1 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

1 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— Mayıs 1934 HALK MASALLARI ( v . 'Ayağıma basveg Ozünü yum n AKRI HABER — Akşam Prrrrl.. Çeşmenin başındasın,, Beşir âbıhaya ttan surahisini doldur- uktan sanra bir de banyo yaptı. Ve Padişahın kızına talip oldu î"el zaman içinde bir padi- dör, Nl_zmiye isminde —ayın on, Nay, / Sibi güzel bir kızı varmış. iye o kadar güzelmiş, o ka- | &ğ Süzelmiş ki, hatta “Ayın on d Ü gibi güzel,, lâfı onun üzeri- heyetarılmış. Bir kız hem güzel, ğ de zengin olursa ona talip h. Ulunmaz? yüzlerce.. Binaena- h " Yüzlerce paşa zade, vezir oğ- h , Mşu memleket veliahtları s:h'*lcl kızı istemişler, fakat pa- Bgüzel kızmı hiç birine lâyık P vermemiş. g. 21 bu merkezdeyken padişah ,ı::u tebdili kıyafet etti ve sad- h. Tn yanma alarak şehri de- ei 1Ya başladı. Öteye beriye £i- di bir köprünün başına gel- ,v"-]_Baı de baktılar ki derviş kı- i bir adam köprünün orta- | Hı Sturmuş, önünde bulunan i- | Orbadan birer kâğıt alıyor, 1 biribiri üzerine katladık- k'“'"a dereye atıyor. Padişâh ,“ı:d( merak ederek dervişin BC Yaklaştı: Esselâmü aleyküm. Ve aleyküm selâm.. N Böyle ne yapıyorsun?. Sağ taraftaki torbada bütün —;IEkct kızlarının, sol tarafın- de erkeklerinin isimleri yar R_ı— Ben bunları ikişer ikişer “*lxy biribirlerine kısmetlerini gı. 'orum. Hangi kız, hangi er- xlh"hbet ederse onların evlen- n“' mukadderdir. wıl" padişahın merakını Si S .P*kî, öyleyse söyle bakalrm, ttti Padişahın kızı kime kıs- SBi ğ '!4 İtaz evvel kısmetlerini bağ- hi —ııB,, seneye varmıyacak, ay- M ?'da köle olan arap Beşirle k, eı',:*ı.ler padişahı fevkalâde | N s, fakat hissiyatını orada d'h Nmeyi münasip bulmadığın- “'ıa::*dini tutarak dervişin ya- Y Yorılmışlar. N düzeldikleri zaman sad- | g Tönerek: .şh' s'_"*yı avdet eder etmez a- bi di in derhal kafasını kesi- | A ? emir verdi. Sadrazam: kkî:“lı padişahrm, zavallının dş"' şAhati va:? Hem acaba bu aa n fölleı—i doğru mu? Ben di linden şüphe ettim, Deli | u ı' ll.e malüm? sözleriyle pa | —.di—hkq'"“ etmek istediyse de | T N’e, k“'"?ycn sözünden dön - a [J: söylediği çıkarsa? diye ıq'l; düşünüyordu. Nihayet ir çare buldu: d—.__'dlgnı öldüreceğinize bir îdıy*'e *Miyeceği — kadar uzak 'lr."* “'îd"in. Hem zavallıyı , ,*:ı.,"“:';:ılıı girmekten kuf— , 2ö, m de onu uzak bir size âbıhayat suyu getirmesini emredin. Bunu bulamıyacağı için | elbet de geri dönemez ve siz de ondan kurtulursunuz. — Alâ.. Padişah saraya döner dönmez derhal Beşiri huzuruna çağırdı ve kendisine boş bir sürahi vererek: — Bu sürahiyi al, âbıhayat çeş- mesini bul ve bunu onunla doldu- rarak getir. Eğer emrimi yapma- dan dönersen, kafan kesilecek, di- ye emretti. ti kat'iyyen ümit etmiyordu. Bü- yük bir teessür içinde sürahiyi al- dı ve nereye gideceğini, ne yapa- cağını kat'iyyen bilmediği halde rasgele yürümeye başladı. Böyle yürürken karşısına şeyh kıyafetli biri çıktı, meçhul adam Beşiri kar şılıyarak sordu: — Yolcu! nereye gidiyorsun? — Abıhayat çeşmesini bulmı- yân — Ne demek istediğini madım.. Bunun üzerine Beşir olan bite ni anlattı. Şeyh bir müddet düşün- anla- tuttu: — Ben Hızırım. Seni istediğin yere götüreceğim. Sen yalnız aya- ğıma bas ve gözlerini