7 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 | : ! HABER'in | hikâyesi — Son sayfadaki resme bakı - | nız! — Hintli Mecusi uşak Hinteru, o —akşam pek efkârlı idi. Efendisi Sir Henson'la hanımı — Ledi Meri'yi sofrada konuşurlar- — ken dinlemiş, damarlarındaki kan, sanki barutlı imiş gibi yanıp tutuş- muştu. Yarabbi... Havsalası almıyordu. Ledi'nin söylediği o cümle ne ı idi?.. Demek ki?.. Demek ki?.. Bu kadın da, melek sandığı bu kadın da kocasını başka bir erkekle alda- — tabilirmiş ... Halbuki Hinteru onu — âdeta esiri, lâhuti addetmişti... Ha nımını, ancak ilâhlara karşı beslen mesi caiz olan bir aşkla seviyor- — du... Şimdi ise, önünde .it SÜĞĞN yepyeni bir : _Siı— Henson'la karısı, bütün İn- ıîllz uı_lzadeleri gibi, uşaklarmı, - hizmetçilerini adamdan saymaz- — lar, onların mevcudiyetlerile ade- mi mevcudiyetlerini eş sayarak $ yanlarında her şeyi konuşurlardı. Hintlinin yanmda da bu dustu- — ru takip eylemişlerdi... Fakat, işte, onun bütün maneviyatını alt üst et- : mişlerdi, Sofra başındaki hizmetini .Iıîti- p rir bitirmez, Hinteru, doğruca evin H Üst katına çıkan merdivenleri -tır- |— Manmağa başladı. Bu kat, hizmet- rlara tahsis edilmişti. Sir Hen- - Sön, evli olsunlar, bekâr bulunsun- lar, yirmi maiyetinden her birine — birer oda vermişti. Hintli, soluk soluğa, Kendi karı- — Sinmn sahip bulunduğu odaya girdi. yen yarı çıplak, esmer vücudile, karyolanın üstüne uzanmıştı. O gün, akşama kadar, efendilerinin odalarını temizlemiş, yorulmuştu. 1 Şimdi, biraz dinleniyordu. Bir Avrupalı kadın olsa, bu va- — Ziyette, istifini bile bozmazdı, Fa- kat, Pimira, tam mânasile bir Me- cusi karısı idi. Kocaya hürmetin ne demek olduğunu bilirdi. O dini iktizasmca, bir zevç, zevcesini döver, söver, hattâ, asar, keserdi... w Tarikatlarr bunu tamamile mübah : kılmıştı.., Kimsenin ses çıkarmağa hlkh yoktu... Bir kadın, erkeğe, körükörüne itaate borclu idi! Pimira'da gayet dindar olduğu — İÇİN, zevcine azıcık hürmetsizlik, itratıizlîk ederse, ahrette eza, cefa göreceğinden korkardı. Hinteru ne zaman odasına girse, ayağa kal- kar, secde eder, onun daima 'çıp- lak olan ayaklarını öperdi. Gene de öyle yaptı... Fakat, Hinteru, ona: — Kalkı.. Beni dinle... «dedi.- Sen, geçen gün, bana, bir itirafta bulunmuştun da terslemiştim... Faz ; la söylenme... Yanliş i;îtmi!ıind-ir! Demiştim... Hatırlıyor musun? — Hatırlamaz olurmıyım, mu- kaddes zevcim, — Tekrarla öyle ise... — Yatak odasını tertiplemiş- tim... Sürahiye soğuk su koyuyor- dum... O esnada, bizim Sir içeri girdi... Benim yanağımı okşadı... Elini göğsümde gezdirdi... “Sen çok güzel kadınsın... Hoşuma gidi- yorsun!,, dedi... Ben de: “Aman, böyle şeyler söylemeyin, efendi- miz... Bana ilişmeyin! -dedim.- Gerçi, siz benim velinimetimsiniz... Lâkin, bizim dinimizin ahkâmı, zZevceye tam sadakat emreder... Al takke ver külâh * 4 '_rlm sadık kalmazsam ahrette da-| “ K LA Bi PS eli ÜnEei Üdk ni & |- HABER — Akşam Postasi bu gibi iltifatlarımızdan âzat e- din...,, dedim, Bu sözlerim, Siri gül dürdü: “Ne zaman fikrini değişti- rirsen, o zaman benim odama gel... Yatağıma girersen, sana bütün ha- yatını temin edecek bir para veri- rim!...,, dedi... Ben de: “Bütün ah- retimi mahvedecek bir para...,, di- ye mırıldandım.., Mesele bu kadar- la kapandı, mukaddes zevcim... Hinteru sordu: — Zevç bir şey emredince, zev- ce, onu yapmağa