den yürüyordu. Dalgındı. O kadar ki, köprü üstünde yürürken Üskü- dar iskelesini arkada bıraktığın farkma bile varmadı. Neden son» ra kendine geldi.. Döndü.. Tam bu sırada eski dostlarından, çocuk - luk arkadaşı Baha ile karşılaştı .. Bahayı senelerdenberi görmemiş - ti. o Ne de irileşmiş ve güzelleş- mişti, —0O, senmisin Baha, dedi, Şükür bizi biribirimize kavuşturan varlığa.. Nerelerdeydin, a müba - rek.. — Ya sen?.. Ben mi bir sene evveline kadar hep burada.. Daha dün Anadolu- dan geldim... — Ya.... —Neredeydin?, — Yolumun ve gücümün yettiği kadar dolaştım.. Önüm deniz ol -! masaydr, Adalardenizinin bulun ve sahada da dolaşmak istiyor- esi Bey, bununla, Büyük harbe iştirak ettiğini anlatmak is- tiyordu.. Baha: — Ne mutlu sana, dedi, burada- Tefrika numarası 11: Tefrika: 98 ki aile vaziyetimin © kötülüğü bir müddet ayrılmama mâni oldu.. Bir ihtiyar annemden (başka hiç kimsem yoktu. Onu bırakabile. cek bir yerim bile,. Gerçi, başın - da beklemem onun $on arzusuy - du. Böyle hareketime de kalben müteessir değilim.. İzmirin işgal edildiği gün benim de o vazifem annemi Üsküdara (götürüp aile mezarına gömmek oldu.. Recep Bey, Bahanın sakin, fas kat ayni zamanda, içli sözünden cidden müteessir olmuştu. Onun hüznüne candan iştirak etti: — Vah canım kardeşim, başın sağ olsun.. — Teşekkür ederim Recep ... İçini çektikten sonra: — İşte böyle, dedi.. Zaten ha- yatta yapayalnızdım,, şimdi his - bütün yalnız kaldım.. — Evlenmedin mi?, — Hayır... — Şimdi böyle nereye gidiyor» dun? — Gidecek bir yerim yok.. Şöy- le dolaşıyordum.. Sen?. — Ben Üsküdara geçeceğim.. İstersen sen de gel.. Hava almış o- lursun., — Geleyim.. Annemin mezarma da uğrarım. Çoktandır gideme » miştim.. Sen ne yapacaksın?., Recep Bey biran durdu: — İlhami adında bir arka - daşım vardı.. Onun evine uğrıya- cağım.. — Niçin vardı, diyorsun.. Şimdi yok mu?. Recep Bey cevap vermedi. Az sonra: — Şimdi maalesef yok Baha, dedi.. Büyük harpte şehit verdik.. Benim üzüntümü tasavvur ede « bilirsin.. Şimdi, nasıl gider de an nesine ve kız kardeşine ben bunu anlatırım! “Oğlunuz şehit oldu, Allah size ömür versin,, derim.. — Evet anlıyorum.. oÇok güç Recep Bey.. Fakat nihayet olacak değil mi?. Bir an evvel öğrenme - leri onlar için daha iyi olur. Bari ondan başka kimseleri var mı?. Ak mı, Servet mi? Nâkıli: (Vâ - Geçen kısımların hülâsası Fikret, Avrupadan dönünce 'Türkânı almak istiyor. Türkân İakirleşen fakat lüks hayat sür- mekten bir türlü vageçemiyen ba bası İlhami Bey, kızmı Cemal Bey isminde zengin birine vermek arzusundadır. O gün Cemal Bey, evlerine davetli olduğu (halde, Türkân ve Fikret yemeğe inmiyor lar. Bey, uyuyacakmiş... “Rahatını bozma- mak için gürültü etmemeli!” dedi. Hizmetkârımn bu tavsiyelerine rağ- © men, İlhami Bey, sofraya oturamadı. Cemal Beye döndü: — Affedersiniz, oğlum... Bana bir © deldkn müsaade edin... Her halde si- zi fazla bekletmem... Hemen şimdi ge- Nü) Kaydi ihtiyatla, ilâve etti: — Ne kadar olsa, Fikreti pek seve- rim... Hakiki evlâdım gibi, sıhhatiyle alâkadar olurum... Vah vah... Hasta - landı demek?. — Büyürum, buyurun. Bekliyo - rum... Benim tarafımdan da “Geçmiş olsun” deyiniz... Ne o, ne öteki, bu hastalığın doğ- ru olduğuna akil bulunmıyorlardı. Bi- ribirlerine karşı komedi oyniyorlar - dı. İlhami Bey: “ — Ah, şu Türkâninki de olur münasebetsizlik değil... Tam kıvamı - na gelen işi bozaca..”” Diye homur - dana homurdana koridoru geçti; alt kata indi, Hizmetçi: — Bahçedeki köşkte efendim... « Demişti. Oraya doğru hızlı adımlarla yol « Tandır Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Bahsi kazanan tayyareci İskoçyalılar cimrilikleriyle meş hurdur. İki İskoç tayyareci ya- rım ingiliz lirasma bir bahse tu - tuşmuşlardı. Her