yum. Beşir de, öyle yaptı. Şeyhin a- yağına basarak gözlerini yumdu. Bir müddet öylece durduktan son- ra şeyh: — Aç! dedi. Arap gözlerini aç- tığı zaman kendisini hiç bilmedi- ği bir yerde buldu. Etraf koyu ye- şil renkte otlarla kaplanmış ve bunların arasından görülmemiş berraklıkta bir dere akıyordu. Şeyhin sesi tekrar duyuldu: — İşte âbıhayat budur. Bundan bir yudum içenler ebediyyen yas şarlar, onlar için ölüm yoktur. So- yunarak bu dereye gir ve yıkan. Padişahm sürahisini de doldur- duktan sonra yerde gördüğün par lak taşlardan alabildiğin kadar'al, bunlar pırlantadır, Arap Beşir de öyle yaptı. Yal- nız yıkanıp da dereden çıktığı va- kit derisinin beyazlaşmış ve ken- dişinin fevkalâde güzelleşmiş ol - duğunu büyük bir memnuniyet i- çinde gördü. Şeyh sözlerine dex vam etti: — Memlekete avdet ettiğin za- man bu topladığın iri pırlantalar- dan birkaçını sat, Oradan alaca- ğın parayla padişahın sarayları karşısındaki arsalara onlardan a- şağı kalmıyacak derecede saray- Yar yaptır. Ondan sonra padişahın kızına talip ol.. Haydi gel, şimdi, gene ayağıma bas ve gözünü yum, Padişah hayret içindeydi. Ken- '€rek her ihtimzle kar evlenmesinin önüne Sunuz. Tüzla K olur, Poki | İıy_x Un için ne yapma- Zavallı Beşir böyle bir vaziye- | dükten sonra arap - kölenin elini | Ebedi hayata kavuşmak zengin olduğundan ibaretti. Beşir kendisini mahsus Hindistandan gelmiş gibi gösteriyordu. Saraylar bitip de Beşir içeri gi- rip dışarı çıkmıya başladığı za- man padişah da kendisini şahsen gördü, çok beğendi ve: — Böyle bir talip çıksa, kızımı derhal kendisine veririm, diye dü- şündü. Tesadüfe bakın ki, tam bu esnada uşaklarından biri içeriye girerek karşıdaki muazzım saray- lar sahibi gencin kendisini görmek istediğini bildirdi, Genç içeri girdiği zaman fazla mukaddimeye lüzum görmeden doğrudan doğruya allahın emri ve peygamberin kavli ile kızma talip olduğunu söyledi. Padişah bundan dolayr çok memnun oldu, yalnız bunu belli etmiyerek bir - defa da kızına sorması lâzım geldiğini bil dirdi. Padişahın ayın on dördüne ben- ziyen kızı her halde ayın on be- şinden aşağı kalmıyan bu delikan- lıya zaten çoktanberi abayı yak- mıştı. Binaenaleyh ortada hiçbir mâni kalmadığından düğüne ka- rar verildi. Her iki taraf hazırlıklarını bi- tirdikten sonra misli görülmemiş bir düğün yapıldı. Bütün halk is- tediği kadar yedi, içti ve eğlendi. | Düğün, kırk gün, kırk gece de- vam etmişti. Kırk birinci gece büyük bir veda ziyafeti verildik ten sonra mes'ut evliler gerdeğe gireceklerdi. Ziyafette padişah da bulunuyordu. Bir ara yemek esna- sında su istedi. Beşir hemen yerin- den fırlıyarak: — Bir dakika bekleyin, size çok iyi bir su takdim edeyim, dedi ve içeri girdi. Bir dakika sonra için- de âbırhayat olan sürahiyle avdet etti. Sürahiden sızan ışık gözleri kamaştırıyordu. Padişah şaşırdı: — Bu nedir?. a — Abıhayat.. — Ne âbıhayatı?.. — Hatırlamıyor musunuz padi- şahım? Hani bundan beş altı ay evvel arap köleniz Beşiri âbrhayat suyu getirmek için göndermişti- niz. İşte ben Beşirim ve size iste- diğiniz suyu takdim ediyorum. — Hayır, olamaz.. O arantı. — Evet araptım, fakat âbıhayat suyunda yıkanınca rengim beyaz- landı. Padişah bir şey — söyliyemedi. için sü- rahideki suyu bardağa boşalttı ve ağzına götürdü. Fakat fena bir tesadüf neticesinde tam o anda kalbi durarak öldü. Sürahiyle bar- dak da devrilip kırıldığından âbı- hayat suyu da döküldü. Padişahım ölümü memlekette büyük bir tcessür uyandırdı. Fakat di muhteşem sarayları karşısında | başka veliaht olmadığından büyük onlardan daha mükellef sarayı | bir ittifakla Beşir padişah ilân e- kim yaptırabilirdi? Bu adamın | dild'ği vakit bu teessür süratle za- hüviyetini tahkik etmek için yanı- na birkaç kişi gönderdi. Fıhş & |Yabildiği bütün malümat kendisi- “Nize bir sürahi verin ve | nin Hindistandan geldiği ve çok il oldu ve yeniden toplar atılarak yeni padişah tes'it edildi. Onlar ermi.__ Gözlüklü adam tılan din, müslümanlığın Postası — Kendi bilmedi ğini herkes bilmez sanmak gafleti (Baş tarafı 1 nci sayıfada) | tuzuncu ayetini şerh ve tefsir eder- ruluyor. Çünkü her peygamber, ümmetinden önce lur, Onun müslüman olması, üm - olmasına ta- müslüman o- metinin müslüman kaddüm eder.,, Kadı Beyzavi bize açıkça di- yor ki: Hazreti Muhammet, müs - lümanların ilki idi. Çünkü kendi ümmetinin bu hususta rehberi idi. Bundan dolayı kendisine müslü - manların ilki —denilmiştir. Her peygamber — hakkında da vaziyet böyledir. Her peygamber kendi ümmeti içinde ilk müslümandır. Görülüyor ya Hüseyin — Cahit Bey bu ayeti izah ederken yeni bir şey anlatamadıktan başka eski ken müslümanlığın — insanlık için fitri bir din olduğunu göstererek “Allahın insanı bu — fitret üzere, yani islâm dini üzere,, yarattığını ifade eder. Bu eski islâm müfessiri bunu böy lece anlattığı gibi muasır islâm ü- leması da bunu böylece anlatmak» tadırlar. Meselâ Hint müslüman - larının en benam — ülemasından Mevlâna Muhammet Ali, ayni â- yeti tefsir ederken der ki: “Buayete göre — müslümanlık, insanın fıtri dinidir. Bu dinin en belli başlı esasları Allahın birliği, ilâhi vâhyin âlemşümullüğu, insa- ülemmamızın — anlattıklarını bile anlatamamıştır. Çünkü Kadının | izah ve tefsiri daha çok özlü, daha çok cemiyetlidir. Hüseyin Cahit Beyin istinat et- tiği bir ayet te şudur: “Allah indinde din, islâmdır.. Âli İmran suresi 19.,, Kendisi bu ayeti şöylece tefsir ediyor: “Kur'ana nazaran islâmiyet, Al- lahın muhtelif peygamberler vası- tasiyle yolladığı tek dinden ibaret- tir. Bu dini kabul edenlerin kâffesi müslümandır.., Hüseyin Cahit Bey bu hususta bizi dinlemeğe müsaade ederlerse | “Müslümanlık, insanlık dinidir,, adlı risalemizdeki şu satırları oku- sunlar: “Kur'ana göre islâm dini, bütün insanlığı kavrayan ve kucaklıyan bir dindir. İslâm — dinini, yalnız Hazreti Muhammet — getirmedi. Ademin de, Nuhun da, İbrahimin de, Musanın da, — İsanın da dini, islâmdı. | Allah tarafından gönderilen ve dünyanın her hangi köşesinde zü- hur eden her peygamberin dini, buydu. — Hattâ müslümanlık, her yeni doğan çocuğun fıtri dinidir. Hazreti Muhammet bu dini geti - ren ilk peygamhber değil, onu anla- | tan, son peygamberdir. Kur'ana göre müslümanlık, in - | sanlığır fıtri dinidir. Allah, insa- ni bu fitret üzere — yaratmıştır. Kur'an muhtelif devirlerde, muh - telif milletler arasında peygam- berler zühur ettiğini, her peygam- ber tarafından anlatılan dinin, a- sıl saffetini muhafaza etliği sıra - da, müslümanlıktan başka bir şey olmadığını söylediğinden “müslü- | manlık,, tâ başlangıcından sonuna kadar bütün insanlığı kucakla- makta, bu dinin asıl esasları hep ayni olduğu halde teferrüatı, in- sanlığın değişen ihtiyaçlarına göre değişmektedir. Onun için Haz- yeti Muhammet tarafından anla- en son | safhasıdır.,, “Müslümanlık, insanlık — dini- dir,, adlIı risalemizde on sene evvel yıı.dıirmız bu satırlar, yeni bir ke- şif, yeni bir içtihat değildi, Bilâkis bu sözler eski, yeni islâm müç- tehitlerinin, islâm müfessirlerinin yazılarına istinat ediyor. Bu satırların anlattığı ile Hü- seyin Cahit Beyin anlatmak iste - diği mâna arasındaki fark, onların bir kimseye gaflet ve kabahat yük- lememesi, yeni bir keşif iddiasın - da bulunmaması idi. Çünkü böy- le bir iddiada bulunmağa mahal yok, sebep yok! Eski islâm ülem - ması da, yeni islâm üleması da bu- nu böylece anlatmışlardır. İki misal zikrederek bunu apa- çık göstermek işterim: Kadı Beyzavi Rum suresinin o- nım bütün işlediklerinden — mes'ul olduğudur. Bu esaslar bütün dinle- lerin tanıdığı, bütün milletlerin ka bul ettiği esaslardır. Bunların â- lemşümul olması, onların insan fit- ratına uygun olduklarının en belli başlı delilidir. Müslümanlık, in- sanlık dininin bu üç esasına bütün insanlığı kucaklıyan genişliği ver- miştir.,, Bu iktibaslarım, eski islâm müfes sirlerinin de, muasır islâm ülema- sının da, Hüseyin Cahit Beyin şimdiye kadar keşfedilmemiş, an- laşılamamış sandığı — hakikatleri bildiklerini, bildirdiklerini apaçık isbat ediyor. İslâm uleması, — İslâmiyetin Allah tarafından muhtelif pey- gamberlerle gönderilen biri- cik din olduğunu — sarahatle cesaretle anlatmış, bu — mevzua ait her noktayı aydınlatmış, bunun hakkında icap eden bütün izahatı vermişlerdir. Bugün de, bizim gibi âciz muharrirler bile, bu hakikat» leri anlatmağa vasıta olmuşlar, bu hakikatleri mutazammın — eserler yazmışlardır. Bu böyle olduğu halde, Hüseyin Cahit Beyin, sanki birimiz de bun- ları bilmiyormuş, — birimizin de bunlardan haberi yokmuş, birimiz de bunları yazmamış ve bildirme - miş gibi hareket ederek topumuza gaflet isnat etmesine, — topumuza kabahat yüklemesine ne mâna vermek lâzım gelir?. Bize kalırsa, bunun mânası ap- açıktır. O da, evvelce dediğimiz gibi, Hüseyin Cahit Beyin kendi bilme- diği her şeyi, herkesin bilmediği- ni zannedecek — derecede gaflet göstermesi bu gafleti herkese yük- lemeğe kalkmasıdır. Bir nokta kalıyor: Hüseyin Cahit Bey diyor ki: “Bizim yalnız Muhammedileri müslüman zannetmemiz ve diğer peygamberlerin dinlerini islâmiyet saymamamız Kur'anı yanlış anla- maktan doğmuş bir gaflettir. Bir kabahattir.,, “Bizim yalnız Muhammedileri müslüman zannetmediğimizi, ve diğer peygamberlerin dinlerini is- lâmiyet saymamak gafletinde bu- kunmadığımızı isbat etmiş bulunu- yoruz. O halde acaba Hüseyin Ca- hit Beyin maksadı, asıl müslüman- lığın, yani Allah tarafından muh- telif peygamberlerle — gönderilen asıl dinin tahrif edilmiş, bozulmuş, asıl dinin esaslarını bırakmış veya ©o esaslardan uzaklaşmış olan din- leri de islâmiyet; ve bu tahrif e- dilmiş, saffetini kaybetmiş dinlere insanları müslüman saymamız mı- dır?. Buna imkân bulunup bulunma. dığını sonuncu yazıma bırakıyo - rum, * ömer Rıza

Bu sayıdan diğer sayfalar: