Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 1-7-934 Her Hakkı Geçen kısımların hulasası " ıhfııdıv | Mütarekeden soura İstanbul'da Anado. | lu lehinde çalışanlar arasına katılan İtha- , İngilizler lahinde çalışan Fatma Nüz- het'le tanışıyor Ve onunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan — yazıhunesin'e müllt kuvvetlere çalışan Feridun Bey Pan- tikyan tarafmdan takip ettirilecektir. Gerek Galata, gerek Kroker, gerek Köprülühan bugünlerde fa- — #eliyetlerini arttırmışlar, ne deniz- den, ne de karadan kuş bile uçurt- mamaya çalışryorlardı. | Recep Bey, Mehmet Beyi, sak- — Tandığı Kumkapıdaki evde ziyare y te gelmişti. Konuşuyorlardı. Mehmet Bey: - — Recep Bey, dün bir tezkere aldım. (E.) Beye söylenmesi icap eden bazı şeyler vardı. Gittim, ken disini gördüm ve anlattım. Küçük bir dikkatsizlik eseri gösterecek o- — hursak artık çalışamıyacak bir va- n H Di ziyete düşeriz. Bunun önüne geç- mek için bazı çareler aradık. Var- dığımız netice şu oldu: İlhami gitti, Feridun Bey mev- kuf, ben takipteyim, dışarıya ser- bestçe çıkıp çalışamryorum. Bugün yarın senin de arkana düşecekler: dir. Bu vaziyet karşısında bizim yepyeni bir mevcudiyet gösterme miz, yeni bir teşekkül yaratma- mız lâzım.. Şimdiye kadar kıyı - da bucakta, bize hakikaten çok — yardımları dokunmuş — bulunan - lar var, Bunlardan bir grup vücu- da getirmemiz ve bunu iyi bir te- şekkülde faaliyete — geçirdikten sonra bizim de Anadoluya geç- memiz icap ediyor. Recep bey bir an durdu: — Anadoluya geçmek — kolay, — fakat burasını temin edememek - k: * h bi ten korkuyorum. bir şekilde derhal tanzim edece - ğim, — Bu cihetten üzüntünüz ol - masın.. Her şeyi sıkı ve faydalı — Anadoluya hareket ne za - halde tanzim edeceğim. — Anadoluya hareket ne za » man?, — Hele yapılacakları yıpılmı. — Recep Bey daha fazla oturm dı. Mehmet Beyden müsaade isti- — yerek ayrıldı. Mehmet bey, odada yalnız kı Tefrika numarası: 4 Te(rıkı: 91 lnca, kendisine elden gelmiş mektupları karıştırdı. Bunlar ara- sında İlhaminin de bir kâüğıdı var dı. Merakla açtı ve okudu. İlhami bunda yolda — geçirdiği sıkıntılardan bahsettikten sonra şimdi çok sakin ve rahat olduğu- nu yazıyordu. Vazifesinin tama - miyle ayrı bir sahaya intikal etti » ği ve orduya geçtiğini haber veri- yordu. Şu cümleleri ilâve ediyor- du: “İngilizlerin esaretinden İstan- bula döndüğüm zaman, şubedeki künyemdeki şehit kaydımı sildir - mek için müracaatıma müâni ob muştun. Bugün tekrar askerleri - me kavuşmuş bulunuyorum, Va- tan uğrunda şehit olanlar içinde defter kaydiyle kat'i şehadet ta- rihi arasında seneler geçmiş bir şehit olmak arzusiyle yanryorum. Hlhami, bundan sonra umumi vaziyet hakkında da malümat ve- riyor bilhassa, muvaffak olunaca- ğı itimadının herkeste sarsılmı» yan bir iman halinde bulunduğu - nu kaydediyordu. Mehmet Bey, İlhaminin ihtiyar annesiyle kız kardeşini hatırladı. Zavallılar, İlhaminin kaçmasın - dan sonra bir hayli tazyik gön müşler ve nihayet paşa amcaları- nın delâletiyle — kurtarılmışlardı. Bu kurtarılış şüphesiz gene mu- vakkatti. Belki de yarm öbür gün tekrarlanacaktı. llhami, İstanbuldan ayrılırken onlarla meşgul olmasirit kendisin- den rica etmişti. Şimdi ne yapıp yapıp Üsküdara geçmesi ve onun sıhhat haberini ihtiyar annesine yetiştirmesi icap ediyordu. Bir aralık bu işi Şefiğe havale etmeyi düşündü. Böyle hareket etseydi daha isabet etmiş olacak; hiç olmazsa süratle yapılması lâ- zımgelen işlerini Halle zaman ka- zanacaktı. Gelen mektuplar arasında (E.) Beyden de bir tezkere vardı. O da yeni yapacakları teşekküle da ir düşüncelerini söylüyor ve gru - pa almacak arkadaşlardan bazıla | rımnın isimlerini kaydediyordu. | Fatma Nüzhet evinde yalnızdı. Gece gene geç yatmış, gün tepe- ye vardığı zaman uyanmıştı. Bir seneye yakın bir zamandan Aşk mı, Servet mi? Nâkıli : (Vâ - /— Geçen kısımların hülâsası Pîh& Avrupadan geliyor. ll — hami Bey ile kızı, ona kendi bah-| gden.ndıkî küçük köşkü hazırla- — Çok hesaplayıp ta ne — olacak?... iyerek dudak büktü.. Paralarını bi- tarfetmek istemeyenleri de Hepsi, iflâs ettiler... Ne ken- dilerine şıilı, ne çocuklarına... Gene im-lıhıh—..o yaşamanın usulü İİIÜÜU;—ŞM!- lmlıı:: gibi yuvarlandık — gitti... 'ŞHH-üıııı'ui;üleıllıhkmm. Nü) kersek, sonra konuşacak bir şey — kal- mıyacak... Seninle yemekten sonra hasbühal etmek isterim, Fikret... Kapıdan çıktı: Türkân, o sevimli yüzü ile, delikan- İmın gözleri içine baktı: — Benim de okadar çok konuşacak- larım, anlatacaklarım var ki... Son hece olan “ki,, yi, pek şirin bir tarzda, upuzun uzattı... Delikanlı, İlhami Beye işittirmeden: — Benim de... Banim de... - dedi,« Benim de sana pek çok - söyliyecekle- rim vârı. Türkân kapıyı kapatırken ne gü - zel bir tebessümle güldü. Hani bir A.- nadolu şarkısında “Gözlerin izi” diye bir tabir vardır. Fikrette de bu iz kal. dı. Şimdi, kendi devlethanesinde ya « payalnız, yıkanırken ve üst baş değiş- | tirirken, d ğ - HABER — Akşam Postası ©| Ingilizce Fıkra müsabakası Eniyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkralarımn uzun ol. maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Şapka duası Bir adamın yaramaz, ele avuca sığmaz bir çocuğu varmış. Bir gün beraberce köprüden Üsküdara ge- çerlerken çocuk yaramazlık yapma ğa ve denize sarkmağa başlamış.. Babası da kendisine bir ders ver- mek için birdenbire başından şap- kasını alarak saklar. — Gördün mü, şapkan denize düştü. Çocuk bunu sahih sanarak ağla- mağa başlar. Babası da cezayı kâ- fi görerek: — Fakat uslu oturursan bir şap- ka duası okurum, kuşlar şapkanı geri getirirler, Ki — Dururum. — Kapa gözlerini. Çocuk kapar. Babası da şapka- sını başına koyar. Bunu gören ço- cuk sevinir, Fakat babası gazete okumağa daldığı esnada çocuk tekrar koşa- rak babasının yanına gelir: — Baba, şapka duasını bir daha okusana? E — Neden?... — Şapkamr denize attım da.. beri, İlhamiyi çılgına döndüren güzel vücudunun, en düzgün hat- larımı bükerek odasında dolaşı- yordu. Süzülüyordu. İlhaminin ayrılıp gitmesindenberi bütün neşesi kaç mış, ne yapacağını şaşırmış - bir haldeydi. Madamın pansiyonun - dan ayrılalr tam altı ay olmuştu. İlhaminin apartımanına taşınmak ta bir mahzur görmemişti. Şimdi dersleri — 21 — Müellifi: ömer Rıza A road (rod) gocs past (past) the | yol yanından garden on öne side, There has been ı (bin) mo al'dür'süme dayış tkerelore | yoktu. (zerfor) the rosad is covered with du- sut, onun için it is gulte dry (dray). kuru 'There is a carriage (kerreç) on he araba Garriges have — four has road. Same wheels (huivilz), this carriage tekerlekler only two. Who is sitting in it? | can see two men there, — but no women (irmen). Öne of the men is Mr. Janes, kadınlar a farmer (farmer). He hasş çiftçi a biş-| farm. A horse (hors) is drawing (drovin) | at çekiyor the carriage. Sometimes a carriage is very heavy — (hevi), and then — two ağır horses draw (dro) it, but this :ımı.m geker. is light (layit). İs this horse strong? hafif | Yes itis very | strong, —it is the | strongest (strongest) horse the farmer en kuvvetli has. Where ara Mr. James and his friend going? They are - driving | (drayvin) to Sunbury (Sanb <i). They | araba ile gitmek — bir yer ismi | live in a village (vileç), which is much köy smaller than the town (tavn) They şehir - kasaba | drive (drayiv) along (elong) the rood | araba sürer boylu boyunca- for an hour. First there are cornfield (kornfilde) to the right and to the buğday tarlaları Yeft, then they pass (pas) throngh a ne yapacaktı. Burada, yapayalnız oturmakta bir mana göremiyor- du. Gene eski yerine dönmeye ka- rar verdiği için bazırlıkla meş- guldü. Madama haber göndermiş ti. Şimdi neredeyse gelecekler, za ten beş on parçadan - ibaret olan eşyasını kendi — apartımanlarına taşıyacaklardı. İşin hakikatini a - ramak lâzımgelirse Fatma Nüz - het gene eski yerinde de oturaca- ğıma kani değildi, İngilizler, doğ- rudan doğruya İlhamiyi kendisi - nin kaçırttığına kanidiler. Bütün verdiği teminata kimseyi inandı - ramamış, derdini dinletememişti. (Devamı var) — Ne kadar güzelleşmiş... Büyü- yünce büsbütün şirin olmuş.. Fakat, İlhami Bayin fikri nedir?.. Niçin bu kadar çok masraf ederek bana bu ik- ramlarda bulundu?... Böyle yalnız ev- ler, otomobiller... Tokatliyandan ye - mekler.. Bahçede nadide çiçekler.. Gelir gelmez gözlerime çarptı: Binayı da boyatmış.. Ne oluyor?... Ne var?,..” Temiz clbiseler gi te sofra ba- şına geçtiği zaman, İâf arasında, zih - nindeki bu düşünceleri, sordu: — Öteden beri iyi yaşamasını se- verdiniz, beyefon Fakat, bu sefer, büsbütün lükse sapltığınızı görüyo - R FUM.. İlhami Bey, neşe ve iştiha ile, sof« radaki istakozu parçalamağa uğraşır - ken, cevap verdi: — Baba yadigârı olan evimi otu - rulur hale soktuğum için mi böyle söy- liyorsun?... İlâhi Fikret... — Avrupada Hzun zaman yaşamış bir genç oldu - #un için, sana bu sözleri yakıştırma- dım... Görmedin mit Garpta her aile- nin bir yuvası var... Bu yuva, aile ha- tıralariyle doludur. Her bucağında, insanın bir hayat parçası yaşıyor.. İş- te, şu pencerenin önünde, büyükba - tesbih çekerdi... Büyükannem h geçer little wood at the foot (fut) ef a hill ayak - alın (kil), and then they soon come to the tepe town. They drive through the streets (atrits) with many houses on — both caddeler sides. | They stay (stey) in the town for , ikamet eder - oturur several (several) — hours and drive müteaddit home in the evening. 'This farmer has a bigger house than Mr Robinson, he has the biggest (bigest) house in the villaga. He also en büyük şuraya seccadesini sürerek namaz kı- lardı... Sonra, bürası, babamla anne - min yatak odası oldu... Ben, burada, şu kanapenin olduğu yerde doğmu - şum.. Türkân da, bir kat üstte, mavi odada dünyaya geldi... Aile evimiz, hayatımızdır... Böyle büyük küçük hatıralarla dolu olan bu yeri nasıl olur da tamir ettirmem, na- sıl olur da ihmal ederim?... Ona, el « bette allemizin mukaddes bir rüknü gibi bakacağım... Haklı değil miyim?.. Türkân, Fikretin bardağına nefis bir Fransız şarabı koyarken ilâve et - H — İngilizlerdeki “home” düşün - cesi, babamda da var, görüyorsun... O, bu zevki banada aşılamıştır. Do- #up büyüdüğüm yeri, en mukaddes bildiğim bir mevcudiyet gibi severim.. Allah bana bu evin satıldığını göster. mesin... Aman Yerabbi... O zaman ö- lürüm... Baba yuvalarını dağıtan, on - şaşarım... vakit, Fikret- le göz göze geldi; pot kırdığını anla- di: — Patavatszlığımı affet, Fikretın. | good woollen — (vulen) coat has the greatest (gretest) number of €n büyük horses. He has öother animals - (enimelz) hayvanlar on his farm. All these animalz are useful. We cat the fHesh (fleş) of the et Ve (oks), we call it beef (bif). Flesh öküz sığır eti that we cat iş salled meat (mit). The yenilecek et cow (kav) gives us milk (milk) and inek süt butter (bater) and cheese (çiz). Oxen tereyağı peynir (oksen) and cows (kavz) eat the öküzler inekler grass of meadows. The farmer has also sheep. (Gip) and little lambe koyunlar (Jemz) in hiş meadows, Their zular is called mutton (maton). koyun eti give us wool (vul), which is their hair. yün Many things are made of wool. A is very flesh They also yünlü warm. The cow İs öne of the most (most) en çok useful animals, and the hörse is öne of the most beutiful. Proverb (proverb): He who docs darbımesel notgo forward (farvard): stays (steys ileri kalır behinde (behayynd).. — — « ça : Müfret: Man, woman, sheep. * Cemi: Men, women, feet, oxen, foot, ox, Za Small — smaller — oamallark — Küçük — daha küçük — en küçük strong — stronger — strongest kuvveli — daha kuvvetli en kuyvetli big bigger — biggest büyük — daha büyük — en büyük useful — more uüsefful mest useful daha faydalı en faydal. (Devami var) faydalı & Arlakalil Mahçuz ve paraya çevrilmesi mukarrer müstamel halı, gardı - rop ve sairenin birinci arttırma suretiyle 4 — 7 — 934 çarşamba günü saat 16 da Kadıköyünde Altıyol ağzında satılacağından ta Hip olanların mahallinde hazır bulunacak memuru — mahsusuna müracaatları ilân olunur. — 2678 başka mesele... O, baba evini tahsiline ve stajına devam için sattı... Fikret: — Cidden hata ettim... » dedi. - Düşüncelerinizde haklısınız... Dükkâ - ni satsaydım daha iyi olurdu... Vakıa ©, ayda clli liragetiriyor, o ev, hıı pa işte alanlar onu yıktırıp garaj yap - tılar... Böylelikle, ecdadımın bütün ha- tıraları mahvoldu. Hlhami Bey: — Bu ev, senin de batıralarınla do- lu değil mi?,.. - dedi. “On yaşından be- ri buradasın... — Öyle... Bir müddet süküt — oldu. Boy, bunu bozmük için: — Ağabeyine söylesene, Türkân.., Dedi.. Avrupayı anlatsın bakalım... Fikret, Paristeki pansiyonuna, ban- kasına ve sair hayat teferrüatıma ait mektuplarında evvelce verdiği tafsi - latı tekrarlamağa başladı.. Fakat, pek tatsız anlatıyordu. Zil hami Bes yin iki kere kullanı kelimeye v Mükema Tihami ı