ikisi de karı - larmı tayyarelerine alacaklar ve böyle uçacaklardı. Uçuş esnasın - da kimin karısı daha evvel kor - kar ve haykırırsa o tayyareci bah- si kaybedecekti. Her iki tayyare- ye de hakemler alınmıştı. Tayyareler havalanmış, sürat- le uçuyorlardı. o Tayyarecilerden Mak Kormik bir aralık yanında oturan karısının heyecanlandığını ve bağırmak üzere olduğunu gör dü, Biraz daha vakit geçirseydi bahsi kaybedecekti. o Tereddüde mahal yoktu. Karısını belinden tuttuğu gibi boşluğa fırlattı ve bahsi kazanmıştı. Kurtuluş: Garbis — Hem var, Bini yok.. İnaililee rı vardır, muhalifti.. Dün öğrendi. ğime göre kaçmıya bile hazırlan - mış.. O da defolur (ogiderse hiç kimseleri kalmıyacak.., — Kız kardeşi evli değil mi?. — Hayır... İkisi de sustular ve Üsküdar is- kelesine doğru yürüdüler.. Vapur hazırdı.. Recep Beyiki gidip gelme bilet aldı, ve vapura atladılar,. - Üsküdar iskelesine çıktıkları zn man Baha, Recep Beyden ayrıl - mak istedi: — Sen git.. Yalnız hangi vapur- la döneceksin ben de o saatte bu - rada bulunayım. . Recep Bey itiraz etti: — Hayır, dedi, mezara gidecek- sen ben de beraber gelirim.. Yal - nız daha evvel şuraya birlikte uğ- rıyalım.. Benim tek başıma böyle bir kara haber götürmeye cesare - tim yok.. Yanımda sen de bulu - nursan belki... — Fakat tanımadığım yere git- mek bilmem yakışık alır mı?. — Düşündüğü şeye bak hele.. Recep Bey bunu söylerken Ba- hanım kolundan yakalamış ve: (Devamı var) — Ah, şu Fikret gelmez olsay - dı... Yahut, daha sonra gelseydi...” Küçük köşkte, “ iziyle “misafirini, karşı karşıya somurtup otururlarken buldu. Daha doğrusu, Fikret somur - tuyor, Türkân, ona bir şeyler anlat- mağa uğraşıyordu. İlhami Bey: — Ne oldunuz?.. sunuz?... - Dedi. Türkân, büyük bir irade ile ayağa kalktı: — Fikret, hasta, baba... - Dedi - Niçin gelmiyor- | Görmüyor musunuz? Rengi nasıl sol- muş... Onu, bu vaziyette bakıp yu- karı i Sesini büsbütün sertleştirdi: — Cemal Beye bizim tarafımızdan itizar ediniz... Gelemiycceğiz! İlhami Bey, kızının tabiatlerini ga- yet iyi bilirdi: İtiraz etmek, onu büs- bütün aşkmlaştırır, taşkınlaştırırdı. Bu; söbeple, sesini çıkarmadı. Temin, Türkân Fikrete tehdit ma- kamında neler söylediyse, bunlar, hep İlhami Beyin aklına kendi kendiliğin- den geldi: — Türkân, Cemal Beyin yanına gitmek istemiyor. Aksiliği tuttu, Onun Ingilizce dersleri e e Müellifi; ömer Rıza 22. Bees and cats Biz Kets Arılar kediler Here is our first picture (pikçer) resim What do we ses on it? We see part of the garden near (nir) Mr Robin - yakınında son's house. Are there any flowers in your garden Mary” “Yes, there are many flowers and some bushes (buşez) and trees.” fidanlar. “Do you often play there?” “ Yes, we do, each of us has a little gerden, and we do all kinds of work; for instances we water (voter) our sular flowers and we take away (tek avey) kaldırır the dend (ded) İeaves'” ölü There are many bees (biz) in Mr arılar Robinson': garden. These useful little İnsects (insekts) live in hives (hayiz) haşerat kovanlar made of straw or wood. They fiy about (ebavrt) in the garden and in the fields, going from flower to flower. İn the hives they make honey (baney) which is very sweet (svit). bal tatlı “ Tem, do you sometimes have honey for brcakfast?” Yes, | do, and sometimes İ have jam (jem). reçel Jam is made of truit cooked (kukd) pişirmiş with sugar (şuger). şeker Before eating his breakfast, Henry always gives his dog Jack some biscuit and clean water. Hiz sister Mary has a lovely (lavli) White çat sevimli (ket) , kedi “What is your cat's name Mary?” “Sbe is called Snowball (snovbal)*7 ismihas “ Do you give her water?” “ No, İ give her milk every (evri) ber morning. İ pour (por) the milk from A Jug into a saucer (Soser) on the güğüm tabak (1) Burada ismihas olarak kulla- alıyor. Snow kar, ball top demek - tir. İkisi bir arada kartopu demek © Tur. ground. Are you fond of (fond ov) düşkün » müptelâ cats?” “Yes, İ am. So, am İ; but some people donot ike (layik) cats. Snow ball is very sever « hoşlanır fond of me, she is often behind me için bu bahenayi heldu: Hace Bü se selede yüz göz olmadığımızdan, Fik. reti temaruz ettiriyor. Yoksa, başı kı- zarsa, yemek odasma deli gibi koşar, Cemal Beyin suratma: (Ben, seni is- temiyorum. Babam, nafile uğraşıyor!) Diye haykırır... Böyle bir facianın ol- masına karşı durmalıyım...” Zihninden bu düşünceleri geçirdiği içindir ki, yalan hastalığa inanmış gö- ründü: — Ya... Vah vah çocuğum.. Her halde merak etmemeli... Yorgunluk- tur... Hastalık değildir. Maamafih, eğer lâzımsa, doktor göndereyim... Fikret, somurtkan somurtkan: — İstemez efendim... Merak etme- yin... Bir şeyim yok... Diye homurdan- dı. 'Türkânın söylediklerini tekzip et- mek istemiyordu. Genç kızın bir taş- kınlık yapabileceğine o da kanaat ge türmişti. İlhami Bey: — Eh, peki... İstirahat et. Yarma büsbütün bir şeyin kalmaz... - Dedik- ten sonra, melül, mahzun çekildi Geriye döndü. Yemek odasına girerken, düşünü- when İ go about the house. “ Has Snowball any (kitenz)?” kedi yavruları l Yes, she has two, they play wifi i her little children. They have (saç) soft (soft) eoats!” böyle « yumuşak . Sometimes (o snowball, mbt ! (klayimz) upen theroof (ruf) tırmanır çatı when she comes back (bek) into tf geri gelir - döner © house, she is er dirty (derti) kirli does not like to be dirty. And s0 cleans hercoat with her ton (tang), til it is guite white kitti ; wh here, there; jam, lamh, elimb; sof honey, month, fond; catch, | sud shine, sugar; saucer, draw, d au straw, pour, our, your, tongue, yo 2 — Cevap verimiz: k (1) Whatdo the children do it the garden? (2) Who waters tl! flowers? (3) What are bees (4) Hi are they useful? (5) What are hi made of? (6) What do you have breakfast? (7) What does Hanry bis doğ? (8) Who is snowball? İr a black cat (10) When docs gives her cat milk (11) Wbere she put it? (12) What are ten (13) Who can elimb weli? (14) How does a cat clean her coat? (15) De Tike cats very much? (16) Do you Tik* dogs better that cats? (17) Who i£ | gönd of jack? (18) Who makes jam” (19) What it is made of? (20) is emel? . | i (Devamı vi Yeni neşriyat: ÜLKÜ Gazi Hazretleri, İran Hazretleri ve İsmet Paşa Hazreti nin sutuklariyle başlıyan Ülkü" 17 inci sayısında Nusret Kâmil Be yin “İran hakkında” bir makalesi, Hik mi Ziya Beyin “Felsefe ve İlim” ya zısı, Kâzim Nami Beyin “Homatiz ma”, Zeki Mesut Beyin “Ayın Poli tikası”, Hüseyin Namık Beyin “Ti adının eskiliği” yazıları ve halk ede biyatı üzerinde İshak Rafet beyin bi konferansı ile M. Şakir Beyin halk 7 debiyatmdan seçtiği koşma örnekler & | "e Balşik Kodi Beyik bie şiki, Sami Beyin bir san'at yazısı, “40558 nüks ayan ve Sallan | a a yordu: “.— Allah vere de, Cemal Bey İınmasa.... Aman Yarabbi... Bu kı bana ettikleri nedir?.. Gün il i ” İçeri sahte bir tebessümle girdi. — Beyefendi oğlum!... Afİ 1 niz, yemekte başbaşa kalacağız... | ret hastalanmış... Tabii yorğun... K” şirelik vazifesi addediyor. Cemal Bey, inanmadan: — Ya... Vah vah.. - Diye etti, — Haydi, biz oturalım... Buyuru' Fazla asabiyetin verdiği bir 4 lıkla, ikisi de, gevezeleşmişlerdi.. ©* İ rip şey! Neşeli gibi görünüyorlardı. | — Cemal Bey, İlhami Beyi çok alâkt göstermişti: — Sizinle ortaklama bir iş s Beyefendi... - Dedi. » Her halde, ay içinde, yüzde elli kâr edebileceği Onar bin lira koyarız... ; İlhami Bey, aracık sarardı. 1. Fakat, Cemal Bey, onu fazla medi: (Devamı var)