mecburdur... Bu- nu biliyorsun, değil mi? — Biliyorum... — O şey, ne olursa olsun, yapa- caksın değil, mi? — Ne olursa olsun... — Körükörüne... Günah mıdır, sevap mıdır diye düşünmeden... — Bana günah bir sey yaptırır- sanız, cezası sizin boynunuzdadır... Ben, ancak sizin emirlerinizi yeri- ne getirmekle mükellefim... — Pekâlâ... Öyle ise beni dinle... Bu geceden tezi yok... Beni, efen- dinin yattığı odaya saklayacak- sın.,, Kendin de, onun yatağına gi- rerek yatacaksın... Hanrmımız, bu odaya asla girmediği için, seni ya- takta tutmasına imkân yoktur... Efendimiz,. zevcesile, Ledi'nin 0o- dasında buluşur... Binaenaleyh, kendi yatağına girdiği zaman, seni orada bulacaktır. Sen, ona: “Hinteru'yu uyutup geldim... emretmiştiniz.,, Fikrimi değiştirip sizin odanıza geldim... Yatağınıza girdim... Emirlerinize amadeyim... Diyeceksin...,, Sanki benim yata- ğımda imişsin gibi, kendini yaban- cr bir yerde hissetmeyeceksin... Emrim budur... Anlıyor musun? — Anlıyorum! -dedi.- i harfiyen itaat edeceğim... Lâkin, bir zevcenin, zevcine, son bir ih- tarda bulunmak hakkıdır. Ben de bu hakkımı kullanarak soruyo- rum: “Bana yaptırdığınız işin, si- zi ahrette büyük bir mes'uliyete sevk edeceğini düşündünüz mü?,, Hintli: . — O tarafına sen karışma... Dü- şündüm... -dedi.- — Eh, peki öyle ise... Sir Henson, odasında ıslık ça- larak bir müddet dolaştı... Çok a- sil, adabı muaşerete riayetkâr bir İngiliz idi... Buna rağmen, yalnız- lığından bilistifade, bu — samimi muhitinde, tatlı tatlı burnunu ka- rıştırdı ve alafrangada pek ayıp o- lan bir iş yaptı: Affedersiniz, ge- yirdi. Sonra, soyunmağa başladı. Sır- tına pijamasını giydi... Başı ucun- da duran şerbetini kaşıkla bir kere daha karıştırıp içti. Tbancasının kurşunları tamammı diye baktı... Sonra yatağının cibinliğini aça- rak içeri girmeğe hazırlandı. Fa- kat, hayret sayhasını güç zaptetti: — Vay... Sen burada ha... En ni- hayet sözümü tuttun ha?... Hemde bu gece ne güzelliğin var... Afe- rin.., Aferin... — Kaocamı uyuttum, efendimiz... Emrinizden dışarı çıkmadım... Gel dim işte... Perdenin arkasında saklı duran Hintli uşak, zıngır zıngir titriyor- du. Ne de olsa, vaziyet, ona pek ağır gelmişti, Fakat, plânını tatbik için başını vuracak başka çare yoktu. Bir elinde bir hançer, diğer elin de bir tomar kara Hint ipi, perde- nin arkasından çıktı... Yatağa hü- Emrinize| Istanbul güzel bir spor günü yaşadı Galatasaray, çok güzel bir oyun oynıyan Yunan takımına 2 - | mağlüp oldu Dün İstanbul, tam mânasile gü- zel bir spor günü yaşadı. Taksim stadını dolduran sekiz binden fazla seyirci, yedi — saat | zevkle muhtelif spor müsabakala- rını seyrettilter.. Ve Galatasaray- lıların hazırladığı büyük spor gü- nü, dün ilk anından sonuna kadar muvaffakıyetle başarılmış oldu. Saat 13,30.. Galatasaray İisesi- nin bliyük avlusu cıvıl cıvıl kaynı- yor.. Genç, ihtiyar yüzlerce spor- cu tabur oluyorlar.. Bunlar resmi geçide hazırlanan — Galatasaraylı eski ve yeni sporcular. Saat 13,45, en başta güreşçi Ço- ban Mehmedin taşıdığı Türk Bay- rağı, arkada şehir muzikası, ve sı- ra ile, galatasaray bayrağı izciler eski sporcular, atletler, eskrimci- ler, boksörler, tenisçiler, güreşçi- ler, biniciler basketbolcular voley- bolcular, denizciler, dağcılar - fut- bolcular ve motosikletçilerin teşkil ettiği, 400 — 500 kişilik muazzam bir kafile bando çalıyor, hepsi a- yak uydurmuşlar, bütün Beyoğlu ayağa kalkmış.. Ve Galatasaraylı- lar stadyoma doğru yürüyor.. Saat 14,20, stadyomda büyük kıyafetlerini taşıyan grup, tribün- lerin önünden geçerken, çılgınca alkışlanıyor. -. Saat 14,40 İştiklâl Marşı çalı- yor. Bütün stadın bir ağızdan söyle- diği Cümhuriyet Marşı ile bu fev- kalâde merasim bitiyor.. İsmail Müştak Beyin nutku ile müsabaka lar başlıyor.. Güreş müsabakasında tanınmış güreşçiler başta Çoban Mehmet ol- mak üzere gösteriş müsabakaları- nı yapıyorlar. Gülleci Cemal ve ar- kadaşları da başka bir tarafta 50 kilodan 90 kiloya kadar 'gülle kal- dırmakla meşgul.. Program - daki- kası dakikasına tatbik ediliyor, gülle kaldırma bittikten biraz son- ra atletizm mübakaları başladı. Halat çekmede, Galatasaray ve Haliç takımları karşılaştılar.. Sıkı iki çekişme oldu ve ikisinde de Ga latasaray kazandı. Büyük bir inti- bakalarından sonra, günün — son spor hâdisesine sıra gelmişti. Galatasaray Panatinaikos kar - şılaşması, çok zorlu ve güzel oldu. Yunan takımı, çoktandır görmedi- ğimiz sıkı bir oyun oynadı ve Ga - latasarayı tam bir hakla mağlüp Dünkü oyunu ile Panatinaikos' u Ayrupanmkuvevtli takımları ayarında görmek kabildi. * * * Evvelâ Galatasaray, sonra ye - şil — beyaz formalarile Yunanlı- lar sahaya çıktılar.. Hakem Ahmet Beyin tiz düdüğü çaldığı zaman Galatasarayın her zamanki takımı ile dizildiği görülüyordu. Muha- cum etti... Sir Honson pıtırdıyı işitmiş, ci- binliği açarak uşağın üzerine gelir ken görmüştü. (Hatice Süreyya) (Yarm bitecek) bi geçit resmi başlıyor.. Kendi spor| cim hattında oynanması beklenen Muslih yoktu.. t Oyunun ilk dakikalarından iti- baren hâkimiyet Yunanlılara geç- ti.. Bugün Galatasarayın iyi bir o- yun oynıyamıyacağı anlaşılıyordu. Halbuki, Panatinaikos'lular, — seri ve atılgan bir oyun oynuyorlar, o- yuncular, crva gibi — bizimkilerin yanlarından sıyrılıyorlardı. Gala- tasaray kalesi her an tehlike geçi- riyor, Avni güzel kurtarışlarla, bu tehlikeleri savuyordu. Devre ortalarına gelmişti.. Fa- zıl çıkmış yerine Muslih girmişti. Bu anda Yunan takımının kalesi de bir tehlike geçirdi. Fakat Gala- tasaray kalesi tekrar sıkışmağa başladı. Yunan muhacimleri seri bir akınla bizim kaleye indiler, mü dafiler atladı, sağ iç kaleci ile kar- şı karşıya kalmıştı. Fakat tam bu sırada İbrahim yetişti. Kaleci Avni de topu almağa çıkmıştı. Üçü de çarpıştılar. Top ta yuvarlana — yu- varlana kaleye girdi. Bu ilk gol Galatasarayı biraz a- çar gibi oldu. Fakat bu da çok sür medi, tekrar Yunan takımının taz- yiki başladı. Top birden Panatina- ikos sol içine geçti. O da karşısın- daki oyuncuyu atlatarak kaleye indi, Ve zaviyenin kapalı olduğu nu görünce, arkadan koşup yetiş- miş ve önü bomboş duran sağ açı- ğa bir pas verdi, Sağ açık ta sıkı bir şütle ikinci golü yaptı. Bundan sonra Galatasaray mü- temadiyen sıkıştı ve birinci devre böylece 2 — O Galatasarayın mağ- lübiyeti ile bitti, İkinci devre, rüzgâr Galatasa-| rayın aleyhinde idi. Herkes sarı - kırmızılıların daha ağır bir mağ- lübiyete uğrayacağını ümit ediyor du. Fakat devre başladıktan biraz sonra, Galatasarayın birinci devre ye nazaran çok daha güzel ve ener jik bir oyun oynadığı görülüyordu. Artık maç, bir tarafın ezici o- yunundan kurtulmuş, iki müsavi kuvvetin sıkı bir çarpışması şekli- ni almıştır. Bu, oyunun biraz sertleşmesine sebep olmuştu. Fakat maç ta çok zevkli oluyordu. İki taraf ta tehli- ke geçiriyordu. Oyun sonlarına yaklaşmış, ne Yunanlılar, nede bütün çırpınma- | sma rağmen Galatasaray gol çıka- rabilmişti. ; Top, Panatinaikos kalesi önün- de dolaşmağa başlamıştır. Muslih, ceza çizgisi içinde topu kapmış sü- rüyordu. Fakat iki müdafi üstüne çıktı. Ve kale önü bir karıştı ve bu aralık Muslihin sırtına bir tekme vuruldu. Tiz bir düdük Yunan takımının penaltı ile cezalandırıldığını bildi riyordu. Kaleci oynadığı için iki kere a- tılan bu penaltı, galatasaraya ye- ğâne sayıyı kazandırdı. Bir kaç dakika sonra oyun Yunan takımı- nın 2 — İ galebesiyle bitti. Dün Yunan takımını çok beğen- dik, Galatasaray ise, birinci devre fena ikinci devre iyiye yakm vasat bir oyun oynadı. Kazanmak Yunanlıların hakkı idi ve kazandılar.. ü 7_T£ıılııu_z 1934 Hakem Ahmet Beye gelince maçı çok güzel idare etti.. Izzet Muhittin Semihin en büyük zaferi Galatasarayın on birinci atletizm bayramı ilk devirleri hatırlıyanla- ra zevk verecek bir şekilde cere - yan etti.. Sessiz sadasız yapılan o zamanki müsabakaları dünkü bü - yük gün takip etti. İstanbulun pek az istisnasile he- men bütün atletlerini bir araya toplıyan bu müsabakalar, sıkı tu- tulmak şartile halkın atletik spor- lara karşı olan alâkasını kuvvet- lendirmeğe kâfidir.. Bu suretle iti- na edilen müsabakalarda halkın alâkasını tahrik, heyecanımı tezyit elbette işi muvaffakıyete götürür... Haftalardan beri beklediğimiz, günlerce münakaşasını yaptığımız 100 metrelik koşu ümit ettiğimiz neticeyi verdi., * Heyecanın haddi âzamiyi bul - duğu böyle yarışlarda dünkünden fazla yüksek bir derece beklemek caiz değildir. Saatlerce heyecan içinde sılan asabın insanı ziyadesile üzen tarafları çoktur.. İş yüz metreyi koşmak değil, hareket hattına oturup, tabanca patlayıncıya kadar o işe tahammül etmektedir ki bu da her babayiği- tin harcı olamıyor.. Sekiz senedir bu mesafe üzerin de muhtelif muvaffakiyet kazanan Semih yaptığı işin en yakın adamı sıfatile diyebilirinm ki dün spor ha yatının en parlak zaferini kazan- miş oldu., Hareket hattını bu mesafenin icap ettirdiği kadar çabuk terk e- debildiği içindirki rakibinin sonla- ra doğru yaklaşan bir yarışma mukabil nihat çizgiyi o gün evvel geçti. Bizim gibi herkes te gördü ki Lamburu ayni kıymette bu mesafe için mükemmel koşan bir atlettir. Hareket hattında yan yana yer alabilselerdi kronometrelerin daha yüksek bir derece bulmaları mutla ka lâzım gelecekti.. . 200 metrede yarışın neticesini daha başka bir merak ile bekledik. Mehmet Ali, Lamburu mücade- lesi zevk ve heyecan itibarile ayrı bir hususiyete, şayanı dikkat — bir netitceye bağlı idi.. Mehmet Ali- nin koşu esnasındaki — hâkimiyeti Yunanlı atletin koşuyu beklediği- miz bir anda terkine sebep oldu.. 800 metrede kuvvetini nihat hat- ta sakladığı zannedilen Çukolas son metrelerde kazandığı hâkimi - yeti böyle bir hassadan değil, ken- disinin tahammül itibarile bize o - lan faikiyetinden bu işi muvaffa- kıyete götürdü. 2, 4 Yüksek bir derece sayıla- maz, Koşu esnasında son metrele- re kadar galibiyet mevkiini bula- mıyan Çukolas kuvveti yerinde bir adamı son saniyede sarfettiği kuvvetle geçemezdi.. O bu zaferi- ni 1500 metre üzerindeki kuvvet ve tahammülüne medyundur.. — sar- KI Ateş İbrahim güllede, Tevfîk;*_ (Lütfen sayıfayı çeviriniz), S

Bu sayıdan diğer sayfalar: